28 Kasım 2014
Sayı: KB 2014/47

Sermaye düzeninin zorbalığı sökmeyecek!
Tecrit ve sansüre karşı ortak mücadele
“Yayın yasağı yok hükmünde”
Rojava kantonları IŞİD tehdidi altında
Sağlıkta dönüşüm fiyaskosu!
İşçiye mezar, babasına lastik ayakkabı!
BirGün ve Evrensel’in turnusol kağıdı: Ülker reklamı - T. Kor
‘74 Ülker işgali yol gösteriyor!
Diplomalı işsizlik gerçeği!
MESS dayatmalarına karşı fabrika eylemleri
“Benim gibi isyan eden yüzlerce işçi var”
İzmir’de DEV TEKSTİL tanıtım toplantısı
Karayolu işçisinin iradesi sendikal bürokrasiyi aşmaya yetmedi
Fabrika ile barikat arasında
Devrim için devrimci parti, devrimci sınıf!
TKİP’nin 16. kuruluş yıldönümü etkinliği.
16. yıl etkinliğine parti örgütlerinden mesajlar
Ferguson’da büyük öfke!
İntifada ruhu ezilmek isteniyor!
Gebze’de liseliler Oğuzhan Çalışkan için buluştu!
“Şiddete karşı mücadelede vardık, varız, varolacağız!”
EKK’dan 25 Kasım etkinlikleri
Burjuvazinin nüfusunu planlama değil, kökünü kurutma savaşı - Z. Eylül
“İnsan nasıl insan oldu” - Evrim Erdoğdu*
TKİP militanı Alaattin Karadağ mezarı başında anıldı
Basına sansür, tutsaklara tecrit!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

74 Ülker işgali yol gösteriyor!

 

Ülker 70 yıllık bir şirket. Ve bugün kapı önünde işçiler 70 yılda yaratılan sömürü ve kölelik düzenini, patronların sigortası işbirlikçi sendika bürokratlarını aşmak için direniyor. Direnen işçiler için Ülker’in tarihinde önemli bir ders bulunuyor. 1974’teki Ülker işgali fiili, meşru ve militan mücadelenin taban örgütlülüğüne dayanmadığında kaçınılmaz sona işaret ediyor. Fakat buna rağmen Ülker patronunun nasıl zor durumda bıraktığını, korkuya kapıldığını da gösteriyor.

Bu işçi eylemi Ülker patronunda o kadar derin bir iz bıraktı ki Hulusi Turgut tarafından hazırlanan “Sabri Ülker’in hayat hikayesi” kitabında bu olay tüm detaylarıyla anlatıldı.

“DİSK Ülker Fabrikası’ndaki bayan işçileri sahaya sürüp erkek işçilere baskı yaptırdı” başlığıyla sunulan ‘74 işgali dönemin sınıf mücadelesi için de önemli bir örnek. İşgal, aylara yayılan direnişin bir halkası olarak hayat bulmuştu.

Ülker patronunun yeğeni ve dönemin fabrika müdürü Faruk Berksan şunları söylüyor: “Benim ağzımdan, işçilere yönelik eleştirel bir söz çıksa, ‘hemen iş bırakıyoruz’ diye tavır alıyorlardı.” İşçilerin haklarına yönelik gasp girişimleri karşısında üretimden gelen gücü kullanma güdüsü o kadar güçlenmişti ki, patronların hiçbir tehdidi karşılık bulmuyordu.

Kitap, Ülker patronunun gericiliğini de en iyi şekilde özetliyor. ‘74 yılında Ülker fabrikasında kadın işçiler 16-17 yaşlarında çalışmaya başlatılıyordu. Paketleme bölümünde çalışan kadın işçiler arasında rekabet yaratmak için prim uygulaması vardı. Düşük ücretleri arttırmak için prim almaya çalışan kadın işçiler daha fazla paket hazırlamak zorunda kalıyordu. Ülker’in kadın işçilerinin bilinçlenerek prim aldatmacasını parçalaması ve hakları için mücadeleye atılmasının yarattığı etki “Kızlar, etki altında kalmadıkları zaman, çok verimli olurlardı” diye itiraf ediliyor. “Etki altında kalmak” Ülker Ailesi için sendikal haklara bakışı da tarif ediyor.

Sömürü çarkı kırıldığında işçilerin haklı eylemleri bir anda kadın düşmanlığına çevrilebiliyor. “Sendika güdümündeki bayan işçiler” gibi söylemlerle kadın işçilerin erkek işçileri de mücadeleye çeken kararlı duruşları eleştiriliyor. “İşçi liderleri, bu tehditlerini yaparken, genellikle kız işçileri kullanıyorlardı” diyecek kadar düşkünleşen Ülker patronunun yeğeni Berksan şunları ifade ediyor: “‘Kurulmuş’ olan kız işçiler, bir anda sahaya çıkıp, ‘ne çalışıyorsunuz, siz erkek değil misiniz!’ diye bağırıyorlardı. Kız işçilerin bu sözleri, erkek işçiler üzerinde büyük baskı oluşturuyor, herkes bir anda işi bırakıyordu.”

Ülker Ailesi direnişçi kadın işçilerin kararlılığından duyduğu korkuyu bugün bile kadın işçi almama ya da sınırlı sayıda kadın çalıştırma tutumuyla sürdürüyor.

İlk panzer Ülker’de”

Ülker’deki direniş boyunca polis sermayenin kolluğu olduğunu bir çok kez kanıtladı. ‘74 yılında polis, işçilerin olası bir eylemine karşı fabrikayı ablukaya almış, işgale ise azgınca saldırmıştı. Gözaltında kayıplar ve işkence ile anılan dönemin İstanbul Emniyeti Siyasi Şube şefi Şükrü Balcı tüm pervasızlığıyla görevde yükselirken Ülker işçilerinin eylemlerine karşı saldırgan tutum sergileyerek sermayeye hizmette kusur etmedi. Zaten Ülker patronu valiyle düzenli görüşen polis ve asker koruması eksik olmayan biriydi.

21 Eylül 1974 tarihli bir İstanbul gazetesi işgale saldırının bir gün sonrasında polisin işçi eylemlerine yaklaşımını şu başlıkla aktarıyordu: “İlk panzer Ülker’de.” İstanbul polisi “toplumsal olaylarda panzeri ilk defa DİSK işçilerinin Ülker fabrikasında giriştikleri eylem sırasında kullandı.”

20 Eylül günü işçilerin işi durdurma kararı almasının ardından işgal hazırlıkları yapılmıştı. İşçiler fabrikanın telefon tellerini keserek dışarıyla haberleşmeyi engellemişlerdi. Fabrikanın, dış kapısından iç kapılara kaynak yapılarak barikatlar örülmüştü. Camlardan da pankartlar açan işçiler talepleri için eylemdeydi. Polis 12 saat sonra panzerle, iş makineleriyle kaynaklı kapıları kırarak işgale saldırdı ve öncü işçileri gözaltına aldı.

Ardından Ülker “Müesseseye ve iş düzenine karşı işlenmiş büyük-küçük kusurları affetmek isterim” diyerek bağışlayıcı rolüyle bir mesaj yayınladı. Gıda-İş’i devre dışı bırakmaya çalışan Ülker, Tek Gıda-İş ile TİS imzalayarak işçileri zam ve diğer hak kazanımlarıyla susturmaya çalışıyordu. Mesaj “işyerine ve düzenine zararlı ve kanunlara aykırı hareketlerle işinizi kaybetmeniz, sizi de beni de çok üzer” tehdidiyle bitiyordu.

İşgalin kırılmasının ardından Ülker rahat nefes alamadı. Artık işçiler eylemli mücadelenin önemini görmüştü. Ülker hazırlıklarını yapıp '79 yılına gelindiğinde dört öncü işçiyi Gıda-İş yönetiminin bilgisi dahilinde işten çıkardı. Bu işçilerin biriken öfkesini açığa çıkardı. Öncü işçilerin atılmasına kayıtsız kalan sendika yönetimi olağanüstü genel kurul ile devrildi. Ülker işçileri ve yeni sendika yönetimi atılan işçiler için eyleme başladı. Ülker’in “sendika onaylı” işten çıkarma kararı için Ülker işçileri, işçilerin hakkını korumayan yönetimin indirildiğini ve yeni yönetimin atılan işçilerin alınması konusunda kararlı olduğunu ilan etti. ‘79 Ağustosu’nda sendika, dört işçinin işe iadesi talebiyle üretimden gelen gücünü kullanmaya başladı. İş yavaşlatmaya gidildi. Otomatik bisküvi makinalarından çıkan ürünler ezilerek üretim düşürüldü.

‘74 işgal deneyiminden korkan ve işçileri mücadeleyi büyüteceğinden emin olan Ülker, son pazarlığında işçilerin “Fabrikadaki eylemlerimize bayramdan sonra devam edeceğiz” kararı karşısında saldırıya geçti. Lokavt ilanıyla birlikte fabrikadaki makinaları gece yarısı kaçırdı. Ülker, Alparslan Türkeş ile görüşüp işçi eylemlerine karşı en güvenli bölge olarak gördükleri “ülkücü işçilerin çok olduğu” Ankara’ya makinaları taşıdı.

Din istismarcısının maskesi düştü

Ülker, gerici uygulamaların hayata geçirildiği fabrikaya ilk mescidi kurmakla övünen din istismarcısı bir aile şirketi. Fakat ‘74 yılında işçilerin örgütlü mücadelesi, Sabri Ülker’in, işçilerin eylemi boşa düşsün diye Cuma namazına gitmekten dahi vazgeçmesine neden oluyor. DİSK’li işçilerin Cuma namazı çıkışında protestosuyla karşılaşmaktansa istismar ettiği dini görevini yerine getirmemesi Sabri Ülker’in gerçek bir burjuva kimliğiyle hareket ettiğini gösteriyor.

O gün polis de bir kez daha Ülker’in hizmetinde fabrikanın her noktasına yığınak yaparak eyleme karşı hazırlanmıştı. Tüm polis korumasına karşın eylem amacına ulaşmasın diye Sabri Ülker ve diğer aile bireyleri namaza gitmeyerek maskelerini düşürmüşlerdi.

Bugün Ülker’in başındaki Murat Ülker 74’teki işgal günü babası tarafından okula yollanmayarak fabrikaya götürülmüştü. Murat Ülker bunun bilinçli bir tercih olduğunu, babasının olayları görmesi ve yaşaması için götürdüğünü belirtiyor. Murat Ülker, işte bu deneyimle bugün kapısının önünde direnen işçilere “Neden DİSK’e gittiniz?” diyerek sendika düşmanlığı yapıyor.

Direniş tarihinden öğrenmek

‘74 işgaliyle işçilerin bilincinde fiili-meşru mücadele adına yeni bir dönem açıldı. Aylara yayılan sürecin sonundaki işgal aslında ilk adım oldu. Sonraki 5 yıllık süreç işçilerin yönetim karşısında “gerekirse iş bırakırız” tokluğuyla çıktığı bir süreç olurken, hiçbir zaman sömürüden, kölelikten vazgeçmeyen Ülker, hain planlarını '79’da fabrikayı kapatma pahasına hayata geçirdi. Fabrikanın kaçırılması ve lokavt ilanı ise taban örgütlülüğüne dayanmayan dağılmasıyla son buldu. İşçiler örgütlü olmadığı için içerdeki tüm hakları ödenerek fabrikadan sendikanın tasfiyesine razı oldular. Taban örgütlülüğüne dayanan bir mücadele öncüleri hedef alan manevralara, ani saldırılara karşın tüm işçilerin eylem iradesini sağlayacağı için önemlidir. Direniş tarihi, Ülker işçilerine de Türkiye işçi sınıfına da yürünmesi gereken fiili-meşru militan yolu ve tutulacak halkanın da taban örgütlülüğü olduğunu gösteriyor.

 
§