28 Kasım 2014
Sayı: KB 2014/47

Sermaye düzeninin zorbalığı sökmeyecek!
Tecrit ve sansüre karşı ortak mücadele
“Yayın yasağı yok hükmünde”
Rojava kantonları IŞİD tehdidi altında
Sağlıkta dönüşüm fiyaskosu!
İşçiye mezar, babasına lastik ayakkabı!
BirGün ve Evrensel’in turnusol kağıdı: Ülker reklamı - T. Kor
‘74 Ülker işgali yol gösteriyor!
Diplomalı işsizlik gerçeği!
MESS dayatmalarına karşı fabrika eylemleri
“Benim gibi isyan eden yüzlerce işçi var”
İzmir’de DEV TEKSTİL tanıtım toplantısı
Karayolu işçisinin iradesi sendikal bürokrasiyi aşmaya yetmedi
Fabrika ile barikat arasında
Devrim için devrimci parti, devrimci sınıf!
TKİP’nin 16. kuruluş yıldönümü etkinliği.
16. yıl etkinliğine parti örgütlerinden mesajlar
Ferguson’da büyük öfke!
İntifada ruhu ezilmek isteniyor!
Gebze’de liseliler Oğuzhan Çalışkan için buluştu!
“Şiddete karşı mücadelede vardık, varız, varolacağız!”
EKK’dan 25 Kasım etkinlikleri
Burjuvazinin nüfusunu planlama değil, kökünü kurutma savaşı - Z. Eylül
“İnsan nasıl insan oldu” - Evrim Erdoğdu*
TKİP militanı Alaattin Karadağ mezarı başında anıldı
Basına sansür, tutsaklara tecrit!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

BirGün ve Evrensel’in turnusol kağıdı: Ülker reklamı

T. Kor

 

Ülker 70. yıl kampanyası kapsamında reklamını 21 Kasım günü gazetelere verdi. Fakat burada asıl farklı olan gerici kimliğiyle bilinen Ülker yönetiminin Aydınlık, BirGün ve Evrensel gazetelerine de reklam vermesiydi. Ülker’in reklamı BirGün’de birinci sayfada sürmanşetten, Evrensel'in ise arka sayfasında tam sayfa olarak yer almıştı. Tam sayfa, sürmanşet gibi reklam tutarı oldukça büyük meblağları bu gazetelere aktarmak Ülker gibi bir sermaye grubu için üzerinden atlanmış bir detay değil elbet. Kapısının önünde bir ayı aşkındır işçi direnişinin sürdüğü bir şirket tam da bu konuda duyarlılık sahibi işçi ve emekçilere, gençlere seslenen gazetelere de reklam vermeyi tercih etti. Ülker’in reklamcılık konusundaki geçmişi, haberlerle reklamlar arasındaki bağa ilişkin deneyimleri Türkiye’nin büyük reklamcılarından Haluk Mesci tarafından aktarılırken şöyle anlatılıyordu: “Sabri Ülker’den çok şey öğrendik.” Ülker tam bir kapitalist kurum örneğiyle gericiliğini ticari oyunların arkasında bırakırken, bu “sol”, “emek” haberciliği iddiası taşıyanlar için turnusol kağıdı oldu.

Aydınlık gibi ulusalcı cenahın tutarsızlığı üzerinden ne yaptığını tartışmaya gerek yok. Onlar istedikleri kadar sayfalarını işçi haberlerine açsınlar zihinlerinde burjuvazinin gericiliğinin bir parçası olduğu yerde farkları yoktur. Gericiler ya da ulusalcılar özünde kurulu düzenin parçası olmayı, onun sürekliliğini sağlamayı esas alır. Fakat BirGün ve Evrensel’in pratiği bu açıdan önemli. Zira bugün tek başına bir reklamın yayınlanması değil, bir ilkesel bakış konusunda sol ve emek haberciliğinin tutumu tartışılıyor. Reformist bir mücadele çizgisi için bile savunulamayacak “ticari ilişki”, “reklam başka haber başka” nakaratlarını tekrarlayanlar muhalifliklerinin sınırını da gösteriyor.

BirGün yazarı Ümit Alan, reklamı “Gazete X markadan reklam alıyorken, X markanın içeriğine müdahale etmesine izin veriyorsa sorun var, aksi takdirde yok. Anlaşılamadı gitti” diye savundu. Biz Alan’ın bu konuda uzunca bir savunmasını Haziran Direnişi’nin ardından toplumsal duyarlılığa yaslanmaya çalışan Karşı gazetesi için de aynı sözleri söylemesinden hatırlıyoruz. Liberal yayın platformları kesişen iki gazete aynı kaderi yaşadı. Karşı gazetesi, hem de 17 Aralık gibi sermaye hükümeti AKP’nin tüm yolsuzluk ilişkilerinin teşhir olduğu bir dönemde bu yolsuzluk ve rüşvet ilişkilerinin uzantısı Ağaoğlu’nun reklamına yer vermişti. Karşı’nın muhalifliği daha başlamadan elde kalmış ardından çalışanlarının hakkını gasp etmesiyle, basın emekçilerinin işgal ve ücret gaspına karşı direnişiyle akılda kalmıştı. Ümit Alan, o zaman köşesini ayırıp “Reklamı aşırı önemseme hastalığı üzerine” başlığıyla reklam savunmasını teorize etmişti. “Reklam bazen sadece reklamdır. Reklama gereğinden fazla önem atfetmek zaten Türkiye solunda önemli bir hastalık” diyen Alan’ın unuttuğu ise bağımsız çizginin kimden bağımsız olması gerektiğidir. “Patronsuz gazete” patronların reklamlarını yapmak için çıkıyorsa bunu önemsiz gösteremezsiniz.

Ülker sermayesi için çıkan haberlerin sansürlenmemesi önemli değil ki. Sizin Ülker direnişi için yazdığınız iki sütun haber ve iki röportaja karşılık gazetenizin üzerine sürmanşetten ya da tam sayfa kendi propagandasını yapabiliyor. Ve bunu Ülker patronunun yapmasını sağlayan ise tek başına ‘parası’! Yani bu reklam, parası olanın tüm haberlerden daha fazla yer kaplayan reklamlarına yer verileceğini göstermiş oluyor. Bu da sizin alternatifliğinizin sınırını gösteriyor. Alternatif olmak icazet sınırlarından çıkmak, oyunu kapitalistlerin kitabına göre oynamamaktır.

Reklam savunmasındaki ufuksuzluk!

Reklam konusundaki tartışmada en can alıcı yan ise, bunun maddi zorluklarla açıklanmasıdır. Kendini politik bir odak olarak lanse edenler sınırlarını maddiyat üzerinden çizmez. Politik duruşuna uygun maddi zeminleri yaratır ya da buna uygun çalışma üretir. Bugün yaşanan esasında budur. “Dağıtım şirketleri reklamları geri çevirenin gazetesini dağıtmıyor” diyerek boyun bükenler neye güveniyor? Eğer siz işçi ve emekçilere değil de gelecek reklamlara güvenerek yayın yapıyorsanız zaten nasıl bir politik hat izleyebilirsiniz ki. İşte bunun için kendi reformist politikalarını aşan bir olguya sayfaları kapalıdır. Yeri gelir kafalarını başka yere çevirirler işçi direnişlerini dahi görmezler. (Evrensel’in bu konudaki açık tutumuna birkaç örnek saymak gerekirse; TEKEL işçilerinin Tek Gıda-İş kapısındaki direnişi ve HEY Tekstil’de direnişi devam ettirenler, ELİT Çikolata işçilerine sansür ilgilenenlerin akıllarındadır.) -Greif işgali sırasında da ‘rötuşlar’la sivri buldukları yerleri aktarmayan Evrensel’i, Sendika.org’u burada hatırlatmakta fayda var.-

Yeri gelir uzlaşmacı-icazetçi anlayışlarını kusarlar. Haziran Direnişi’nin 3. gününde “Yapmayın, yaptırmayın; 1-Şiddet kesinlikle yok! 2-Parti Yandaşlığı 3- (...)” diye çağrı yapan Ece Temelkuran BirGün’ün Genel Yayın Yönetmeniliği’ni üstleniyordu. Şimdi bu iki gazetenin “reklam sadece reklamdır” diyerek geçiştirmeye çalıştığı da aslında bu açık kimliktir. Burjuva medyayla ayrım çizgilerini silikleştiren bir pratik sadece reklam olmadığını gösteriyor. İşte bunun için Ülker reklamı turnusol kağıdıdır. BirGün’ün ve Evrensel’in gerçek rengini açığa çıkarmıştır.

Bir kez daha; güçlü devrimci sınıf basını için...

Bu topraklarda işçi sınıfının devrimci basını ihtiyacını yıllardır vurguluyoruz. Burjuvazinin her rengini yansıtan bir ton yayını karşısında işçi sınıfının mücadelesini yansıtma iddiası bile sol basın tarafından yerine getirilemiyorken reklamlarla açığa çıkan ufuksuzluğun ibretlik durumunu özetliyor. Bugün devrimci sınıf yayıncılığı çizgisini sürdüren komünistler 20. yılını geride bırakan Kızıl Bayrak’la bu alanda iddiasını büyüterek yolunda yürümeye devam ediyor. Kendi ufuksuzluğunu, sınıftan kopukluğunu örtmeye çalışanlar unutsa da biz biliyoruz; gerçek bir işçi gazetesi için bu tutumlar tartışmasızdır. Yarın günlük işçi basını çıktığında devrimci sınıf mücadelesinin parçası olarak çıkacaktır. Böyle bir yayının da tek güvencesi işçi sınıfıdır. Örgütlü bir sınıf mücadelesinin mevziisi olacak bir basın ancak politik duruşu ve sınıf kimliğiyle paralel bir bütünleşme içinde kendi maddi zeminlerine de kavuşacaktır. Devletin yasağı, sansürü, patronların parası, dağıtım ağı devrimci sınıf yayınları karşısında hükümsüzdür.

Ülker’den gelecek parayla çıkan “patronsuz gazete BirGün” ya da “işçi sınıfının gazetesi Evrensel” kendi kimliklerine uygun tercihler yapmaya, mevcut koşulları bahane etmeye devam etsin, yarın elbet yeni turnusol kağıtlarıyla işçi sınıfı kendi değerlendirmesini yapacaktır. Tarih fırtınalar içinde çürüyenler kadar kavgası için rüzgara karşı yürüyenleri de yazıyor. Ve biz onlardan öğrendiklerimizle işçi sınıfının ilkeleriyle güçlü devrimci sınıf basını mücadelesini ilmek ilmek örmeye devam ediyoruz.

 

 

 

 

BDSP’den Ülker direnişçilerine ziyaret

 

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP), direnişlerinin 27. gününde Ülker işçilerini ziyaret etti. BDSP’liler kızıl flamalarıyla Topkapı PTT önünde toplanarak direniş çadırına yürüdü. Sınıf devrimcilerini Ülker işçileri de alkışlarla karşıladılar.

DİSK/Gıda-İş İstanbul Bölge Temsilcisi İbrahim Kızılyer, direnişin başından beri parçası olan BDSP’ye ziyaret için teşekkür etti. Kızılyer, Ülker patronunun çağrısıyla görüşme gerçekleştiğini aktardı. Murat Ülker’in çağrısı üzerine görüştükleri yöneticilerin “İşçinin sendikasına karışmayız” diyerek tutum değiştirme eğiliminde olduğunu söyledi.

“Bugüne kadar Ülker’in içini bilen yoktu” diyen Kızılyer, reklamlarla direnişin etkisinin kırılmaya çalışıldığını, bunun için sağ ve sol ayrımı yapmadan tüm yayınlara reklam verilmesine dikkat çekti. Godiva ve United Bosciuts işçileriyle irtibata geçtiklerini de aktaran Kızılyer, aynı zamanda Ülker’in Gebze’deki, Esenyurt’taki fabrikalarına da bildiri dağıtımlarıyla seslendiklerini belirtti.

Kızılyer’in ardından konuşan BDSP temsilcisi ise “işçilerin hak alma mücadelesi önemli” diyerek başlangıç noktasının fabrikalar olması gerektiğini belirtti. İşbirlikçi sendika bürokratlarına karşı direnişi seçen Ülker işçilerinin mücadelesini selamlayan BDSP temsilcisi, ellerinden gelen katkıyı sunmaya devam edeceklerini söyledi.

Ziyaret, direniş sürecine dair sohbetler ve sınıf devrimcilerinin sorularıyla devam etti. BDSP’liler ziyaretlerini bitirirken Eğitim Sen İstanbul 8 No’lu Şube’den eğitim emekçileri ziyarete geldi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

 
§