17 Ocak 2014
Sayi: KB 2014/03

Gericilerin iktidar dalaşı kızışıyor…
Düşmanlarımızın davası için değil kendi davamız için dövüşeceğiz!
Sınıfın devrimci baharına yürüyoruz!
Beyzbol sopası AKP şeflerini hizaya getirdi
Eğitimde 10 yılın sahte bilançosu!
11 Ocak mitingi üzerine...
Emekçiler yolsuzluk düzenine karşı yürüdü
Daha fazla Ontex, Greif, Feniş... - D.Umut
Aloğlu’nun yalanları Feniş gerçeklerinin üzerini örtemeyecek!
Feniş işçileri Hak-İş’i çözüme zorluyor!
Taşeronluk köleliğine son vermek için mücadeleye!
Karayolları işçileri kadro için eylemde!
Punto işçilerinden coşkulu yürüyüş!
Bosch’ta Türk Metal düzenbazlığı...
“Tüm insanları şifreleme silahlarını kuşanmaya davet ediyoruz!”
“Beyrut Kasabı” hesap vermeden öldü!
Lavrov-Kerry-Brahimi görüşmesi…
Mısır’da anayasa referandumu…
Hamburg’da kavga yeni başlıyor!
Berlin’de on binler Karl ve Rosa’nın mezarı başındaydı…
Yeşil / Sosyal demokrat hükümetin saldırıları boşa çıkartılacak!
Bu daha başlangıç...
Mücadele tarihimizden bir sayfa: Tariş Direnişi
“Birlikte üretmek ve paylaşmak için...”
Devlet çocuk evlerinde taciz ve fuhuş!
Roboski’de ailelere saldırı!
Devrimci tutsaklardan mesajlar...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Bu daha başlangıç...

Yenilgilerle ulaşacağız zafere!

 

2. Bölüm

Sabah servisin geçtiği noktaya doğru ilerliyordu. Evden çıkarken birçok evden aynı anda, işçiler de işe gitmek için yürüyorlardı. Sokakların sessizliği işçilerin işe alelacele giden ayak sesleriyle şenleniyordu. Dere yatağına kurulu mahallede, yağmurun fazla yağması yoksullar için de felaketi getirirdi. Kaldırımları olmayan bu sokaklarda, evler tek katlı bakımsız ve perişan bir halde duruyordu. Oysa seyredilen televizyonlarda, ülkenin ne kadar ileride olduğu anlatılıyordu. Çok katlı sık ve süslü binalarda yaşamak ne kadar da güzel olurdu, düşler hep böyle kurulur her sabah servislere ve vardiyalara yetişmek için koşturulurdu. Kurulan düşlerin ötesindeki gerçeklerde ise bambaşka ruh halleri hakimdi. İşçilerin suratları asık oluyordu. Sabah işe gitmek birçoğunda mutsuz bir hava uyandırıyordu. Bunda bir etken de insanların oruçlu olmasıydı herhalde. Ramazanda gece sahura kalktıkları için uykuyu tam alamadıklarından gözler patlayacak gibiydi. Temmuz sıcaklığını her yana yayar iken mücadele de sıcaklığını hissettiriyordu. Servis bekleme noktasına geldiğinde bir kargaşa hâkimdi, vardiyadan dönenler ve yeni işe gidenlerin her gün yaptıkları işler yine bir güne daha başlıyordu. Servis trafiği çok yoğundu. Mahmut servise bindiğinde yabancılık çekmişti, “selamunaleyküm” diyerek orta kısımlardan boş olan bir koltuğa oturdu.

Kafasında ilk günün heyecanı vardı. Nelerle karşılaşacağını merak ediyordu. İşe yeni başlayacaktı. Aslında birçok yerde çalıştığı için de yabancılık çekmiyordu. İnsan hali işte her yenilik bir heyecanı da yanında getiriyordu. Yarım saat sonra fabrikanın kapısına gelindi. Bütün servisler aynı anda buluşmuştu fabrikanın önünde. Herkes soyunma odalarına doğru yöneldi, Mahmut kafasını arkaya çevirerek gelen işçilere baktı, kimileri birbirleri ile şakalaşıyor kimileri ise asık yorgun suratlarıyla, adımlarını attırmaya çalışıyorlar, soyunma odalarına doğru ilerliyorlardı.

İşçilerin kart ile girdikleri yerde beklemeye başladı Mahmut, yetkili birinin gelmesini bekledi. Yanında dört işçi daha vardı. İş elbiselerini giyen işçiler, yeni gelen işçilere hiç de iyi bir gözle bakmıyorlardı. Bakışlarındaki nefreti Mahmut görmüştü. Yetkili birinin gelmesini bekleyen Mahmut ve yeni işçiler yarım saat beklediler. Yarım saat sonra iri yarı, bıyıklı bir kişi elinde dosyalar ile geldi. Kendisini ustabaşı olarak tanıtan kişi, depoya doğru gelmelerini işaret etti. Depoda yeni elbiseler alındıktan sonra, fabrikada temizlik yapan bir kişiyi çağıran ustabaşı “bu arkadaşlar yeni iş başı yapacak soyunma odalarına götür, üzerlerini değiştirsinler”, kısa boylu şişman işçi “tamam, hemen” deyip yeni gelen işçileri soyunma odalarına doğru götürdü.

Dolaplara elbiselerini koyan yeni işçilerden biri, temizlik işi yapan işçiye “burası nasıl? diye bir soru sordu. İş arar iken, işçiler koşulları pek soramıyorlardı. Tanıdık varsa ondan koşullar öğreniliyor yoksa, “iş var mı?” sorusu soruluyor işe alınırsa şanslı olunuyordu. Temizlik işçisi “eskiden iyi idi, ama sonra bu sendika muhabbeti çıkınca eski düzen olmadı.” “Nasıl sendika işi?” diye sordu tekrardan. “Ya burada çalışan eski işçiler DİSK’i getirmek istemişler, patron da anlaşabileceği sendikayı getirdi, zaten işe girer iken de söylemişlerdir. Patron sendikası Türk Metal belki bileniniz vardır. Neyse ya siz işinize bakın sendika zaten bir işe yaramaz, her ay şimdi bir yevmiyemiz oraya gidecek, ne gerek var ki sendikaya” dedi. Yeni işe başlayan işçi “işte sizin gibi işçiler var ya, ulan sendika işçi için iyidir” diye tepki gösterdi. Temizlik işçisini kastederek “böyleleri de işçi işte” dedi. Temizlik işçisi “öyle diyorsun da sendika var, bir de Türk Metal var” bunun neresi sendika. İşçiler adına bugüne kadar ne yaptığı görülmüş, onu da bir öğren istersen” dedi.

***

Üzerini giyen işçiler yukarı çıktılar, ustabaşı tekrardan karşısındaki işçilere baktı. “Siz neden tıraş olmadınız?” diye bir fırça bastı. “Size işe girmeden önce sürekli tıraş olunacak denilmedi mi?” diye sesini yükseltti. Karşısındaki işçiler bir şey diyemediler. Ustabaşı, formenlerden birini çağırarak, “bunlar yeni işe başlayacaklar” dedi, formene teslim etti. Formen işin gidişatına göre yeni işçilere iş bölümü yaptırdı. İşçiler kendi aralarında “herhalde metal profilleri çizecek bizim sakallar, ne sakallarımız varmış be kardeşim, zannedersin zımpara taşı” Kısa boylu olan “iyi ki bir işe başlayacağız, sonu ne olacak bilmiyorum” diyerek elleriyle durumu anlatan bir işaret yaptı.

Mahmut ve yenilerden bir işçi arabanın altında monte edilen bir parçanın yapıldığı bölüme verildi. Burada altı kişi çalışıyordu. Bir kişi yanlarına gelerek sadece yapılacak işi gösterdi. Onun dışında aralarında hiçbir muhabbet geçmedi. Hemen işe koyuldu, bant usulü gelen araçlara parçayı yetiştirmesi gerekiyordu. Hiçbir vasfın gerekli olmadığı bu işte herkes her işi yapabilirdi. Yanındaki işçi kafasından şunları geçiriyordu: “Bunlar nasıl insanlar ya işe başlamışız, bir hoşgeldin bile demiyorlar, hiç muhabbet kurmuyorlar, adeta düşman gibi bakıyorlar.” Mahmut’a dönerek “nasıl insanlar bunlar buzdolabından çıkmışlar herhalde” diye sordu. Muhtemelen bu sendika işinden kaynaklıdır diye cevap verdi Mahmut, vidaları takmaya devam etti.

Öğlen sonu olduğunda içlerinde genç olan bir tanesi bir soru sordu sadece “seni buraya kim gönderdi?” Mahmut “ben kendim buradan geçer iken başvurdum, sonra aynı gün görüştüm işe aldılar” dedi. Karşısındaki işçi hiç inanmadı. “Yani sendika göndermedi seni?” diye sordu. Mahmut kısaca “yok” dedi. Mahmut “burası nasıl bir iş yeri yav kardeşim dedi, işe başladık herkes bize düşman gibi bakıyor, kimse bir merhaba bile demiyor” dedi. İşçi Mahmut’a dönerek “sen boş ver herkesin bir bildiği vardır, işine bak” dedi. Sonra ekledi “bizim arkadaşlarımız sendikaya üye olduğumuz için işten atıldı, sizi de onların yerine aldılar, he bir de patron sendikası kendi adamlarını gönderiyor senin de onlardan biri olmadığın ne malum?” diye bir soru sordu Mahmut’a. Mahmut sustu, “ben kendim geldim, ister inan ister inanma” dedi. Genç işçi “benim de kimseden korkum yok, işten çıkacağım zaten askere gidiyorum, ama arkadaşlarımın da yanındayım” dedi. Neyse sen işine bak diye uyardı.

Mahmut aslında yaşanan süreçlerin hepsini karşısındaki kişiden daha iyi biliyordu. Ama çaktırmaması gerekiyordu, inandırıcı olmak için de bazı şeyleri gerçekçi yapmaya çalışarak inandırıcı olmaya çalışıyordu. Herhalde bu rolleri profesyonel tiyatrocular bile yapamazdı. Arabalar seri bir şekilde geliyorlardı, işi yetiştirmek için oluşturuyordu, yapılan iş ise sadece vidaya, somun takmaktı. Öğlen sonrasında başka bölüme geçirildi.

***

Yeni iş için yan taraftaki bölüme geçti. Gözlüklü orta yaşlı, beyaz tenli ustaya seslendi formen “bu işi bu arkadaşa öğret” dedi. Bir anda gözlüklü işçinin yanındaki işçiler hareketlendi, arabanın ön tarafına doğru yöneldiler. Kimsenin duymayacağı şekilde konuşmaya başladılar. Mahmut bulunduğu bölümdeki diğer işçilerin yanında beklemeye başladı. İşçilerden bazıları “hayırlı olsun kardeşim, yeni mi başladın?” diye bir soru sordu. “Evet dün başladım, siz ne kadardır buradasınız” dedi. Biz de yeni başladık, iki hafta oldu.

Ön tarafa giden eski işçilerdi kendi aralarında birşeyler konuşuyor, yeni işçilerin yanında hiçbir şey konuşmuyor, hatta selam bile vermiyorlardı. Çünkü patronun ve patron sendikasının içlerine yerleştirdiği ajanlar vardı. Mahmut kafasından iyi bir ortam olduğunu düşündü. Çelişkilerin olması işlerin daha da kolay gideceğini kafasından geçiriyordu.

Beyaz tenli işçi, Mahmut’a işi tarif etmeye başladı. Mahmut ismini sordu. “Serdar” dedi. Mahmut da ismini söyledi. Mahmut bu işçiyi hatırladı, Birol’un tarif ettiği öncü işçilerden biriydi. Arkadaşlardan öğrendiği isimlerde ilk iletişim kurulması gereken işçiler arasında ismi geçiyordu.

Serdar usta işi tarif ediyordu, arabanın iç dizaynındaki bir parçanın montajı yapılıyordu. Arabaların markasına göre işin zorluğu da artıyordu. Her modelden bir araba yapıyorlardı ve bunların değişik işlemleri vardı, hepsinden birisini gösteriyordu Mahmut’a. Serdar ve arkadaki istasyonda çalışan işçiler Mahmut’un bu bölüme verilmesini çok iyi görmüyorlardı. Serdar’ın en kısa zamanda işten atılacağı düşüncesi içlerini kemirmeye başlamıştı. Otuza yakın arkadaşları bir ay içerisinde geçen ay işten çıkarılmıştı sendika çalışmasından. Patron sendikasının ajanları gözleri dört dikmiş, fabrikanın içerisinde geziniyorlardı. Özel olarak gönderilen ajan işçilerden biri çok dikkat çekiciydi. Orta boylu göbekli bu kişi, patronları andıran bir yapısı vardı. Sürekli kadınlar hakkında konuşuyordu. Lüks yerlerden, Türk Metal’in otellerinden ve bu sendikanın kendisinden yana olan işçilere ne gibi avantajlar sunacağından bahsedip duruyordu. Ekip halinde yapılan bu işte hep kaytaran o oluyordu. Yeni işe başlamasına rağmen, çok fazla çalışmıyordu, sürekli etraftaki işçilerin kimlerle konuştuğuna bakıyordu.

Yan tarafa kimsenin duymayacağı yöne doğru eski işçiler yöneldiler. Halka oluşturmuşlar kendi aralarında fısır fısır konuşuyorlar diğer işçiler duymaması için uğraşıyorlardı. Mahmut hiç oralı olmadan işine devam ediyordu. Arkadaki istasyonda çalışan işçiler bu duruma kulak kabartıyorlardı.

Patron sendikasının gizli olarak gönderdiği, elemanlar arka istasyonda çalışıyorlardı. İşçilerin örgütlendiği sendika hakkında “örgütçüler onlar, fabrika iflas eder. Eğer onlar fabrikaya gelirse, her şeye eylem yapar patronumuz dayanamaz” dedi içlerinden orta yaşın üzerinde, kır saçlı olan işçi. Karşısındakiler de onu dikkatle dinliyordu. Hayatında ikinci defa bir yerde çalışan işçi “Valla ben köyden yeni geldim, örgüt, sendika nedir, diğer sendika nedir pek anlamam” dedi. Şaşkın bakışlarla “ben normalde çobanlık yaparım, sevdiğim kızı kaçırdığım için buraya geldim, meslek de yok ne yapacan işte bu işe girdik” samimi duygularla heyecanlı bir şekilde konuşuyordu.

Genç, kilolu olan işçi “bunlar bölücü ya, biz vatanımızı böldürmeyiz, işimize sahip çıkarız” dedi. Herkes bir yorum getiriyordu, eski işçilerden biri “ne örgütü, ne vatanı lan! Siz neyden bahsediyordunuz, bu dediğiniz sendika patron sendikasıdır, biz daha önce bu sendikaya gittik, bizi yarı yolda bıraktı, biz de araştırdık bu sendikaya gittik, arkadaşlarımızı işten attılar bize baskı yapıp zorla patron sendikasına geçirdiler. Şimdi Ramazan ayındayız oruç tutuyoruz, yalandan bahsedecek, birilerinden de korkacak değiliz, bu iş böyle işte.” Biran duraksadı, muhtemelen keşke söylemese idim diye geçirdi içinden, ya şimdi bunlardan biri ispiyon ederse diye düşündü “ya ne olursa olsun ben açık sözlü bir insanım, şimdi siz öyle konuşuyorsunuz bir de oruç tutuyorsunuz, başkalarının hakkı var bu işte yani kul hakkı var” dedi. İşçilerden birçoğu sustu ve bir sessizlik oldu.

***

Akşam iş çıkışında kapı önünde birileri bildiri dağıtıyordu. İşçilerden bazıları önüne bakmadan ve uzatılan bildirilere bakmadan geçiyordu. Genç işçiler ve mücadeleye duyarlı işçiler bildirileri alıyor ve kapı önünde dağıtım yapan kişilerle sohbet ediyorlardı. Mahmut servislerin olduğu noktadan bildiri alan kişilere bakıyordu. Birkaç kişiyi gözüne kestirmişti.

Ertesi sabah işe gelindiğinde fabrikada bir sessizlik hakimdi. Bildiride işçiler baskılara karşı mücadeleye çağırılıyordu. Kimse birşey konuşmuyordu. Mahmut çok şey tartışılacağını düşünüyordu. Bu sessizliğe anlam veremiyordu. Bu baskılara karşı birkaç işçinin harekete geçmesi aslında fabrikayı harekete geçirebilirdi.

Öğle paydosunda fabrika sahibinin işçilerle toplantı yapacağı haberi yarım saat öncesinden duyuruldu. Çay içilen yerde patron işçileri bekliyordu. İşçiler geldikten sonra müdür konuşmaya başladı “birçok yerde fabrika açtık, fabrikamız bir iken üç oldu, bu sizlerin de özverili çalışması ile oldu, tabii biliyorsunuz büyüdükçe masraflarımız da büyüdü, maliyetlerimiz arttı.” Müdür büyüme endeksini allayıp pullayarak anlattıktan sonra patron konuşmayı devir aldı. “Arkadaşlar sizlere önemli bir haberimiz var. Maliyetlerin artmasına rağmen düşündük ki sizlerin de bizlerden talebiniz var. Ne yapabiliriz dedik ve yönetim kurulu olarak sizlere prim vermeye karar verdik.” İşçilerin yüzlerinde bir gülümseme oluştu. Patron konuşmaya devam ediyor “sizlere üç ayrı prim vereceğiz. Toplamda maaşın %10’u kadar, bu oranı üçe böleceğiz, %5’ini Ramazan Bayramı’nda %2,5’ini okul açıldığında diğer kalanı da Kurban Bayramı’nda, ayrıca 150’şer lira da bayram parası vereceğiz.” Patron açıklamasını bitirdikten sonra, işçilerin gülümsemeleri geçti, suratlar yere düştü. Patron ve müdürler işçilerden alkış bekliyor, patron tamam mı arkadaşlar derken aslında yalakalar alkış tutacak ama sadece kendi alkışları olacağından korkuyorlardı. İşçiler 900 liranın %10’unu hesaplamış, bölmüş ne kadar olduğunu patronun ağzından çıkmasıyla kafalarında rakamı çıkarmışlardı. İşçiler evi geçindirmek için o kadar ince hesaplar yapıyorlar ki matematik profesörü olmuşlar adeta. Hayat aslında derslerde sevilmeyen matematiği ev geçindirme durumu olunca zorunlu öğrenime tabi tutmuştu. Yaşlı ustalardan biri “patrona dönerek bunun için mi bizi çağırdın” dedi. Patron ve yalaka takımı birşey demeden çekip gittiler. İşçiler, işlerine geri döner iken “yavşak bu kadarcık şeyi söylemek için yarım saat konuşuyor, sonra da bizden alkış bekliyor, 90 lira prim vermiş bunu da üçe bölecek, bunun için de bizden alkış bekliyor.”

Bildiri işçileri sessizliğe itmesine rağmen patronu hareketlendiriyordu. Aslında sessizliğin patrona korku yaydığı belli oluyordu. Akşama uşakları hemen damladılar fabrikaya. Bildiri ters tarafta etki yapıyordu, işçilerin harekete geçmesi gerekir iken patron harekete geçiyordu. Mahmut ise şaşırmış, bildiri alan işçiler ile iletişime geçmeye çalışıyordu. Akşam bildiri alan işçiler, hep umutsuz konuşuyorlardı.

Akşam iş çıkışına doğru, ustabaşı geldi herkesi kapı önüne çıkmaya çağırıyor. Kapı önüne gelindiğinde patron sendikası pankartını çıkardı. Fotoğraf çekmek için fabrikanın giriş noktasına doğru ilerlemelerini istedi. Son model lüks arabasının bagajından pankartı çıkardı. Yalaka işçilerden ikisi hemen koştu, pankartı kaptı. Yeni işe giren işçiler neyin ne olduğunu bilmeden, söylenen yöne doğru ilerliyorlardı. Mahmut da bu işçilerin içerisinde idi. Daha önce işçi sendikasına üye olan işçiler kapının önünde bekliyor, şirketin reklâm tabelasının olduğu yöne gitmiyorlardı. İşçilerin kafasına sanki silah dayamışlar gibi, ayaklarını sürükleye sürükleye ilerliyorlardı. Yılışık bir tipi olan sendikacı “hadi arkadaşlar ilerleyin pankartın altına geçin”, diye çekiştiriyor işçileri, işçilerin içerisinden biri “kes sesini sana sormayacağız herhalde nereye gidip gitmeyeceğimizi diye” bağırdı. Sendikacı ne yapacağını bilemeden eli ayağına dolandı. İşçilerin içerisinde karizması çizilmişti. Hemen devreye ustabaşı girdi “size diyorum çabuk buraya geçin, sadece bir fotoğraf çektireceğiz” işçiler ayaklarını sürükleyerek geçtiler. Yalakalar ön tarafa dizildi, elinde belge ile poz almaya çalışan sendikacıya işçilerden küfürler yağıyordu. Karaktersizlik içine işlemiş olacak ki aldırış dahi etmiyordu, yüzüne tükürsen dua edecek kıvama gelmişlerdi. Aslında bu karakter asalak kişilerde çoğunlukla görülen bir davranış biçimidir. Hayatı eline geçecek paradan başka bir değeri olmayan bu tiplerde hiçbir insani değer yoktur, buradakiler de yansımalarıydı sanki. Mahmut anlamlandırmaya çalışıyordu, birkaç kişinin tepki göstermesi ile herşey çok farklı olabilirdi, ancak sadece söylemde kalıyordu birkaç işçinin dışında, onlar da işten çıkartılmaktan korkuyorlardı. Türk Metal’in en büyük özelliklerinden birisiydi, öne çıkan işçileri fişlemek, Arçelik’te de ortaya çıkmıştı foyaları geçen hafta.

***

Mahmut çalışma masasına yaslanmış, çalışan işçilerin hareketlerini gözetliyordu. İşçiler de bir isteksizlik ruh hali vardı. Ama bir türlü harekete de geçmiyorlardı. Mücadeleden uzak duruyorlardı. Patron çok atak davranıyor, hiç boşluk bırakmadan bir yandan işten çıkartıyor, diğer yandan ise prim ile susturmaya çalışıyordu. Aslında sessizlik hali patronu tedirgin ediyordu ama hiç de tedirgin edecek derecede bir durum yoktu. Karşı bölümde çalışan bir grup işçinin daha önce patron sendikasına tepki gösterdiğini biliyordu Mahmut.

Gözüne kestirdiği işçi Mahmut’un çalıştığı bölüme doğru yaklaştı. Mahmut, iki haftadır çalışıyordu, artık acemilik geçmişti müdahale etmek gerektiğini düşündü. İşçi malzeme alır iken yaklaştı.

Mahmut “senin ismin Serkan değil mi, usta” dedi. İşçi Mahmut’un yüzüne baktı. “Evet dedi.” Mahmut “ben Birol’un arkadaşıyım, hani şu sendikadan kaynaklı çıkarılan işçinin.” İşçi “tamam anladım, görüşelim” dedi. Diyaloglar gerçekleşir iken işçi sağa-sola bakıyor kısık sesle “tamam sonra görüşelim” diyordu. Belli ki o da bu durumdan korkuyordu. Tedirginlik eline yansıyordu, elinde tuttuğu parça titremeye başladı. Mahmut “işimiz bunlara kaldı ise yandık ki ne yandık” diye kafasından geçiyordu.

Mahmut “oh be sonunda biri ile iletişim kurabildik” diye içinden geçiriyordu. Herkes işten atılmaktan o kadar çok korkmuş ki, eski işçiler bazı durumlarda birbirlerine de selam vermiyorlar. Mahmut bu bekleyişi nasıl kıracağını düşünüyordu.

Daha öncesinden bildiği öncü işçilere Metal İşçileri Birliği’nden geldiğini söylemeye karar verdi. Başka çaresi yoktu artık, geçen konuştuğu işçi Mahmut’u nerede görse kaçıyordu, konuşmak istemez gibi bir hali vardı. Konuşmak istediğini geçen hafta söylemesine rağmen öncü işçilerden Serdar ile görüşememişti. Eski işçiler arasında hala bir bağ vardı ve bu bağ güvenilir değildi. İşçiler arasında güven bağının oluşturulması gerekiyordu.

Serdar ve Serkan’ı biraraya getirdiğinde bir hareketliliğin olabileceğini düşündü Mahmut. Serdar’ın fabrikada çok büyük bir etkisi vardı ancak işten çıkarılmaktan aşırı derecede korkuyordu. 25 arkadaşı işten çıkarılmıştı. İşçiler birliği sağladıklarında, taleplerini kabul ettirebilecek güçleri varmış, üretimden gelen güçlerini kullanabilecek birliktelikleri var iken kullanılmamış. İşçi kıyımı ve patron sendikasının saldırıları da başlayınca herkeste güven kaybı yaşanmış. Sınıf mücadelesinde de isyan dönemleri öncesinde her zaman bir şeyler birikir. Bu birikimin ne zaman patlamaya yol açacağı da kestirilemez. Eğer bu birikimin doruk noktasında doğru yönlendirilemezse tekrar bir birikimin oluşması beklenir. Mücadele de önderlik ve deneyim de işte burada ortaya çıkar. Fabrikada daha önceki süreçte böyle bir durum değerlendirilememiş, şimdi ise tekrardan bu koşulları oluşturmak bir hayli zor gözüküyordu.

İnsanlar inançlarını kaybettiklerinde inancı belirleyen durumların tekrar gelişmesi de bir süreç istiyor. Serdar işte böyle bir güvensizlikle bakıyor, Serkan ise büyük hayal kırıklığı yaşamıştı. Mahmut bütün bildiği yöntemleri anlatıyor. Yok, Serkan ve Serdar harekete geçmemekte ısrarla direniyorlar. Mahmut yeni bir kanal açmak için başka işçileri zorluyor. Diğerleri de bu iki işçinin ağzına bakıyorlar. Yemekte, çay molalarında ve işte bulduğu aralarda diğer işçilerle irtibata geçmeyi zorluyor ancak herkes, Serkan’ı veya Serdar’ı gösteriyor.

Mahmut buranın uzun bir süreç istediğini gözlemliyordu. Patron sendikasının ajanları ise çalışıyor, sigara içilmesi için yapılan çardakta etrafı en iyi gözetleyen ve dinleyebilen yerlerde oturuyorlar. Mahmut’un yanında çalıştığı altı işçiden dördü patron sendikasının adamları. Kısa boylu, tıknaz ve göbekli daha önce patron sendikasında temsilcilik yapmış olan, işe geç geliyor, haftada iki gün gelmiyor. İşe geldiğinde ise kendi yapması gereken işi başkasına yaptırıyor. İçlerinden bazıları ise samimi, emekçi insanlar. Sadece iş bulamadıkları için patron sendikası tarafındalar. Kısa boylu, tıknaz olan daha deneyimli ve özel olarak gönderilenlerden, çalışır iken yaptığı bu asalak hareketler ise diğerlerinin dikkatini çekiyor ve tepkilerini topluyor. İki genç işçi kendi aralarında çekiştiriyorlar. “Bu, buranın patronu herhalde, kardeşim ne olursa olsun, burada birlikte çalışıyoruz en azından işin ucundan tutar.” “Bu ne iş ya böyle, bizi enayi bellediler herhalde, şu eski işçiler de bize ancak ‘hadi hadi’ diyorlar, yav adam başımızda duruyor gık diye bir şey söylemiyorlar ona.” Mahmut durumun farkına varmıştı. Genç işçilere “siz de tepkinizi koyun” diyordu. Mahmut’un işi onların işinden farklıydı ancak erken bittiği için onlara da yardım ediyordu.

Göbekli olan birçok kişi ile dalga geçiyordu. Konuşmalarında alaycılık ve dalga hiç eksik olmuyordu. O da bir yerde haklıydı, çalışmadan akşam etmesi zor oluyordu. Onun için birileri ile sürekli eğlenecek şeyler üretmesi gerekiyordu.

En sonunda dayanamayan genç işçilerden biri eski işçilere “Bundan sonra bu işi sırayla yapacağız” dedi. Eski işçilerden “sen ne diyorsun, yap işini” diye çıkıştı. Genç işçi üzerlerine yürüyerek “burada adam kayırmaca var, bu adaletsizlik son bulacak” dedi. Eski işçiler ve şişman tıknaz olan yutkundular. Eski işçiler korktukları için patronun adamı olan işçiye birşey diyemiyorlardı. Şişman işçi genç olanın kararlılığını görünce sesini alçaltarak “tamam kardeşim sıra ile yaparız” dedi. Genç işçi “adalet yerini bulacak, yoksa bizden günah gider ha” diye tehdidini savurdu.

Genç işçileri de patron sendikası göndermişti. Ancak onlar diğerinden farklı idi, genç işçiler bir işimiz olsun diye bakıyorlardı. Diğer birkaç kişi ise temsilci olmaya hazırlanıyorlardı, oysa işe gireli bir ay dahi olmamıştı. Çay molalarında genç işçilerle Mahmut birlikte oturuyorlardı. Genç işçilerden biri Mahmut’un Metal İşçileri Birliği’nden geldiğini biliyordu. Mahmut zor gününde genç işçiye bir iyilik yapmıştı. Mahmut patron sendikasının içinden de bilgileri alıyordu. Yana döne kendisini aradıklarını onlardan daha iyi biliyordu.

***

İşçileri oyaladığı ve aldattığı için Metal İşçileri Birliği sendikanın tutumunu teşhir eden bir bildiriyi, servisler tam kalkar iken içlerine girip dağıtmışlardı. Yaşanan süreçleri özetliyordu. Serviste işçiler bildiriyi seslice okuyorlardı. “Bunlar bu kadar şeyi nereden biliyor” diye sesler yükseliyordu. Kazanılan prim hakkını devam ettirmek için sendikanın neden haklar için görüşmeye başlamadığı eleştiriliyordu. Bildiriyi okuyan herkes hak veriyordu.

Birçok işçi bu politikayı benimsemişti, madem bizim istediğimiz sendika gelmedi. Patron sendikası yetkiyi eline almış dolanıyor, patronla birlikte geziyor, o zaman bizim haklarımız için görüşmelere de başlasın. Görüşmelere başlar ise samimi olduğu ortaya çıkacak, yoksa samimiyetsizliği tekrar kanıtlanacak. Patron sendikasına öfke büyüyordu. Öncüler madem harekete geçmiyordu o zaman biz de işçileri politika altında harekete geçiririz diye düşünüyordu Mahmut. Sonuçta getiriyordu, patron şaşırıyordu biz bu öncü 25 kişiyi işten çıkardık. Ortada kimse yok yerlerine yeni işçi aldık, yine fabrikada sular durulmuyor, ne oluyor diye düşünüyorlardı. Müdürler bir o yana bir bu yana dolaşıyorlar, patron sendikasının adamları açık verecek işçi arıyorlardı. Oysa içlerinde duruyordu.

Ertesi gün öğlen sendikacı damlamıştı, tezgah tezgah geziyor herkesle tokalaşıyordu. Mahmutlar’ın tezgâhına geldiğinde Mahmut’a elini uzattı, Mahmut elini vermedi. Şaşkına dönen sendikacı hemen yanındaki yalakasının eline yapıştı. “Arkadaşlar yetki bizde, ortalığı karıştırmak isteyenler var, mahkeme sonucu gelsin, sözleşmemizi yapacağız, ikramiye sosyal haklar ne varsa alacağız” dedi. Mahmut “madem yetkiyi aldın, patronun da itirazı yok, neden sözleşme imzalamıyorsun, yoksa bizi uyutuyor musun?” dedi. Sendikacı “yok öyle bir şey, biz hukuksal olarak işimizi yürütüyoruz.” Mahmut “tamam işte hukuk sana yetkiyi vermedi mi?” Bu soru karşısında afallayan sendikacı “senin başka sorunun var herhalde” diye tehditleri savurdu. Sendikacı çok kötü sıkışmıştı, şimdi işçilerin arasında böyle bir şey açıktan neden söylemişti ki bu işçi. Yüzünün rengi değişmişti, bütün işçiler Mahmut’a hak veriyorlardı ama hiç kimse de çıkıp bir kelime etmiyordu. Mahmut öne çıktığının farkındaydı ama uzun bir süredir de uğraşıyordu, zaman bu zaman diye düşündü. Belki bu zaman yersiz olacaktı ama öncülerle de az uğraşmamıştı. Artık ne olacaksa olsun diye içinden geçiriyordu.

Mahmut tehditle verilen soruya “ benim bir sorunum yok da senin bir sorunun var herhalde” diye tehdidine cevap verdi. Ortalık kızışıyordu patron sendikacısının yanına yaverleri toplandı, Mahmut ise tek kalmıştı karşılarında. Fabrikada onca işçi var iken, lafa geldiği zaman bir şey yapmak lazım diyen işçilerin hepsi, sendikacıya hak veriyordu. Mahmut tek kalmıştı, sendikacı olmadığı zaman küfür edenler sendikacının yanında dolaşıyor ve tartışma da Mahmut’u haksız bulan konuşmalar yapıyorlardı. Hatta bir dönem örgütlendikleri sendika hakkında “bunlar işçinin hakkını aramıyor, işten çıkarılan arkadaşları için de onların da çalışmaya pek niyetleri yoktu zaten” diyorlardı. Mahmut şaşırmıştı “içlerinde de güvenilir işçiler de vardı. Şaşkın, bir o kadar da kızgın işçilerin içerisinden bazılarının gözlerine bakıyordu. Gözler yoktu, etrafa bakınıyorlardı.

Akşam iş çıkışına yarım saat kala Mahmut yukarı çağırılmıştı. İşten çıkışı verildi. Herkesin beklediği haberdi ama nedense herkes de bir şaşkınlık hali vardı. Vedalaşmak için arkadaşlarının yanına geldiğinde patron sendikasının gönderdiği işçiler çok şaşırmıştı. Hiç ummadıkları biri idi. Aradıkları kişi yanlarında çalışan arkadaşları idi demek. Şişman yalaka olanın ise gözleri yerinden çıkacak gibi olmuştu. Oysa Mahmut ile ne kadar çok şey paylaşmıştı, onun olabileceğine ihtimal dahi vermiyordu. Şaşkınlığını üzerinden atamadığını çok belli ediyordu. Genç işçiler ile Mahmut vedalaştılar. Eller birbirleri ile buluştuğunda kimi içinden seviniyor, kimilerinin ise içleri kan ağlıyordu. Mahmut ise her sıktığı elin, bilinçleri etkileyen bir sıcaklık ile sıkıyordu.

Mücadele yenilgi ve zaferlerle devam edecekti. Bir yenilgi alınmıştı. Tarihte hep böyle işlemiyor muydu? İşçiler çoğu zaman kaybediyor, ama burjuvaziye karşı verilen her mücadele işçi sınıfı tarihine de bir zafer olarak geçiyordu. Mevzi güçlendirilemeden sermayenin organize saldırıları sonucunda verilen onca emek yavaş yavaş sıfır noktasına yaklaşıyordu. İşçi sınıfı kaybederek öğreniyordu. Büyük isyan günlerine hazırlık fabrikalarda hayalet olup dolaşmaya, patron sendikasına ve patronlara korku salmaya devam ediyordu.

U. Tarhan - Z. Kızılaslan

 
§