03 Ocak 2014
Sayi: KB 2014/01

Çürümüş düzende sağlam çark olmaz
AKP-cemaat çatışması ve “kuvvetler ayrılığı”
İktidar dalaşı ve düzen medyası
Riyakarlıkta sınırları yok!
Her dönemin has uşağı: CHP
Yolsuzluk, yağma ve sömürü düzeninden hesap sormaya...
Sınıf devrimcilerinden yolsuzluk eylemleri
Yolsuzluklar protesto edildi
Oyak Renault’ta patron-Türk Metal işbirliğiyle işçi kıyımı...
Türk-İş asgari ücrete ‘muhalif’ kaldığını açıkladı!
Esenyurt’ta işçiler foruma hazırlanıyor
Hacettepe işçisinden zafer kutlaması!
2013: İşçi sınıfı kin ve öfke biriktirdi!
“Bürokratik-icazetçi sendikal çizgiyi aşmak için taban inisiyatiflerini yaratalım!”
Dünya basınında yolsuzluk ve rüşvet operasyonu
2013: Kriz, çatışma, savaş, direniş…
Seçim dönemi ve reformizmle mücadele
Eğitim piyasalaşırken...
İÜ’de mücadele etkinliklerle sürüyor
Roboski için yaygın eylemler
“Yargılanan değil, yargılayan olduk!”
Özgürlük ve eşitlik yürüyüşümüz sürüyor
EKK’dan yeni yıl mesajı...
Kartal Emekçi Kadın Komisyonu kuruldu
Devrimci tutsaklardan yeni yıl mesajları
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Dünya basınında yolsuzluk ve
rüşvet operasyonu

 

Avrupa ve ABD medyası konuyu gündemlerinin ilk sırasından işlediler. Dış basındaki değerlendirmeler ağırlıklı olarak AKP’nin sonunun geldiği, ancak onun yerine geçecek alternatif bir yapının olmadığı şeklinde. Dünya basınında konuyla ilgili olarak İran ile olan ticari ilişkiler, Erdoğanlar’ın malvarlığı, kırılgan ekonomi ve Türkiye’nin geleceğine ilişkin soru işaretleri dile getiriliyor.

Dünya medyasının konuya ilişkin tavrı elbette emperyalistlerin AKP’ye bakışlarından bağımsız değil. Belli bir zamana kadar medya ve Batılı emperyalistler tarafından alkışlanan AKP iktidarı ve “Türk modeli” için şimdi “sonu mu geldi?” sorusu soruluyor.

Financial Times, “Başbakanın yargının bağımsızlığının kesin olmaması gerektiğini ima ettiğini” yazıyor ve “oğlu Bilal dahil hükümete yakın isimleri ifadeye çağıran Savcı Muammer Akkaş’ı tehdit eder gibi göründüğünü” belirtiyor. Daha sonra da “Bu nasıl savcı? Başsavcı ondan dosyayı istiyor diye, feryad ediyor! Dur bakalım seninle daha işimiz var” diyen Erdoğan’ın pervasızlığına vurgu yapıyor. Ayrıca Ortadoğu’daki ABD-Türkiye ilişkilerinin yaşamsal önemde olduğunu belirterek bazı uzmanların skandal için “Amerika için büyük bir problem” değerlendirmesi yaptığını aktarıyor.

Times gazetesinden Piotr Zalewsky, sürecin Erdoğan’ın “geleceğini tehdit ettiğini” söylüyor ve ardından şunları dile getiriyor:

Listedeki bir isim ise dikkat çekici: Başbakan’ın oğlu Bilal Erdoğan. Öğrenci yurtları inşa eden TÜRGEV’in yerel yetkililerin aracılığıyla yasadışı arazi devirlerinden kâr ettiği iddia ediliyor. Savcılar, Başbakan’ın oğlunun normalde 1 milyar dolar değerindeki bir araziyi 460 milyon dolara ihalesiz satın alan bir şirketle bağı olup olmadığına bakıyor.”

Sunday Telegraph yolsuzluk ve rüşvet skandalının “Erdoğan’ın imparatorluğunu” tehdit ettiğini yazıyor. Gazete skandalı şu şekilde değerlendiriyor:

Mart’ta yerel seçimler var. AKP’nin başarısız olması Suriye’ye yabancı para ve savaşçıların girmesine ve dolayısıyla El Kaide’nin güçlenmesine ve Batı yanlısı ılımlıların zayıflamasına neden olduğu için dışarıda itibarı zedelenen Erdoğan’ın konumuna ağır bir darbe indirecek. Erdoğan’ın açıklamalarını kabul eden birçok kişi var. Diğerleri ise alternatif bulamıyor. Laik siyaset Sağ ve Sol olarak bölünmüş durumda ve bu partiler İslamcılara karşı tutarlı bir muhalefet sergileyemedi. Fakat çevik kuvvet Cuma günü sokaklarda ‘Hırsız var’ diye bağıran protestocularla karşı karşıya gelirken Erdoğan’ın tedirgin olduğuna şüphe yok.”

Guardian Türkiye tarihinin zaten karanlıklarla örülü olduğuna dikkat çekiyor: “Birçok yerde, normal kurumların görünen yüzünün arkasında birbiriyle mücadele eden, hükümetin normal işleyişini sekteye uğratan karanlık güçlerin varlığı, siyasetin bir parçası olarak kabul edilir. Fakat Osmanlı zamanından bu yana komploların, gerçek veya hayali gizli ya da yarı gizli şebekelerin önemli bir rol oynadığı Türkiye için durum özellikle böyledir.”

ABD‘de yayınlalan Foreign Policy dergisinde yazan Jonathan Schanzer ve Mark Dubowitz’in ortak yazısında şunlar ifade ediliyor: “Erdoğan, ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone’yi bile sınırdışı edebileceklerini ima etti. Ancak soruşturmada adı geçen bu sağlam bağlantılı kişiler hakkındaki suçlamalar sabitleşirse, bu durumda AKP’nin kendinden başka kimseyi suçlamaması gerekir. İran ve Türkiye arasındaki altın karşılığı doğalgaz ticareti, ABD Kongresi Temmuz ayında bu uygulamaya bir son vermeden öncesine kadar hukuki sayılabilir. Ama bu ticaret, aynı zamanda Türk siyasi elitini İran’ın geniş yeraltı dünyasına maruz bırakmışa benziyor.”

New Yorker’dan Dexter Filkins “Kendilerini yıkılmaz gören ve siyaset üretirken kurumsal kısıtlamalardan özgür olan liderler, iktidarı kendi istekleriyle terk etmez. Buna demokratik seçimle işbaşına gelen liderler de dahildir. Kendilerine karşı çıkanlardan korunmak ve mevkilerini korumak amacıyla siyasi kurumları zayıflatırlar. Türkiye’deki siyasi kurumlara verilen tahribat Erdoğan’ın ayakta kalıp kalmamasından daha önemlidir. Bu da güçlü bir Türkiye’ye bağımlı olan Amerika’nın Ortadoğu’daki çıkarları açısından önemli bir tehdit oluşturuyor” değerlendirmesini yapıyor.

Neue Osnabrücker Zeitung Erdoğan için “Onun tek derdi siyasi geleceğini kurtarmak. Önümüzdeki yıl cumhurbaşkanlığına seçilme hedefine kilitlenmiş olan Erdoğan yolsuzluk skandalının siyasi sonunu getirebileceğini biliyor. Eski bakanlarından biri yolsuzluk ve sahtekârlıkla ilişkilendirilen marifetlerden başbakanın da haberdar olduğunu söylemişti” diyor.

İsviçre’den Neue Zürcher Zeitung Türk ekonomisinin risk içerisinde olduğuna dikkat çekiyor: “Hükümete yakın 50’den fazla kişi ve şirket hakkındaki yolsuzluk soruşturmasına yaz başındaki Gezi protestolarına verdiği tepkinin aynısını veriyor: Yabancı ülkelere sövüp sayıyor, tehlikeli komplo teorileri yayıyor ve büyükelçilerin sınır dışı edilmesi tehdidini savuruyor. Bu otoriter kasılma demokratik siyaset açısından hayal kırıklığı yaratmakla kalmıyor. Ekonomik açıdan da riskli. Türk ekonomisi büyük bir sırça köşke o kadar benziyor ki. Kırılganlık evvela yüksek cari işlemler açığından kaynaklanıyor. Bu açığın yüzde 80’i yurtdışından gelen kısa vadeli portföy yatırımlarıyla finanse ediliyor. Bu ‘sıcak para’ Türkiye’ye ne kadar kolay akabiliyorsa, uluslararası yatırımcıların Türkiye’ye güvenini kaybetmesi halinde aynı hızda da geri çekilebiliyor.”

Fransa’dan Le Monde’un değerlendirmesi ise şu şekilde: “Birçok Arap ülkesine örnek oldu ve uzun dönem Batılılara güven verdi. Ne diktatöryal ve Batı düşmanı İran modeli gibiydi, ne de İslamist zehirin yayıcısı gibi Suudi Arabistan modeli. “Türk modeli”, demokrasi ile kapitalizmin birlikte işleyişi idi; kendisine güvenen ve ABD’ye yakın İslamcı-muhafazakâr bir partinin yönetiminde gerçekleşiyordu. Arap-Müslüman dünyasında modernleşmenin yolunu temsil ediyordu. AVM ile camiiyi, daha önce görülmemiş bir şekilde birleştirebiliyor ve Türkiye’nin sürekli ekonomik ve diplomatik olarak büyümesinin yolunu açıyordu (75 milyonluk bir nüfus, dünyanın 17. ekonomisi, NATO üyesi ve AB’ye üye adayı). Elbette, ölmeden gömmemek gerek, ama ‘Türk modeli”nin yazdan bu yana soluğu kesildi. Ve son günlerde ise duraksıyor.”

 
§