19 Temmuz 2013
Sayı: KB 2013/29

 Kızıl Bayrak'tan
Haziran direnişinde yeni safha
Zorbalara karşı isyan haktır!
AKP iktidarının
“hayat suyu”
yabancı sermaye
çekilmeye başladı
Sermaye devleti
tam bir cinayet şebekesidir!
İzmir’den baskınlara yanıt...
Devlet yine
katilleri koruyor!
Onbinler Ali için sokaklara indi!
Binler TMMOB yasasına karşı sokağa çıktı
14. Evvel Temmuz Festivali tamamlandı
Kamu TİS’leri görüşme süreci devam ediyor…
“Sendika hakkımız engellenemez!”
“Sonuna kadar mücadele!”
Para basanlar hakları için grevde!
“Bu grev onur grevidir!”
Mısır’da halk hareketi ve yeni gelişmeler
Gezi Parkı Direnişi’nden ayaklanmaya... - 2 V. Yaraşır
Gençlik yol ayrımında… K. Ali

Dünyada işçi ve emekçi eylemleri sürüyor!

Toplumcu Eksen’den...
Ekim Gençliği temsilcisi ile Yaz Kampı üzerine konuştuk...
Forumlar taleplerin kürsüsü oluyor
ABD’de Trayvon Martin davası... T. Kor
Gezi tutsağından mektup…
Kavga bitmedi direnişe devam!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 


Gençlik yol ayrımında…

Ya kapitalist varoşlarda çürüme
ya sosyalizm!

K. Ali

 

Yükselen halk hareketlerinde öğrenci ve emekçi gençliğin aktif olarak yer alması ve kendi geleceğini işçi ve emekçi halk hareketinin geleceği ile birleştirmesi sermaye dünyasının korkularını büyütüyor. Kapitalist üretimin yarattığı servet-sefalet kutuplaşmasının sonuçları gençliğin eğitim ve yaşam koşullarını çekilmez hale getiriyor. Bir yanda dağ gibi biriken servet, öte yanda ise sefaletin karanlık dünyası bir uçurum gibi büyüyor. Uçurumun karanlık derinliklerinde gençliğin gelecek özlemi ve hayalleri bir karabasana dönüşüyor. Gençliğin eğitim olanakları ellerinden yasa zoruyla sökülüp alınırken, hasbelkader akademik veya mesleki eğitimini bitiren gençliğin payına ise işsizlik veya en iyi durumda yaşamını idame etmeye yetmeyecek kölelik ücreti karşılığında kapitalist işletmelerin ucuz işgücü ihtiyacını karşılamak düşüyor.

Kapitalist barbarlığın emekçi gençliğe giydirmek istediği deli gömleğini emekçi-öğrenci gençlik eylem ve isyanları ile yırtıp atıyor. Gençliğin yükselen mücadelesinden korkuya kapılan kapitalist-emperyalist sistemin devlet adamı kılığındaki temsilcileri, gençliğin arayışını sistem içerisine hapsederek boğmak için çareler arıyorlar. Zirve üzerine zirveler düzenliyorlar. Gençliğin bu durumunun gerçek sorumluları kendi kapitalist sistemleri değilmiş gibi ikiyüzlüce timsah gözyaşları döküyorlar. Halihazırda bu konuda bir arpa boyu yol alınmış değil.

Temmuz ayı başında Almanya’nın başkenti Berlin’de, Merkel’in çağrısı üzerine başbakanlık binasında bir araya gelen AB’nin hükümet ve devlet başkanlarının yaptıkları zirve tam bir fiyaskoyla sonuçlandı. Almanya Başbakanı Angela Merkel’in Süddeutsche Zeitung gazetesine yaptığı açıklamada, ‘bir kayıp neslin oluşmaması gerektiği’ yönündeki dokunaklı sözlerine rağmen bu böyledir.

İkiyüzlülükte ve şarlatanlıkta kimseden geri kalmayan Angela Merkel, özellikle bağımlı AB ülkelerinde dramatik bir hal alan emekçi gençliğin acı ve umuduyla oynamaktan da geri durmadı. Kendisini AB’nin iflas etmiş ülkelerin gençliğinin hamisi olarak sunmaya çalıştı.

Gençlik işsizlik çığının altında boğuluyor

Kapitalist üretimin zorunlu sonucu olan servet-sefalet kutuplaşmasına bağlı olarak yaşanan işsizlik oranı, kapitalist dünyada artan zenginliğe karşın durmadan yükseliyor. Sözgelimi, Yunanistan’da 25 yaşın altındaki gençlerin yüzde 59’dan fazlası işsiz. İspanya’da da durum pek farklı değil. Burada da gençlerin yüzde 46’sı işsiz. Fransa’daki gençler için de durum pek parlak sayılmaz. Buradaki oran da yüzde 27’ye dayandı. Almanya’da ise gençlerin sadece yüzde 7,6’sı iş arıyor. Hiç kuşkusuz, şov amaçlı zirveler kapitalist ülkelerdeki işsizlik gerçeğini değiştirmeye yetmiyor. Yayınlanan son veriler Nisan ayına kadar olan bir yıllık dönem içinde, Euro Bölgesi’nde 1,6 milyon kişinin işini kaybettiğini gösteriyor. Euro Bölgesi’ndeki işsizlik oranı son 24 ayda peşpeşe artış kaydetti.

Nitekim, Berlin zirvesinden önce Brüksel’de iki gün süren zirvede biraraya gelen Avrupa Birliği devletlerinin elebaşılarının başlıca gündemi de işsizlikle mücadele olmuştu. Ancak buna rağmen, bu zirveden de çıkan tek sonuç “Euro bölgesinde uygulanan ekonomi politikasının doğru” olduğuydu.

AB’de uygulanan ve doğru olduğu iddia edilen ekonomi politikalarının özü açlığı, yoksulluğu ve sefaleti derinleştiren politikalardır. Başta işsizlik oranındaki ürkütücü artış olmak üzere, hiçbir sorun burjuvaziyi zerre kadar ilgilendirmiyor. Onun ilgilendiği tek husus kendi sefil çıkarları ve elde edeceği kâr oranıdır. Burjuvazi azami kârından vazgeçmek istemiyor. İşsizliğin düşürülmesi için kapitalist sistem içerisinde reform yapmaya, durumu bir parça kabul edilebilir bir sınıra çekmeye dahi yanaşmıyor. Tam tersine çalışma sürelerini uzatıp, emeklilik yaşını yükseltiyor. Finans kapitalin alacaklarının tahsili için ücretleri düşürüp, başta emekçi halk ayaklanmalarına karşı olmak üzere kendi aralarındaki rekabet savaşı için silahlanmaya hız veriyorlar.

Doğru olduğu iddia edilen “Euro bölgesinde uygulanan ekonomi politikaların” yol açtığı toplumsal yıkımın boyutlarını, genç işsizlik cehenemi olan İspanya’nın başkenti Madrid’de yaşayan Elena Silvestra’nın durumu oldukça trajik biçimde ortaya koyuyor. Hukuk ve uluslararası ticaret dallarında yüksek lisans sahibi olan 25 yaşındaki Elena Silvestra “Bulabildiğim işlerin hepsi düşük ücretli. Haftada 40 saatlik bir iş için verdikleri ücret sadece 300 Euro” diyor ve ekliyor: “Bu da geçinmeye yetmediği için, tekrar anne ve babamın yanına taşındım.

Merkel: “Gençler göçe hazır olsun!”

Berlin zirvesinde dokunaklı bir şekilde “bir kayıp neslin oluşmaması” gerektiğini söyleyen Merkel’in gençliğe önerdiği çözüm yolu tam da emperyalist haydutlara yaraşır nitelikte olmuştur. AB’ye hakim olmanın tadını alan Alman emperyalist burjuvazisi, genç ve eğitimli hazır iş gücüne konmak ve yaşlı toplumuna gençlik aşısı yapmak için gençlere “iş bulmak için başka yerlere göçmeye hazır olmaları gerektiği” çağrısında bulundu. Kapitalist sistemin krizinin sonucu olarak yaşanan kitlesel göçlerden, hayvan pazarından hayvan seçer gibi en iyisini, demek oluyor ki, aç gözlü Alman tekellerinin işine yarayanları en uygun fiyata kapatabilmenin hesabını yapan Merkel’in o dokunaklı açıklamasının emperyalist gerici özü böylece açığa çıkmış oluyor. Yaşanan kitlesel göçlerin boyutlarını Uluslararası Çalışma Örgütü Başkan Yardımcısı José Manuel Salazar-Xirinachs şu sözlerle ortaya koyuyor: “Birçok genç vatanlarını terk ediyor. İş aramak için yurtdışına gidiyorlar.” Kısacası, Berlin zirvesine ev sahipliği yapan Alman emperyalist tekellerinin amacı, gençliğin hamisi olarak ortaya çıkarak kaliteli ve eğitimli emeği kişiliğinde somutlaştıran gençliği pazardan en uygun fiyata kapabilmektir. Zira kapitalistler insanda ya ürettikleri ve pazarladıkları nesneleri tüketecek bir tüketici veya ucuza çalıştıracakları işgücünü görüyorlar.

Berlin zirvesinin yapıldığı günlerde Alman emperyalist basınına demeç veren Dublin Üniversitesi’nin Constantin Gurdgiev adlı iyi eğitim almış maliye profesörünün gençlere tek bir tavsiyesi var, o da göç etmeleri. Aynı gerici çağrı bu kez, profesör kılıklı bir uşak tarafından dillendiriliyor böylece. Genç işsizlik cehennemi olan İspanya’dan iyi eğitim görmüş Elena’nın trajik durumunun seçilmiş olması da yine bu aynı aşağılık amacın bir parçası olarak yapılmıştır. Zira emperyalist basın Elena “Durum değişmezse, göç etmeyi deneyeceğim“ dediğini okuyucularına duyurarak, Elana’yı, iyi eğitilmiş gençliğin yaşadığı ekonomik ve toplumsal yıkımın sorumlusu olan emperyalist merkezlere göç etmeye teşvik etmenin nesnesi haline getirmiştir.

Korkularını bastıramıyorlar!

“Fakat bundan bir çıkış yolu yok!” derken kapitalist sistemin içerisine girdiği çıkışsızlığı itiraf etmek zorunda kalan Merkel, “Avrupa’da, satabileceğimiz ürün ya da hizmet üretmek zorundayız” yalanıyla kapitalist üretimin zorunlu sonucu olarak yaşanan servet-sefalet kutuplaşmasının yol açtığı krizlerin gerçek nedenlerinin üzerini örtmeye çalışıyor. Kapitalist mantıkla sorunu “satabileceğimiz ürün” olarak adlandırarak, yaşanan asıl sorunun satılacak malların ihtiyacı olanlar tarafından alınabilmesini sağlayacak olan kapitalist toplumun tek değişim akçesi olan paradan milyarlarca insanın uzak tutuluyor olmasının üzerini kapatmaya çalışıyor.

Kapitalist toplum bir yanda yığınlar halinde birikmiş ihtiyaç maddesi olan metalar dünyası dururken, karşı tarafta ise, bunları ihtiyacı olmasına rağmen alım gücü olmadığı için alamayan milyarlarca insanın varlığını kendi varlığında bir arada tutar. Kapitalist üretimin yaşadığı krizin asıl nedenini de bu toplumsal gerçek oluşturmaktadır. Bugün insanlığın ihtiyaç duyduğu “yeni” ve yapay bir şekilde yaratılan ihtiyaçlar ve onların giderilmesi adına yapılacak kârlar değildir. Bugünün temel ihtiyacı, çürümeye ve yok olmaya terkedilen metaların, ürünlerin, bu ürünlerin asıl sahibi olan ihtiyaç sahiplerine iadesini sağlayacak olan kârı amaçlamak yerine ihtiyaçların karşılanmasını amaç edinen toplumsal sistemdir; komünizmdir.

Bu durumun sosyal huzuru da tehlikeye sokabileceğine dikkat çeken Dublinli profesör Gurdgiev, “muhafazakârlar ve sosyal demokratlar tarafından yüzüstü bırakıldıkları hissine kapılan genç kuşağın, radikal uçlara ve siyasi akımlara kayabileceğini” söylerken kapitalist barbarların ortak korkusuna parmak basmış oluyor.

Toplumsal, kültürel ve ekolojik yıkıma yol açan kapitalist üretimin krizinden çıkmak için “satacak bir şey lazım“ değildir. Bugün gerekli olan insanlığın temel ihtiyaçlarını karşılamaya fazlasıyla yetecek olan, fakat gerçek sahiplerinden zorla alınarak el konulan toplumsal zenginlikleri insanlık ailesi arasında bölüştürmektir. İşçi ve emekçi gençlik ya kaderini işçi sınıfı ile birleştirip sermayenin egemenliğine son verecektir, ya da kaderine boyun eğerek Merkel gibilerin kapısında kapı kulu olmaya devam edecektir. Hiç kuşku yok; sokaklara çıkan, barikat başlarında savaşmasını öğrenen gençlik, er ya da geç, ataları gibi göç etme ve kaderine boyun eğme yerine onun üzerine yürüyerek, sömürünün, işsizliğin, yoksulluğun ve gelecek korkusunun olmadığı, her yerde her şeyin kardeşçe paylaşıldığı yeni bir dünyayı kurmayı da öğrenecektir.

 

 

 

10. Uluslararası Yaz Festivali yapıldı

 

MLPD’nin organize ettiği ve çeşitli ülkelere mensup ilerici ve devrimci parti ve kurumların katıldığı festival, başta MLPD ve gençlik örgütleri Rebell olmak üzere, katılımcı parti ve kurumlara ait çadır ve standların kurulması ile start aldı. Bu yıl daha zayıf bir katılımın olduğu festival MLPD MK üyesi Monika Gertner-Engel’in açılış konuşması ile başlatıldı. Ardından, gün boyu devam eden politik ve kültürel etkinliklere geçildi.

Taksim Gezi Parkı Direnişi ve 31 Mayıs halk hareketi, bu festivalde de önemli bir tema olarak yerini aldı. Nitekim günün en önemli ve anlamlı etkinliği de bu direnişin ele alındığı paneldi.

Panele MLPD, ATİK-YDG ve TKİP temsilcileri katıldı. Panelde ilk söz MLPD temsilcisine verildi. MLPD temsilcisi Gezi Direnişi’nin daha başlangıcında İstanbul’da bizzat bulunmuş ve 31 Mayıs halk hareketini de dolaysız yaşamış biriydi. Konuşmasında, özetle, direnişi selamlamanın ardından, Taksim Gezi Direnişi ve 31 Mayıs halk hareketine ilişkin gözlem ve anılarını anlattı, değerlendirmeler yaptı.

Ardından, ATİK-YDG temsilcisine söz verildi. YDG temsilcisi de Taksim Gezi Direnişi sırasında alanda bulunmuş biriydi. Dolayısıyla o da kısaca direniş ve ilk günlerdeki seyri konusunda anlatımlar yaptı ve bazı yönlerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Bu arada, bu direniş sırasında direnişi kırmak için bolca kullanılan biber gazını gönderenleri, en başta da Almanya’yı teşhir amaçlı bir imza kampanyası açtıklarını da duyurdu.

Panelde en son olarak TKİP temsilcisine söz verildi. TKİP temsilcisi sözlerine, basında, Taksim Gezi Direnişi ve 31 Mayıs büyük halk hareketi hakkında çokça haber ve yazının çıktığı, pek çok akademisyen, yazar ve araştırmacının bu konuda sürekli bir şeyler kaleme aldıklarını, kendi bakış açılarınca değerlendirmeler yaptıklarını belirterek söze başladı. Ardından, ‘’Fakat bizim bir farkımız var, biz devrimciyiz, devrimci bir parti adına burada konuşuyoruz. Haliyle bu partinin, bu büyük halk hareketi ile değerlendirmelerini size açıklayacağız. Devrimci bir parti, devrimci görev ve sorumluluklarını belirlemek amacıyla değerlendirmeler yapar, biz de bunu yapacağız” dedi.

Ve özetle, TKİP’nin içinde bulunduğumuz tarihi döneme ilişkin tanımını açıkladı, 31 Mayıs halk hareketini de bu çerçeve içinde anlamlandırdı. 31 Mayıs halk hareketinin Türkiye’de bir büyük toplumsal sarsıntıya yol açtığını, bitmediğini, komünistlerin bu tür sarsıntıları önden gördüklerini, ‘’dönem bir bunalımlar, savaşlar ve devrimler dönemidir” şeklindeki tarihi dönem tesbitinden hareketle böylesi gelişmeler ve elbetteki devrime hazırlık vurgusu yaptıklarını anlattı. Devamla, 31 Mayıs halk hareketinin de, Tunus ve Mısır’a ilişkin değerlendirmelerde de önemle belirtildiği gibi en büyük handikapının devrimci parti ve devrimci sınıf eksikliği olduğunu hatırlattı.

Festival’de, ayrıca, biri MLPD başkanı Stefan Engel’in Almanya’da Eylül ayında yapılacak olan seçimler konulu konferansı ve diğeri de, Ruhr havzasındaki fabrika ve işyerlerindeki durum, başta Opel’deki gelişmeler olmak üzere, işçi hareketi ve seyri konulu bir panel gerçekleştirildi. Her iki etkinlik de hatırı sayılır bir ilgi buldu.

Irkçılığa karşı mücadele ve enternasyonal dayanışma amaçlı festival, bu politik etkinliklerle paralel biçimde, çeşitli ülkelere mensup grupların ana sahnede sundukları müzik dinletileri, dans gösterileri ile devam etti. Özellikle küçük çocukların sergiledikleri danslar ilgiyle izlendi. Festival bu dinleti ve etkinliklerin ardından sona erdi.

Sınıf devrimcileri de festival alanında çadır kurdular, yemek ve bilgilendirme standı açtılar. Açtıkları çadırın önünde Taksim Gezi Parkı Direnişi ve 31 Mayıs halk hareketine ilişkin kareler içeren mütevazi bir fotoğraf sergisi açtılar, bilgilendirme standları üzerinden ve konuya ilişkin bildirileri ile bilgilendirmede bulundular. Yanısıra ana sahneden Rap tarzı bir müzik dinletisi gerçekleştirdiler. Gün içinde ayrıca, yemek satışı yaptılar, kitap, gazete ve Taksim Direnişi ile dayanışma rozetlerinin satışını gerçekleştirdiler. Bu arada, TKİP-Yurtdışı Örgütü’nün güne ilişkin bir bildirisinin dağıtıldığı da gözlendi.

Kızıl Bayrak / Almanya