01 Ocak 2010
Sayı: SİKB 2010/01

 Kızıl Bayrak'tan
2010 düzenin çok yönlü sorunlarla boğuşacağı bir yıl olacak
2009’da işçi sınıfı hareketi
2009’da kamu emekçileri hareketi,
25 Kasım’la birlikte kıpırdanmaya başladı
Direnişteki TEKEL işçileri ile konuştuk
TEKEL direnişinden
Devrimci sınıf faaliyetlerinden
TÜRK-İŞ araştırması
açlığın arttığını gösterdi
İtfaiye işçisi
hakları için nöbette
Sosyalist Kamu Emekçileri’nden
açık çağrı
2009’da düzenin tablosundan yansıyanlar
Son çeyrek asrın
en kritik yılı: 2010
Polis terörüne çözümsüz çözüm önerisi: “Bağımsız” kolluk şikayet mekanizması
“Karadağ cinayeti ve
tüm siyasi cinayetler aydınlatılsın!”
İzmir’de kampanya faaliyetleri
Genç-Sen 3. Genel Kurulu’nun ardından
Gençliğin polis terörü ve cinayetlerine karşı eylemlerinden
Adana Ekim Gençliği ve Devrimci Liseliler Birliği’nden
mücadele çağrısı
YTÜ’de soruşturma ve
ceza karşıtı mücadele
İsrail’in vahşi Gazze saldırısı birinci yılında
BDSP’li tutsaklardan
Devrimci tutsaklardan
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Proletaryanın kazanacağı bir dünya var

Sevgili yoldaşlar;

Merhaba, devrimci direngenliğin, devrim davasını ölümüne sahiplenmenin tarihinin bir kez daha yazıldığı 19–22 Aralık Direnişi’nin yıl dönümünü geride bıraktığımız günlerde sesleniyoruz sizlere. Son mektubunuzda (18 Aralık günü elimize ulaştı) yoğun olduğunuzdan bahsetmişsiniz. Biz sizleri 19 Aralık günü sabah saatlerinden itibaren büyük bir heyecanla bekledik. Önce ilk haykırdığınız şiar hücrelerimize ulaştı. Havalandırmaya çıkarak sizin aranıza biz de katıldık. Aramızda –varsanız baksanız- kocaman ve kalın bir duvar vardı ama biz, size elimizi uzatacak ve size dokunacak kadar yakındık. Seslerinizi tek tek seçeceğimiz kadar yakındınız. Anmamızı sizlerle omuz omuza gerçekleştirdik. Sonra sesimizi sesinize katmaya başladık. Diğer devrimci tutsaklar da sizlerle birlikte direnişi selamlamaya başladılar. Sesimizi duymanızın zor olduğunu biliyorduk. Ama biz büyük bir azimle tek bir vücut olmuş gibi, yekpare bir biçimde içeriden ve dışarıdan haykırdık duvarlara karşı ve duvarlara rağmen. Sesimizi duymamış olsanız da sınırları aşan özgürlük ateşi ile hayatı dönüştürenlerin hisleri de birlikte oluyor. Bunu iliklerimize kadar hissediyoruz. Belki bizleri kulaklarınızla duyamamış olabilirsiniz. Ama biliyoruz ki bilinçlerinizle, yüreğinizle bizleri hissettiniz. Unutmadan söyleyelim, aynı gün akşam saatlerinde devrimci siper yoldaşlığının her türlü engele rağmen yılmaz bir mücadele azminin, kararlılığın ürünü olan bir anma da duvarların içerisinde gerçekleştirildi. Akşam karanlığını aydınlattık. Türkülerle, marşlarla, şiirlerle balkonlarımızın demirleri arasından sıkılı yumruklarımızı havaya kaldırdık, “bize ölüm yok”la onları selamladık. Ve bir kez daha tarihin tanıklığında emeği sömürülen, köleleştirilen milyonların gelecek özleminin önünde hiçbir engelin duramayacağı gösterilmiş oldu. Birkaç saat arayla ve siz buradayken de içerisi ve dışarısı tek vücut olmuştu. Sizler de biliyorsunuz ki sermaye sınıfı bu 9 yıl içerisinde devrimci tutsakları tecrit-tredman uygulamaları ile teslim almaya çalışıyor. Mimari yapısı ile ve uygulamaları ile bir bütün olan hapishanelerde yabancılaştırma, bireycileştirme ve kolektif yaşamdan uzaklaştırma hedeflenmektedir. Bu yönüyle son günlerde devrimci kimliği teslim almaya yönelik uygulamalar artmaktadır. İlk adımınızı attığınız andan itibaren sürekli olarak onursuz arama dayatmaları ile karşılaşılıyor. Örneğin görüş var, önce koğuşunuzdan çıkarken aranıyorsunuz, camlar ardından telefon aracılığı ile görüş yapıldıktan sonra görüş yeri çıkışında aranıyor, ardından koğuşa giderken tekrar aranıyorsunuz. Bu uygulama doktor ve avukat görüşü vb. gidiş gelişlerinde rutin olarak uygulanıyor. Hatta aylık koğuş aramalarında da aynı tutumla (onursuz arama) karşı karşıya kalınıyor. Tüm ihtiyaçlar dilekçe ile ve bireysel başvuru ile bildiriliyor. Bunlar, zamanında bildirilmediğinde telafisi söz konusu değil (kantin, aylık gazete aboneliği, kitap vb.)

Arkadaş ve aile görüşü –buraya özgü olmak üzere- ne zaman ve hangi saatte yapılacağı belirli ve sabit. Zamanında ve gününde gelinmediği takdirde görüş hakkı elinizden alınıyor. Hasta tutsakların hastaneye sevk işlemleri gecikebiliyor, sevk alındığında jandarma gözetiminde ve kelepçeli tedavi dayatılıyor. Bu uygulamaları kabul etmeyen tutsaklar tedavi olamıyorlar. Tecrit-tredman, asimilasyon politikasının bir parçası olan disiplin cezası (görüş yasağı, iletişim yasağı, sosyal etkinliklerden men, hücre cezası vb.) almak oldukça kolay. Onursuz aramaya karşı çıkmak, hak gaspları söz konusu olduğunda buna karşı çıkmak çeşitli cezaları gerektiriyor. Ayrıca disiplin cezası almanız için mimikleriniz, ses tonunuz yeterli olabiliyor. Son birkaç aydır burada birçok devrimci tutsağa böyle cezalar verildi. –Büyük oranda duyduğunuzu düşünüyoruz, ama biz yine de paylaşmak istedik-. Bunlar arasında en çarpıcıları ise görüşe gelen bir ailenin görüş yasağı alması oldu. Tüm bu uygulamalara rağmen burada devrimci irade güçlü bir şekilde yaşatılıyor. Dikensiz gül bahçesi yaratmak için hücreleri toplumsal muhalefete tehdit unsuru olarak açanlara en tok ve net yanıt “unutmadık, unutturmayacağız” haykırışının alanları, sokakları doldurması olmalı diye düşünüyoruz.

Siz aynı gün Karşıyaka Mezarlığı’nda aynı coşku ve kararlılıkla bir anma düzenlemiş olmalısınız. Sizlerle birlikteydik. Ayrıca bizlerin nasıl olduğunu sorarsanız, yeni mücadele yılını gündemin yoğunluğu ile birlikte karşılamaya hazırlanıyoruz. Unutmadan 13 Aralık’a dair birkaç düşüncemizi sizlere iletelim. Biliyoruz ki Erdal’ın küçük bedenine sığdırdığı kocaman sosyalizm inancı ve darağacının karşısındaki yiğitçe dimdik duruşuyla devrimci kimliği dört bir yanda selamlandı. Devrimci iradenin teslim alınamazlığının sayısız örneği dünden bugüne, yüreğimizden, bilincimizden ve hayatın akışı içerisinden dolup taşıyor. (...)

Sabra Tekstil’de ortaya çıkan tutumun, Avcılar’da bir başka biçimiyle pervasızca devam etmesinin ve bizim “yeni bir dünya, yeni bir kültür” mücadelesinin neferleri olarak tutsak edilmemizin arkasında da bu sınıf tavrı yatıyor. Avcılar’da devrimci bir işçinin, yaşamını devrim ve sosyalizm davasına adamış bir sınıf devrimcisinin sokak ortasında infaz edilmesi, enselerinde duydukları nefesten korkuyor olmalarının ürünüdür. Fabrika bacalarının, soğuk fabrika duvarlarının, işçi servislerinin arasından çıkan işçilerin gözlerinden akan yorgunluğun, çaresizliğin sindiği köhnemiş sokakların içinden koca bir dağ gibi gözlerinde ışıltı ile gelen O da kan emici kapitalistlerin kar hırsı uğruna dört parmağını bir “iş kazası”nda kaybetmiş bir işçiydi. Bugün, emeği sömürülen milyonlardan farklı olarak O, bir adım öne çıkmış; sömürünün, aşırı kar hırsının ürünü vahşi çalışma koşullarına karşı “gecesinde aç yatılmayan, gündüzünde sömürülmeyen bir dünya” uğruna mücadeleyi seçmiş bir proleter devrimciydi.

Kapitalizm bugün, ücretli emek ve sermaye arasındaki çelişkiyi derinleştiriyor. Ve kelimenin tam anlamıyla işçi kanıyla besleniyor. Sermaye sınıfı, sömürünün önündeki engelleri kaldırmak için her türlü yöntemi uyguluyor. (...)

Sabancı, Koç, Ciner, Enka, Ak Enerji, Zorlu’nun, yani tekelci sermayenin, sektörün büyük bir bölümüne hâkim olduğu madencilikte, vahşi sömürüyü, Bükköy Madencilik çalışanı işçilerden birininin arkadaşlarının ölümü üzerine söylediği sözlerle iliklerinize kadar hissediyorsunuz: “Her zaman pis havayı soluyorduk. Havalandırma bacaları yetersizdi. Bir yırtık olduğunda onarılmıyordu. Ve kömür diye diye arkadaşları öldürdüler. Bir el arabası kömür bizden değerliydi. Kimse konuşamıyordu. Çünkü işten atılma korkusu vardı. Maden onlara mezar oldu.”

İşçi sınıfı bugün, bu sözlerle, grizu patlaması sonucu oluşan kazanın, iş cinayeti olduğunu iliklerine kadar hissediyor. Diğer çarpıcı örnek de Tuzla cehenneminden geliyor. Krizin, sermaye açısından nasıl bir fırsata çevrilmeye çalışıldığını bu cehennemde tekrar tekrar görüyoruz. Kriz öncesi 40 bin işçinin çalıştığı Tuzla’da şimdi 8 bin işçi çalıştırılıyor. 2008-2009’da, kapitalistlerin sömürü çarklarında bir bir yaşamını yitiren işçilerin sayısının artışı, krizin, sınıfın sırtına nasıl bir fatura yüklediğinin en çarpıcı göstergesi…

Kapitalizmin sermaye birikiminin ürünü olan bu tabloyu aktarırken sözlerimizi sermayenin-kapitalizmin işçileştirme tarihi olan 1863’lü yıllardan bir örnekle bitirelim diyoruz. Kapital 1. ciltten ‘sömürüye yasal sınırlar konulmayan İngiliz sanayi kolları’ başlıklı bölümden… Bu yıl “Londra’daki günlük gazeteler ‘sansasyonel’ bir başlık altında bir haber yayınladılar. Başlık, ‘aşırı çalışmanın neden olduğu ölüm’. Haber, çok saygıdeğer bir giysi firmasında çalışan ve Elise tatlı adıyla bir hanımefendi tarafından sömürülen 20 yaşındaki şapkacı Mary Anne Walkley’in ölümü ile ilgiliydi. Bu kız ortalama 16.5 saat, işlerin hızlı gittiği mevsimde ise aralıksız 30 saat çalışıyor, azalan emek-gücü, ara sıra likör, şarap ya da kahve ile takviye ediliyordu. Şimdi ise mevsimin en hızlı zamanıydı. Gal Prenses’i onuruna verilecek baloda soylu hanımların giyecekleri süslü püslü tuvaletlerin göz açıp kapayıncaya kadar hazırlanması gerekiyordu. Mary, 60 kızla birlikte hiç aralıksız 26.5 saat çalışmıştı. 30 kız bir odada oturmuşlardı ve odanın havası ancak bunların 1/3’üne yetecek kadardı. Gece yatak odasının tahtalarla bölünmüş havasız bölmelerinde 2’şer 2’şer yatıyorlardı ve bu da Londra’nın en iyi moda eviydi. Mary Anne Walkley, cuma günü hastalandı ve elindeki işi bitiremediği için Madam Elise’yi şaşkın bırakıp pazar günü öldü. Ancak ölümünden sonra çağrılan Dr. Bay Keys jüri önünde dosdoğru tanıklık etti ve şunları söyledi:

“Mary Anna Walkley, çok kalabalık bir odada uzun saatler çalışması ve çok küçük ve havasız bir yatak odasında bulunması nedeni ile ölmüştür.” Tüm Avrupa’da proletaryanın ayağa kalkışı ile kölelik zincirleri kırılmaya, bu vahşi çalışma koşulları, sömürüye karşı “proletaryanın zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi yok, kazanacakları bir dünya var” haykırışı sömürücülerin kalelerini sarsmaya başlamıştı. İşte bu haykırış hala 150 yılı aşkın bir zamandan bugüne kurtuluş çağrısı olmaya devam ediyor.

Sevgilerle...

Sincan Kadın Cezaevi’nden BDSP’li tutsaklar

23.12.2009