Karanlığı yırtan bir ışık: Erdal Eren
Erdal Eren yaşıyor, liseli genç komünistler savaşıyor!
“Umut belki bir tohumdu o çağda
umut şimdi
koskocaman bir çınar
anlıyorum
biliyorum
inanıyorum
emek’ler kurtaracaklar
paralarda kalan o adalet’i
o hürriyet’i”
Hasan Hüseyin Korkmazgil
Kanla yazılıyor tarih. Direnenler kanlarıyla yazıyorlar tarihi. Ölümleri bile ışık oluyor, umut oluyor, yol gösteriyor bizlere. Paranın ve egemenlerin cellatları öldürdüklerini zannederek devam ediyorlar katliamlarına. Ama bitiremiyorlar, inancımızı, umudumuzu, gelecek güzel günlere olan özlemimizi bitiremiyorlar! Devrim ve sosyalizm mücadelesinde sonsuzluğa uğurladıklarımız son sözlerinde bile faşizme olan kinlerini ve mücadeleye olan inançlarını haykırıdılar cellatların suratlarına.
“Bir gün, mutlaka sizin yerinizde halkımız olacak, sizi ve koruduğunuz düzeni yargılayacak ve doğru kararı verecektir!” Sonsuzluğa uğurladıklarımızdan biriydi Erdal Eren ve daha 17’sinde 12 Eylül faşizmi tarafından idam edilmişti!
“Bitmedi daha, sürüyor o kavga ve sürecek yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek…”
“Yaşamı uğruna ölecek kadar çok seven”lerdendi Erdal Eren, 17 yaşında genç bir devrimci.
ODTÜ öğrencisi genç bir devrimci olan Sinan Suner, 30 Ocak 1980 gecesi, Ankara Hoşdere Caddesi’nde yazılama yaparken polislerden birinin hain kurşunları ile yaralanır, araba ile hastaneye götürülmeden saatlerce sokaklarda dolaşarak öldükten sonra hastane kapısına bırakılır. 2 Şubat günü katliamın gerçekleştiği yerde faşizme karşı tok bir ses yükselir: “Devrim şehitleri ölümsüzdür!” Eylemde bir jandarma sırtından vurulur, Erdal Eren ise tam karşısındadır. 25 kişi gözaltına alınır, gözaltına alınan 25 kişiden biri de Erdal Eren’dir.
Ölen erin katili hiçbir kanıt bulunmamasına, yaşının 17 olmasına rağmen Erdal Eren seçilir. Çünkü dışarıda hızla yükselen bir toplumsal muhalefet vardır ve egemenler her zaman yaptıkları gibi bir kurban seçmek ve tüm topluma mesaj vermek zorundadır. Tıpkı Şeyh Bedrettin, Pir Sultan Abdal, Mustafa Suphi, Denizler’e yaptıkları gibi!
Ne zaman ki iktidara karşı bir ses yükselir, işte o zaman sermaye iktidarı faşist kimliğini açıkça ortaya koyar. Ellerindeki kanı gizleyemez, kitlelere katliamlarıyla nasıl cellatlar olduklarını gösterirler.
İnsanların içindeki devrim ve sosyalizm ateşi yayıldığı anda düzene korku salıyor, kitlelere umut veriyordu. Ancak faşist sermaye iktidarı boş durmuyor, devrimci hareketi sindirmek için elinden geleni yapıyordu. O dönemde birçok devrimci sokaklarda, eylemlerde, gözaltında katlediliyordu. Bazıları da göstermelik yargılamalarla tutuklanıyor ya da infaz ediliyordu.
Böyle bir dönemde göstermelik mahkeme işlemeye başladı. Tarihin en kısa yargılamalarından biri gerçekleştirildi ve 19 Mart 1980 günü Erdal Eren idam cezasına çarptırıldı. Hiçbir delil ve tanık yoktu. Gerçi mahkemenin böyle şeylere vakit harcayacak zamanı da yoktu, gerek de duymuyordu. Erin ölümüne neden olan mermi bir tüfekten çıkmıştı. Oysa Erdal Eren’in üstünden sadece bir tabanca çıkmıştı, ayrıca tüfeği olan bir gösterici de yoktu. Göstericilerin hepsi askerlerin önünde olmasına rağmen er arkasından gelen bir mermiyle ölmüştü. Mahkeme bu kadar basit bir olayı inceleme gereği dahi duymamıştı. Çünkü, yükselen toplumsal muhalefeti sindirmenin yolu gözdağı vermekten geçiyordu. Üstelik Erdal 17 yaşındaydı. Ama mahkeme için önemli olan bu değildi ve yaşı bir gecede bir yaş büyültülerek 13 Aralık 1980’de idam edildi.
Erdal Eren başı dik bir biçimde çıktı idam sehpasına. Ailesine yazdığı mektupta üzülmemelerini söylerken şunları ekliyordu:“Şunu bilmenizi ve kabul etmenizi isterim ki, sizin binlerce evladınız var. Bunlardan niceleri katledilecek, yaşamlarını yitirecek, ama yok olmayacaklar. Mücadele devam edecek ve onlar mücadele alanlarında yaşayacaklar!”
Yaptıkları ve ölümüyle karanlığı yırtan bir ışıktır Erdal Eren. Erdal Eren daha iyi bir dünya istediği için, devrim ve sosyalizm mücadelesi verdiği için katledilmiştir! Erdal Eren’i anlamak ve sahip çıkmak bugün mücadelemizi büyütmekten geçiyor.
Bu onurlu ve yiğit devrimcinin babasına yazdığı son mektupta dediği gibi; “Yapılması gereken tek ve doğru şey, acımızı öfkeye dönüştürerek onların bıraktığı yerden yürümektir.”
Erdal Eren’i mücadele alanlarında sonsuzluğa uğurladık ve mücadele alanlarında yaşatacağız!
Erdal Eren yaşıyor, liseli genç komünistler savaşıyor!
Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmezdir!
(Liselilerin Sesi dergisinin Aralık 2009 tarihli 31. sayısından alınmıştır.)
Osmangazi’de soruşturma terörü
Osmangazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde, 6 Kasım öncesi bildiri dağıtan devrimci öğrenciler ve birkaç sivil faşist arasında tartışma yaşanmış, sivil faşistlerin afişleri yırtmaya çalışması ile devrimci öğrenciler sivil faşisti cezalandırarak olay yerinden ayrılmıştı.
Rektörlük, aralarında Ekim Gençliği okurlarının da bulunduğu dört öğrenciye ve olayda yaralanan faşiste soruşturma açtı. Faşistlerin “mağdur” olarak isimlendirildiği soruşturmada devrimci öğrenciler “saldırgan” olarak nitlendirildi. Olay yaşandığı sırada orada bulunmayan devrimci öğrencilere de soruşturma açılmış olması, polis-idare ve sivil faşist işbirliğini bir kez daha gözler önüne sermiş oldu.
Ekim Gençliği / Eskişehir
Taksim’de Ekim Gençliği satışı
4 Aralık Cuma günü, genç komünistler, Ekim Gençliği’nin 121. sayısını gençliğe ulaştırmak için Taksim İstiklal Caddesi’nde militan satış gerçekleştirdiler. Satış boyunca birçok gündeme dair ajitasyon konuşmaları gerçekleştirildi.
Kapitalizmin krizinin bedelini ödememe, temel hak ve özgürlükler için mücadeleyi yükseltme çağrılarının yapıldığı konuşmalarda insanlığın kurtuluşunun sosyalizmde olduğuna dair vurgular yapıldı.
Ajitasyon konuşmalarında Kürt halkına dönük baskılara, artan polis terörüne ve komünist işçi Alaattin Karadağ’ın sermaye devletince katledilmesine de değinildi.
Militan dergi satışını engellemeye dönük sivil polis tacizleri de oldu. Derginin sessizce satılması gerektiğini söyleyen polislerin tutumları boşa düşürüldü. Satış polis tacizine rağmen sesli ajitasyonlarla sürdürüldü.
Ekim Gençliği / İstanbul
|