11 Aralık 2009
Sayı: SİKB 2009/47

  Kızıl Bayrak'tan
  Baskı ve teröre karşı birleşik mücadeleye.…
 Polis terörüne ve cinayetlerine son!...
Tayyip Erdoğan’la müritlerinin Washington ziyareti
Soruşturma, sürgün ve işten atma saldırısına karşı militan yanıt verilmelidir!.
“Şimdi grevi örgütleme zamanı!”
  TEKEL işçisi kapatma
saldırısına karşı direniyor!
  Sağlıkta yıkım devam ediyor!
  Entes direnişi sürüyor..
  Tersanelerde ölüm mesaisi.
  İşçi ve emekçi hareketinden.
  TKİP MK’nın Alaattin Karadağ yoldaşın katledilmesine ilişkin yeni açıklaması..
  Alaattin Karadağ’a
yoldaşlarından...
  Alaattin Karadağ
emekçilere anlatılıyor...
  Parti Gecesi’nde
yapılan konuşma
  Parti Gecesi’n
selamlayan mesajlardan..
  Dünyadan
  “Gücümüzü Devrimci Liseliler Birliği’nde birleştiriyoruz!”
  Erdal Eren yaşıyor,
liseli genç komünistler savaşıyor!.
  Gelişmelerin anlamı…
M. Can Yüce.
  TOKİ’nin uzanmadığı
yer kalmayacak!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Alaattin Karadağ'a yoldaşlarından...

Alaattin yoldaşa...

Bıraktığınız mirası gözümüz gibi
koruyacağımıza söz veriyoruz!

Sevgili yoldaş,

Sana dair yazmanın hiç bu kadar zor olacağını düşünmemiştim. Seni kaybetmenin derin hüznü ve tarifsiz duygularla söze nereden başlayacağımı kestiremedim bir türlü. Oysa kaç defa konuşmuştuk, ilk şehit düşenimizin ardından neler yazabileceğimize dair…

Belki de bir türlü ölümünü kabullenememem, vakitsiz anlarda en fedakârlarımızı yitirmenin dayanılmaz acısıdır zorlanmamın sebebi. Her ne kadar bu sonuca her an hazırlıklı olsak da yitirmenin verdiği acı bazen dayanılmaz oluyor…

Son görüşmemizde “gelemezsem anla ki bir şey olmuştur” demiştin. Yaşanan onca olaydan, atlatılan onca badireden sonra artık sıradanlaşan bir veda cümlesi olmuştu bu bizim için. Fakat bu sefer sen gelemedin yoldaş. Bu sefer kahpe pusuyu atlatamadın, kalleş ölüm ayırdı seni bizden.

Ayrılık elbette ki sadece fiziki bir ayrılıktır. Mücadelemize kattığın kızıllıkla şimdi daha fazla bizimlesin. Her anımızda her yerde bizimlesin. Sen dememiş miydin, “yeni okyanuslara yelken açıyorum” diye...

Evet sevgili yoldaş, sonsuzluğun, ölümsüzlüğün okyanusuna yelken açtın bu defa da. Ümitler’in, Habipler’in, Haticeler’in yanında parlayan bir yıldız olmanın haklı gururunu paylaşıyorsun şimdi. Aşk olsun ki bir kez daha bizlerden önce göğüsledin ipi. Arkanda tertemiz devrimci bir yaşamı bırakarak, uğruna tereddütsüzce ölünecek dava için nasıl ölüneceğini göstererek, öğreterek ayrıldın. Sana imreniyorum can yoldaşım.


Sevgili Nurettin,

Adet olduğu üzere her şehidin ardından güzellemeler yapılır. Oysa seni anlatmak için ne güzellemelere ne de yapmacık sözlere ihtiyaç var. Sıklıkla ifade ettiğin gibi hayatta en nefret ettiğin şey samimiyetsizlik ve yapmacıklıktı. Proleter kimliğinin en doğal, saf ve tertemiz özelliklerinden biriydi bu. Bu yüzdendir ki şehit olduğun haberini aldığımda zihnimde belirlenen ilk söz, “proletarya büyük bir evladını kaybetti” oldu.

Evet Arap halkının yiğit evladı, sınıf neferi, insan güzeli yoldaş, seni yakından tanıma fırsatına sahip ­­­­olan bir yoldaşın olarak büyük bir kıvanç ve mutluluk duyuyorum. Devrimcileşen proletaryanın, komünist bir işçinin, TKİP’li bir militanın birçok özelliğini kişiliğinde cisimleştirmeyi başardın.

Davaya olan sarsılmaz inanç, özveri, kabına sığmayan bir coşkunluk, parti ve yoldaşlık sevgisinin tüm belirtilerini sende bulmak, görmek mümkündü. Nice çınarların devrildiği “zor dönem devrimciliği”nin pek çok sınavından alnının akıyla çıkmayı bildin.

Parti ve dava söz konusu olduğunda, hele de işçi ve emekçilere dönük propaganda faaliyetinde hiçbir zaman yetinmeyen, hep daha fazlasına ulaşmayı arzu eden bir coşkunluk sergilerdin. Öyle ki, gittiğin her bölgede parti materyalleriyle donatılan sokaklar adeta senin gelişinin habercisi olurdu.

Yasal çalışmaların bile dibe vurduğu bir dönemde İzmir’in en merkezi yerinde partimizin göz dolduran illegal faaliyetinin emektarlarından biri olduğunu sonradan öğrenmiştik. Hatta bir defasında askeriyenin bile duvarına yapılan yazılamadan dolayı o gün nöbette duran askere ceza verildiğine dair yapılan esprilerin kahramanının da sen olduğunu sonradan öğrenecektik.

Ve işte Esenyurt bölgesi... Farklı devrimci grupların sempatizanlarına bile “kafamı kaldırıp hangi duvara baksam TKİP afişleri ve yazılamalarıyla karşılaşıyorum” dedirten, hayranlık uyandıran yaygınlıkta bir siyasal faaliyet... Kabına sığmayan bu taşkınlık Esenyurt’un sınırlarını bile kısa sürede dar etmişti sana. Ne de olsa sen Habipler’in, Ümitler’in, Haticeler’in öğrencisiydin.

Davaya duyulan sarsılmaz inanç ve parti sevgisiydi bu coşkunun harcı. Ancak sende belirginleşen en önemli özelliklerden biri de yoldaşlarına karşı gösterdiğin sevgi ve bağlılıktı. En zor, en yoksun koşullarda bile, beslenmesinden giyeceğine, sağlığından moral ve motivasyonuna kadar yoldaşlarının maddi-manevi her türlü ihtiyacını düşünen, karşılamaya çalışan incelikte bir güzelliğe sahiptin. Kolektivizm ve paylaşımcılık senin doğanda vardı. İnsanın içini ısıtan sımsıcak gülüşünle herkesi kendine bağlamasını bilirdin. Profesyonel devrimciliğe yeni adım atan yoldaşlar için seninle aynı evi paylaşmak büyük bir ayrıcalık ve şans olurdu.

Yoldaşlarına karşı beslediğin derin bağlılığın bir göstergesi olarak hiç unutamadığım anılardan biri de Ümit yoldaşın mezarına gerçekleştirdiğimiz ziyaret olmuştu. Yoldaşın mezarını ziyaret edememek ikimizin içinde de bir ukde olarak kalmıştı. Sonunda ziyareti gerçekleştirmeye karar verdiğimiz bayram öncesinde çocuklar gibi heyecanlanmış ve bir gün öncesinden kendi ellerinle topladığın çiçeklerden çelenk yapmıştın. Mezarın temizlenmesinde gösterdiğin özeni, iki kişilik mütevazi anmamızda Ulucanlar marşını söyleyişini, şehit yoldaşın mezarı başında ant içmemizi hiç unutamadım yoldaşım.

Ve şimdi sen bu andına sadık kalarak bayrağı bizlere devrettin…


Can yoldaşım,

Peki sendeki bu incelik sadece yoldaşlarına karşı mıydı? Elbette ki hayır. Çalıştığın birçok yerde insanlara karşı beslediğin temiz duygular, çıkarsız ve hesapsız dostlukların başlangıcı olurdu hep. Proleter kimliğinden gelen yalınlık ve içtenlik işçi ve emekçiler ile kısa sürede güçlü sosyal bağlar kurmanı sağlardı. En muhafazakâr kadın işçiler bile seninle diyalog kurmaktan çekinmez, ailevi sorunlarını açarlardı. Genç işçilerin “siyasi abisi” oluverirdin hemen.

Yine hiç unutamadığım bir anı da bir pratik esnasında bu özelliğinden dolayı zor bir durumda kalışımız olmuştu. Bir yazılama faaliyeti sırasında seni tanıyan genç işçilerden biri seni görmenin sevinciyle yanımıza gelip annesiyle tanıştırmıştı. O durumda sen ne yapacağını şaşırmış bir halde durumu idare etmeye çalışırken, ben gülme krizlerine tutulmuştum.

Peki ya kaldığın evlerdeki ev sahipleriyle olan ilişkilerin!.. İstanbul gibi bir yerde ev sahiplerinin bekâr kiracı peşinde koştuğu nerede görülmüş? Ya da bir ev sahibinin öz oğlunun yanında bile kiracısını evladından çok sevdiğini ifade etmesi ne sıklıkta yaşanan bir durumdur? Tüm bunlar senin insani ilişkilerdeki güzelliğinin, proleter kimliğinin çevreye verdiği güvenin bir göstergesi değilse ya nedir?

Proleter kimliğinin doğal bir yansıması olarak küçük-burjuva alışkanlıkları, sorumsuzlukları ve disiplinsizliği her zaman yerer ve küçümserdin. Özellikle de küçük-burjuva devrimciliğin toplumda yarattığı güvensizliğe ve her türlü olumsuzluğa karşı derin bir tepki duyardın. Bu alışkanlıkları gördüğün yerde anında müdahale eder, ancak bunu yaparken bile her zaman kazanıcı bir tarzda yaklaşmayı bilirdin.

Yine en çok kızdığın konuların başında emeğe değer vermeyen ölçüsüz ve sorumsuz yaklaşımlar gelirdi. Hele bir de devrimci emeğe, devrimci faaliyete gösterilen saygısızlı hiç dayanamaz, bu tutumun sahiplerini affedemezdin. Bu yüzden de bu değerlerle aralarına çoktandır sınır çeken liberal-reformist kesimlerden ve onların peşinden sürüklenenlerden hiç de hayırlıca söz etmezdin.

Şüphesiz birçok yoldaşımızda fedakârlığın çeşitli örneklerini gördük. Ancak yaşadığın talihsiz kazayı ve kazayı önceleyen süreci düşündüğümüzde, özverinin de sende ne anlama kavuştuğuna çok yakından şahit olduk. Çoğu insanda ağır travmalara yol açabilecek bu olay sende en ufak bir yılgınlığa neden olmazken, tersine sınıf kininin daha da bilenmesine yol açmıştı. Dahası kısa sürede kendini toparlayarak her yeni duruma ayak uyduran devrimci bir enerji ile çalışmadaki yerini tekrardan almıştın. Proleter sınıf özverisiyle durumundan en ufak bir yakınma belirtisi göstermeyerek her tülü işte payına düşen sorumluluğu almak için inisiyatif sergiledin.


Sevgili Alaattin,

Seni anlatmaya ne sözcükler ne de anılar yeterli kalıyor. Geride bıraktığın devrimci miras her şeyi özetliyor...

Evet yoldaş, “maya tutuyor”. Proletarya davasının bu topraklarda da sahipsiz olmadığı, gözbebeğimiz partimiz TKİP ve senin gibi yiğit militanları şahsında bir kez daha ispatlanıyor. Uğruna tereddütsüzce ölünecek davamız, senin gibi proleter devrimcilerin göstereceği fedakârlıklarla yeni gelenekler yaratarak yolunu yürümeye devam edecek. Devrim ve sosyalizm bayrağımız her düşenimizin ardından daha da kızıllaşarak doruklarda dalgalanacak.

Ve ant olsun ki yoldaş, sınıf düşmanlarımızla karşılaştığımız her cephede seni ve şehit yoldaşlarımızı hatırlayacağız. Açtığınız yolda tereddütsüzce ilerleyerek, sömürücü asalaklara ve onların köpekliğine soyunan cellâtlara korkuyu etinde-kemiğinde hissettireceğiz. Nasıl bir gelenekle, nasıl bir devrimci mirasla karşı karşıya kaldıklarını yaşatarak öğreteceğiz.

Sevgili yoldaş, sen ve şehit yoldaşlarımız beraber güneşe güleceğimiz günlere kadar rahat ve huzur içinde uyuyabilirsiniz. Arkanızda bıraktığınız mirası gözbebeğimiz gibi koruyacağımıza ve zafere dair söz veriyoruz. Anılarınız önünde saygıyla eğiliyoruz.

Yaşasın devrim ve sosyalizm!

Şan olsun partimiz TKİP’ye!

Hoşça kalın dostlarım benim,

hoşça kalın dostlarım.

Sizi canımda canımın içinde,

kavgamı kafamda götürüyorum.

Hoşça kalın dostlarım, hoşça kalın dostlarım.

A dostlar a, kavga dostu iş kardeşi,

a yoldaşlara tek hecesiz tek hecesiz elveda.

A dostlar a, kavga dostu iş kardeşi a yoldaşlara elveda.

Görüşürüz yine, görüşürüz dostlarım.

Beraber güneşe güler, beraber dövüşürüz.

Hoşça kalın dostlarım, hoşça kalın dostlarım.

A dostlar a, kavga dostu iş kardeşi,

a yoldaşlara tek hecesiz, tek hecesiz elveda.

A dostlar a, kavga dostu iş kardeşi a yoldaşlara elveda…

D. Çağlar


 

 

İşçi sınıfı değerli bir evladını,
Parti yiğit bir neferini kaybetti… 

(...) Bu coğrafyada devrimciler sayısız bedel ödediler. Bu çürümüş ve çeteleşmiş sermaye düzenini yıkacak işçi sınıfı partisi iddiasındaki TKİP, 3. Kongresi’ni başarıyla tamamlamış bunu işçi ve emekçilere ulaştırmayı önüne koymuştu. Partiyle bütünleşmeye çalışan devrimci bir işçi olan Alaattin Karadağ yoldaşımızın böyle bir faaliyet esnasında katletdilmesi düzenin sınıf kinini en açık bir şekilde sergiliyor.

Partimiz TKİP’nin ilk elden sınırlı bilgilere sahip olarak olayla ilgili kamuoyuna sunduğu açıklamasında olayın bir infaz olduğu duyurulmuştu. Aradan geçen iki haftayı aşkın bir süre içerisinde devrimci parti ve örgütlerin, çeşitli ilerici kurumların ve dostlarımızın göstermiş olduğu sahiplenmeyi önemsiyor ve büyük değer veriyoruz.

Partimiz TKİP’nin 05 Aralık 2009 tarihindeki geniş açıklaması olayı bütün ayrıntılarıyla kamuoyuna sunmuştur. 3. Kongre bütün açıklığıyla geleceğe ışık tutuyor. Partimiz, yeni bir döneme girdiği, pratik ve askeri olarak da bir sınamadan geçtiği gerçeği ile yüz yüzedir. Bu konuda kamuoyuna yaptığı ilk açıklaması yeterli açıklıkla ve bir o kadar da net bir toklukla aynen şöyle diyor:

“Alaattin Karadağ yoldaş İstanbul Esenyurt’ta katledilmiştir. Bu aynı bölgede bir süre önce sınıf çalışması yürüten komünist işçiler de Haramidere’nin kan emici haramileri tarafından kurşunlanmışlardı. Birbirini yaklaşık altı ay arayla izleyen bu olaylar kuşkusuz rastlantı değildir. Mafya bozuntusu Sabra Tekstil patronu ile faşist çete bozuntusu İstanbul polisi aynı safın, kokuşmuş sermaye düzeninin/sınıfının farklı konumlardaki mensuplarıdır. İlki asalak egemen burjuva sınıfını ve ikincisi çeteleşmiş egemen sınıf devletini simgelemektedir. Durduk yerde sınıf bilinçli komünist işçilerin kanını akıtmak, onları birleştiren ortak paydadır.

Partimiz onları bu ortak kimliği üzerinden kavramaktadır ve tutumunu da buna göre saptamaktadır. Durduk yerde sınıf bilinçli devrimci işçi kanı akıtmanın ne demek olduğunu elbette bu eli kanlı katiller yaşayarak görecek, öğreneceklerdir.”

Evet, devrimci proleter maya artık silinemezcesine tutmuştur! TKİP, sınıfın devrimci partisi olmak yolunda ilk büyük başarılarını elde etmiştir! Partimizde MK üyeliği düzeyine yükselen metal işçisi Habip Gül yoldaşın ardından proleter kökenli profesyonel devrimci Alaattin Karadağ yoldaş, yaşamı ve ölümü ile bu tartışmasız gerçeği simgelemektedir!.. Bu, onun ölümünün boşuna olmadığının da en dolaysız bir kanıtıdır!

Bizler bu olayın ne ilk ne de son olmadığının bilincindeyiz. Daha nice yiğit neferleri bu dava uğruna vereceğimizden kuşku duymuyoruz. Partimize karşı işlenmiş bu alçakça katliamı lanetliyoruz. Bir kez daha haykırıyoruz: Alaattin yoldaş, kanın yerde kalmayacak. İşçi sınıfına karşı işlenmiş hiçbir suç cezasız kalmayacaktır! Parti ve proletarya davası kazanacaktır. Bunu kamuoyu önünde bir kez daha yineliyoruz.

Bedel ödedik bedel ödeteceğiz!

Alaattin Karadağ yoldaş ölümsüzdür !

Yaşasın Türkiye Komünist İşçi Partisi! Yaşasın sosyalizm!

Hollanda’dan TKİP’li yoldaşları


Karadağ’ın anısını canlı tutacağız!

Alaattin Karadağ’ın anısı önünde saygıyla eğiliyoruz. Bir grup temizlik işçisi olarak Alaattin Karadağ’ın 19 Kasım gecesi sermayenin bekçiliğini yapan devletin kanlı katilleri tarafından sokak ortasında katledildiğini öğrenmiş bulunuyoruz.

Ömrünü işçi sınıfına adamış, işçi sınıfının iktidarı için mücadele eden bu devrimcinin anısı önünde saygıyla eğiliyor, anısını hep canlı tutacağımıza ve onu herkese anlatacağımıza söz veriyoruz.

Frankfurt’tan bir grup temizlik işçisi


 

DTP Milletvekili Şerafettin Halis, Karadağ’ın infazını TBMM’ye sordu!  

Esenyurt’ta 19 Kasım akşamı sokak ortasında infaz edilen TKİP militanı Alaattin Karadağ’ın katledilmesi TBMM’ye soruldu.

DTP Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’a, Esenyurt’ta polisler tarafından infaz edilen Alaattin Karadağ’ın katledilmesinin perde arkasını sordu. DTP’li vekil TBMM Başkanlığı’na polis cinayetine ilişkin soru önergesi sundu.

Halis, verdiği soru önergesinde yönelttiği soruların, Anayasa’nın 98. ve içtüzüğün 99. maddesi gereğince İçişleri Bakanı Beşir Atalay tarafından cevaplandırılmasını talep etti.

Şerafettin Halis: Yaşanan olay açık bir infazdır!

Devrimci kimliğiyle tanınan Karadağ’ın infaz ediliş anını aktaran görgü tanıklarının açıklamalarının yaşanan olayın açık bir infaza işaret ettiğinin altını çizen DTP Milletvekili Şerafettin Halis, yaralı halde sokak ortasında yatan Karadağ’ın emniyet amirinin verdiği emirle hastaneye kaldırılmasının engellendiğini belirtti. 19 Kasım’da yaşanan olayın ardından ailenin olaydan 23 Kasım’da haberdar edildiğine dikkat çeken Halis, görgü tanıklarının, Ford Transit marka bir araçtan inen uzun boylu bir sivilin, yerde yatan Karadağ’a ateş ettiğini söylediklerini hatırlattı.

Söz konusu tanık beyanlarının savcılık soruşturmasına dâhil edilmediğini dile getirdi.

DTP’li vekil Karadağ’ın infazını sordu

DTP Milletvekili Şerafettin Halis’in, TBMM Başkanlığı’na sunduğu soru önergesinde şu sorular yer aldı:

* Uzun boylu, sivil kim?

* Olayla ilgili hakkında idari ve adli soruşturma yapılan amir ve polis memuru var mıdır? Yoksa, olayla ilgili bir soruşturma başlatmayı düşünüyor musunuz?

* Saat 21.00 sıralarında yaralanan Alaattin Karadağ, saat 02.00’ye kadar neden hastaneye götürülmedi?

* Ölenin kimliğinin hemen tespit edildiği ve ailesinin adresinin de resmi belgelerde kolayca ulaşılabilecek durumda olmasına rağmen, kendilerine neden hemen haber verilmemiştir?

* Çatışma olarak gösterilen olayda Karadağ’dan ele geçen silah neden açıklanmadı ve silah nerededir?

* Faili polis olarak iddia edilen bu ölümde soruşturma polisin inisiyatifinden çıkarılacak mıdır?

* Aynı bölgede bir hafta önce de “Dur ihtarına uymadı” gerekçesi ile iki kişi daha vurularak yaralanmış ve tutuklanmıştır. Bölgede kolluğun tutumu hakkında bir soruşturma var mıdır?

* Kolluk güçlerinin, sık sık dur ihtarına uymadığı gerekçesi ile ateş açması ve yaşanan ölümler karşısında bir önlem alınacak mıdır?