14 Ağustos 2009
Sayı: SİKB 2009/31

  Kızıl Bayrak'tan
  Amerikancı çözüm planı çözümsüzlük ve daha ağır sorunlar demektir
  Düzenin gerici güçleri “Kürt açılımı” üzerinden kapışıyor
  3. Ergenekon iddianamesinde olanlar, olmayanlar
Mamak 6. Kültür ve Sanat Festivali başarıyla gerçekleştirildi.
Güler Zere’ye özgürlük
eylemlerinden.
Eğitimin ticarileştirilmesi
öğretmenleri vuruyor!.
  Toplu görüşme süreci ve devrimci sorumluluklar
  İşçi ve emekçi hareketinden
  10 yıl sonra 17 Ağustos depremi
  Har(a)ç protestolarında
  Parasız eğitim için mücadeleye.
  Devrimci sınıf çalışmalarımızdan.
  Grevdeki Halkalı Kağıt fabrikası işçileriyle konuştuk.
  TMMOB’un gerçekleştireceği kurultay üzerine Ahmet Öncü ile konuştuk
  Sağlıkta yeni hak gaspları gündemde!
  Dünyadan
  El Fetih, 20 yıl sonra 6. kongresini gerçekleştirdi..
  Patron/devlet zorbalığına karşı 77 günlük militan direniş..
  Devlet terörüne boyun eğmeyelim!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

El Fetih, 20 yıl sonra 6. kongresini gerçekleştirdi...

Görkemli direnişten emperyalist çözüm planlarının dolgu malzemesine!

Siyonist devletin, gasp edilmiş Filistin toprakları üzerinde 1948’de emperyalist güçler eliyle kurulmasından 11 yıl sonra tarih sahnesine çıkan El Fetih, yarım asırdan beri Filistin sorunuyla birlikte anılmaktadır. 1960’lı yılların başında şekillenmeye başlayan örgüt, Filistin’i özgürleştirmek için silahlı mücadeleyi başlattı.

Belli arayışlara rağmen şaşkınlık ve dağınıklığın ağır bastığı yılların ardından yetişen genç kuşaklar, artık özgürlük mücadelesinin fitilini ateşleme konusunda kararlıydılar; El Fetih’in kuruluşu, bu kararlılığın sonucu olmuştur.

Dünyada esen anti-emperyalist direniş rüzgarından da etkilenen orta sınıfa mensup eğitimli gençlerin kurduğu El Fetih, bu yıllarda direniş kıvılcımını çakarak Filistin halkının özgür yaşama iradesinin dimdik ayakta olduğunu yeniden hatırlattı. Örgüt, ilk dönem Kuveyt’te üslenmişti; zira o yıllarda Yaser Arafat (Ebu Ammar) ile diğer liderler Kuveyt’te yüksek maaşla çalışan üst düzey devlet memurlarıydı. Kuveyt yönetiminin sağladığı nispeten rahat ortam ve sıkı gizlilik kurallarının uygulanması, El Fetih’in hazırlık sürecini başarıyla tamamlamasını kolaylaştırmıştır.

İsrail’in Haziran 1967’de ABD desteği ile Arap devletlerine saldırıp Mısır, Suriye, Ürdün topraklarının bir kısmı ile Batı Şeria, Gazze Şeridi ve Doğu Kudüs’ü işgal etmesi, direniş hareketlerini Filistin topraklarının dışında bıraktı. Fakat bu dönem -diğer örgütlerle birlikte- El Fetih’in hızla güçlenmesine de zemin hazırlamıştır. ABD-İsrail karşısında alınan ‘67 yenilgisinin ardından İsrail ordusuna karşı giriştiği başarılı gerilla eylemleri ise, El Fetih’i, Filistin’in ötesinde tüm Arap halkları nazarında özel bir yere yerleştirmişti.

 70’li yıllar, Filistin halkının anti-emperyalist/anti-siyonist direniş dinamiklerinden güç alan ilerici-devrimci örgütlerin serpilip gelişmesi için ideal bir ortam sağlıyordu. Diğer örgütlerin de hızla geliştiği bu dönemde kurulan Filistin Kurtuluş Örgütü’nde (FKÖ) önemli bir yer tutan El Fetih, son yıllarda saygınlığı önemli ölçüde sarsılmış olsa da, halen en etkili örgüt kabul edilmektedir.

Siyonist İsrail devletinin kurulmasında emperyalistlerle suç ortaklığı yapan Sovyetler Birliği (SB), bu dönemde Filistin davasını desteklemeye başlar. Bölgesel çıkarları gereği olsa da SB’nin politika değişikliği, Filistin direnişini ekonomik, siyasal, askeri, diplomatik alanlarda güçlendirir. Orta sınıf hareketi olmasına rağmen El Fetih bu dönem “Sosyalist Blok”tan ciddi bir destek almaktadır.

El Fetih’in devrimci çizgisi, örgütün öne çıktığı 1967 temel alındığında 15 yıl sürdü. ABD emperyalizminin Ortadoğu planları çerçevesinde İsrail savaş makinesinin 1982’de Beyrut’u aylarca bombaladıktan sonra işgal etmesi, El Fetih tarihinde bir dönüm noktasına işaret eder. Lübnan’ı yerle bir eden siyonist vahşete karşı aylarca savaşan Filistinli gerillalar, mülteci kamplarında yaşayan Filistinli sivilleri korumak adına emperyalistlerle anlaşmak yolunu tuttular. Oysa Arafat’ın imzaladığı anlaşma Sabra ve Şatila mülteci kamplarında binlerce çocuk, kadın ve yaşlının akıllara durgunluk veren bir vahşetle katledilmesini önlemedi; buna karşın ırkçı-siyonist rejimin belli ölçüde amacına ulaşmasını kolaylaştırdı.

Bir dönem Filistin direnişine destek verse de, Sovyetler Birliği’nin, Beyrut işgali sırasında kayda değer bir rolü olmamıştır. Bu pasif tutum Afganistan işgalinin yarattığı ağırlıkla da bağlantılıydı. Filistin direnişinin; emperyalist güçlerin marifeti, İsrail savaş makinesinin vahşeti ile 1982’de Beyrut’tan Tunus’a sürülmesi, El Fetih için zirveden düşüşün fiilen başladığı ana tekabül eder. Nitekim bu dönem Arafat başta olmak üzere, örgüt liderliği emperyalist platformlarda çözüm arayışına ağırlık vermeye başlar. Tunus yolunda Kahire’ye uğrayan Yaser Arafat, Filistin halkını sırtından hançerleyen dönemin Mısır cumhurbaşkanı Enver Sedat’ı ziyaret ederek, bu eğilimini ilan da eder.

Görkemli 15 yılın ardından 1987’de patlak veren Birinci İntifada’ya kadar geçen beş yıl, Filistin direnişinin zayıflamasına tanıklık eder. Beyrut’un boşaltılması, sadece El Fetih için değil, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi ile diğer devrimci örgütlerin de güç kaybetmesine yol açar. İki yıl sonra gelen Sovyetler Birliği’nin dağılması ise, Filistin’in ilerici-devrimci örgütleri açısında koşulları daha da ağırlaştırır.

Birinci İntifada, direniş merkezinin değişmesini zorunlu kılar. Direnişçi örgütler Filistin toprakları dışında iken, direniş işgal altındaki topraklara, Gazze Şeridi, Batı Şeria, Doğu Kudüs’e kayar. İntifada’yı, İsrail işgali altında doğan yeni kuşaklar ateşler. El Fetih, hareketin ikinci ismi Ebu Cihat (Halil El Vezir) üzerinden intifadaya müdahale eder. Mossad ajanlarının Ebu Cihad’ı Tunus’ta katletmesinden sonra El Fetih’in intifada üzerindeki etkisi kısmen zayıflar. İsrail tarafından çalışmalarına göz yumulan Hamas’ın güçlenmesi bu durumda kolaylaşır. İntifada’nın merkezi olan Gazze Şeridi’nde kurulan Hamas’ın direnişe katılması bu örgütün kısa sürede güçlenmesini sağlar. İntifada sürecinde şekillenen kuşaklardan beslenmeye başlayan Hamas, tabandaki değişime bağlı olarak direnişçi bir çizgiyi benimsemek zorunda kalır.

İsrail savaş makinesinin barbarlığına rağmen yıllarca süren intifada, siyonist rejimi dünya nezdinde teşhir eder. Sovyetlerin dağılma dönemine denk düşen bu yıllarda, ABD emperyalizmi, bölgede hegemonya kurma planlarına ağırlık vermeye başlar.

İntifadanın acze sürüklediği siyonist rejim çıkış yolu ararken, Beyaz Saray’ın efendileri “Amerikan barışı” adı altında kirli emellerine ulaşmaya çalışırken, Arafat liderliğindeki El Fetih, direnişi terk etmiş, ABD’nin getireceğini umduğu iğreti çözüm peşinde koşmaya başlamıştı. 1993 Oslo Anlaşması ile resmi çizgi haline gelen bu eğilim hem Arafat’ın hem El Fetih’in çöküşünün geri dönüşü olmayan noktaya vardığını gözler önüne sermişti.

Arafat liderliğindeki El Fetih, birinci intifadanın dinamiklerini parçalamak pahasına Batı Şeria ve Gazze’de İsrail denetim altında kurulan Filistin yönetiminin başına geçebilmiştir. Arafat’ın başını çektiği El Fetih, bu yıllarda Pentagon, CIA, İMF, Dünya Bankası, AB gibi emperyalist kurumlarla işbirliği yapmaya başlar. Eski gerillaları kolluk kuvvetlerine dönüştüren El Fetih şefleri, dipsiz bir çürüme, yozlaşma, değer yitimi ve yabancılaşma sürecine adım atarlar.

Ancak El Fetih sayesinde kısmen de olsa meşru bir zemin kazanan siyonist rejimin Amerikan barış planına bile tahammülü yoktu. Siyonist rejimin faşist icraatları, Filistin halkının öfkesinin günden güne kabarmasını koşullarken, bu öfke Arafat ve yönetimini de hedef almaya başladı. 2000’de patlak veren ikinci intifada, aldatılan Filistin halkının hem İsrail’e hem Arafat’a karşı biriken öfkesinin eyleme dönüşmesini anlatıyor.

El Fetih’e karşı biriken öfke Hamas’ı güçlendirdi. Seçimlerden galip çıkan Hamas, El Fetih’le iktidar mücadelesine tutuşunca, Filistin yönetimi fiilen ikiye bölündü. Emperyalist/siyonist güçlerin kışkırtması, Hamas ile El Fetih’in gerici eğilimleriyle birleşince, Gazze Şeridi Batı Şeria’dan ayrıldı. Bu süreçte emperyalist güçler El Fetih’ten yana görünürken, Hamas’ı muhatap almayarak bölünmeyi körüklediler.

Bu süreçten sonra 6. kongresini toplamaya karar veren El Fetih, kuruluş yıllarının tüm değerlerini tüketmekle kalmamış, resmi çizgisi ile Filistin halkının özgürleşmesi önünde aşılması gereken bir engele dönüşmüş bulunuyor. Mervan Barguti liderliğindeki direnişçi kanadın etkisizleştirilmesi, El Fetih’in parçalanarak ileriye sıçrama şansını azaltıyor. Siyonist rejimin Mervan Barguti’yi ömür boyu hapis cezasına çarptırması da, El Fetih’i tam bir teslimiyete razı etme planının bir parçasıdır.

Bürokratik yozlaşma bataklığına saplanan El Fetih şefleri, ancak 20 yıl aradan sonra kongre düzenlemeyi akıl ederken, mezara gömülen iç demokrasiyi diriltmenin değil, gayr-i meşru konumlarına kılıf uydurma derdine düşmüş görünüyorlar. Nitekim kongrede siyonist işgale karşı mücadelenin sorunlarını tartışmaktan kaçınan şefler, hamasi nutuklara sarılarak zevahiri kurtarmakla yetindiler. Bir taraftan İsrail’in, öte yandan Gazze’de hakim olan Hamas’ın engellemesinden dolayı, yüzlerce delege kongreye katılmazken, CIA ile işbirliği yaptığı söylenen Muhammed Dahlan ekibinin müdahaleleri üzerine delege sayısının 1550’den 2265’e çıkartıldığı bildirildi. 

6. Kongre Merkez Komitesi ile Devrim Konseyi’nin yeni üyelerini seçse de, yozlaşmanın dip çukuruna yuvarlanan El Fetih’in yeniden ayağa kalkması olası görünmüyor. Ancak direniş dinamikleri güçlü olan Filistin gibi bir toplumda halen yaygın destek alabilen bu örgüt, homojen bir yapıdan da uzaktır.

İçinde farklı eğilimleri barındıran El Fetih’in eski kuşaklardan oluşan şefleri, direniş eğiliminde olan daha genç kesimleri halen kontrol altında tutabiliyor. Ancak bu kontrolü sürdürmeleri giderek zorlaşıyor. Zira siyonist rejim halen tüm küstahlığıyla saldırılarına devam ediyor.

Beytüllahim kentinde toplanan kongre, ilk defa Filistin topraklarında gerçekleşmiş oldu. Hapisteki Mervan Barguti ile farklı devletlerde sürgünde yaşayan tüm delegeler kongreye katılabilmiş olsalardı, belki yozlaşmış şeflerin tahtını sarsan gelişmeler olabilirdi; ancak İsrail ile Hamas’ın gerici tutumları şimdilik bu olanağı ortadan kaldırmış oldu. Dolayısıyla El Fetih’te bünyeyi saran hastalığa neşter vurulması, ancak Filistin halkından güç alan direnişçi eğilimlerin etkin inisiyatifiyle mümkün olacaktır. Kesin olan bir şey varsa, tüm umutlarını ABD’ye bağlamış, yozlaşmış, mücadele kaçkını şeflerin Filistin halkı nezdinde bir saygınlıklarının kalmadığıdır.

Siyasal akımlar değerlerini, çizgilerini yitirip yozlaşabilirler; ancak halkların eşitlik ve özgürlük özlemleri her zaman baki kalacaktır.