7 Ağustos 2009
Sayı: SİKB 2009/30

  Kızıl Bayrak'tan
  Irkçı-gerici rejim Kürt halkının emekçi kesimlerinin beklentilerini karşılayamaz...
  Kamu İhale Kurumu bir gece yarısı operasyonu ile Maliye Bakanlığı’na bağlandı…
  Kontrgerilla şefi
Kemal Yamak’ı sahiplenenlerin
Ergenekon karşıtlığı sahtedir!
HSYK tartışmaları ve
Yeni Şafak’ın iki yüzlülüğü!
Grev silahının dünü ve bugünü üzerine
Entes direnişi sürüyor...
  Kent A.Ş. direnişine polis saldırısı .
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Emine Arslan ile DESA direnişi, mücadele ve örgütlenme sorunları üzerine konuştuk...
  “Hasta tutsaklar serbest bırakılsın!”.
  Devrimci sınıf çalışmalarından...
  İzmir’de direnişçi işçilerle
dayanışma kampanyaları!
  Har(a)ç saldırısı karşıtı mücadele ve Genç-Sen...
  Gençlik eylemlerinden...
  “Gizli Milyonerler Klübü” çizgi filmi ile Buffet’lar kapitalist sömürüyü kutsama çabasında...
  Obama yönetiminin üst düzey görevlileri Ortadoğu’da…
  Honduras’ta faşist darbeye
karşı halk direnişi yayılıyor!
  Dünyada işçi-emekçi eylemlerinden...
  TKP’nin en yaşlı üyesi
yazar Sarkis Çerkezyan yaşamını yitirdi
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Obama yönetiminin üst düzey görevlileri Ortadoğu'da...

ABD “kalıcı barış” değil “kalıcı egemenlik” peşindedir!..

Emperyalist Amerikan rejiminin Ortadoğu’ya yönelik uğursuz ilgisinde son günlerde bir yoğunlaşma gözlenmektedir. ABD’ye başkan seçildikten sonra ilk gezilerinden birini bu bölgeye gerçekleştiren Barack Obama’nın ardından dışişleri bakanı Hillary Clinton ile savunma bakanı Robert Gates de Ortadoğu turuna çıktılar. Obama’nın güvenlik danışmanı James Jones da bu kervana katılırken, Obama’nın Ortadoğu özel temsilcisi George Mitchell ise, neredeyse bölgeyi mesken edinecek. 

Dünya jandarmalığını diğer emperyalist güç odaklarına kaptırmamak için Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) bölge halklarına savaş ilan ederek uygulamaya koyan ABD’nin, güvendiği savaş makinesi Irak bataklığına saplanınca hesapları altüst oldu. Bu aşamadan sonra halkları köleleştirmeyi esas alan BOP’u farklı araçlarla uygulamanın yollarını aramak zorunda kalan Beyaz Saray’ın efendileri, şimdi bölgede “kalıcı barış”ı sağlamak için çalıştıklarını iddia ediyorlar.

Bush yönetimine göre, siyonist rejimin Lübnan ve Gazze’ye gerçekleştirdiği barbarca saldırılar, “barış yolunda atılan önemli adımlardı”; hatta Lübnan saldırısı başladığında dönemin ABD dışişleri bakanı Condoleezza Rice, yeni Ortadoğu’nun doğmakta olduğunu ilan etmişti. Ancak umulanın tersi oldu. Zira emperyalist zorbalara göre “yeni Ortadoğu”, halkların direnme iradesi kırıldığında “zuhur edecekti.”

Vahşette sınır tanımayan ABD, İsrail savaş makinelerinin gücü, Rice’ın “müjdesini” verdiği “yeni Ortadoğu”nun kapılarını açamaya yetmedi. Zira ne Irak’ta ne Lübnan’da ne Filistin’de halkların direnme iradesi kırılabildi. Bundan dolayı neo-faşist çetenin şefi George Bush’un yerine geçen Barack Obama, “barışçı yollar”la “yeni Ortadoğu” hedefine ulaşmayı deniyor. Gazze saldırısı tüm vahşetiyle devam ederken, söz söylemekten bile kaçınan Obama’nın yönelimi, köklü bir anlayış farkından değil, koşulların dayatmasından kaynaklanıyor.

İcraatları söylemini boşa düşürse de, Obama, “Ortadoğu’ya barışı getirmeye kararlı başkan” görüntüsünde ısrarlı görünüyor. Beyaz Saray ile Pentagon üst düzey görevlilerinin son günlerde Ortadoğu’da cirit atması, ABD yönetiminin kirli emellerine ulaşma için “kalıcı barış” demagojisine tutunmaya çalışıyor.

Ortadoğu’yu gündemlerinin merkezine oturtan Clinton, Gates, Mitchell üçlüsü İsrail-Filistin, İsrail-Suriye, İsrail-Lübnan arasında anlaşma sağlayabilmek için uğraşıyorlar. Özellikle ülkeden ülkeye mekik dokuyan Obama’nın özel temsilcisi Mitchell, Washington’a beklenen müjdeyi verebilmek için yoğun bir gayret sarfediyor. 

Batı Şeria, Şam, Tel Aviv, Kahire arasında mekik dokuyarak görüşmelerde bulunan George Mitchell, İsrail ile ilişkilerinin “normalleştirilmesine yönelik esaslı adımlar atmaları yönünde cesaretlendirmek için” birçok Arap lideriyle bir araya geldiğini belirtiyor. Filistinlilerden de “anlamlı ve verimli müzakereleri imkansız kılacak söz ve hareketlerden kaçınmalarını” isteyen Obama’nın özel temsilcisine göre “verimli müzakereler” yapılmasını Filistinlilerin tutumu engelliyor.

Obama’nın kalıcı bir Arap-İsrail barışının sağlanması için elinden geleni yapmaya kararlı olduğunu söyleyen George Mitchell, “Bu, Filistin ile İsrail, Suriye ile İsrail ve Lübnan ile İsrail arasında barışın sağlanması ve tabii ki İsrail ile tüm bölge ülkelerinin ilişkilerinin normalleşmesi anlamına geliyor. Müzakerelerin yeniden başlaması, bölgedeki tüm ülkeler için istikrar, güvenlik ve refaha giden tek yoldur” diyor.

Görüldüğü üzere Obama yönetimi, Arap ülkeleri ile siyonist rejimin ilişkilerinin normalleşmesini sağlamaya çalışıyor. Siyonist rejime her tür desteği sunan ABD emperyalizmi, Ortadoğu’da barışın önündeki en büyük engel olduğu halde, şimdi güya “kalıcı barış” için çaba sarf ediyor. Bunu da siyonist rejimi daha da silahlandırır, her küstahlığına destek verirken yapacağını iddia ediyor.

Afganistan’da savaşı yaygınlaştıran, siyonist İsrail’in Filistin, Lübnan ve Suriye topraklarını işgal altında tutmasını destekleyen ABD, “kalıcı barış”tan söz ederken Irak’ta işlediği ağır suçların sözünü bile etmiyor. Bu ülkeyi yakıp yıkan, 1.5 milyon insanın katledilmesinden sorumlu olan Obama’nın ABD’si, sanki Irak’ta olan her şey olağanmış gibi davranıyor.

Obama’nın üst düzey görevlileri bölgede bulunurken siyonist rejimin İran’ı hedef alan küstahça tehditleri yükseliyordu; barış için uğraştığını iddia eden Barack Obama’nın savunma bakanı Robert Gates’in, bu savaş tellallığına itiraz etmek bir yana İsrail’le aynı fikirde olduklarını ilan etmesi, ABD’nin “kalıcı barış”tan ne anladığını ortaya koyuyor.

İsrail’in İran’ı nükleer silahlarla vurma tehdidine destek veren bir zihniyeti temsil edenlerin barıştan söz etmesi, en hafif değimle bölge halklarına hakarettir. İran yönetiminin, böyle bir saldırının geçekleştirilmesi durumunda İsrail’in nükleer tesislerini vurmaktan geri durmayacağını ilan etmesi ise Ortadoğu halklarının tam bir cehenneme doğru sürüklendiğini gösteriyor. Boyun eğmemesi durumunda -ki Tahran yönetiminin böyle bir niyeti olmadığı ortada- nükleer silahlarla İran’a saldıracaklarını ilan eden siyonist İsrail ile onu himaye eden ABD emperyalizminin barışla herhangi bir işleri olamaz. Zira onlar emperyalist barbarlığın temsilcileridir; dolayısıyla en iyi konuştukları dil vahşi şiddettir. Filistin, Lübnan, Irak, Afganistan örnekleri emperyalist/siyonist güçlerin zehirli dili hakkında açık bir fikir veriyor.

Her koşulda İsrail’i himayesi altına alan emperyalist ABD rejimi, İran etrafındaki kuşatmayı sıkılaştırmaya, buna bağlı olarak olası bir saldırı için, Arap devletlerini suç ortaklığına ikna etmeye çalışıyor. Özellikle Suriye yönetimi üzerinde baskı kurmaya çalışan ABD-İsrail ikilisi, İran-Suriye ittifakını parçalamaya çalışıyorlar. Bu kirli emellerine ulaşabilirlerse, Filistin ve Lübnan direnişlerini kıracaklarını varsayan emperyalist/siyonist güçler, o koşullarda İran’a saldırmanın da daha kolay olacağını hesap ediyorlar.

Görüldüğü üzere üst düzey görevlilerini Ortadoğu’ya salan Barack Obama’nın “kalıcı barış” diye bir derdi yoktur. Halkların direnme iradesini kırmak, Arap rejimlerini suç ortaklığına ikna etmek veya zorlamak, ırkçı-siyonist İsrail’in hareket alanını genişletmek, İran yönetimini teslim olmaya zorlamak, olmazsa İsrail’in nükleer bombalarıyla saldırıya geçmek…

Tüm bunların barışla bir ilgisinin olamayacağı açıktır. Egemenlik uğruna halkları katleden emperyalist/siyonist güçlerle bölgedeki işbirlikçilerini kovmadan Ortadoğu’da barışın tesis edilmesi mümkün değil. Bu ise, ancak hakların birleşik, anti-emperyalist/anti-siyonist direnişiyle başarılabilir.