7 Ağustos 2009
Sayı: SİKB 2009/30

  Kızıl Bayrak'tan
  Irkçı-gerici rejim Kürt halkının emekçi kesimlerinin beklentilerini karşılayamaz...
  Kamu İhale Kurumu bir gece yarısı operasyonu ile Maliye Bakanlığı’na bağlandı…
  Kontrgerilla şefi
Kemal Yamak’ı sahiplenenlerin
Ergenekon karşıtlığı sahtedir!
HSYK tartışmaları ve
Yeni Şafak’ın iki yüzlülüğü!
Grev silahının dünü ve bugünü üzerine
Entes direnişi sürüyor...
  Kent A.Ş. direnişine polis saldırısı .
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Emine Arslan ile DESA direnişi, mücadele ve örgütlenme sorunları üzerine konuştuk...
  “Hasta tutsaklar serbest bırakılsın!”.
  Devrimci sınıf çalışmalarından...
  İzmir’de direnişçi işçilerle
dayanışma kampanyaları!
  Har(a)ç saldırısı karşıtı mücadele ve Genç-Sen...
  Gençlik eylemlerinden...
  “Gizli Milyonerler Klübü” çizgi filmi ile Buffet’lar kapitalist sömürüyü kutsama çabasında...
  Obama yönetiminin üst düzey görevlileri Ortadoğu’da…
  Honduras’ta faşist darbeye
karşı halk direnişi yayılıyor!
  Dünyada işçi-emekçi eylemlerinden...
  TKP’nin en yaşlı üyesi
yazar Sarkis Çerkezyan yaşamını yitirdi
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kontrgerilla şefi Kemal Yamak’ı sahiplenenlerin Ergenekon karşıtlığı sahtedir!

Özel Harp Dairesi (ÖHD) kurucusu, bir dizi katliamının sorumlusu ve eski Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Kemal Yamak geçirdiği beyin kanaması sonucu Ankara’da öldü.  Devletin rütbeli işkencecilerinden Kemal Yamak için Kocatepe Camisi’nde tören düzenlendi. Devletin zirvesine dönüşen cenaze törenine askeri ve sivil bürokrasiden çok sayıda kişi katıldı. Ayrıca Yamak için, Kara Kuvvetleri Komutanlı’ğında da basına kapalı tören yapıldı. Böylece, devlet işkencecisini yalnız bırakmadı.

Cenaze töreninin ardından, basın mensuplarının sorularını yanıtlayan eski MGK Genel Sekreteri emekli Orgeneral Tuncer Kılınç, bir gazetecinin Yamak’ın kritik dönemlerde kritik görevlerde bulunduğunu hatırlatması üzerine,“Her subayımızın, bir dönem kritik yerlerde bulunma şansı olur. Ama komutanımızın çok daha fazla şansı olmuştur” dedi.

Devletin askeri ve sivil bürokrasisinin cenaze törenine katılarak sahiplendiği KemalYamak, 1971’de tuğgeneralliğe terfi etti ve general rütbesindeki ilk görevlerinden biri, Özel Harp Dairesi Başkanlığı oldu. Kuzey Kıbrıs işgali öncesinde, Kıbrıs’taki kontrgerilla gruplarının oluşturulmasında önemli rol oynadı. 1979’da korgeneral olduktan sonra, Kıbrıs’taki işgalci Türk birliğinin komutanlığını yaptı. 12 Eylül 1980’deki askeri darbesinden önce Diyarbakır’da bulunan 7. Kolordu’nun komutanlığına getirildi. Diyarbakır Cezaevi’ndeki vahşet günlerinin altında da Kemal Yamak’ın imzası yer aldı. O, bir dönem sermayenin kontrgerilla devletinin zulüm politikalarının Diyarbakır’daki bizzat uygulayıcısı oldu.

NATO talimatı ile NATO üyesi ülkelerde “komünizmle savaş” adına kurulan kontrgerillanın, Türkiye’deki merkezi olan Özel Harp Dairesi’nin (ÖHD) başkanlığını yapan, eski Kara Kuvvetleri Komutanı ve Özal döneminin Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri olan emekli Orgeneral Kemal Yamak, “Gölgede Kalan İzler ve Gölgeleşen Bizler” ismiyle yazdığı bir kitapla kendinden birkaç yıl önce söz ettirmişti.

Elbetteki, Org. Yamak bu kitapla amacı; işçi sınıfı, emekçiler ve Kürt halkına karşı işlenen suçların bir özeleştirisi değildir. O, “bir anı” gibi sunularak sermaye devletinin kontracı kimliğini ve  emperyalizmin çıkarlarını koruyan bir yapı olduğunu örtbas ederek onu meşrulaştırmayı amaçlıyordu. Demagoji ve yalanı “psikolojik harp” kapsamında kullanmakta ustalaşan bu generalin, kitabında da aynı zihniyet görülüyordu.

Düzenin kanunlarınca da yasadışı olan bir örgütlenmeden sözediyor, ama anlatımına bakarsanız, her yapılan şey gayet normal. Yamak, emperyalizme her türlü uşaklığın kılıfı haline gelen “ülkenin stratejik coğrafi konumu”nun böyle bir örgütlenmeyi gerekli kıldığını söylüyor.” Ama bu örgütlenmeyle emperyalizme nasıl hizmet ettiklerini ve en önemlisi ABD beslemesi ÖHD’nin neler yaptığını anlatmıyor. Fakat yine de, onun doğal bir şeymiş gibi anlattıkları bile kontrgerillaya, düzen ve devlet gerçeğine ve “milli çıkarlar” kılıfı  altında kimin çıkarlarının yattığına ışık tutuyor.

Kontrgerillayı ABD finanse etti

Kontrgerilla karargahı Özel Harp Dairesi nasıl ve neden kurulmuş, kontracı generalin kitabından dinleyelim: “Özel Harp Dairesi, özellikle Amerikalılar’ın da verdiği destekle NATO’nun ‘örtülü harekat konseptine’ dayanarak kurulmuş bir harekat ünitesiydi. Memleketimizin bulunduğu coğrafi mevki ve stratejik konum, böyle bir teşkilatı çok lüzumlu ve çok faydalı hale getiriyordu. 1950’li yıllarda Özel Harp Dairesi’nin, Gayri Nizami Harp bölümünün kuruluşu, böyle bir ihtiyaç dikkate alınarak gerçekleşmişti.” (s.248)

“Amerikalılar’ın özel yardım faslından, daireye her yıl 1 milyon dolar yardım sağlanacak, bu yardımlar istenirse Türkiye’de veya istenirse Amerika’da ihtiyaçlar için kullanılacak, Amerika’dan satın alınacak teknik malzeme ve silahlar için ödemeler, bu paradan mahsup edilecekti.” (s.254)

Yamak, sıradan bir general değildir. ‘71-74 arası kontrgerillanın başındadır ve sonrasında aynı görevini Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği sıfatıyla sürdürmüştür. Bu sözler; bu ülkede onyıllardır sayısız cinayete, katliama, işkenceye ve her türlü kirli işe imza atan sermaye devletinin kontrgerilla örgütlenmesi ve politikalarının nasıl şekillendiğinin en üst düzeyde yorumu gereksiz kılan resmi itirafıdır. Kontrgerilla örgütlenme ve politikalarının,  emperyalistlerin ve işbirlikçi sermaye sınıfının çıkarlarına hizmet ettiği açıktır. Emperyalistler de “yardım” diye değil, söz konusu paraları kontrgerillaya bu çıkarlar için veriyordu.

Tüm dünyada kontrgerilla yapılanmaları, emperyalistlerin kendi hegemonyalarını sağlamak ve pekiştirmek için, bunun önünde engel oluşturan devrim ve sosyalizm cephesini etkisizleştirip yok etmek için kuruldular. Tüm NATO ülkelerinde mevcut olan bu kontra yapılanmaların merkezi Brüksel’deki NATO Karargahı’ydı. Kuruluş nedeni ise, sermaye devletinin göstermelik de olsa, var olan yasaları nedeniyle açıktan yürütemediği faaliyetlerini bu kontra yapılanmaları aracılığıyla hayata geçirmesidir. Bugün Ergenekon olarak adlandırılan bu kontrgerilla yapılanması, sadece resmi üniformalıları değil, sivil faşistlerden muhtarlıklara, kimi derneklerden Sivil Savunma’ya, yargı, bürokrasi vb. geniş bir örgütlenmeyi kapsar.

Kontrgerilla yöntemlerinin, komplolardan sabotajlara, provokasyonlardan katliamlara, kaybetmelerden suikastlere kadar kirli savaşın her türlü biçimini içerdiği biliniyor. Kontrgerillanın finans kaynağı ise, sadece ABD dolarları değildir. O, işbirlikçi sermaye sınıfı tarafından kokuşmuş ve çeteleşmiş düzeninin devamını sağlaması karşılığında yoğun bir destek almaktadır. Ayrıca uyuşturucu, fuhuş, kaçakçılık, rüşvet, şantaj gibi yollarla, kullandıkları mafya aracılığıyla sağlanan gelirleri de olduğu sır olmaktan çoktan çıkmıştır. Dahası, kontra şefi Kemal Yamak nereden beslendiklerini ve kimin talimatıyla kurulduklarını bizzat kendisi zaten anlatıyor.

“Partilerde ‘özel harpçiler’ var”

Kontracı general Kemal Yamak, son olarak mecliste farklı partilerde pek çok “özel harpçi” olduğunu söyleyerek tartışma yaratmıştı. Söz konusu kitabında dönemin CHP Başkanı Bülent Ecevit’in “kontrgerilla” iddialarına yanıt vermiş ve bazı CHP milletvekillerinin de “özel harpçi” olduğunu açıklamıştı.

Ecevit 1978–79 başbakanlığı döneminde Sarıkamış’ta daha önce Özel Harp Dairesi başkanlığı yapmış generallerden Sabri Yirmibeşoğlu’yla görüşürken, MHP ilçe başkanının da bu teşkilatın bir üyesi olduğunu öğrenmiş, kontrgerillanın varlığını açıklarken bu durumu da açıklamıştı. Ecevit’in medyanın ilgisini çekmek için Özel Harp Dairesi’ne iftira ettiğini ileri süren Yamak kitabında şöyle yazıyor:

Barışta ve bir savaş halinde MHP’liler askere alınmayıp kendilerine şu veya bu şekilde sefer görevi verilmeyecek midir? Parti gözlüğü bu kadar kalın camlı mıdır? Acaba bu kişi Sayın Ecevit’in kendi partisinden olsaydı, bu itirazı olacak mıydı? O zaman CHP’den bu teşkilatta kimse yok mu zannediliyor?”

Yamak, TBMM içinde birbirinden habersiz pek çok milletvekilinin Özel Harpçi olduğunu şöyle anlatıyor: “Birçok kimseyi ayağa kaldıracağını biliyorum ama bu noktada yazmak istiyorum. Sayın Ecevit’in inandırıcılığına dayanarak alevlenen ve Sayın Ecevit’in zaman zaman medyanın ilgisi için bizzat öne çıkarak söyledikleriyle devam eden bu iftira kampanyası sürdürülürken, bu teşkilatın içinde o zaman kendi partisinden ne kadar personelin, hatta Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde birbirini hiç tanımayan kaç milletvekilinin bulunduğunu ve bunun sadece kendi partisine ait bir durum olmadığını, birisi söyleyiverseydi ne olurdu?”

“CHP’li Özel Harpçilerin” kimlikleri ile ilgili Hürriyet’in sorusunu ise şöyle yanıtlamıştı: “Özel Harp Dairesi’ne üye olan milletvekillerinin isimlerini bilmem. Onlar gençliklerinde örgüte alınıyor, sonra milletvekili oluyorlar. Bu da onların seçilmelerindeki isabeti gösteriyor. Kimliklerini bilmiyorum, ama sonradan milletvekili olduklarını kesin biliyorum. Zaten onların isimlerini kimse bilmez, belki örgüte alan ilk kişi bilebilir. Çünkü hepsinin kod adı var. Çalışırken biz onları kod adları ile çağırırdık. Bir de sadece CHP’de değil, tüm partilerde var.” (3 Ocak 2006, Hürriyet)

Kontrgerilla şefi Kemal Yamak’ın bu sözleri, işçi sınıfı ve emekçi kitlelere “demokrasi” olarak sunulan sermaye devletinin işleyişini en veciz bir biçimde özetliyor. Burada önemli olan hangi partide kaç kontracının olduğu değil, bunların işçi ve emekçilere karşı hangi sınıfın hizmetinde olduğudur. CHP de bu düzenin partisi olarak “sol” maskeyle aynı hizmeti görmüştür. MHP gibi faşist partilerin en geniş şekilde ve özellikle fiili olarak tetikçi şeklinde kullanılmaları, diğer düzen partilerinin gözardı edilmesini beraberinde getirmiş olsa da, tüm düzen partileri kontrgerilla ile içiçe  onların politikalarını uygulamışlar ve halen de uygulamaktadırlar.

Kemal Yamak’ın ölümü üzerine tüm düzen cephesi yasa boğuldu. Aynı zamanda bu yasa bir Kemal Yamak güzellemesi de eşlik ediyor. Sermaye düzeni payına, ona dönük bunca yas ve güzelleme boşuna değil. Zira o, azılı bir devrim düşmanıydı, azılı bir Kürt düşmanıydı ve emekçi düşmanıydı.

Sermaye sınıfı ve devleti, Kemal Yamak’a sahip çıkmakla, kendi sınıf çıkarına uygun bir davranış sergilemiş oluyor. Bu davranış, işçi sınıfı ve emekçiler için bir uyarı sayılmalıdır. Unutulmamalıdır ki, bir sınıf olmanın en önemli göstergelerinden birisi de, sağlam bir bellek ve dostu-düşmanı ayırma yeteneğidir.

 

 

 

Kontrgerilla şefi Cemal Temizöz aklanmak isteniyor...

Kontrgerilladan hesabı işçi ve emekçiler soracak!

1990’lı yıllarda Cizre ve çevresinde işlenen çok sayıda “faili meçhul” cinayetin öne çıkan isimlerinden biri de Cemal Temizöz’dü. Kayseri Jandarma Alay Komutanı Albay Cemal Temizöz Ergenekon davası çerçevesinde tutuklandı. Kanlı olayların tanığı olan birçok kişi Cemal Temizöz’ün icraatlarına dair ifade verdi.

Önce Cemal Temizöz’ün kanlı icraatlarına tanık olduklarını söyleyenlerin ifadelerini geri çekmeleri, kontrgerilla elamanlarının kendilerine verebilecekleri zarardan duyulan korkudan kaynaklanıyor. Duruşma tarihi yaklaştıkça tanıklar, tanıklık yapmaktan vazgeçmeye başladılar. Önce iki gizli tanık, tanıklıktan vazgeçti. Sonra soruşturmanın başlamasını sağlayan son tanık da ifadesini değiştirdi. Böylece davada tanık kalmadı. Bu yaşananlar, bir kez daha, sermaye devletinin “iyi çocukları”nı koruduğunu ve kolladığını gösterdi.

Cemal Temizöz ne ilk ne de son örnektir. Sömürgeci sermaye devleti, kontrgerilla örgütlenmesinin her düzeydeki elamanlarına hep sahip çıktı. Çetelerin cirit attığı, polis terörünün yoğunlaştığı, Şemdinli’de Umut Kitapevi’nin bombalanması eyleminin failleriyle ilgili verilen cezanın Yargıtay tarafından bozulduğu, katliam sanıkları olan kontrgerilla elamanlarının tek tek serbest bırakıldığı bir süreçten geçiyoruz.

Sermaye devleti, tarihi boyunca Cemal Temizöz vb. kontrgerilla şeflerini ve elemanlarını, “iyi çocuklar”ını hep korudu. Ergenekon operasyonunda bugüne kadar onlarca kişi tutuklandı. Ergenekon davasında aralarında generallerin de bulunduğu sanıkların yargılanması hala sürüyor.

Bir yandan da kontrgerilla şefleri, sağlık sorunları gerekçesiyle tahliye ediliyorlar. Kontrgerilla elamanları tanıkları “ikna etme” mesaisine devam ediyor. Cemal Temizöz yargılanması sürecinde olduğu gibi, kontrgerilla şefinin cinayetlerini ayrıntılı olarak anlatan tanıklar tanıklıktan bir bir çekiliyor.

Kontrgerilla devletinin Cemal Temizöz türünden elamanları, devrimci ve işçi hareketini bastırmak, mücadelede öne çıkanları susturmak için sayısız cinayetin ve katliamın altına imza attı. 12 Eylül öncesi binlerce devrimcinin, aydının, öğrencinin ve işçi önderinin katledilmesi, Çorum, Maraş, Balgat katliamlarının, Bahçelievler’de 7 TİP’linin öldürülmesinin, 1977 1 Mayıs katliamının altındaki imza kontrgerilla devletinin cellatlarına aitti.

Olağanüstü Hal Bölgesi’nde Hizbullah adı altında yapılan yüzlerce yargısız infazın, JİTEM adı altında gerçekleştirilen eylemlerin failleri olan, Cemal Temizöz türünden kontrgerilla elamanları “ne yaptıysak devlet için yaptık” diyerek sırtlarını kontrgerilla örgütlenmesinin kaynağı olan sömürgeci sermaye devletine dayadılar. Sömürgeci sermaye devleti her seferinde katiller sürüsünü korudu, kolladı, sırtlarını sıvazladı.

7 TİP’liyi nasıl öldürdüklerini anlatan Haluk Kırcı’nın nikah şahidi, bakanlık da dahil bir çok devlet görevinde bulunmuş, kontrgerilla şefi Mehmet Ağar’ın ta kendisiydi. Haluk Kırcı, aynı zamanda Abdullah Çatlı’nın suç ortağıydı. Balgat katliamı sanığı Mustafa Pehlivanlı, “bütün olayların arkasında Çatlı vardır” diyordu. Abdullah Çatlı’nın silah ruhsatı, pasaportu, her şeyi devlet tarafından sağlanmıştı. Dünyanın her yerinde, devlet adına kontra faaliyetlerde bulunması onaylanmıştı. Yine bu ekipten biri olan Korkut Eken, “Emirsiz ve devletten habersiz hiçbir şey yapmadım” diyerek bu suç örgütünün devletle ilişkisini itiraf ediyordu.

Cemal Temizöz’ün gençlik yıllarında sivil faşist hareketle olan ilişkileri basına yansıdı. Bu durum hiç de tesadüfî değildir. Susurluk davası nedeniyle ortaya çıkan isimlerin hemen hepsinin MHP ve BBP gibi faşist partilerle yolları kesişmiştir. Çatlılar, Şahinler, Ekenler hep MHP kökenli kadrolar. BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu ölmeden önce kendisi ile yapılan röportajlarda, “Çatlı dava arkadaşımdır” diyordu. Cezaevlerinden salınan özel timcileri sloganlar atıp kurbanlar keserek karşılayanlar MHP’lilerdi.

Kontrgerilla, dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de tetikçilerini faşist hareketten devşiriyor. Faşizm kanla beslendiği için ölüm timleri de faşist hareketin kadrolaşmasını pekiştiriyor. Bu durum, faşist partilerin devlet içinde örgütlenip kök salması işlevi de görmektedir. Susurluk’ta adı geçen JİTEM’ci asker ve generaller, MİT ve emniyet müdürleri, ırkçı polisler saymakla bitmez. “Bugüne kadar ne öğrendiysem Başbuğumdan öğrendim” diyen valiler, devrimcilerin ölüm emrini veren ve devlet töreniyle gömülen Türkeş bunlardan sadece birkaç tanesidir.

Kontrgerilla çeteleri on yıllardan beridir Kürt halkına yönelik kirli savaştan besleniyor. Kirli savaş, kontrgerilla devletini her alanda tahkimata ve kontrgerilla örgütlenmesine yöneltiyor. İstihbarat örgütlerini, kafatasçıları harekete geçiren, bir yandan savaştan elde edilen rantsa, diğer yandan da azgın milliyetçilik ve ırkçılıktır. Kürt halkına yönelik kirli savaşta yargısız infazlar ve faili meçhul cinayetler ayyuka çıktı. Tüm bunlar hala da sürüyor.

Bütçenin önemli bir kısmı kirli savaşa harcanıyor. Kirli savaş için ayrılan büyük paralar savaş ve silah tacirlerinin ilgisini çekiyor. Eroin trafiğinin bu ölüm timlerinin, faşist çetelerin elinde tekelleşmesiyle bir o kadar daha para ortaya çıkıyor. Söz konusu olan paranın bu kadar büyük olması zaman zaman cinayet şebekelerinin birbirine girmesine, çetelerin birbirlerinin ayağına dolanmasına yol açabiliyor. Emniyetçilerle JİTEM ve MİT’in birbirlerini suçlayan açıklamalar yapması bunun ifadesidir.

Onyıllardır toplumda kullanılan değerlerin çökmesi, devlete ve kurumlarına karşı artan güvensizlik ve çözülemeyen Kürt sorununun yanına bir de İslami hareketin yükselişinin eklenmesi egemen sınıfı iyice zora sokuyor.

Düzen içi it dalaşında üstünlük elde etmek için çabalayan Genelkurmay bir yandan “Cumhuriyet elden gidiyor” yaygarasıyla kitleleri gerici sokak eylemlerine çekti. Bununla da yetinmedi. Kürt halkına yönelik imha ve inkar politikasının zeminini güçlendirmek için kontra eylemlerini tırmandırdı.

Cemal Temizözleri yaratan, ellerine silah verip katliamlar yaptıran, binlerce operasyon imza atan aslında sermayenin kontrgerilla devletidir. Dolayısıyla Cemal Temizöz vb kontrgerilla şefleriyle hesaplaşmak özünde kontrgerilla devletiyle hesaplaşmaktır. Bunu ise, sadece örgütlü işçi sınıfı ve emekçiler yapabilir.

Cemal Temizöz vb. kontrgerilla şefleri sanık sandalyesine oturtulmalıdır. Fakat asıl suç odağı, sermaye düzeni ve devletidir. Bu nedenle asıl hedefe çakılması, hesap sorulması gereken sermaye iktidarıdır. Cemal Temizöz vb. kontra şeflerinden hesap sormanın biricik yolu işçi sınıfı ve emekçilerin devrimci, politik, kitlesel mücadelesidir.

Kontrgerilla devletini, çetelerini ve şeflerini teşhir etmek, düzen içi it dalaşının gerçek yüzünü ortaya sermek, Kürt halkına yönelik savaş politikasına karşı işçilerin birliği halkların kardeşliği şiarını yükseltmek, devrimci politik çalışmanın önemli bir görevidir. Bu görev öncelikle sınıf devrimcilerinin omuzlarındadır.