20 Şubat 2009
Sayı: SİKB 2009/07

  Kızıl Bayrak'tan
  Devrimci baharı kazanmak için!..
  Onbinlerce işçi ve emekçi faturayı ödememek için Kadıköy’de buluştu!
15 Şubat mitinginin dersleri
AKP yolsuzluk ve yağmada sınır tanımıyor!
Düzen solu ve sosyal reformistler emekçi kitleleri sahte hayallerle oyalıyorlar...
İASEMAT ve Renault işçileriyle konuştuk.
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  29 Mart yerel seçimleri üzerine BDSP temsilcisi İstanbul Büyükşehir Bağımsız Sosyalist Belediye Başkanı adayı Melek Altıntaş ile konuştuk...
  “Beyaz yakalılar”da örgütlenme arayışı...
  Krize karşı faaliyet ve eylemlerden…
  Genç-Sen 7. Temsilciler Meclisi toplantısı gerçekleşti...
  8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yaklaşıyor...
  “Beşir’le Vals”in er Folman’ı yitik anılarını arıyor…
  Dünyadan...
  Bültenlerden...
  Kavga Ziya ustalarla kazanılacak!
  Siyaset ve ahlak!..
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

TAYAD: “2008 yılında da tecrit ve işkence devam etti!”

TAYAD’lı Aileler 14 Şubat günü Taksim Tramvay Durağı’ında gerçekleştirdikleri eylemle, Ocak-Aralık 2008 tarihleri arasında hapishanelerde gerçekleşen hak ihlalleri raporunu kamuoyuna sundular.

“Hapishanelerde tecrit ve işkenceye son! Sohbet hakkı uygulansın! / TAYAD’lı  Aileler” pankartı ve “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek!” dövizlerinin açıldığı eylemde konuya ilişkin basın açıklaması yapıldı.

Yapılan açıklamada, F tipleri ile birlikte tecritin daha da ağırlaştırıldığı, keyfi uygulama ve yasaklarla katmerleştirildiği, Adalet Bakanlığı ve hapishane idarelerinin tecriti ağırlaştıracak yol ve yöntemler bulmakta zorlanmadığı, tecriti ve işkenceyi ortadan kaldıracak önlemler almak yerine özür dilediği söylendi. Açıklama, “Biz özür istemiyoruz. Sorumluların cezalandırılmasını istiyoruz. Özürle bizi kandıramazlar. Özürle tecrit ve işkencenin üzerini örtemezler” sözleriyle sonlandırıldı.

Eylemin ardından TAYAD tarafından hazırlanan “01 Ocak-31 Aralık 2008 Hapishaneler Hak İhlalleri Raporu” İstiklal Caddesi boyunca dağıtıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Cumartesi eylemleri sürüyor...

“Kayıplar bulunsun, sorumlular yargılansın!”

Kayıp yakınları ile insan hakları savunucuları, “Kayıplar bulunsun, sorumlular yargılansın, asit kuyuları, toplu mezarlar açılsın!” talebi ile Galatasaray Lisesi önünde 14 Şubat günü bir oturma eylemi gerçekleştirdiler.

“Failler belli, kayıplar nerde?” pankartı, kayıp fotoğrafları ve kırmızı karanfillerin taşındığı eylemde konuşan bir kayıp yakını, sorumluların yargılanmasını istedi.

Ardından DTP İstanbul Milletvekili Sabahat Tuncel yaptığı konuşmada, bu ülkede bir savaşın olduğunu, polisin yetkilerinin arttırılmasından sonra insanların artık “kayıp” olmadan sokak ortasında öldürüldüklerini söyledi.

Basın açıklamasını okuyan Zeynep Tanbay ise, bu meydanda oturarak, yıllardır gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini aradıklarını, yıllardır JİTEM, kontrgerilla, gizli devlet, Özel Harp Dairesi diyerek bütün bu gizliliğin ve kirliliğin hesabını sorduklarını söyledi. Ergenekon davasında sonuna kadar gidilmek isteniyorsa, Cumartesi meydanında oturan insanların sordukları tüm soruların cevaplanması gerektiğini ifade etti.

Soruşturmalar kapsamında sözü edilen ölüm kuyularının, ilk olarak Silopi’de bulunan BOTAŞ kuyularının ve toplu mezarların açılmasını talep eden Tanbay, topluma seslenerek, “Sağ ya da ölü, yakınlarımızı istiyoruz. Bunun için de birarada olmaya, çok olmaya, birlikte mücadele etmeye ihtiyacımız var” dedi.

Kızıl Bayrak / İstanbul


 

Dortmund’da “kriz” semineri!

İşçilerin Birliği, Halkların Kardeşliği Platformu’nun (BİR-KAR) yurtdışında yürüttüğü “Krizin bedelini ödemeyeceğiz!“ kampanyası sürecinde gerçekleştirilen seminerler dizisine 14 Şubat’ta Dortmund şehrinde devam edildi.

İki bölümden oluşan seminerimizin ilk bölümünde kapitalizmin krizi, onu hazırlayan etmenler, marksistlerin sorunu nasıl açıkladıkları, Marks ve onun tezlerinin doğruluğunun bizzat burjuva ideologları tarafından itiraf edilmek zorunda kalması anlatıldı. 1989’da duvarların yıkılması ile ilan edilen tarihin sonu, kapitalizmin ebediliği vb. yalanların, üzerinden 20 yıl geçmeden yerle bir olduğu, rüzgarın tekrar devrimciler ve komünistlerden yana estiği vurgulandı.

Dünyada ve Türkiye’de saldırılara karşı ilk tepkilerin işçi sınıfından geldiği, artık devrimcilerin bu gerçeği görmek zorunda oldukları, sınıfı örgütlemeden, iktidar hedefli bir mücadeleye kilitlenmeden kapitalizme karşı mücadelenin tutarlı olmayacağı anlatıldı. Seçimlerde emekçilere taşınan reformist politikaların da solun tablosuna ilişkin fikir verdiği belirtildi.

Seminerin ikinci bölümünde, kapitalizmin krizinin derinleşmesine paralel olarak siyasal gericiliğin tırmandırıldığı söylendi. İkinci dünya savaşıyla sonuçlanan kriz döneminde tüm Avrupa’yı saran faşizmin unutulmaması gerektiği, yerli parti ve örgütlerin bu süreçten dersler çıkarmasının önemi hatırlatıldı. Göçmen işçilerin de bu süreçte görevleri anlatıldı.

Canlı tartışmaların ardından seminer sona erdi. Seminere 35 kişi katıldı. 

BİR-KAR / Dortmund


Kadınlar krizden daha fazla etkileniyor!

Krizden önce kadınlar etkileniyor. Ekonomik krizler biz kadınları erkeklere göre daha derinden etkiliyor. Krizlerde işini ilk kaybeden bizler olurken, çalışmayan ev hanımlarının evdeki iş yükü bu dönemler daha da artış gösteriyor.

İş hayatındaki kadınların krizden ağır darbeler aldıkları bir gerçek. Çalışan kadınlar açısından kadınların nerelerde, hangi iş ortamlarında çalıştıklarına bakıldığında, kadınların krizden nasıl etkilendiklerini daha iyi anlamak mümkün. Zaten işlerini ilk kaybedenlerin kadınlar olması da bunu gösteriyor. Kadının çalışma hayatını erkeklerle kıyaslayacak olursak, kadınlar erkeklere göre düşük avantajlarla işe başlıyor. Bu sadece Türkiye’de böyle değil, dünyada da böyle. Kadınlar daha çok küçük ölçekli işletmelerde ve kriz dönemlerinde işten atılmaların ya da ücretsiz izne ayrılmaların daha kolay olduğu sektörlerde çalışıyor. Bu işyerleri genellikle krizi bahane edip işçileri işten çıkaran yerlerdir.

Krizden yalnızca iş hayatındaki kadınlar etkilenmiyor tabii ki. Krizden ev hanımları da etkileniyor. Kriz dönemlerinde ev hanımlarının yükü daha da artıyor. Ev harcamalarında kısıtlamalara gidilerek krizi atlatmaya çalışan gene kadınlardır. Kadınlar akşama çoluğunun çocuğunun önüne getireceği aşı düşünürken, içlerinde hep bir endişeyle yaşamak zorunda bırakılıyor. Sanki bu krizi kadınlar çıkarmış gibi kadınların var olan yüklerinin üstüne yenileri konuluyor.

Kötü yönetimler, yolsuzluklar, güvensizlikler, aldatılmalar, ekonomisini toparlayamayan, demokrasisini doğru dürüst oturtamayan, istikrarlı bir gelişim gösteremeyen bir ülkede yaşadığımız düşünüldüğünde, suçun kimde olduğu ve krizin faturasının neden işçilere ödetildiğine şaşırmamak gerekir. Dolayısıyla toplumsal mücadelede dayanışmanın ve güç birliğinin olması gerektiği unutulmamalıdır. Tabii ki bu mücadelede emekçilerin, işçilerin, gençlerin, kadın yoksulların, ekonomik krizden etkilenenler ve etkilenecek olanların bir bütün olmaları gerekmektedir.

Manisa’dan Kızıl Bayrak okuru bir emekçi kadın


PSAKD: “Madımak müze olsun!”

2 Temmuz 1993 yılında Sivas’a Kültür Şenliği ve Pir Sultan Abdal’ı anmak amacı ile giden şair, yazar, sanatçıların katledildikleri Madımak Oteli’nin alt katının tahliye edilmesine ilişkin Pir Sultan Abdal Kültür Derneği yazılı açıklama yaptı. Madımak Oteli’nin müze olması talebinin yinelendiği açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“15 yıldır sürdürdüğümüz ‘Madımak Oteli Müze Olsun’ talebi haklı ve meşrudur. Siyasi iktidar gün geçirmeden Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin bu talebini kabul edip ivedilikle yerine getirmelidir. Bu talep tüm Alevi kurumlarının, Sivas’ta yaşayan Sünni yurttaşlarımızın ve Türkiye’de yaşayan tüm aklıselim ve sağduyulu insanların talebidir.

Madımak Oteli satın alınarak kamulaştırılmalı, otelin müze olması yönünde gerekli çalışmalar hemen yapılmalıdır.

Böyle bir girişim, insanlarımız arasında düşmanlıkları arttırmaz. Gerçekle yüzleşmek ve insanlık suçlarını birlikte mahkûm etmek, farklı kültürleri, inançları, kimlikleri daha da yakınlaştırır.

Bu duygu ve düşüncelerle tüm topluma sesleniyor ve diyoruz ki: Bu utancı daha fazla büyütmeyelim, vicdanları sızlatmayalım, Madımak Oteli Müze olsun...”

 

BMİS’ten Kadiköy mitinginde yaşananlar üzerine açıklama...

“Mitingi amacından saptırmak isteyenler alanın dışına çıkarıldı”

DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası 15 Şubat mitinginin ardından basın yayın organlarında çıkan haberlere ilişkin bir yazılı açıklama yaparak, yaşanan olayın aktarılış biçimine itiraz etti.“İşçiler arasında arbede yaşanmadı, mitingi amacından saptırmak isteyenler alanın dışına çıkarıldı” başlıklı BMİS açıklamasında mitingin düzenleniş amacı tekrar hatırlatılırken, olayına gelişimine ilişkin basında çıkan haberler de düzeltildi.

Mitinge ve Türk Metal çetesine ilişkin düşüncelerini yeraldığı açıklamada şunlar söylendi:

“- Mitinge katılım ve coşku oldukça yüksek düzeyde olmuştur. İşçiler ve emekçiler krizin faturasını ödemeyeceklerini, krize karşı sermayenin önlemlerine karşı direneceklerini açık bir biçimde ortaya koymuşlar; siyasal iktidarın işçi ve emekçilerin taleplerini dikkate almasını talep etmişlerdir.

- Mitingin amacı ve hedefi ortadayken, Türk Metal Sendikası’nın beslemesi 50-60 kişi, yürüyüş ve mitingi sabote etmek, amacından saptırmak için, kürsü çevresini kuşatmaya başlamışlar, kürsünün önünde kurulu bulunan güvenlik bariyerini aşmışlar ve daha önceden kararlaştırdıkları gibi kürsüyü ele geçirerek, mitingi Ergenekon davasından tutuklu bulunan genel başkanlarına destek için kullanmaya çalışmışlardır. Bu grup kendi üyelerine sürekli olarak, mitingini amacıyla ilgisi olmayan sloganlar attırma çabası içinde olmuş, bu sloganlardan rahatsız olan on binlerce işçiyi kışkırtarak işi mitingin disiplin ve güvenliğini tehdit eder noktaya ulaştırmışlardır. (...)

- Bu grubun tepki almasının nedeni, 12 Eylül askeri darbesi ile birlikte sermaye tarafından işyerlerine sokulan ve tam 25 yıldır metal işçilerinin hak kayıplarına neden olan sarı-taşeron Türk Metal’i ‘sendika’ sıfatında, işçi aidatlarını kişisel serveti haline dönüştüren tutuklu genel başkanlarını ise ‘sendikacı’ olarak sunmaya çalışmalarıdır. Türkiye işçi sınıfı, Özbek ve onun gibilere her zaman tepki göstermiştir ve bu tepkisinde de haklıdır.

- Basın yayın organlarında, arbedenin Sendikamızın açtığı bir pankarttan dolayı çıktığı söylenmektedir. Bu gerçek değildir. Söz konusu pankart sendikamız tarafından açılmamıştır. Pankartı açanlar, Türk Metal ve sermaye işbirliği nedeniyle işten atılan, mağdur edilen, canı yakılan işçilerdir. Pankarttaki ifade ise çoğu basın ve yayın organında yer aldığı gibi ‘Hain Özbek hesap verecek’ değil, ‘Hain Özbek, işçilere hesap verecek’ biçimindedir.

- Bu slogan Türk Metal’in beslemesi küçük grup tecrit edilip, alandan çıkartılıncaya kadar, çok sayıda insan tarafından atılmaya devam etmiştir.

- Sendikamız, basın yayın organlarında yer alan haberlerde, çatışmanın tarafı imiş gibi gösterilmektedir. Oysa sendikamız yönetici ve görevlilerinin takındığı kararlı tutum, üyelerimizi tahrik eden, küfürler yağdıran amigoların linç edilmesinin ve olayların büyümesinin önüne geçmiştir.

- Tüm işçilerin birlik ve dayanışma içinde sermayenin saldırılarına karşı ortak mücadelesinin örülmeye çalışıldığı bir dönemde, Birleşik Metal-İş Sendikası bu çabanın en aktif unsurudur. Bu mücadelenin gereklerini hiçbir şekilde yerine getirmeyen, tam çeyrek asırdır işçi sınıfına yaptığı ihanetlerle tanınan ve paralı adamlarıyla işçilerin birlik, dayanışma ve mücadelesine zarar verici tavırlarını mitinge yansıtmaya çalışanlara karşı, yine işçiler gerekli tepkiyi göstermişler ve onları alanın terk etmeye zorlamışlardır. Birleşik Metal İş Sendikası her zaman metal işçilerinin birliğini savunmuştur ve hangi sendikaya üye olurlarsa olsunlar tüm metal işçilerini sermayeye karşı ortak mücadeleye çağırmaktadır...”