20 Şubat 2009
Sayı: SİKB 2009/07

  Kızıl Bayrak'tan
  Devrimci baharı kazanmak için!..
  Onbinlerce işçi ve emekçi faturayı ödememek için Kadıköy’de buluştu!
15 Şubat mitinginin dersleri
AKP yolsuzluk ve yağmada sınır tanımıyor!
Düzen solu ve sosyal reformistler emekçi kitleleri sahte hayallerle oyalıyorlar...
İASEMAT ve Renault işçileriyle konuştuk.
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  29 Mart yerel seçimleri üzerine BDSP temsilcisi İstanbul Büyükşehir Bağımsız Sosyalist Belediye Başkanı adayı Melek Altıntaş ile konuştuk...
  “Beyaz yakalılar”da örgütlenme arayışı...
  Krize karşı faaliyet ve eylemlerden…
  Genç-Sen 7. Temsilciler Meclisi toplantısı gerçekleşti...
  8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yaklaşıyor...
  “Beşir’le Vals”in er Folman’ı yitik anılarını arıyor…
  Dünyadan...
  Bültenlerden...
  Kavga Ziya ustalarla kazanılacak!
  Siyaset ve ahlak!..
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

29 Mart yerel seçimleri üzerine BDSP temsilcisi İstanbul Büyükşehir Bağımsız Sosyalist Belediye Başkanı adayı Melek Altıntaş ile konuştuk...

“Kapitalizme karşı devrim ve sosyalizm bayrağını yükseltelim!”

- Nasıl bir siyasal atmosferde seçimlere gidiliyor? Devrimci güçlere düşen görevler nelerdir?

22 Temmuz genel seçimleri düzen güçlerinin iç iktidar savaşının bir sonucu olarak erkene alınmıştı. Genel seçimlerin ardından bu dalaşma artarak sürdü. Sonuçlarını hepimiz biliyoruz. Bunun son yansıması Ergenekon operasyonudur. Bu süreçte düzenin tüm pislikleri ortalığa saçıldı, sisteme ve kurumlarına duyulan güvensizlik işçi ve emekçiler cephesinden daha belirgin hale geldi. Son tabloya baktığımızda, emperyalistlerin desteğini de arkasına alan AKP’nin bu süreçten avantajlı çıktığı görülüyor. Biz mevcut tabloyu rejim krizi olarak tanımlamış, çeşitli değerlendirmelere konu etmiştik. Bu tabloya kapitalist sistemin ekonomik kriz eklenmiş durumda. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de krizin etkileri açıkça görülmektedir. Kapitalistler krizin faturasını işçi ve emekçilere ödetmekte kararlı görünmektedir. TÜSİAD’ın hazırladığı raporlar ve yaptığı açıklamalar, üçlü danışma kurulunda TİSK’in verdiği direktifler, İMF’nin ziyaretleri ve dayatmaları, vb. bunun son yansımalarıdır.

Kriz açık bir olgudur. Bu hem ekonomik verilerin kendisinden, hem sınıfın ve emekçilerin ilk tepkileri üzerinden açıkça görülebilmektedir. Fabrika temelinde gelişen direniş ve işgallerin, çeşitli protestoların yanı sıra 29 Kasım Ankara, 15 Şubat İstanbul mitingleri, eylem ve direnişlerin artacağının ilk işaretleridir.

Mevcut krizin dünya ölçüsünde olduğunu, kapsamı ile şiddeti yönünden ancak ‘29 krizi ile kıyaslanabileceğini burjuva ideologları bile dile getirmektedir. Ancak bunun ortaya çıkardığı devrimci imkanların sol siyasal güçler tarafından doğru değerlendirilebildiğini söylemek ne yazık ki mümkün değildir. Zira, kapitalizmin bugünkü gelişme düzeyi gözönüne alındığında, küresel çaptaki bir ekonomik krizin bir çöküşle sonuçlanması ülkeye çok hızlı bir biçimde yansıyacaktır. Krizin kapsamı ve şiddeti kadar etki ve sonuçları yönünden de yolaçacağı sosyal ve politik sonuçlara buradan bakmak gerekmektedir. Krizler kapitalist sistemin iflas ettiğinin düzen cephesinden bir itirafıdır. Buna karşı işçi ve emekçilere alternatifsiz olmadıklarını anlatmak, alternatif olarak toplumsal devrim ve sosyalizmi göstermek doğru devrimci tutumdur.

Kapitalist sistem tüm dünyada büyük sosyal ve siyasal çalkantılara yolaçmaksızın krizi geride bırakamaz. Bu da tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sosyal mücadelenin seyrini ve tabii ki ilerici-devrimci hareketi derinden etkileyecek önemli bir süreçten geçtiğimizi göstermektedir. Doğal olarak, devrimci olma iddiası taşıyan güçlere kapitalist sistemin krizini devrim cephesinden derinleştirmek, devrim ve sosyalizm mücadelesini büyütmek görevini yüklemektedir.

Bugün devrimci siyasal mücadelenin en temel ihtiyacı tüm mücadele dinamiklerini ortak bir eksende birleştirebilmektir. Son 30 yılın tablosu bu ihtiyacı döne döne ortaya koymaktadır. Kürt halkının ulusal özgürlük ve eşitlik mücadelesinden demokratik taleplerle ortaya çıkan Alevi hareketine kadar ortaya çıkan toplumsal dinamikleri birleştirebilecek mücadelenin ekseninde ise işçi sınıfı olmak zorundadır. Hem üretimde tuttuğu yer bakımından hem de işçi sınıfının tarihsel misyonu bakımından bu böyledir. Halihazırda kapitalizmin krizine karşı ilk eylemli tepkiler de işçi sınıfından gelmektedir.

Günün devrimci görevi, krizin yıkıcı etkilerine ve sonuçlarına karşı devrimci bakış açısı ekseninde ve buna bağlı bir çizgide sınıf hareketini geliştirmektir. Krizin gündeme getirdiği saldırı dalgasına karşı militan bir işçi ve emekçi barikatı oluşturmaktır.Sendikal bürokrasinin sendikalardan sökülüp atılması da, güç kaybeden solun ve devrimci mücadelenin güçlenmesi de ancak bu şekilde mümkündür.

Böyle bir siyasal atmosferde yaklaşmakta olan yerel seçimler kendi sınırlarının ötesinde bir siyasal anlam ve işlev kazanmış bulunmaktadır. Bu yalnızca düzen cephesinden değil, kriz ortamı ve bahar süreci koşullarında sınıf ve kitle hareketinin gelişme seyri bakımından da böyledir.

Düzen güçleri seçimlerden, kitlelerin büyüyen tepkisini düzen kanallarına akıtmak, burjuva siyasetini güç dengelerine göre yeniden düzenlemek ve sistemi tahkim etmek doğrultusunda faydalanmaya çalışıyorlar. Böylesine önemli bir atmosferde işçi ve emekçi kitlelerin dikkatleri seçim sandığına değil sınıf ve kitle eylemine, bu çerçevede fabrikalara ve işletmelere, sokaklara ve alanlara odaklanmalıdır. Devrimcilerin görevi de sınıf ve kitle hareketine bu doğrultuda müdahale etmektir.

- BDSP yerel seçim sürecinde ne hedefliyor?

Seçimlere yaklaşımımız tümüyle genel politik hedeflerimize bağlıdır. Seçimlerdeki görevlerimiz devrimci sınıf mücadelesinin genel hedef ve görevlerine tabidir. Seçimleri düzeni ve düzen güçlerini teşhir etmenin, devrim ve sosyalizm mücadelesini büyütmenin, kitleleri devrimci hedeflere kazanmanın, onların bilincini, örgütlenmesini ve mücadelesini bu doğrultuda geliştirmenin bir olanağı olarak görüyoruz.

Krizin ortaya çıkardığı imkanlardan, seçim atmosferinin yarattığı politizasyon ve ilgiden devrimci amaçlarla faydalanmak, devrimci propaganda ve ajitasyonu güçlendirmek temel hedeflerimiz arasındadır. Son siyasal gelişmeler, krize karşı militan bir sınıf ve kitle hareketi yaratılması, emekçi kitlelerin acil ve güncel talepleri etrafında harekete geçirilmesi, her türlü yol, yöntem ve araçla işçi ve emekçilerin tepkisinin eylemli bir hatta açığa çıkarılması ihtiyacını göstermektedir. Bu çerçevede işçi ve emekçi kitleleri devrimci açıdan aydınlatmak, bilinç ve örgütlenme düzeyini yükseltmek doğrultusunda adımlar atacağız. Kapitalizmin krizi bunun olanaklarını düne göre daha fazla artırmış durumdadır.

Özetle, seçimlerin ve son gelişmelerin kitlelerde yarattığı politikleşmeden devrimci ilke ve amaçlar çerçevesinde en etkin bir tarzda yararlanmak, kapitalist sistemin çözümsüzlüğünü göstermek, sömürücü düzeni teşhir etmek, tek ve gerçek kurtuluşun sosyalizmde olduğunu en geniş kitlelere anlatmak hedefiyle hareket ediyoruz.

- Seçim faaliyeti hangi temel gündemler etrafında ve nasıl bir yönelimle örgütleniyor?

Seçimlerde iki temel taraf var. Birisi, emperyalizme uşaklıkta sınır tanımayan, işçi ve emekçilere düşmanlıkta birleşen en sağından en soluna tüm düzen partileri, dolayısıyla sandığı çözüm yolu olarak gösteren sermaye düzenidir. Diğeri ise düzene karşı devrim çizgisi ile seçimlere katılan bağımsız devrimci sınıf tutumudur.

Reformistinden devrimci olma iddiası taşıyanlara kadar düzene soldan yedeklenen ve yerel yönetimleri işçi ve emekçi kitlelere “umut” ve “çözüm” olarak sunanların teşhirini politik faaliyetimizin eksenine oturtmuyoruz. Seçim çalışmamız tüm düzen kurumlarıyla birlikte bir bütün olarak çürümüş düzenin kendisini ve bunun yerel yönetimlere yansımalarını hedeflemektedir.

Bir yandan geniş işçi ve emekçi kesimler içerisinde etkin bir devrim ve sosyalizm propagandası yaparken, diğer yandan bahar sürecinin gündemlerini ele alacağız. Kapitalizmin saldırılarının kadınlara, Kürt halkına, Alevi emekçilere, gençliğe yansımalarını kendine özgü yanlarıyla işleyeceğiz. Diğer yandan krizin ağır ve yıkıcı sonuçlarına karşı işçi ve emekçileri ekonomik, sosyal, demokratik talepleri temelinde geniş bir zeminde eylemli bir hatta çekebilmek, örgütlemek hedefiyle davranacağız.

- 7 ilde 7 aday gösterildi. Aday gösterilen iller ve adaylarda hangi ölçüt gözetildi?

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu 7 ilde (İstanbul, İzmir, Ankara, Adana, Bursa, Manisa ve Kayseri) aday çıkarmış bulunuyor. İlleri ve adaylarımızı belirlerken kendi olanaklarımızı en iyi şekilde kullanmayı ve en verimli sonuçları almayı gözettik. Kuşkusuz aday çıkarılan il sayısını çoğaltmak mümkündü. Ancak 7 büyük sanayi kentinde aday göstermek ve buralarda yoğunlaşmak tercih edildi.

Bizim için adayların belirlenmesinde temel ölçüt, mücadelenin içinde tuttukları yerin kendisidir. Adaylarımızın hepsi doğrudan bağımsız devrimci sınıf çizgisini temsil ediyorlar. Siyasal geçmişleri, mücadele içinde durdukları yer ile bu böyle. Ve 7 adayımızın 4’ü kadın.

- Nasıl bir seçim çalışması yürütmeyi planlıyorsunuz?.

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu olarak, 7 Şubat tarihinde seçim bildirgesini ilan ettiğimiz ve adaylarımızı tanıttığımız toplantı ile seçim çalışmasını başlatmış bulunuyoruz. Yukarda da vurguladığım gibi, kendinden menkul bir seçim çalışması yürütmeyeceğiz. Kapitalizmin krizine karşı yürüteceğimiz mücadelenin görevlerine ve hedeflerine tabi kılacağımız bir seçim faaliyeti olacak bu. Kitlelerin öfke ve tepkisini düzen içi kanallara, sandığa değil, bizzat sokağa, eyleme, mücadeleye yöneltmeyi hedefleyen bir çalışma yürüteceğiz.

Seçim çalışmalarımızı grev çadırlarında, fabrika önlerinde, direniş mekânlarında, işçi havzalarında büyütmek gibi bir hedefimiz var.

Seçim çalışmamız kapsamında öncelikli olarak işçi havzalarında, işçilerin yaşadığı semtlerde seçim bürolarını tutmaya başlamış bulunuyoruz. Sınıf çalışmamızı güçlendirecek ve ona hizmet edecek yerlerde düşünülen seçim bürolarımız, çalışmanın en temel mevzilerinden biri olacak. Bu mekanlar işçilerin biraraya geldiği,  sorunlarını ve mücadeleyi konuştukları mekanlar olacak. Aynı zamanda sürecin en etkin bir şekilde işlenmesi amacıyla etkinlikler (işçi toplantıları, seminer, film gösterimi, panel, söyleşi vb.) gerçekleştirilecek. Seçim bürolarının yaygınlığının, en geniş kesimlere seslenme imkanı yaratacağını düşünüyoruz. Örneğin çeşitli kurumlarımızla birlikte sadece İstanbul’da 20, seçime girdiğimiz diğer kentlerle birlikte yaklaşık 35 büro üzerinden çalışmaları sürdürmeyi amaçlıyoruz.

Çalışmamızın en temel ayaklarından birini yaygın bir ajitasyon-propaganda faaliyeti oluşturacak. Seçim atmosferinden, kitleleri devrimci hedeflere kazanmanın, onların bilincini, örgütlenmesini ve mücadelesini bu doğrultuda geliştirmenin olanağı olarak yararlanmaya bakıyorsak, devrimci sınıf programını başta hedefli alanlarımız olmak üzere en geniş işçi ve emekçilere taşımak sorumluluğu ile karşı karşıyayız. Kuşkusuz aynı zamanda bunu güncel teşhirler ve alana özgü özgün gündemlerin işlenmesi ile birleştirmeyi amaçlıyoruz.

Seçim sürecini devrimci amaçlar ekseninde değerlendirmekten bahsediyorsak, krize karşı gelişen direnişlere en etkin müdahalenin yapılmasını ve dayanışmanın örgütlenmesini en temel görevlerimizden biri sayıyoruz. Bugün başta Bursa ve İstanbul olmak üzere seçim çalışması yürüttüğümüz tüm illerde yaygın işçi kıyımları ile grevler ve direnişler yaşanıyor. Asemat, Asil Çelik, Sinter, Gürsaş başta olmak üzere direnişler her geçen gün yaygınlık kazanıyor. Aynı zamanda seçim süreci tüm toplumu politize ettiği gibi, taraflaştırıyor da. Dolayısıyla, işçilere yerel seçimlerin yarattığı bulanık ortam içinde devrimci tutumu taşımak, aynı zamanda direnişlerin seçim malzemesi haline getirilmesine karşı (Sinter gecesinde olduğu gibi) güçlü bir mücadele yürütmek gerekiyor.

Bugün içinden geçtiğimiz kriz sürecinde işçi ve emekçilerin güncel taleplerini işlerken, krize karşı alternatifin ve seçim oyununa karşı gerçek çözümün sosyalizmde olduğunu vurgulamanın temel önemde bir yerde durduğunu düşünüyoruz. Bu çerçevede sosyalist propagandanın etkin, güçlü ve zengin bir şekilde yapılmasını hedefliyoruz.

Çalışmaya ilişkin ifade ettiğimiz vurguları toparlayacak olursak, bizler için seçim çalışmamızın başarısı, ne kadar oy aldığımız değil, örgütlediğimiz toplantı, buluştuğumuz işçi ve emekçilerin sayısı, harekete geçirdiğimiz-eyleme taşıdığımız kitlelerin genişliği üzerinden ölçülecektir.

- Yerel seçim süreci kriz ile birlikte 8 Mart ve Newroz gündemleriyle içiçe geçiyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Evet, bahar döneminin en temel gündemlerini seçim süreci ile birlikte işleyecek, dahası bu gündemleri krize karşı yürütülen çalışmanın bir parçası olarak ele alacağız.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle, krizin sonuçlarından en fazla etkilenen, burjuva düzen partilerinin yalanları ve vaatleriyle sersemletilmeye çalışılan emekçi kadınları kendi talepleri ve özlemleri için mücadeleye çağıracağız. Gerçek çözümün sandıkta ya da susup oturmakta değil, mücadelede olduğunu seçimler vesilesiyle bir kez daha anlatacağız.

Gerek emekçi kadınlara yönelik yapacağımız toplantılarda, gerekse de eylem ve mitinglerde emekçi kadınların gerçek taleplerini öne çıkartacak, kadınları mücadeleye ve direnişe çağırmaya devam edeceğiz.

Newroz gündemi de seçimler sözkonusu olduğunda temel bir yerde duruyor. Nasıl ki liberal-reformist hareket ortaya koyduğu seçim platformuyla mücadeleyi değil sandığı, devrimi değil düzen içi çözümleri işaret ediyor ve Kürt sorununu da bu çerçevede ele alıyorsa, bizler de Newroz gündemiyle Kürt halkının haklı ve meşru taleplerini ortaya koyacak, Kürt sorununun devrimci çözümünü propaganda edeceğiz.

- Çalışmanın iç hedefleri nelerdir?

Kendi iç hedeflerimiz sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarına tabidir. Büyüyüp güçlenen, hedefli olarak seçilmiş alanlarda derinleşen bir çalışmamız var. Kesintisiz bir siyasal sınıf faaliyeti içerisinde oluşmuş birikim ve deneyimlerimiz mevcut.

Bu bağımsız adaylarla katıldığımız 5. seçim dönemi. Tabii ki tüm toplum nezdinde pratik bir taraf olarak ortaya çıkma gücünden şimdilik mahrumuz. Ancak gelinen yerde liberal-reformist blok ve peşine takılan kimi kuyrukçu çevrelerin ortaya koyduğu platformun karşısında devrimin tek temsilcisiyiz.

İç hedeflerimize gelince, özellikle aday gösterilen alanlarda seçim sürecinden sonra siyasal faaliyet ve eylem kapasitemizin önemli bir gelişme göstereceğini, böylece sınıf mücadelesinin toplam görevlerini yerine getirmede daha ileri bir düzeye ulaşacağımızı düşünüyoruz. İçinden geçtiğimiz süreçte, sınıf haraketindeki dalgalanma ve gelişmelere bağlı olarak müdahale zeminlerinin de bunu ayrıca güçlendireceğini düşünüyoruz.

Aday gösterilen tüm illerde olabildiğince geniş işçi ve emekçi kesimlere seslenebilmeyi başaran devrimci bir kitle ajitasyonu ve propaganda faaliyeti yürütmeyi hedef olarak önümüze koyduk. Ancak elbette hedefli alanlar, hedefli fabrika ve sektörlerde yoğunlaşma ve derinleşme hedefini de gözeterek...

Güçlerimizin eğitimi, değişim ve dönüşümü de iç hedeflerimizin bir parçası sayılmalıdır. Ortaya koyduğumuz politik hedeflerle bağlantılı olarak, güçlerimizin siyasal bilincini, propaganda gücünü, eylem kapasitesini ve devrimci inisiyatifini daha da geliştirmeyi hedefliyoruz.

- Liberal-reformistlerin oluşturduğu “Birlikte Başarabiliriz Platformu” da yerel seçimlere ortak adaylarla katılıyor. Bu girişimi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sınıfın bağımsız tutumunun devrimci temsilcileri olarak seçimlere katılmayı ve burjuva parlamentosundan olduğu gibi yerel yönetimlerden de devrimci amaçlar için yararlanmayı ilke olarak reddetmiyoruz. Fakat bunu yaparken, yerel yönetimlerin işlevi, sorunlara çözüm olanakları vb. konusunda herhangi bir yanılsama yaratmamaya özel bir dikkat gösteriyor ve bunu devrim ile reformizm arasında temel bir ayrım çizgisi olarak ifade ediyoruz.

Merkezi iktidar organlarının burjuvazinin elinde olduğu ve bunun binbir kolla kendini yerel düzeyde de gösterdiği bir durumda, yerel yönetimleri işçi ve emekçi kitlelere “halkın yönetimi”, “yerel yönetimlere halkın katılımı”, “halka dolaysız hizmet” vb. argümanlar üzerinden sunarak boş hayaller pompalayan, işçi ve emekçilerin dikkatini ve ilgisini sandığa yönelten, düzene soldan yedeklenen liberal-reformist aldatmacaları teşhir etmeyi de temel önemde bir görevimiz olarak görüyoruz.

- Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Bütün işçi ve emekçileri, kadınları, gençliği ve Kürt halkını kapitalizme karşı devrim ve sosyalizm bayrağını yükseltmeye, işçi ve emekçi kitleleri devrimci sınıf çizgisinde birleşmeye ve mücadele etmeye çağıran seçim çalışmalarına katılmaya, destek olmaya çağırıyoruz.

- Teşekkür ederiz...

Biz de gazetemize teşekkür ediyoruz...

Kızıl Bayrak / İstanbul

 

(Sosyalizm için Kızıl Bayrak, Sayı: 2009/07, 20 Şubat 2009)

 

Ankara’da “Kriz ve mücadele” paneli gerçekleştirildi

Ankara’da kriz gündemli faaliyetler kapsamında 18 Şubat akşamı Ekin Sanat Merkezi’nde Alınteri, BDSP, DHF, ESP, Kaldıraç, Odak ve Partizan tarafından “Kriz ve Mücadele” başlıklı bir panel gerçekleştirildi. Panele Volkan Yaraşır, Yüksel Akkaya ve SES üyesi Yusuf Özden konuşmacı olarak katıldı.

Panel düzenleyici kurumlar adına yapılan açılış konuşması ile başladı. Yapılan konuşmada devrimcilerin tutumunun krize karşı düzen içi alternatifler üretmek olmadığı belirtilerek, bu süreçte düzen karşıtı bir mücadele hattı izlenmesi gerektiği vurgulandı. Kapitalizmin krizine karşı tek alternatifin sosyalizm olduğu ifade edildi. Bu süreçte birleşik bir mücadele hattının örülmesine duyulan ihtiyaç dile getirilerek konuşma tamamlandı. Ardından söz panelistlere verildi.

Yüksel Akkaya: “Sokaklar devrimci iradenin ortaya çıkarıldığı alanlar olmalı”

İlk konuşmayı Yüksel Akkaya yaptı. Akkaya,“kriz nedir?” diye tartışmaktan çok, “ne yapmalı?”yı tartışmak gerektiğini söyleyerek konuşmasına başladı. Akkaya ilk olarak kapitalizmin işçileştirme tarihinin kısa bir özetini sundu. Ardından kapitalizmin sürekli krizler yaşadığını ve her kriz döneminde yeniden bir yapılanmayla çıktığını belirtti. Bu söylediklerini Taylorizm ve Fordizm üzerinden örnekledi. Öte yandan tarihin ilerlemesiyle kapitalizmin işçiler arasındaki birliği giderek parçalayarak yerine rekabeti koyduğunu, işçilerin ürettikleri mallara daha da yabancılaştığını vurguladı. Yaşanan en son kriz dalgası ile kapitalizmin yine bir yapılandırma evresine gireceğini ifade eden Akkaya, bunun sonucu olarak daha baskıcı rejimlerin ortaya çıkacağını ve fabrikaların giderek birer cezaevine dönüşeceğini ifade etti.

Yüksel Akkaya konuşmasını “ne yapmalı?” sorusu kapsamında sürdürdü. Kendisine sosyalist diyenlerin kapitalizmi tahkim edecek önerilerde bulunmasını, özellikle bu konuda DİSK, KESK ve TMMOB’un krize karşı oluşturduğu "sosyal önlem programı"nı sunmasını eleştirdi. Yapılması gerekenin bir takım demokratik talepler etrafında (bu talepleri amaçlaştırmadan) düzen karşıtı bir mücadele hattı örmek olduğunu ifade etti. İkinci temel noktanınsa örgütlü mücadele vermek olduğunu dile getirdi. Akkaya son olarak bu süreçte insanların daha da politikleştirilmesi gerektiğini vurguladı ve konuşmasını “sokaklar devrimci iradenin ortaya çıkarıldığı alanlar olmalı” sözleriyle bitirdi.

Yusuf Özden: “Sendikalara içeriden veya dışarıdan etkili bir müdahale olmadıkça sendikalar bu süreci karşılayamaz!”

Yüksel Akkaya’nın ardından SES üyesi Yusuf Özden konuştu. Özden konuşmasında Türkiye’deki siyasal öznelerin parçalı tablosunu eleştirdi. Sendikaların olumsuz tablosunu da eleştirerek, “sendikalara içeriden veya dışarıdan etkili bir müdahale olmadıkça sendikalar bu süreci karşılayamaz” dedi. DİSK öncülüğünde hazırlanan krize karşı sosyal programı da eleştirerek yapılanın kapitalizme akıl vermek olduğunu belirtti. Sendikaların mücadelesinin eylemsel takvimlere sıkıştırıldığını belirterek, 29 Kasım mitinginin ardından devamı gelen bir sürecin örgütlenemediğini söyledi. Devrimci sosyalist örgütlerin somut talepler etrafında birleşerek sendikalara müdahale etmesi gerektiğini belirterek konuşmasını tamamladı.

Volkan Yaraşır: “Bu dönem devrimin ve sosyalizmin bayrağının yükseltileceği andır”

Panelde son sözü Volkan Yaraşır aldı. Yaraşır, ilk olarak kriz dönemlerinde kapitalizmin kendini yeniden yapılandırmasına değindi. Kapitalizmin, bu dönemleri sorunsuz atlatabilmek için bir takım önlemler aldığını belirtti. Bu önlemleri işçi sınıfının örgütlülüğünü dağıtmak, bunu için ideolojik ve ekonomik zora başvurmak, sınıfa rekabet duygusunu aşılamak ve sınıfı üretime yabancılaştırmak şeklinde sıraladı. Yusuf Özden’in konuşmasına atıfta bulunarak bu dönemin sorununun sendikal kriz sorunu değil, işçi sınıfının kriz sorunu olduğunu belirtti. Marks’ın kapitalizmin bunalımı üzerine Kapital’in 3. cildinde yazdığı bir paragraftan örnekler vererek, kriz döneminde spekülatif hareketin üretim sektörüne yansımasını anlattı. Sonuç olarak bu krizin büyük bir bunalımın ifadesi olduğunu söyledi. Kapitalizmin bu süreçte sınıfa kölece işçilik koşulları dayatacağını ve yoğun işsizliklerle karşılaşılacağını vurguladı. Yaraşır sözlerini “tarihin yarattığı en büyük umut dönemine giriyoruz” diyerek konuşmasını sürdürdü. Fakat böyle ciddi bir dönemi solun büyük bir bölümünün anlayamadığını ve buna uygun ciddiyetle hareket etmediğini söyleyerek eleştirilerde bulundu.

Konuşmasında, “Bu dönem devrimin ve sosyalizmin bayrağının yükseltileceği andır. Eğer sınıfın öncüsü olursa devrim imkanı yaratılır” dedi. Yine solun çoğunluğunu eleştirerek, “devrimin ve sosyalizmin anlatılacağı yerde yerel seçimleri anlatıyorlar. Bu tam da kapitalizmin tahkim edilmesidir” dedi. İşgal eylemlerinin anlam ve önemine de değinerek işçi sınıfının eylemliliklerinin bu eksende sürmesi gerektiğini ifade etti. Sınıfın olumlu mesajlar verdiğini söyleyerek Sinter’i, Gürsaş’ı ve Ünsa’yı yeniden hatırlattı. Volkan Yaraşır konuşmasını “Artık sınıfla organik bağ kurmak zorundayız. Bu dönem sınıf devrimciliği dönemidir. Ara akımlar bitmiştir. Ya buradasınız, ya başka yerdesiniz” sözleriyle tamamladı.

Konuşmaların ardından kısa bir ara verilerek soru-cevap bölümüne geçildi. Bu bölümde söz alan konuşmacıların birçoğu devrimcilerin yaptığı bu birlikteliğin anlamlı olduğunu ve devam etmesi gerektiğini belirtti. Ayrıca salonda bulunan farklı sektörlerden emekçiler de söz alarak kısa konuşmalar gerçekleştirdiler.

Harb-İş üyesi bir emekçi söz alarak düşüncelerini “devrimci örgütlerin bu birlikteliği beni çok heyecanlandırdı” diyerek ifade etti.

AÜ yemekhane işçisi de söz alarak, “yemekhane direnişi süresince yalnız bırakıldık. Bizi savunması gerekenler resimde çıkmak için yemekhaneye geldiler. Artık işçileri savunmayanlar oradan insin, bizi savunacak yürekli insanlar olsun” dedi. Son olarak emekçileri, kapitalizme ve krizin ağır sonuçlarına karşı mücadeleye çağırdı.

Eğitim emekçileri de bu bölümde söz alarak mücadeleye dikkat çeken konuşmalar yaptılar.

Sorulan sorulara panelistlerin verdiği yanıtlardan sonra panel sona erdi.

Devrimci güçler tarafından gerçekleştirilen panel Ankara’daki ilerici ve muhalif kesim tarafından ilgi gördü. Sendikacılar ve emekçiler panele anlamlı bir katılım gösterdi.

Kızıl Bayrak / Ankara