20 Şubat 2009
Sayı: SİKB 2009/07

  Kızıl Bayrak'tan
  Devrimci baharı kazanmak için!..
  Onbinlerce işçi ve emekçi faturayı ödememek için Kadıköy’de buluştu!
15 Şubat mitinginin dersleri
AKP yolsuzluk ve yağmada sınır tanımıyor!
Düzen solu ve sosyal reformistler emekçi kitleleri sahte hayallerle oyalıyorlar...
İASEMAT ve Renault işçileriyle konuştuk.
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  29 Mart yerel seçimleri üzerine BDSP temsilcisi İstanbul Büyükşehir Bağımsız Sosyalist Belediye Başkanı adayı Melek Altıntaş ile konuştuk...
  “Beyaz yakalılar”da örgütlenme arayışı...
  Krize karşı faaliyet ve eylemlerden…
  Genç-Sen 7. Temsilciler Meclisi toplantısı gerçekleşti...
  8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yaklaşıyor...
  “Beşir’le Vals”in er Folman’ı yitik anılarını arıyor…
  Dünyadan...
  Bültenlerden...
  Kavga Ziya ustalarla kazanılacak!
  Siyaset ve ahlak!..
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Erdoğan’ın Davos şovu kanlı elleri temizleyemiyor...

Katliamcılıkta birbirleri ile yarışıyorlar!

Davos tartışması hala sürüyor. Dışarıda “moderatöre tepki” olan çıkış, memlekete dönünce “Gazze katliamına tepki” oldu ve Erdoğan esen rüzgarı oya tahvil etmeye çalışıyor.

Tüm dünyanın gözü önünde yaşanan dizginsiz katliama devletlerden tek bir sesin bile çıkmadığı bir ortamda Erdoğan’ın “delikanlı” tavrı bir anda dünya gündemine oturdu. Erdoğan’ın moderatöre yüklenmesi üzerine İsrail tarafından da konu yumuşatılmak istendi. Peres, “madem kızgınlığınız moderatöreydi, ben de özür dilerim” dedi. Ardından İsrailli bakanlardan ortamı sakinleştirici açıklamalar geldi. İsrail ve Türkiye cephelerinde sular durulmaya başlamıştı ki, İsrail kara kuvvetleri komutanının bir panelde söylediği sözler tartışmayı tekrar alevlendirdi. Her iki taraf da karşılıklı birbirlerine “sen daha fazla katilsin” suçlamasına başladı. Kuşkusuz bu konuda iki tarafın da birbirinden fazla bir farkı yok.

Avi Mizrahi, Erdoğan’ın Davos’ta Peres’e yönelttiği, “Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz” şeklindeki sözünü hatırlatarak, “Erdoğan aynaya baksın” dedi ve Türkiye’nin yıllar önce Ermenilere dünyanın en büyük katliamlarından birini yaptığını, aynı politikanın bugün de Kürtler üzerinde sürdürüldüğünü söyledi. TSK ile kurduğu yakın ilişkilerden olsa gerek ordunun rolüne değinmedi ama, İsrail’i Filistin topraklarını işgal etmekle suçlayan Başbakan Erdoğan’ın ülkesinin Kıbrıs’ın kuzeyini on yıllardır işgal ettiğini ifade etti. TC’nin kanlı tarihini bir çırpıda sayan General Mizrahi ayrıca, Başbakan Erdoğan’ın İsrail’in BM’den çıkarılması yolundaki çağrısını hatırlatarak, “Böyle bir durumda Türkiye de İsrail’in yanına eklenmelidir” dedi. Böylece Ortadoğu’nun iki tescilli katil devleti arasında süren bu kanlı atışma yeni bir boyuta taşınmış oldu.

Konuya ilişkin Genelkurmay’ın yanıtı gecikmedi. Genelkurmay bu sözleri “kabul edilemez” buldu ama “Türk Silahlı Kuvvetleri ile olan ilişkilerine önem verdiğini düşündüğümüz İsrail Genelkurmay Başkanlığı’nın konuya açıklık getirmesini” beklediğini söyleyerek, nispeten dengeli bir açıklama yaptı. Zaten İsrail Genelkurmayı da “kendi sözleridir, bizim düşüncemizi yansıtmaz” diyerek aynı minvalde cevap verdi.

Türkiye’nin tepkisi bununla da sınırlı kalmadı. Dışişleri Bakanlığı eliyle İsrail’e nota verildi. Türkiye’nin en tedirgin olduğu konuların bir çırpıda sayılmasının yarattığı rahatsızlık böylece açıkça ifade edilmiş oldu.

Bu söz düellosu, iki katil devlet arasında bilinen ama çok dillendirilmeyen bir dizi benzerliği ortaya koydu. İki ülke arasında işgal, katliam, işkence, ideolojik manipülasyon, ırkçı milliyetçilik, din-milliyet sentezi, faili meçhul cinayetler, içerde faşist baskı ile muhalif unsurların sindirilmesi, silahlanma, ABD’nin stratejik ortağı olmak gibi çok sayıda ortak nokta bulunuyor. İsrail Filistin topraklarını işgal ederken, Türkiye Kıbrıs ve K. Kürdistan’da işgalci konumundadır. Özellikle Kürdistan’da yaptıkları ile Türk devleti siyonistlerle yarışmaktadır. Filistin’in küçük generallerinin yaşadıkları ile Kürt çocuklarının yaşadıkları arasında kimi benzerlikler var. Her ikisi de, ellerinde taşlardan başka bir şey olmayan küçük çocukların üzerine ateş açmakta tereddüt göstermiyor. Öldürmeklerini ise aileleriyle birlikte cezalandırıyor, onları dört duvar arasına hapsetmekte sorun görmüyor. Kürdistan’da her eyleme azgınca saldıran kolluk güçleri, ülke sokaklarını Gazze’nin, Batı Şeria’nın sokaklarına çeviriyor.

Davos’ta esip gürleyen Erdoğan, eline geçen fırsatı şimdi seçim rantına çevirmeye çalışıyor. Oysa daha bir süre önce “arabulucu” olmak gibi soysuzca bir işe soyunmuştu. Bu işte kimse tarafından ciddiye alınmamış, eli boş kalmıştı. İsrail ile yapılan askeri anlaşmalar daha orta yerde dururken, söz ile pratik arasındaki uçurum, tıpkı İsrailli generalin söylediği gibi “aynaya bakılmamış” olduğunun kanıtıdır. Filistinli çocuklara eşiyle birlikte sahte gözyaşları döken Erdoğan, Kürt çocuklarının vurulmasını açıkça savunmuştur. Türk devletinin kanlı elleri Filistin halkına uzatılamayacak kadar kirlenmiştir. Hiçbir söz bu gerçeği değiştiremez. Zaten ortada boş sözlerden oluşan bir dakikalık şovdan başka bir şey de yoktur.

Siyonist barbarlık ile faşist Türk devletinin katliamcılık yarışında kazanan kim olursa olsun, kaybeden bu oyuna gelen emekçiler olacaktır. Bunu değiştirecek olan ise, işçi sınıfının ve halkların örgütlü mücadelesi ve devrimci birliğidir.

 

Devletin “çocuk” düşmanlığı!

Kürt halkının sokaklara çıkarak dile getirdiği özgürlük talebine azgınca saldıran sermaye devletinin hapishaneleri son iki yıl içinde çocuklarla doldu taştı. Kürdistan illerindeki sokak eylemlerine katılan çocuk yaştaki eylemciler bazen valilikler bazen de hükümet yetkilileri tarafından aileleriyle beraber “terörist” ilan edildiler.

2006 ve 2007 yılları arasında gerçekleştirilen eylemlere katılan çocuk yaştaki eylemcilerin yanısıra eylemlere katılmadıkları halde gözaltına alınarak tutuklanan çocuklar çeşitli gerekçelerle yargılanıyorlar.

Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre, 2006 ve 2007 yıllarında Türkiye’de, ‘Terörle Mücadele Yasası’ kapsamında toplam 4 bin 784 dava açıldı ve 11 bin 720 kişi yargılandı. Yargılananlardan 737’si çocuktu.

Aynı iki yıl boyunca “suç işlemek amacıyla örgüt kurma, örgüt üyeliği ve örgüt propagandası”nı düzenleyen TCK’nın 220. maddesi kapsamında toplam 2 bin 469 dava açıldı. Bu davalarda, 422’si çocuk toplam 17 bin 510 kişi yargılandı.

TCK’nın, 301. maddesi kapsamında da toplam 742 dava açıldı. Bu davalarda 16’sı çocuk toplam 1042 kişi yargılandı. Aynı dönemde yine 301. maddeden altısı çocuk 309 kişi ceza aldı. TCK’nın “silahlı örgüt kurmak ve yönetmek” gerekçesiyle açtığı 2 bin 239 dava 314. maddesi kapsamında yürütüldü. Bu davalarda 413’ü çocuk, 6 bin 582 kişi yargılandı.

Tüm bu verilerin toplamında terör suçu”ndan yargılanan çocuk sayısı 1588’e ulaştı.

Son olarak Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilişinin (15 Şubat 1999) 10. yılı nedeniyle çeşitli Kürt illerinde gerçekleştirilen eylemlerde yine onlarca çocuk gözaltına alındı.

Batman’da iki gün süren olaylarda aralarında çocukların da olduğu 80 gösterici gözaltına alındı.

Diyarbakır’da 58 kişi gözaltına alınırken, gözaltına alınanlardan altısının çocuk olduğu bildirildi.

Mardin’in Nusaybin ilçesinde çıkan olaylarda 25 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar içinden 16’sı çocuk yaştaydı.

Adana’da Ova, Barbaros, Denizli, Dağlıoğlu ve 19 Mayıs mahallelerinde küçük gruplar halinde gösteri yapan çocuklara polis müdahale etti. 16’sı çocuk 24 kişi gözaltına alındı.