20 Şubat 2009
Sayı: SİKB 2009/07

  Kızıl Bayrak'tan
  Devrimci baharı kazanmak için!..
  Onbinlerce işçi ve emekçi faturayı ödememek için Kadıköy’de buluştu!
15 Şubat mitinginin dersleri
AKP yolsuzluk ve yağmada sınır tanımıyor!
Düzen solu ve sosyal reformistler emekçi kitleleri sahte hayallerle oyalıyorlar...
İASEMAT ve Renault işçileriyle konuştuk.
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  29 Mart yerel seçimleri üzerine BDSP temsilcisi İstanbul Büyükşehir Bağımsız Sosyalist Belediye Başkanı adayı Melek Altıntaş ile konuştuk...
  “Beyaz yakalılar”da örgütlenme arayışı...
  Krize karşı faaliyet ve eylemlerden…
  Genç-Sen 7. Temsilciler Meclisi toplantısı gerçekleşti...
  8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yaklaşıyor...
  “Beşir’le Vals”in er Folman’ı yitik anılarını arıyor…
  Dünyadan...
  Bültenlerden...
  Kavga Ziya ustalarla kazanılacak!
  Siyaset ve ahlak!..
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İşgalci militarizmin paranoyaklaştırdığı toplum!..

Tel Aviv’deki ırkçı-siyonist rejimin Gazze’yi vuran vahşi saldırısının nedeni olmasa da zamanlaması, İsrail’deki erken seçimlere tiksinti verici bir hazırlıktı. Zira İsrail’de düzenin siyasi arenasındaki partilerin tümü, kan dökme konusundaki becerilerini siyasi ranta çevirme konusunda uzmandır. Bu iğrenç siyaset yapma tarzına tepki duyan İsrailli savaş karşıtları, Tel Aviv caddelerinde yürüyüş yaparken, “Oyları bebeklerin kanlarıyla satın almayın!” diye slogan atıyorlardı.

İsrail’deki siyonist düzen partileri, temel hedefleri açısından “tek”leşmiştir. Hemen tüm kapitalist ülkelerde görülen bu “tek”leşme, İsrail’de daha belirgindir. Siyonist partiler arasındaki nüanslar ise, özdeki ortaklığı zerre kadar etkilemeyecek cinstendir. Nitekim barış savunucusu İsrailli yazar Uri Avnery, “Aralarındaki farkları büyüteç olmadan görmek mümkün değil” diye tanımlıyor bu aynılaşmayı.

“Sol” (İşçi Partisi), “merkez sağ” (Kadima), “sağ” (Likud), “aşırı sağ” (İsrail Evimiz), “aşırı ırkçı-dinci” (Şas) diye tanımlanan bu partilerin zihniyeti, Gazze saldırısına dair pervasız tutumlarıyla bir kez daha gözler önüne serilmiştir. Vahşi yıkım ve katliamı alkışlamakta birbiriyle yarışan bu partiler, savaş suçu işleyen İsrail savaş makinesine siper olacaklarını da ilan ettiler.

Gazze’de sergilenen bu türden bir barbarlığı savunabilmek için en azından ırkçı-faşist zihniyetli olmak gerekir. “Solcu” etiketi taşıyan İşçi Partisi dahil adı geçen partilerin tümü sonuna kadar Gazze saldırısının arkasında durduklarına göre, siyasi çizgileri ancak ırkçı-faşist nitelemesi ile açıklanabilir. Dolayısıyla resmi faşist çizgiyi temsil eden İsrail Evimiz partisinin şefi, eski bar kabadayısı Moldova göçmeni Avigdor Liberman’ın, Filistin/Arap düşmanı söylemi, diğer parti şeflerinin zihniyetine de tercüman olmaktadır.

Ancak partilerin “tek”liği İsrail toplumunda ırkçı-faşist zihniyete doğru bir kayış olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Zira partilerin çizgileri aynı olsa da, oy verenlerin durumu farklıdır. Muhtemeldir ki, İşçi Partisi’ne oy veren ortalama bir İsrailli kendini “solcu” saymaktadır. İşte seçim sonuçları bu açıdan vahimdir. İlk defa dördüncü sıraya düşen İşçi Partisi’nin aldığı milletvekili sayısı, 120 kişilik parlamentoda 13’e gerilemiştir. (Diğer dört partinin milletvekili sayısı ise, Kadima 28, Likud 27, İsrail Evimiz 15, Şas 11).

Bu tablo İsrail toplumunda ırkçı-faşist partilere büyük bir yöneliş olduğunu göstermektedir.

Tüm Filistin topraklarını gasp etmeyi hedefleyen İsrail devletinin resmi çizgisi, toplumu bu barbarlığı destekleyecek noktada tutmak için, ilk günden beri kan dökme siyasetini temel almıştır. “Sizin güvenliğiniz için savaşıyoruz” propagandasının bombardımanına maruz kalan İsrail toplumunun ezici çoğunluğu, yazık ki, gelinen yerde ırkçı-siyonist ideoloji ile sersemletilmiş durumdadır. Savaş baronlarının sistemli taktikleriyle gölgesinden korkan bir toplum yaratılmıştır. Öyle ki, Gazze’li çocukların tepesine bomba yağdırılmasını keyifle izleyecek, dahası bu sevincini dünya medyasının kameraları önünde dans ederek kutlayabilecek dereceye düşürülmüş bir toplum gerçekliği yaratılabilmiştir.

İsrail’den yansıyan bu tablo, işgalci siyonist devletin Filistin halkını katlederken, kendi toplumunu nasıl derin bir yozlaşmanın bataklığına sürüklediğinin de ibret verici örneklerindendir.

Toplumun desteğine dayanan siyonist savaş baronlarının önümüzdeki dönemde daha da vahşi saldırılara girişmeleri olasılık dahilindedir. Hatta bazı iddialara göre, İsrail savaş makinesi İran’a saldırı hazırlığına da başlamıştır. Ancak siyonist rejimin savaş temeline dayalı bu çizgisi, şu veya bu partinin iradesinden öte bir devlet politikasıdır. Bilindiği üzere, İsrail’de hangi partiler hükümeti kurarsa kursun, ırkçı-faşist şefler arasındaki fark birtakım nüanslardan öteye geçmemektedir. Bundan dolayı Likud şefi Bünyemin Netanyahu başkanlığında kurulacak bir hükümetin “barış sürecini” askıya alacağı söyleminin, gerçekte bir karşılığı yoktur. Zira ortada “barış süreci” diye bir şey olmadığı yerde, birilerinin bunu kesintiye uğratması da sözkonusu olmaz. Zaten Gazze’deki vahşi yıkım ve kıyımın dumanı tüterken, “barış süreci”nden söz etmek bir avuntu değilse eğer, ancak kaba bir aldatmaca olabilir.

Gerici Mısır rejiminin arabuluculuğu eşliğinde devam eden Hamas-İsrail ateşkes müzakerelerinden olumlu sonuç çıkacağı belirtiliyor. Ancak bu türden ateşkeslerin siyonist savaş baronları için bir anlam taşımadığını, öncekiler bir yana, son Gazze saldırısı bile kanıtlamaya yeter. Dolayısıyla ateşkes anlaşması imzalansa bile, İsrail savaş makinesinin yeni bir saldırı başlatması, büyük bir olasılıkla sadece bir zamanlama sorunu olacaktır. Elbette emperyalist zorbaların, özellikle de Beyaz Saray’dakilerin bu yöndeki tercih ve önceliklerinin gelecek saldırının zamanlamasında etkili olacağını belirtmek gerekiyor.

Emperyalist-siyonist barbarların halkların direnme iradesini kırma saldırısı devam ediyor. Bilindiği üzere Filistin halkı üzerinde uygulanan bu kirli plan başarıya ulaşamamıştır. Son saldırı ile Gazze’yi yakıp yıkabildiler ama Filistin halkının direnme iradesini kıramadılar. Bu ise saldırganlığın devam edeceğine işaret ediyor. İsrail seçimlerinden çıkan sonuçlar ise, emperyalist-siyonist güçlerin daha da pervasızlaşmasına yol açabilir. Dolayısıyla Filistin halkı ve direnişi ile dayanışma noktasında oluşan duyarlılığı koruyup güçlendirmek güncel bir görev olarak yerli yerinde durmaktadır.


Dünyadan...

Venezuella’da referandum başarısı

Venezuela Cumhurbaşkanı Hugo Chavez iktidarda kalmasına olanak sağlayacak referandumda büyük bir zafer kazandı.

“Bugün evet diyenler sosyalizm ve devrimi seçtiler” sözleriyle cumhurbaşkanlığı önünde sokakları dolduran binlerce kişiye yaptığı konuşmasında Chavez, “yolumuzda yürümek için geleceğin kapıları ardına kadar açık” diyerek, 2012 yılındaki seçimlerde adaylığını koyacağını açıkladı.

Chavez, Venezuela’nın sosyalist devrim sürecini tamamlamak için buna ihtiyaç duyduğunu kaydetmişti. Oy kullanma oranının yüzde 70 olduğu seçimde yüzde 54,36 evet oyu kullanıldı.     


Karibik adası Guadeloupe’de genel grev

Karibik Adaları’ndan Guadeloupe’de besin maddelerine yapılan zammı protesto etmek için dört hafta önce başlayan genel grev bazı önemli caddelerde kurulan barikatlarla devam ediyor. 17 Şubat günü polisin barikatları dağıtmak için saldırması üzerine, grevciler polise taşlarla karşı koydu. Polisin biber gazı kullandığı saldırıda çok sayıda grevci yaralanırken, 50 kişi de gözaltına alındı.

Fransız hükümetinin siyah halk ve beyaz işverenler arasındaki arabuluculuk girişimleri sonuçsuz kaldı. Fransa’nın denizötesi vilayeti olarak bilinen Guadeloupe’nin bölge başkanı, Nicolas Sarkozy ile yaptığı görüşmede, “ayaklanmanın sınırındayız” açıklamasını yaptı.

Genel grev adayı dört haftadır felce uğrattı. Alışveriş merkezleri, okullar, benzin istasyonları kapalı, havaalanlarında uçuşlar yapılmıyor.

Protesto hareketi komşu ada Martinik’e de ulaştı. 16 Şubat günü burada da 10 bin kişi artan fiyatlara karşı sokağa çıkarak protesto gösterisi yaptı.


Malaga’da işsizliğe karşı kitlesel gösteri

15 Şubat günü Güney İspanya’da bulunan Malaga kentinde 50 bin kişi büyüyen işsizliğe karşı sokaklara çıktı. İspanya Başbakanı Zapatero’ya karşı kitlesel olarak şarkılar söylenen yürüyüşte yeni işyerleri açılması için hızla önlemler alınması talepleri yükseltildi.