13 Şubat 2009
Sayı: SİKB 2009/06

  Kızıl Bayrak'tan
  Sınıf hareketinin yönü ve iradi müdahale
  Kapitalist krize karşı onbinler Kadıköy’de buluşuyor!
NATO: Emperyalist saldırganlığın
vurucu gücü!
İzmir’de kapitalist krize karşı sempozyum...
Kurtiş’te direniş kazandı!
İşçi ve emekçi hareketinden…
  Grev ve direnişlerle sınıf dayanışmasını yükseltelim!
  BDSP yaklaşan yerel seçimlere ilişkin programını açıkladı…
  Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu seçim bildirgesi...
  Krize karşı faaliyet ve eylemlerden…
  Revolverli sakar olamayan gençlik
Yüksel Akkaya..
  Gün geçtikçe inandırıcılığını yitiren yalanlar!
  Türkiye Kyoto’yu imzaladı…
  Kadın işçilerin sendikalarda örgütlenmesinin önemi
  Emperyalistler arası ilişkilerde yeni dönem
  Gerici güç odaklarının Filistin sorununa “ilgisi”…
  Bir kez daha yerel seçimler üzerine; ya da ilkeli duruş mu, günübirlik şaşkınlık mı? M. Can Yüce
  Yeni döneme başlarken… - Ekim Gençliği
  Bültenlerden...
  Ocak ayı rakamları
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Muhalif seslere saldırı protesto edildi!

Özgür Radyo çalışanlarından Sinan Gerçek, Metin Özalp ve Mine Özalp ile İzmir Demokrat Radyo Genel Yayın Koordinatörü Nadiye Gürbüz’ün 4 Şubat sabahı gözaltına alınmaları ve Nadiye Gürbüz ile Mine Özalp’ın tutuklanmaları İzmir ve İstanbul’da protesto edildi.

Özgür Radyo, İHD İstanbul Şubesi’nde 5 Şubat’ta bir basın toplantısı düzenleyerek, gözaltı terörünü protesto etti, gözaltına alınanların derhal serbest bırakılması istendi. Ardından avukatlar ile Sinan Gerçek’in babası Ali Gerçek ve Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu (TGDP) sözcüsü de birer konuşma yaptı.

İzmir’de Demokrat Radyo çalışanları ise 5 Şubat günü bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamaya, direnişteki Kürşat taşeron işçileri, KESK Şubeler Platformu, EGEÇEP, İHD, DİSK Genel-İş, TÜMTİS, Kızıl Bayrak, Alınteri, Partizan katıldı. Açıklamada Nadiye Gürbüz ve üç Özgür Radyo çalışanının serbest bırakılması istendi.

Nadiye Gürbüz ile Mine Özalp’ın tutuklanmalarının ardından Demokrat Radyo çalışanları 9 Şubat günü İzmir Kemeraltı girişinde, tutuklamaları kınayan bir basın açıklaması gerçekleştirdiler. Açıklamaya EGEÇEP, ÇHD, ESP, TÜMTİS, direnişteki Kürşat işçileri, Genel-İş 4 No’lu Şube, Hacay Yılmaz, Bergama köylüleri temsilcileri ve Baran Tursun’un babası destek sundu. Açıklama boyunca; “Demokrat Radyo susturulamaz!”, “Baskılar bizi yıldıramaz!”, “Nadiye Gürbüz serbest bırakılsın!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul- İzmir

 

İHD’nin Ankara yürüyüşü…

“Yeni ölümler istemiyoruz!”

İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi, “Hapishanelerde tecrit uygulamaları kaldırılsın! Yeni ölümler istemiyoruz!” şiarlı Ankara yürüyüşünü 5 Şubat günü Galatasaray Lisesi önünde yaptığı basın açıklaması ile başlattı.

“Hapishanelerdeki ölümlere, tecride, baskılara, yasaklara dur demek için yürüyoruz! / İHD İstanbul Şubesi” pankartı ve taleplerin yeraldığı dövizlerin açıldığı eylemde, hapishanelerde yaşanan sorunlara dikkat çekmek ve çözüme katkıda bulunmak amacı ile bu yürüyüşün başlatıldığı söylendi. Hapishanelerde yaşanan sorunların son bulması, mahpuslara insani yaşam olanaklarının sağlanması istendi, yürüyüşe çağrı yapıldı.

60 kişinin katıldığı basın açıklamasının ardından araçların bulunduğu TRT binası önüne kadar pankart ve dövizleriyle yürümek isteyen İHD üyelerine sermayenin kolluk güçleri izin vermedi. Bunun üzerine pankartsız olarak araçların bulunduğu yere kadar yürüyen İHD üyeleri, bu keyfi tutumu alkışlarla protesto ettiler.

İstanbul’dan hareket eden yürüyüş kolu İzmit, Adapazarı ve Bursa’dan geçerek 6 Şubat günü Ankara’ya ulaştı.

Eylem için saat 13.00’te Yüksel Caddesi’nde buluşan İHD üyeleri, buradan TBMM’ye kadar sloganlarla yürüdüler. Meclis önüne gelen kitleyi DTP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, DTP Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk ve DTP Siirt Milletvekili Osman Özçelik karşıladı.

TBMM önünde açıklama yapan İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, cezaevlerinde ihlallerin arttığını vurgulayarak, TBMM’nin ve kamuoyunun dikkatini çekmek istediklerini söyledi.

Yapılan açıklamanın ardından bir heyet görüşmeler yapmak üzere meclise girdi. Yürüyüş ve açıklamada, “Hapishanesiz bir dünya istiyoruz!”, “Hücre cezalarına son!”, “Hasta tutsaklar serbest bırakılsın!”, “Baskılara, yasaklara son!” yazılı dövizler taşındı.

Kızıl Bayrak / Ankara


Tekirdağ F tipinde hak ihlalleri sürüyor…

Tekirdağ 1 No’lu F Tipi’nde yatan mahkumların hazırladığı Ocak ayı hak ihlalleri raporu, zindanlarda yaşamı bir kez daha gözler önüne serdi. Hazırlanan raporda, hak arama mücadelelerinin sürgün, sevkler ve hücre cezaları ile karşılandığı görülürken, cezaevi yönetimlerine verilen dilekçelerin de çoğunlukla işleme konulmadan kaybedildiği anlaşılıyor. Ayrıca tutsakların yazdıkları mektupların iletilmediği ve kendilerine ulaştırılan yayınlara ulaşmalarının da çeşitli gerekçelere engellendiği belintiliyor.

Tekirdağ F Tipi’de yaşanan hak ihlalleri özetle şöyle:

- Ocak ayında 12 PKK dava tutsağı zorla sürgün sevk edildi. Sürgün edilenlerin böyle bir talepleri olmaması ve karara itiraz etmesine rağmen sevk gerçekleştirildi.

- İdarenin verdiği disiplin cezalarına itiraz etmek de yeni cezalar ile karşılandı. İran’daki Kürt tutsakların idam edilmesini protesto eden tutsaklara cezaevi idaresi disiplin cezası vermişti. Bu disiplin cezasına itiraz edenler ise 15 gün ile 10 gün arası hücre cezasına çarptırıldı.

- Ocak ayı boyunca mahkûmların haber alma ve haberleşme özgürlükleri de keyfi olarak pek çok defa kısıtlandı. Kızıl Bayrak, Devrimci Demokrasi, İşçi Köylü ile Yürüyüş gazete ve dergilerinin çeşitli sayılarına idare tarafından el konuldu. Agos, Tiroj, Sare Şeye Çitokale, Socialist Worker, Northstar Composs yayınları da farklı dillerde (Ermenice, Kürtçe, İngilizce) olduğu gerekçesiyle mahkûmlara verilmedi.

- Tutsakların dışarıya ya da farklı cezaevlerine yolladıkları mektup ve kartlar da keyfi gerekçelerle engellendi. Hazırlanan takvimler de üzerlerindeki desenler bahane edilerek sakıncalı ilan edildi.

“Başka amcalar ölmesin!”

Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (Yakay-Der), Galatasaray Lisesi önünde 6 Şubat günü gerçekleştirdiği eylem ile kayıplara ve işkencede ölümlere dikkat çekti.

Eylemde YAKAY-DER Başkanı yaptığı konuşmada, 1993’ten 1997’ye kadar faili meçhuller döneminin yaşandığını ve bugün bu nedenle burada olduklarını söyledi.

Basın metnini, 1991 yılında evinin arka bahçesinde kurşunlanarak öldürülen Hayrettin Demir’in kızı Kesira Önel okudu. Henüz 2 aylıkken babasını kaybettiğini ve soyadını dahi alamadığını söyleyen Önel, kayıpların akibeti açığa çıkartılmadıkça ve Ergenekon tipi karanlık güçlerden hesap sorulmadıkça insanlığın vicdanının hep yaralı kalacağını, geçmişle yüzleşmedikçe, bu ülkenin karanlık sayfalarıyla anılacağını belirtti.

Basın açıklamasının ardından kayıp yakını iki çocuk ve bir kayıp annesi Kürtçe konuşma gerçekleştirdi. Çocuklardan biri 4 tane amcasını kaybettiğini belirterek, “başka amcalar ölmesin” dedi. Diğer çocuk ise, 1994 yılında dedesinin elinden bağlanarak götürüldüğünü, cesedini ise derede bulduklarını söyledi.

Eyleme DTP, İHD ve THİV de destek verdi.

 Kızıl Bayrak / İstanbul


İHD: Kayıpların failleri bulunsun!

İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi, gözaltında kaybedilenlerin bulunması ve sorumluların yargılanması talebiyle 7 Şubat günü Galatasaray Lisesi önünde bir eylem gerçekleştirdi. Eylemde kaybedilenlerden Ali Tekdağ anlatıldı.

“Ali Tekdağ. 13 Kasım 1994’de gözaltında kaybedildi. ‘Devlet bizde yok’ dedi. Türkiye AİHM’de mahkum oldu” pankartı ve kayıpların fotoğraflarının taşındığı eylemde ilk olarak DTP Milletvekili Pervin Buldan bir konuşma yaptı. 200 hafta boyunca Galatasaray Lisesi önünde eylem gerçekleştirdiklerini belirten Buldan, kayıpların bulunması için eylemler yapıldığını belirtti. Kaybedenlerin cezalandırılmasını isteyen Buldan, Ergenekon tarafından Fırat’ın doğusunda işlenen cinayetlerin de faillerinin bulunmasını istedi.

Ufuk Uras’ın yaptığı konuşmanın ardından, basın açıklamasını tiyatro sanatçısı Nisa Yıldırım gerçekleştirdi. Yıldırım, Diyarbakır’da pastacılık yapan yedi çocuk babası Ali Tekdağ’ın 13 Kasım 1994 tarihinde Diyarbakır Dağkapı’da silahlı, telsizli kişilerce kaçırıldığını ve kendisinden bir daha haber alınamadığını ifade etti. Yıldırım, o tarihte çevik kuvvette gözaltında tutulan Seyfettin Demir adlı kişinin de, Ali Tekdağ’ı gördüğünü ve Tekdağ’ın kendisine “Aileme söyleyin beni öldürecekler” dediğini vurguladı.

Bir sonraki hafta yapılacak eyleme çağrının ardından açıklama son buldu.


İzmir: “Yargılı, yargısız infazlara son!”

İzmir’de İnsan Hakları Derneği’nin gerçekleştirdiği “kayıp” eylemlerinin ikincisi 7 Şubat günü Eski Sümerbank önünde gerçekleştirildi.

İHD İzmir Şubesi adına okunan basın açıklamasında JİTEM’in katlettiği isimler sayıldı ve 10 dakikalık oturma eylemi gerçekleştirildi.

Eylemde, “Yargılı, yargısız infazlara son!”, “Anaların öfkesi katilleri boğacak!”, “Failler belli hesap sorulsun!”, “Gün gelecek, devran dönecek, katiller halka hesap verecek!”, “Yaşasın devrimci dayanışma!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!” sloganları atıldı.  Haftaya aynı saat ve aynı yerde oturma eylemi yapılacağının duyurulmasıyla basın açıklaması son buldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul-İzmir


Bağımsız sosyalist adayları destekleyelim!

Seçim sürecinin yoğunluğuna girmiş bulunuyoruz. Düzen partileri kollarını şimdiden sıvadı. Her zaman yaptıkları gibi yalan vaatleriyle işçi ve emekçilerin gözlerini boyamaya çalışıyorlar.

“Barınma, ulaşım, sağlık, eğitim, iş, ekmek” diyorlar. Bizler bu süslü söylemlerin bir karşılığı olmadığını iyi biliyoruz. Gecekondularımızın başımıza yıkılmasından, hastane köşelerinde sıra beklerken verdiğimiz candan, yüksek harç paraları yüzünden yüzümüze kapanan üniversite kapılarından, insanca bir yaşam için sesimizi yükselttiğimizde kafamıza inen coptan biliyoruz.

Bunları daha da çoğaltmak mümkün ama bu kadarı bile düzen partilerinin maskesini düşürmeye yetmektedir.

Seçimlerin bir yüzü bu iken, diğer yüzünde ise kendilerine ilericiyim diyen fakat çözümü sandıktan başka yerde görmeyen ve söylediklerinin hiçbir dayanağı olmayan reformist anlayışların politik çizgisi vardır. Yerel seçimlere ve belediyeciliğe olduğundan daha fazla misyon yükleyen bu anlayışlar, işçi ve emekçilerin yaşamlarının bu düzen içerisinde çözüme ulaşabileceği yanılsamasını kitlelere yaymaktadırlar.

Tüm bunların karşısında ise açık ve net bir şekilde doğru devrimci tutumla çıkan komünistler bulunmaktadır. Yerel seçimlerde komünistler işçi sınıfının bağımsız devrimci programıyla katılacaklar. BDSP’nin seçim bildirgesinin ilanı toplantısında adaylar hiçbir yanılgıya yer vermeden ve vaatlerde bulunmadan “işçi sınıfının kurtuluşu ancak ve ancak zora dayalı bir devrim yoluyla mümkün olacaktır” dediler. “Bir bardak temiz su için bile” sosyalizm mücadelesini yükseltmekten bahsettiler. Krize karşı mücadelenin de, diğer reformist anlayışlar gibi sadece seçime indirgenerek değil asıl olarak kapitalizme karşı mücadeleden geçtiğini netlikle ifade ettiler.

Evet doğru olan da budur, çünkü işçi sınıfı ve diğer emekçilerin gerçek kurtuluşu bu kokuşmuş sermaye düzenini alaşağı etmekle mümkündür.

Şimdi bize düşen görev bu sistemin bekası için uğraş veren ve her tarafı pisliğe batmış bulunan düzen partilerinden ve bize düzen içi hayaller sunmaktan öteye gitmeyen reformistlerden hesap sormak ve gerçek mücadelenin yolunu tutmaktır. Bütün işçi ve emekçi kardeşlerimi tam da bu nedenle, mücadeleden başka alternatifimiz yok diyen BDSP’nin bağımsız sosyalist adaylarını desteklemeye, mücadeleye güç vermeye çağırıyorum.

Pendik’ten bir okur

 

Haydut ABD, katil İsrail yenilecek!

Siyonist İsrail’in Filistin halkı üzerinde giriştiği katliamın bilançosu yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaya başladı. Resmi rakamlara göre, saldırılar sonucunda 1300 kişi öldü. Yaralı sayısı ise 5 binin üzerinde. İnsan kayıplarının yanısıra altyapısı tamamen zarar gören ve bir harabeyi andıran Gazze’deki maddi hasarın ise yaklaşık 1,4 milyar dolar olduğu düşünülüyor. 20 bin kadar binanın hasar gördüğü Gazze Şeridi’nde 4 bine yakın bina ise yerle bir oldu.

Saldırının hemen ardından İsrail’in kendisini savunma hakkının bulunduğuna değinen yeni haydut başının bu açıklamalarını, İngiltere’den yapılan ve kuru bir “sükunet” çağrısından öteye gidemeyen sahte demeçler takip etti. Emperyalist Avrupa devletlerinden gelen açıklamalar da baş haydut ABD ve yandaşı İngiltere’nin yaptığı açıklamalardan farklı değildi.

Türkiye İsrail ortaklığı 1998 yılında Refah Partisi döneminde stratejik işbirliği düzeyine ulaştı. Siyonist ve işgalci İsrail devleti ile gizli antlaşmalar ise çok öncelere dayanmaktadır. Tayyip’in sahte Davos çıkışı da sermaye devletinin kirli geçmişini gizlemeye yetmemektedir.

Emperyalist-kapitalist sistem sürdüğü sürece bu tür kıyımların ardı arkası kesilmeyecektir. Bundan kurtulmanın tek yolu, zulme ve sömürüye boyun eğmeden, örgütlü ve direngen bir yaşamı bulunduğumuz her yerde oluşturmaktan geçmektedir.

Küçükçekmece’den bir sınıf devrimcisi


Seçimimizi mücadeleden yana yapmalıyız!

Sermaye sınıfı azgınca saldırılarını sürdürdüğü şu günlerde kendisini idame edebilmek için olmazsa olmaz olan seçimlerle bir kez daha karşımıza çıkıyor. Bu seçimlerin yerel seçimler olduğunu düşünürsek, buna aynı zamanda bölgesel zenginliklere sahip olma seçimi de diyebiliriz. Hükümette olsun muhalefette olsun tüm düzen partileri sermaye sınıfına daha iyi hizmet için yarışıyorlar. Sermaye sınıfına “ben diğerlerinden daha iyi hizmet ederim” diyorlar.

AKP’nin işçi ve emekçilere ve Kürt halkına karşı nasıl pervasız saldırıların altına imza attığına hepimiz tanığız. Bunları burada alt alta yazmaya kalksak sayfalar yetmez. Ama yine de birkaç saldırıyı sıralamak durumu ele almak için yeterli olur. Özelleştirmeler, sağlık-eğitim gibi temel hizmetlerin paralı hale getirilmesi, çıkarılan kölelik yasaları, toplumda yaratılan sadaka kültürü vb...

Ana muhalefet partisi durumunda olan CHP ise çeşitli gündemler yaratarak işçi ve emekçilerin desteğini almaya çalışıyor. AKP’nın Kürt ve Alevi açılımlarına kendi cephesinden çarşaf, Kuran kursu açılımlarıyla yanıt verdi.

MHP’nin ise yıllardır devletin kontrgerilla artıklarının yetiştirildiğini biliyoruz. Devrimci-ilerici güçlerin kanı ile beslenen bu partinin kime hizmet ettiğini ve bundan sonra da kime hizmet edeceğini söylemeye bile gerek yok.

Şimdi bu sermaye uşakları karşımıza geçmiş, zerre kadar utanıp sıkılmadan bizlere içi boş vaatlerde bulunabiliyorlar. Aslında biz dostumuzun da düşmanımızın da kim olduğunu bu yapılanlardan görmeliyiz. İşin bir diğer tarafında da devrimci söylemler kullanan fakat ortaya devrimci bir program koymadan işçi ve emekçileri “demokratik bir Türkiye” söylemi ile düzene bağlamaya çalışan omurgasız yapılanmalar var. Aslında bunlara sormak gerekir. Belediyeleri kazanarak yerelden merkezi iktidara nasıl yürüyecekler, kitlelere bunları hayata geçirebilecek nasıl bir program sunuyorlar? Kokuşmuş bu düzeni yıkma bakış açısı olmayan bir programla işçi ve emekçilere ne vaat ediyorlar? Aslında bu durum, yeter ki bir belediye başkanlığı kapayım mantığından öteye gitmiyor.

Şimdi gelelim biz işçi ve emekçilere... Bu belediye seçimlerinde kimi seçeceğiz? Tümü de kokuşmuş, işçi ve emekçilere saldırıda birbiri ile yarışan ve efendilerine hizmet etmekte sınır tanımayan bu asalakları mı seçeceğiz, yoksa işçilerin ve emekçilerinin öfkesini sistem içerisinde eritmeye çalışanları mı? Aslında bizim seçmemiz gereken şahıslar değildir. İşçi sınıfının ve emekçilerin tüm bu kokuşmuşluğa karşı seçmesi gereken yol mücadele olmalıdır. Bu bakış açısı ile baktığımız zaman, bu kokuşmuş düzene karşı mücadele eden ve programı işçi sınıfı ve tüm insanlığın kurtuluşunu savunan bağımsız sosyalist adaylara oy vermeliyiz. Fakat, bağımsız sosyalist adaylara kendimizi rahatlatmak için oy vereceksek, düzene karşı mücadelenin bir parçası olamayacaksak, kendimizi kandırmak için onlara da oy vermeyelim!

Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!

Samandıra’dan sınıf bilinçli bir işçi