13 Şubat 2009
Sayı: SİKB 2009/06

  Kızıl Bayrak'tan
  Sınıf hareketinin yönü ve iradi müdahale
  Kapitalist krize karşı onbinler Kadıköy’de buluşuyor!
NATO: Emperyalist saldırganlığın
vurucu gücü!
İzmir’de kapitalist krize karşı sempozyum...
Kurtiş’te direniş kazandı!
İşçi ve emekçi hareketinden…
  Grev ve direnişlerle sınıf dayanışmasını yükseltelim!
  BDSP yaklaşan yerel seçimlere ilişkin programını açıkladı…
  Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu seçim bildirgesi...
  Krize karşı faaliyet ve eylemlerden…
  Revolverli sakar olamayan gençlik
Yüksel Akkaya..
  Gün geçtikçe inandırıcılığını yitiren yalanlar!
  Türkiye Kyoto’yu imzaladı…
  Kadın işçilerin sendikalarda örgütlenmesinin önemi
  Emperyalistler arası ilişkilerde yeni dönem
  Gerici güç odaklarının Filistin sorununa “ilgisi”…
  Bir kez daha yerel seçimler üzerine; ya da ilkeli duruş mu, günübirlik şaşkınlık mı? M. Can Yüce
  Yeni döneme başlarken… - Ekim Gençliği
  Bültenlerden...
  Ocak ayı rakamları
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kadın işçilerin sendikalarda örgütlenmesinin önemi

Kapitalizmin tarihsel gelişimi sürecinde emek-sermaye çelişkisinin doğal sonucu olarak işçi sınıfının sermayeye karşı mücadelesi de gelişmiştir. Değişik aşamalardan geçen bu mücadelelelerin en kitleseli sendikalar üzerinden yaşanmıştır. Sendikalar, işçi sınıfının ekonomik, sosyal hak ve taleplerini geliştirip koruyan, sermayeye karşı mücadelesinde onu birleştiren, ortak hareket etme bilincini geliştiren ve sınıf bilinci kazandıran en önemli araçlardan biridir. Bu nedenle sendikalar başından itibaren marksist-leninistler için devrimci sınıf hareketi yaratma mücadelesinde vazgeçilmez bir önem taşımıştır.

Ancak sendikalar bugünkü yapılarıyla bu özelliklerin oldukça uzağındadırlar. Örgütlenme politikasına ve özellikle konumuz olan kadın işçinin örgütlenmesi sorununa yaklaşımına yakından bakıldığında, sendikaların benzer özellikler taşıdıkları görülmektedir. Kadın işçileri örgütleme yöneliminden örgütlü olanları yakından ilgilendiren sorunları çözme eğilimine, yönetici kademelerinde kadın işçilere verilen yerin sınırlı olmasından sendikalara egemen anlayışın kadınları engelleyici rolüne kadar...

Sendikaların gelişim süreci

Kapitalizmin ortaya çıkışıyla beraber kadın ve erkek işçiler, kendilerine “sunulan” işte patron hesabına, karşılığında çok az bir ücret alarak çalışmaya başlar. Daha çok çalıştıkça ücreti düşen, ücreti düştükçe patrona daha çok kazandıran işçiler, buna giderek tepki duymaya başlarlar. Bu tepkiler süreç içerisinde örgütlü bir hal alır. İşten atma ve başka saldırılar karşısında işçiler, böylesi dönemler için dayanışma sandıkları (kimi yerde kooperatif, dernek, birlik vb.) kurarlar. Bu sandıklarda toplanan paralar fona dönüşür. Bunun çıkarlarına olduğunu fark eden işçiler, bu sandıkları kitlesel olarak kurmaya yönelirler ve sermayenin türlü engelleriyle karşılaşırlar. Ağır bedeller ödedikleri zorlu mücadeleler sonucunda, sendika sermaye devletine kabul ettirilir. O günkü sandıklar zamanla sendikalara dönüşür. Sendikalar üzerinden yürütülen mücadelelerle, sigorta, işgününün kısaltılması, patronla toplu ücret pazarlığı gibi haklar elde edilir. Giderek işçi sınıfıyla sermaye arasındaki mücadele sertleşir.

Araştırmalar, kesin rakamlar olmasa da, sendikaların ortaya çıkış sürecindeki mücadelede kadın işçilerin çok fazla yer almadığını gösteriyor. İlerleyen süreçte öncülüğünü Amerika’daki dokuma işçilerinin başlattığı hareketle bu durum aşılmaya başlar. 8 Mart 1857’de ABD’nin New York kentinde 40 bin dokuma işçisi kadın sigorta, 8 saatlik işgünü, eşit işe eşit ücret talebiyle greve başlar. Devletin kolluk güçleri işçileri fabrikaya kilitler ve ardından saldırır. Saldırı sırasında çıkan yangında çoğu kadın 129 işçi katledilir.

Kadın işçilerin yaşadığı çok yönlü sorunlara karşı sonraki yıllarda da mücadeleler devam eder. 1886 yılında bu sefer Şikago’da yine tekstil işçisi kadınlar mücadele sahnesindedir.

Kadın işçilerin sendikalarda örgütlenmesinin önündeki başlıca engeller

Türkiye’de kadınların çalışma oranının düşük olması, kadınların sendikalaşma oranı düşük sektör, meslek ve işlerde yoğunlaşması, kadının işe bakış açısı, zaman sınırlılığı, geleneksel değer yargıları, sendikaların mevcut yapısı, vb. kadın işçilerin sendikalaşmasının önündeki engellerden bazılarıdır.

Kadınların çalışma yaşamına katılımının düşük olmasında, asli emek değil geçici emek sayılmaları önemli bir etkendir. Bu nedenle kendileri de çalışmayı evlenip çocuk sahibi olana kadar veya sadece eve katkı olarak düşündükleri için, çalışma hayatında kendilerini geçici bir konumda görüyorlar. Kadın işçilerin genellikle düşük statülü, düşük ücretli, vasıfsız işlerde çalışmaları, eğitimsiz olmaları, onların işe bağlılığını olumsuz yönde etkiliyor.

İkincisi, kadın işçilerin istihdam edildiği sektörlerin başında sendikalaşma oranları düşük alanlar gelmektedir. Evlerde, büro-ofislerde temizlik, yaşlı ve çocuk bakımından otel-lokanta türü yerlerde part-time çalışmaya kadar en geniş tanımıyla hizmet sektörü başta olmak üzere, eve parça başı işlerde, konfeksiyonda, kayıtdışı ve marjinal işlerde kadın emeği son yıllarda daha yoğun kullanılmaktadır.

Üçüncüsü, kadın işçilerin maruz kaldığı baskılar ve geleneksel değer yargılarıdır. Kadının asli görevinin annelik ve ev işleri yapmak olduğu sürekli işlenir. Bu nedenle kadın işçinin sendikaya üye olması çoğu durumda kocası ve ailesi tarafından engellenir.

Dünyanın her yerinde çocuk bakımı ve ev işleri başta olmak üzere aile sorumlulukları kadınların sırtındadır. İşçi ve emekçi kadın hem işte hem evde çalıştığı için, gerek bedensel ve zihinsel olarak, gerekse zaman olarak sendikal eyleme yönelecek olanağa sahip olamamaktadır. Toplumsal yaşamın her alanındaki ayrımcılığın bu tabloya eklenmesiyle, sendikal eyleme aktif olarak katılımda işçi kadın ciddi zorluklarla karşılaşmaktadır.

Dördüncüsü, işçi kadınların sendikal faaliyete, sendikacıların deyimiyle “ilgisizliği”, doğru olmayan boş bir iddiadır. Pek çok araştırma, bu “ilgisizliğin” sendikaların politikalarından kaynaklanan yönler taşıdığını ortaya koymaktadır. Sendikalar işçi kadınların sorunlarına ilgi göstermemektedir. Kadın işçilerin yoğun olduğu fabrika ve işletmelerde, en başta TİS’lerde, kadın işçilerin istemlerine (ücretli doğum izni, doğum izinlerinin süresi, kreş ve emzirme odaları, vardiyalar, çalışma saatlerinin azaltılması, ana ve çocuk sağlığına zararlı işlerde çalışma yasağı, vb.) ne denli yer verildiği ortadadır. Sorunun bir yanı budur. Diğer yanı ise eğitim politikası ile ilgilidir.

Sendikaların yönetiminde kadın oranı

Burjuva düzenin gerici erkek egemen anlayışı sendikalarda da varlığını sürdürüyor. Belki KESK bir ölçüde bunun dışında tutulabilir. Mevcut sendikaların yönetici kademelerinde yer alan kadın oranlarını yakın zamanda yapılan bir araştırma çarpıcı bir biçimde ortaya koyuyor. Türk-İş’in 35 sendikasında 5 kadın, DİSK’in 18 sendikasında 10 kadın, KESK’in 11 sendikasında 14 kadın ve Hak-İş’in 8 sendikasında sadece bir kadın yönetici bulunmaktadır. Bir başka ifadeyle, toplam 360 yöneticiden yalnızca 30’u kadındır. Sendikalara yön veren anlayışa baktığımızda, yönetim kademelerinde işçi ve emekçi kadınların yer almasına karşı ciddi bir direnç sergilenmekte, bu yönlü çabalar kösteklenmektedir.

Kadın işçilerin sendikalarda örgütlenmesinin önemi

“Kadın işçilerin örgütlenmesi ve eğitimi yalnızca kadının durumunu düzeltmek için en önemli adım olmakla kalmaz, genel olarak işçi hareketinin daha hızlı ve daha güçlü ilerlemesi için de önemli bir faktör oluşturur. Dolayısıyla var olan toplumsal koşulların daha hızlı dönüşümü üzerindeki etkisi çok büyüktür.” (Clara Zetkin, Kadın sorunu üzerine seçme yazılar)

Burada kadın işçilerin örgütlenmesinin neden önem taşıdığı özlü bir biçimde ifade edilmiştir. Kadın işçiler örgütlendiklerinde, kendi durumlarını düzeltmekle kalmayacaklar, sınıf hareketine taze kan taşıyarak ilerlemesi ve güçlenmesinin önünü açacaklardır. Bununla bağlantılı olarak işçi ve emekçi kadınların toplumsal mücadeleye katılımı artacak, yanısıra sendikaların mevcut yapısı değişime uğrayacaktır.

İlk ortaya çıktıkları andan itibaren komünistler güç ve imkanlarını sınıf çalışmasına yöneltmişler, ilgi ve dikkatlerini bu alanda yoğunlaştırmışlar, bu çerçevede sendikal örgütlenme çalışmasına da önem vermişlerdir. Bu çalışmanın özgün bir parçası olarak emekçi kadın çalışması da önemini korumaya devam etmektedir. Emekçi kadın çalışmasının fabrika/işyeri ayağı sendikalaşma faaliyetinde de yoğunlaşma ve derinleşmeyi gerektirmektedir. Sınıfın bu kesimine ulaşmanın bir yolu, bu zeminden seslenen bir çalışma olacaktır. İçinde bulunduğumuz kriz koşullarında bunun önemi her zamankinden daha çok artmıştır.