13 Şubat 2009
Sayı: SİKB 2009/06

  Kızıl Bayrak'tan
  Sınıf hareketinin yönü ve iradi müdahale
  Kapitalist krize karşı onbinler Kadıköy’de buluşuyor!
NATO: Emperyalist saldırganlığın
vurucu gücü!
İzmir’de kapitalist krize karşı sempozyum...
Kurtiş’te direniş kazandı!
İşçi ve emekçi hareketinden…
  Grev ve direnişlerle sınıf dayanışmasını yükseltelim!
  BDSP yaklaşan yerel seçimlere ilişkin programını açıkladı…
  Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu seçim bildirgesi...
  Krize karşı faaliyet ve eylemlerden…
  Revolverli sakar olamayan gençlik
Yüksel Akkaya..
  Gün geçtikçe inandırıcılığını yitiren yalanlar!
  Türkiye Kyoto’yu imzaladı…
  Kadın işçilerin sendikalarda örgütlenmesinin önemi
  Emperyalistler arası ilişkilerde yeni dönem
  Gerici güç odaklarının Filistin sorununa “ilgisi”…
  Bir kez daha yerel seçimler üzerine; ya da ilkeli duruş mu, günübirlik şaşkınlık mı? M. Can Yüce
  Yeni döneme başlarken… - Ekim Gençliği
  Bültenlerden...
  Ocak ayı rakamları
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Türkiye Kyoto’yu imzaladı…

Çözümsüzlüğün çözümsüz çözümü!

İnsanlık tarihi teknik alanda ve doğaya hakim olma mücadelesinde en fazla atılımını kapitalizmin tarih sahnesine çıkmasından bu yana yaptı. Ancak bu atılım, kapitalizmin insanlık dışı işleyişi, milyarca insanın kan ve gözyaşı üzerine inşa edildi. Doğanın, kısa vadede geri dönüşü neredeyse imkansız bir şekilde, yok edilmesi pahasına yapıldı.

Küresel ısınma henüz tam olarak anlaşılmamış olsa da, kapitalizmin dünyanın tüm ekolojik dengesini yok ettiği orta yerde duran bir gerçekliktir. Dünya çapında dengesizleşen doğa olayları milyonlarca insanın hayatını derinden etkilerken, açlık ve kuraklık tehlikesi her geçen gün artmaktadır. Hava kirliliği ve buna bağlı hastalıklar ile gürültü, stres, günlük tüketilen ürünlerde toksik maddelerin kullanımı, modern cihazların yarattığı teknolojik ve radyoaktif kirlenme, tüm dünyada insan vücudunun yapısının bozulmasına ve ölümcül hastalıklara yol açmaktadır. Buzullar erimekte, ormanlar yok edilmekte, hayvan türleri yok olmakta, doğal felaketlerde her yıl milyonlarca insan ölmektedir… Bu acı tablonun ressamları ise bu durumu bile paraya çevirmenin yollarını araştırmaya devam etmektedir. Bu kapsamda enerji verimliliği standartları tanımlayarak teknoloji satmaya çalışmaktadır.

11 Haziran 1997 yılında Japonya’nın Kyoto şehrinde imzalanan protokol, 2005 yılında Rusya tarafından da imzalanıncaya kadar işlevsiz kalmıştır. Protokol özetle atmosfere salınan karbon dioksit ve sera etkisine neden olan diğer beş gazın emisyonunun kontrolünü içermektedir.

Tüm dünya çapında ve ülkemizde postmodern solun sevinç çığlıklarıyla karşıladığı Kyoto Protokolü, aslında çevre felaketini paraya tahvil etmek isteyen burjuvazinin yeni bir oyuncağıydı. Bu anlaşmaya imza atan tüm ülkeler sera etkisi yaratan gazların salınımını azaltmaya veya bunu yapamıyorlarsa “salınım ticareti” yoluyla haklarını arttırmaya söz vermişlerdi. Yani burjuvazi büyük bir “fedakârlık”ta bulunarak, “söz veriyorum ticaret yapacağım” demişti.

Kyoto ile emperyalist ülkeler bir yandan baca ve egzos tüttürmeye devam edecekler, sonra da kotalarını aşmamak için diğer ülkelere -ki bunlar bağımlı ülkeler oluyor- gidecekler. Emperyalist sisteme göbekten bağlı ülkeler bu cömert teklifi reddedemeyecek ve kendi kotasını gelişmiş kapitalistlere açacaklar. Bu arada kendi gelişimi sınırlanacağı için, “temiz enerji kullanımı” adı altında ileri teknoloji sahibi ülkelerin kapısını çalmaya devam edecekler.

Zaten Kyoto da bunu açık bir dille onaylamaktadır: “Kyoto Protokolü Ek 1, ülkelerinin (emperyalist devletler) sera gazı salınımı hedeflerine ulaşmak için başka ülkelerden salınım azalması satın alabilmeleri esnekliğine imkân tanımıştır. Bu, çeşitli borsalardan (AB Salınım Ticaret Borsası gibi) veya Ek 1’de yer almayan ülkelerin salınımlarını azaltan Temiz Gelişim Tekniği (TGT) projeleri ile veya diğer Ek 1 ülkelerinden satın alınabilinir.”

Böylece, ekonomik kriz içinde debelenen kapitalist sistem için yeni bir oyuncak, bir soluk alma fırsatı yaratılmış olmaktadır. Ayrıca Kyoto kesinlikle karbon salınımını azaltmak yönlü bir çaba içerisinde değildir. Azaltma denilen şey karbon salınımının 1990’lar seviyesine çekilmesidir. Temel olarak konulan sorun enerjinin verimli kullanılması olarak özetlenebilir. Kulağa hoş gelen bu söylem, AB patentli bir anlaşma için fazlasıyla iyimserdir. Yapılmak istenen, eski teknolojinin kullanımını hızla yok ederek yerine yenisini vermek, yani kapitalist iktisadın dilimize tercümesiyle yeni bir pazar açmaktır.

Zaten bunu onayını da yine Kyoto vermektedir: “Sadece TGT Yönetim Kurulu tarafından onaylanmış Onaylı Salınım Azaltımları (OSA) alınıp satılabilir. BM çatısı altında, Kyoto Protokolü Bonn merkezli Temiz Gelişme Tekniği Yönetim Kurulu’nu Ek 1’de yer almayan ülkelerde gerçekleştirilen TGT projelerini değerlendirip onaylaması için kurmuştur. Bu projeler onaylandıktan sonra OSA verilir.”

Yani, gaz salınımını azaltmak mı istiyorsunuz (Kyoto’ya imza atarak bunu zaten taahhüt ettiniz), önce hazırlayabiliyorsanız projenizi hazırlayacaksınız. Sonra bunu AB’nin kurumlarından birini onaylatacaksınız, sonra da projeyi hayata geçirmek için sizden gaz kotası satın almaya gelen devletlerden “karbon kredisi” alacaksınız. O da size karbonunu verecek.

Bu anlaşmaya Türkiye de imza atmış bulunuyor. Türkiye’nin Kyoto Protokolü’ne katılmasının uygun bulunduğuna ilişkin kanun tasarısı 5 Şubat ‘09 tarihinde, TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilerek yasalaştı. Tasarının maddelerinin görüşülmesinden sonra, 3’e karşı 243 oyla kabul edildi. Yani şimdi bu çarkın içinde Türkiye de yer alıyor.

Kyoto konusunda Türk burjuvazisi tarafından atılan bu adımın gerisinde ise, ABD’nin de Kyoto’ya yönelmesi var. ABD’nin de imzalayacağı konusunda Obama ile başlayan umutlar ABD’nin de bu ticaretin dışında kalmayacağını gösteriyor.

Kyoto, dünya çapında en yaygın çevre örgütü Greenpeace’in de onayını almıştır. Oysa bu şirin kapitalizm şakşakçılarının görmediği ve görmek istemediği bir Kyoto daha olduğunu biliyoruz. 2003’te Kyoto’da ve 2006’da Meksika’da, BM Genel Açıklaması’nın tersine bir eğilimle, suyun bir “insan hakkı” olduğuna değinilmedi ve su “temel insan ihtiyacı” olarak tanımladı. Bu sözcük değişimi başta bir şey ifade etmiyor gibi görünse de, devletlerin sorumluluklarının sınırlarını çiziyor. İhtiyaç olarak tanımlandığında, devlet su konusundaki tüm yükümlülüklerini pazar mekanizmalarına teslim edebilir. Hak olarak tanımlandığında ise, bu hakkın yerine getirilmesi için gerekli sorumlulukları üstlenmek zorunda. Böylece, son dönem su üzerine söylenen onca söz Kyoto ile bir kez daha onaylanmış olmaktadır. Ancak bu zincirli tatlı su protestocularının bunu görmek gibi dertleri yok.

Elbette Kyoto’ya hayır demek de sorunu çözmüyor. Kapitalizmin dayattığı bu açmazın tek çözümü kapitalizmi yıkmaktır. Sorunlara çözüm diye çözümsüzlüğü sunan kapitalist barbarlık kendi bataklığına tüm insanlığı da çekmeye çalışmaktadır. Bu yüzden kapitalizmin yıkılması hayati bir sorun haline gelmiştir.

Suç örgütü NATO’ya karşı miting…

İlerici güçler tarafından NATO’nun kuruluşunun 60. yıldönümü dolayısıyla miting düzenleneceği duyuruldu.

Antikapitalist, Barışa Rock İnsiyatifi, Barışa Pedal Grubu, DSİP, EMEP, EHP, ESP, FHDD, Genç Siviller, Halk Cephesi, HOMUR Karikatür ve Mizah Grubu, Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Dur De Girişimi, İHD, KESK, Küresel Eylem Grubu, Mazlumder, ÖDP, SDP, SODEV, TKP, Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği, Yeşiller Partisi ve DTP, NATO askeri örgütünün kuruluşunun 60. yıldönümü dolayısıyla 4 Nisan 2009’da düzenlenecek mitinge ilişkin 5 Şubat günü Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nde basın toplantısı gerçekleştirdiler.

Kurumlar adına ortak basın açıklamasını okuyan Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı Tahsin Yeşildere, Nisan ayı başında NATO’nun 60. kuruluş yıldönümü kutlamalarının yapılacağını hatırlatarak, emperyalistler tarafından kurulan NATO’nun 60 yıl boyunca dünya halklarına kan, gözyaşı, kimyasal silahlar ve emperyalist işgaller bıraktığını söyledi.

NATO’nun her şeyden önce bir suç örgütü olduğunu hatırlatan Yeşildere, Kore işgali, Körfez Krizi, Kosova’nın bombalanması ve işgali ile Afganistan işgalinin, NATO’nun işlediği insanlık suçlarının sadece küçük bir bölümü olduğunu vurguladı.

NATO’nun kirli icraatlarının teşhir edildiği açıklamada, tüm dünyada NATO’ya karşı protestoların düzenleneceği duyuruldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul