21 Kasım 2008 Sayı: SİKB 2008/46

  Kızıl Bayrak'tan
   Krizin faturasını kapitalistlere ödetmek için...
  Düzen krizin faturasını sınıfa keserken…
Yeni kölelik anlaşmalarına geçit yok!
Sosyalist Kamu Emekçileri’nin deklarasyon çalışmasının gösterdikleri...

Gerçek bir bağımsızlık için de, insanca bir yaşam için de sosyalizm!

Metal işçileri faturayı ödememek için yürüyor!
  29 Kasım’a çağrı eylemlerinden…
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Partinin gelişme sorunları...
Devrimci ideoloji, devrimci örgüt, devrimci sınıf!..
  Sınıfın partisi selamlandı…
  Sınıf çalışmalarından...
  Düşünce özgürlüğü yasa koyucuların
iktidarını devirmekten geçiyor!
  Kapitalist düzende kadın, şiddeti tüm boyutlarıyla yaşıyor!
  Gençlik hareketinden...
  Dünyadan…
  Almanya’da İG Metal’in ihanetine tepkiler büyüyor!
  Bir kez daha Ergenekon
operasyonu üzerine
M. Can Yüce
  Bültenlerden...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İsrail’in vahşi ablukası devam ediyor!

Ortadoğu Dörtlüsü (AB, Rusya, BM, ABD) geçtiğimiz hafta Mısır’ın Şarm el Şeyh kentinde son toplantısını gerçekleştirdi. Toplantıya dörtlü temsilcilerinin yanısıra Filistinli ve İsrailli yetkililer de katıldı. Ancak toplantıdan kayda değer bir sonuç çıkmadı. Çıkması da olası değildi. Zira İsrail’in siyonist rejimi iğreti çözümleri dahi engelliyor. Buna rağmen emperyalist güç odakları her zamanki gibi siyonist rejimin özel hamiliğini yapıyorlar.

Şarm el Şeyh toplantısı çözüm yönünde atılan bir adım olmadığı gibi, İsrail’in saldırgan politikaları gerilimi giderek arttırıyor. Bunun son örneği Gazze sınırını geçen İsrail ordusunun dört Filistinliyi katletmesi oldu. Bu arada Gazze etrafındaki ablukayı da sıkılaştıran siyonistler, Birleşmiş Milletler Yardım Ajansı (UNRWA) yetkililerinin gıda yardımı yapmalarını engelliyor. Bu ise yardıma muhtaç duruma düşürülmüş 750 bin Filistinlinin temel gıda maddelerinden yoksun bırakılması anlamına geliyor.

İsrail’in Hamas ile beş ay önce vardığı ateşkesi hiçe sayan bu küstahça saldırganlığı, Filistinli örgütlerin direnişiyle karşılanıyor.

Gazze’den İsrail’e Kassam roketleriyle saldırı düzenleyen Filistinli direnişçiler, siyonist zorbalığa boyun eğmeyeceklerini bir kez daha hatırlattılar. Kassam saldırılarını, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Halk Direniş Komiteleri ve Hamas’ın askeri kanadı birlikte üstlenerek, direnişçilerin dayanışma içinde olduklarına dikkat çektiler.

Filistinli direnişçilerin ateşkese uymadığını iddia eden siyonist rejimin şefleri ise, yeni saldırılara girişmek için hazırlıklara başladı. Gazze’yi hedef alan saldırıları daha da arttırmaktan söz eden İsrail, bölge üzerindeki ablukayı kaldırmaya da yanaşmıyor. Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler gibi güçlerin İsrail’i kınayan açıklamaları da bir işe yaramıyor. Zira siyonist cellât takımı bu türden kınamaların bir kıymet-i harbiyesinin bulunmadığını çok iyi bilmektedir.

İsrail ordusu katliamlara devam ederken, siyonist rejim de ablukayı sürdürüyor. Orduya küçük çaplı operasyonlar düzenleme talimatı verdiklerini açıklayan siyonistler, sınır geçişlerinin kapalı tutulması uygulamasını sürdüreceklerini belirtiyorlar. Vahşi ablukanın Hamas’a bir baskı unsuru olarak kullanıldığını iddia ederek, 750 bin Filistinli’nin açlıktan kırılma tehlikesini önemsemediklerini gözler önüne seriyorlar.

Ablukanın yol açabileceği olası felaketlere dikkat çeken UNRWA ajansı, İsrail’in bölgeye uluslararası yardımların ulaşmasını engellediğini, Gazze Şeridi’nde gıda stokunun tükendiğini bildirdi. UNRWA operasyonlar direktörü John Ging, “Bizim gıda yardımımızla hayatını sürdüren 750 bin mülteci artık yardım alamayacak. Gazze’de durum çok kötü. Burada ekonomi yok. İnsani krizle karşı karşıya bulunuyoruz. Bu trajedi anlatılacak gibi değil” ifadesini kullandı.

Filistin halkını aç bırakarak teslim alma politikası uygulayan İsrail, hiçbir kural ve yasa tanımayacak kadar vahşi bir devlet olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Bu pervasızlığın bir kaynağı siyonistlerin faşizan zihniyeti ise, diğeri emperyalist güç odaklarının İsrail’i savunmasıdır.

Dörtlü’nün Ortadoğu “barış elçisi” olarak atadığı eski İngiltere başbakanı Tony Blair’in son olaylarla ilgili açıklaması, emperyalist güçlerin siyonizmin suç ortakları oldukları gerçeğini kanıtlar niteliktedir. İsrail’in seri cinayetleri ile 750 bin insanı açlıkla yüzyüze bırakan kuşatması orta yerde dururken, Tony Blair soysuzu, Filistinliler arasındaki bölünme ve şiddetin ablukanın kaldırılması önündeki en büyük engel olduğunu iddia edebiliyor. Bu yaklaşım Filistin halkını köleler yığına dönüştürmek isteyen siyonist zihniyetle bire bir örtüşmektedir.

Filistin’in halen en güçlü akımları olan El Fetih-Hamas ikilisi, emperyalist güç odaklarından medet ummaktan kurtulamıyorlar. Her iki hareket çizgileri gereği emperyalist güç odaklarını çözüm platformu olarak görse de, Filistin halkının bu gerici güç odaklarına duyduğu güven çoktan sarsılmıştır. Zira bu yiğit halk kurtuluşa giden tek yolun direniş olduğunu zengin mücadele deneyimlerinden bilmektedir.

 

Dünyadan…

İtalya’da binlerce öğrenci alanlarda!

İtalya’da sağcı Berlusconi hükümetinin eğitim politikalarına karşı 15 Kasım günü 500 bin üniversiteli Roma sokaklarına çıktı.

Üniversite öğrencilerinin gösterilerine eğitim ve üniversite çalışanları da destek verdi. Roma sokaklarını dolduran yüzbinlerce öğrenci taşıdıkları pankart, döviz ve haykırdıkları sloganlarda, Berlusconi hükemetinin okulları ve üniversiteleri özelleştirerek kamusal eğitim sistemini yok etmek istediğini vurguladılar.

Yürüyüşe eğitim sendikaları ve öğrenci örgütleri çağrı yaptı. Roma’daki yürüyüşe İtalya’nın her yerinden katılım oldu. Öğrenciler eğitim reformunu değişik biçimlerde protesto ettiler. Örneğin Floransa’dan gelen öğrenciler Temsilciler Meclisi önünde iç çamaşırlarını indirip “Bizi donsuz bıraktınız” diye bağırırken, diğer bir grup öğrenci de eğitimin öldüğünü anlatmak için Senato binası girişine tabut bıraktı.

İtalya Eğitim Bakanı Mariastella Gelmini tüm tepkilere rağmen eğitim reformunu uygulamaya kararlı olduklarını bir kez daha vurguladı. Bu eğitim reformu ile ilköğretim düzeyinde 9 milyar, yüksek öğretimde de 1.5 milyar Euro kesinti yapılması planlanıyor. Bütçe kesintisiyle birlikte üniversitelerde açılan ders sayısının düşeceği ve bazı bölümlerin kapatılacağı tahmin ediliyor. Bu aynı zamanda, üniversite eğitiminin kalitesinin gerilemesi ve çok sayıda üniversite personelinin işine son verilmesi anlamına geliyor.

İspanya’da özelleştirme protestoları

İspanya’da 13 Kasım tarihinde grevler, yürüyüşler ve protesto gösterileri gerçekleşti. Protestolar yeni okul yasasına, sağlık sektöründe özelleştirme yasalarının yeniden uygulamaya geçirilmesine ve kapitalizmin mali krizi neden gösterilerek kitlesel işten çıkarmalara karşı yapıldı.

En büyük gösteri Barcelona’da düzenlendi. Burada yeni okul yasasına karşı öğrenciler öğretmenlerle birlikte sokaklara çıktılar. Yürüyüşe aynı anda grevde bulunan itfaiye çalışanlarının delegeleri de katıldı. Nissan işletmelerinde çalışan mücadeleci işçiler de eyleme destek verdi. Yürüyüşe 50 binin üzerinde bir katılım oldu.

Yürüyüşe özellikle öğretmenlerin katılımı anlamlıydı. Zira en büyük iki sendika, CCOO ve UGT, eylemleri boykot etme çağrısında bulundular. Buna rağmen Katalanya bölgesinde derslerin üçte ikisi yapılmadı.

Eylemlere kitlesel katılımda iki faktör önemli rol oynadı. Birincisi, eylemlere boykot çağrısı yapan iki sendikanın eylemlere katılma çağrısı yapan diğer üç sendikadan azınlıkta olmasıydı. Diğeri ise boykot çağrısına rağmen bu sendikaların üyelerinin eylemlere katılmasıydı.

Özelleştirmelere karşı mücadele sadece eğitim sektörü ile sınırlı kalmadı. Sağlık sektöründe çalışan işçi ve emekçiler de uzun bir süredir özelleştirmeleri protesto için alanlara çıkıyorlar.

15 Kasım günü ise tüm ülke genelinde 75 merkezde, “Krizin faturasını kendiniz ödeyin!” sloganı altında gösteriler düzenlendi.

Fransa’da sınıf mücadelesi sertleşiyor

Fransa’da sınıf mücadelesi sertleşiyor. Air France pilotlarının grevinin ardından 19 Kasım günü de devlet demiryolları işletmesi SNCF süresiz greve gidiyor. 23 Kasım’da CGT, FO, Sud-Rail ve CFE-CGC sendikaları da onlara katılıyor.

20 Kasım günü ise ana okullarından üniversitelere kadar tüm devlet ve özel sektörde çalışan eğitim emekçilerinin grev ve yürüyüşleri var. Eğitim emekçileri çalışma koşullarının kötüleşmesini, hükümetin 2009 bütçesinde yer alan binlerce işyerinin kapatılmasını ve orta öğrenimde planlanan reformları protesto ediyorlar.

Öğretmenler sendikası SNU-FSU’nun greve ve yürüyüşlere 15 Mayıs’taki gibi güçlü bir katılım sağlaması bekliyor. 15 Mayıs’ta sendikaların verdiği rakama göre öğretmenlerin yüzde 63’ü greve katılmıştı. Öğrenci sendikası UNL ve üniversite öğrencileri sendikası UNEF de bu eylemlere katılması için orta ve yüksek okuldaki öğrencilere çağrı yaptı.

22 Kasım günü ise beş büyük sendika CFT, CFDT, CFTC, FO, SUD posta hizmetlerinin özelleştirilmesine karşı protesto gösterileri düzenleyecek. Sendikalar, postanelerin 2010 yılına kadar borsaya girmesi planlarını protesto ediyorlar. Protestolar başta Paris olmak üzere Fransa’nın birçok merkezinde gerçekleşecek.

Air France’ta pilotların grevi

Air France havayollarında çalışan pilotlar 4 günlüğüne greve gittiler. 14 Kasım günü başlayan ve 17 Kasım gününe kadar süren grev nedeniyle Fransa’da hava ulaşımında büyük bir kaos yaşandı. Dış hatlardaki uçakların yüzde 40’ı ve iç hatlarda da her iki uçaktan biri uçmadı. Bazı hatlar uçuşa birkaç dakika kala iptal edildi.

Pilotlar, 1 Kasım’da parlamentoda kabul edilen yasaya karşı direniyorlar. Yasa ile şimdiye kadar pilotlarda 60 olan çalışma yaşının 65 yaşına çıkartılması isteniyor.

Demiryolu işçilerinin eylem günü

13 Kasım günü Fransa demiryollarında çalışan 20 bin işçi Paris’te sokaklara çıkarak özelleştirme saldırısını protesto etti. Avrupa Ulaşım İşçileri Federasyonu’nun yaptığı çağrıya Fransalı işçilerin yanısıra Belçika, Almanya, Avusturya, İngiltere, Macaristan, Norveç, Rusya, Portekiz, İspanya, Luxemburg ve İtalya’dan delegeler de katıldılar.

Angola’da liman işçileri grevde!

Angola’nın en büyük ikinci limanı Lobito’da çalışan işçiler düşük ücretlere karşı 15 Kasım günü grev yaptı.

2 bini aşkın işçi 240 dolar olan maaşlarının 800 dolara yükseltilmesini istiyor. Sendikanın başkanı Manuel Sa, işçilerle ulaşım bakanı arasında görüşme yapılmazsa grevin süresiz olarak devam edeceğini söyledi. Başkent Luanda’nın 700 km güneyinde yer alan Lobito limanının son iki yıl içerisinde %70 büyüme gösterdiğini ve Angola’nın dünyada en hızlı büyüyen ekonomiye sahip olmasını sağladığını, elde edilen kârdan işçilerin payının verilmesi gerektiğini söyledi.

27 yıl süren ve 2002’de sona eren iç savaşın yollara ve köprülere verdiği hasarı onarmaya çalışan Angola’da gerçekleşen liman grevinin etkileri yapı malzemeleri ve gıda ithalatında hissedilecek.

Kolombiya’da pancar işçileri kazandı

Cauca Nehri Vadisi bölgesinde, Ulusal Şeker Kamışı İşçileri Sendikası’nda örgütlü olan 18 bin Kolombiyalı şeker işçisinin 15 Eylül’de başlattıkları grev, işçilerin kazanımları ile sonuçlandı. 56 gün süren grev süresince kararlılıkla mücadele eden işçilerin taleplerinin tümü kabul edildi. Buna göre işçiler yüzde 15 ücret artışı alacaklar. Yine daha önce 12-14 saat arası çalışmak zorunda bırakılan işçilerin çalışma süreleri 8 saat olarak belirlendi. Mesailer ise 2 saat ile sınırlandı. İşveren, işçilerin ve ailelerinin hastalık sigortası, kira, eğitim ve sosyal hizmet primlerini destekleyecek. Cauca Vadisi’ndeki şeker kamışı işçileri sefalet ücreti karşılığı haftanın her günü 14 saatten fazla çalışmak zorunda bırakılıyorlardı. Cauca Vadisi’ndeki tarlalarda ve imalathanelerde kötü çalışma koşullarının yanısıra iş kazaları ve mesleki hastalıkların çok yaygın olduğu ifade edilirken, çalışma ve yaşama ortamı ve içme sularının tarım ilaçlarıyla yüksek oranda kirlenmiş durumda olduğu vurgulanıyor.  

Şili’de kamu işçilerinden iki günlük grev

Şili’de kamu sektöründe iki günlük grev gerçekleşti. Son 14 yılın en yüksek rakamına ulaşan enflasyon oranı nedeniyle kamu çalışanları daha fazla ücret talep ediyorlar.

Greve çöp işletmelerinde ve hastanelerde çalışan emekçilerle beraber öğretmenler de katıldı. Başkent Santiago’da işçiler militan bir protesto yürüyüşü gerçekleştirdiler.


Fransız Polinezyası’nda grev

Fransız Polinezyası’nda doktorlarla hükümet arasında ortaya çıkan anlaşmazlık sonucunda hastanelerde 18 Kasım’dan itibaren grev başladı. Grev süresince sadece acil servisler açık kalacak. Ayrıca, Papeete’s Sheraton Hotel’de 18 kişinin işten çıkarılması sebebiyle başlayan grev de devam ediyor.

 

G-20 şefleri kokuşmuş kapitalizmin bekası için toplandı!

ABD’de başlayıp dünyaya yayılan kapitalizmin küresel krizi alınan tüm önlemlere çöküşü durdurmak için ortaya sürülen trilyonlarca dolara rağmen kontrol altına alınabilmiş değil. Kapitalizmin yapısal özelliklerinden biri olan krizleri yönetmeye alışık olan düzenin efendileri bu kez sonuç almakta zorlanıyorlar. Zira kapitalizmin ideologları bile 1929’dan bu yana bu çapta bir krizle karşılaşmadıklarını kabul ediyorlar.

Altı ay önce başlayan, Eylül ayından bu yana ise iyice derinleşen krizin aşılması için sadece ABD yönetiminin 5 trilyon dolar aktardığı hesaplanıyor. Buna rağmen krizin dindiğine dair ortada hiçbir işaretin olmaması, krizin derinliği hakkında fikir vermektedir. Öte yandan, alınan önlemlere rağmen Avrupa Birliği’nde ortak para birimi Euro’yu kullanan 15 ülkenin dahil olduğu Euro Bölgesi ekonomisi yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 0.2 daraldı. Yüzde 0.2’lik küçülme sonrasında Euro Bölgesi 10 yıllık tarihinde ilk kez durgunluğa girmiş oldu.

Emperyalist güç odaklarının aldıkları önlemlerin etkisi ortalığı bir süreliğine yatıştırmaktan öte bir etki yaratamayınca, G-7 şefleri Washington’da toplandı. Krizi kontrol altına almak için ortak strateji oluşturmaya çalışan G-7 şefleri, hedeflerine ulaşamayınca G-20 şefleri ile bir araya geldiler. Önlenemeyen krizin dünyaya yayılan dalgaları toplumların emekçi kesimlerini vurmaya başlayınca, yeni önlemlerin alınması zorunluluk haline geldi. Artık krizin kontrol altına alınması kadar önemli olan bir diğer sorun, işçi sınıfı ve ezilen halkların krizin sonuçlarına ve bunların kaynağı olan kapitalizme karşı olası başkaldırılarının bastırılması için hazırlık yapmaktır. G-20 toplantısının bir nedeni de düzenin bekası için izlenecek saldırgan yolun saptanmasıdır.

G-20’de Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Japonya, Fransa, İtalya, Britanya, Kanada, Arjantin, Avustralya, Brezilya, Çin, Endonezya, Hindistan, Meksika, Rusya, Suudi Arabistan, Güney Afrika, Güney Kore, Türkiye yer alıyor. Ancak Washington’daki toplantıya İspanya ve Hollanda’da da davet edildi. Kriz Zirvesi’ne bu ülkelerin devlet ve hükümet başkanlarının yanısıra Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Moon, IMF İcra Direktörleri Kurulu Başkanı Dominique Strauss-Kahn ile Mali İstikrar Forumu Başkanı Mario Draghi de katıldı.

G-20 zirvesi için Washington’a çağırdığı konuklara Beyaz Saray’da verdiği yemekte şişesi 500 dolardan şarap ikram eden savaş kundakçısı çetenin şefi Bush, zirvenin baş aktörüydü.

Zirve sonrasında ortak bir sonuç bildirisi yayınlansa da, ABD başkanlık görevindeki miadını dolduran Bush, bu zirveden çok şey beklememek gerektiğini belirterek, küresel krize çözüm bulmanın kolay olmadığını itiraf etti.

İki günlük zirvede sömürü ve kölelik düzeni kapitalizmi çöküşten korumak için yol arayan G-20 şefleri, yayımladıkları sonuç bildirgesinde “ekonominin canlandırılması, mali düzenlemelerde reform ve küresel yönetişim ilkelerinde değişiklik” gerektiğini belirttiler. Bu konudaki prensiplerin G-20 üyelerinin Nisan ayında İngiltere’de yapacağı toplantıda tartışılmak üzere hazır hale getirileceği belirtildi.

Belirtildiğine göre G-20 şefleri, küresel ekonomide yeniden büyümeyi sağlamak için işbirliği yapma vaadinde bulunmuş, küresel ekonomide reform yapma konusunda anlaşmaya varmış, mali piyasalarda “gerekli” reformların yapılması için işbirliğine kararlı olduklarını bildirmiş bulunuyorlar.

Alınacağı söylenen önlemlerin tümü, özelde tekellerin genelde tüm kapitalistlerin çıkarlarını korumaktan başka bir anlam taşımamaktadır. Bu ise, krizin faturasının işçi sınıfı ve emekçilere ödetilmesi için yeni saldırıların kapıda olduğuna işaret ediyor. Şimdiden pek çok şirketin binlerce çalışanını kapı önüne koyması, pek çok ülkede ekonomik büyümenin eksiye düşmesi, bu saldırının boyutlarını daha da genişletecektir.

Nitekim Oxford Araştırma Grubu tarafından yayımlanan “yıllık güvenlik değerlendirme” raporunda, kriz nedeniyle işsizliğin artması ve pazarların çökmesinin etkin sosyal güvenlik sistemine sahip olmayan gelişmekte olan ülkelerde yoksulluğu ve yetersiz beslenmeyi arttıracağı vurgulanıyor. Raporda bunun “ümitsizliği körükleyeceği, radikal ve şiddetli toplumsal hareketlerin artmasına yol açacağı” belirtiliyor.

Bu yıkımın sosyal güvenlik sisteminin bulunmadığı ülkelerde daha şiddetli hissedilmesi kaçınılmaz olmakla birlikte, tüm kapitalist ülkelerdeki işçi ve emekçiler bu saldırıdan payına düşeni şimdiden almaktadır. Nitekim emperyalist ülkelerde onbinlerce işçi kapı önüne konmuş bulunuyor.

G-20 şeflerinin açıklanan sonuç bildirisinde bu konuya yer verilmemektedir. Ancak zirvede bu sorunun da ele alındığından kuşku duymamak gerek. Zira kapitalizm için asıl tehlike radikal toplumsal hareketlerin patlak vermesidir. Bu tehlike olmadığı sürece krizi bir şekilde atlatmanın yolunu bulmaları mümkündür.

Kapitalist-emperyalist düzenin şefleriyle akıl hocaları, kapitalizmi çöküşten kurtarmak için, yani kendi krizlerinin faturasını emekçilerin sırtına yıkmak için seferber olmuş durumdalar.

Bu seferberlik emekçilerin saflarında kapitalizme karşı biriken öfkenin daha da bilenmesini sağlayacaktır. Sermaye cephesinden yönelen saldırıyı püskürtebilmek için işçi sınıfı ile emekçilerin kapitalizme karşı mücadeleyi hem tek tek ülkelerde hem de enternasyonal çapta yükseltmeleri şarttır. Emekçilerin kabaran öfkesi, mücadeleyi büyütmek için gerekli zemini sağlayacaktır.