21 Kasım 2008 Sayı: SİKB 2008/46

  Kızıl Bayrak'tan
   Krizin faturasını kapitalistlere ödetmek için...
  Düzen krizin faturasını sınıfa keserken…
Yeni kölelik anlaşmalarına geçit yok!
Sosyalist Kamu Emekçileri’nin deklarasyon çalışmasının gösterdikleri...

Gerçek bir bağımsızlık için de, insanca bir yaşam için de sosyalizm!

Metal işçileri faturayı ödememek için yürüyor!
  29 Kasım’a çağrı eylemlerinden…
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Partinin gelişme sorunları...
Devrimci ideoloji, devrimci örgüt, devrimci sınıf!..
  Sınıfın partisi selamlandı…
  Sınıf çalışmalarından...
  Düşünce özgürlüğü yasa koyucuların
iktidarını devirmekten geçiyor!
  Kapitalist düzende kadın, şiddeti tüm boyutlarıyla yaşıyor!
  Gençlik hareketinden...
  Dünyadan…
  Almanya’da İG Metal’in ihanetine tepkiler büyüyor!
  Bir kez daha Ergenekon
operasyonu üzerine
M. Can Yüce
  Bültenlerden...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kapitalist düzende kadın, şiddeti tüm boyutlarıyla yaşıyor!

25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’dür.

Ülkemizde, kadına yönelik zor ve şiddetin her türlüsü yaşanıyor. Hüseyin Üzmez örneğinde olduğu gibi, erkek egemen anlayışın ürünü yasalar tarafından kadına yönelik şiddet, taciz ve tecavüz meşrulaştırılıyor. Bir kız çocuğuna tecavüz edilmesi, tecavüzcünün tecavüzü arsızca inkar etmesi, bilimsel nitelik taşımayan Adli Tıp raporlarıyla tecavüze uğrayan kız çocuğunun bedensel ve ruhsal hasar görmediğinin saptanması, tecavüzcü için ceza indirimi talep edilmesi vb... Sermaye devletinin kollayıcı yasaları yetmeyince yenileri çıkarılıyor. Olayın ardından düzenlenen yasa tasarısıyla, 14 yaşından büyük olan kız çocuklarına tecavüz edildiğinde cezanın şikayete bağlı olması, tecavüzcü ile evliliğin cezayı ortadan kaldırması ve evlilik yaşının 14’e düşürülmesi vb. uygulamaların öngörülmesiyle, kadına karşı şiddet ve tecavüz devlet tarafından açıkça onaylanıyor.

Ülkemizde kadına yönelik şiddet, evde, fabrikada, sokakta, gözaltında, cezaevlerinde sürerken ve devlet tarafından onaylanırken, hatta devletin hukuk düzeni tarafından kolaylaştırılırken, son yasa tasarısına şaşırmamak gerekiyor.

Kadın toplumsal üretimde ucuz işgücü

Kapitalist düzende kadınlar çifte sömürüye maruz kalırlar. Kadınlar ve çocuklar sermayedarlar tarafından ucuz işgücü olarak kullanılırlar.

Kadınlar, aynı işi yaptıkları halde, erkeklerden daha düşük ücret almaktadırlar. Ağır sömürü şartlarında gerçekleştirilen üretimin ve toplumsal hizmetlerin kadınlar tarafından daha düşük maliyetle gerçekleştirilmesi kapitaliste çifte kâr sağlamaktadır. Ağır sömürü şartlarında çalışmaya razı edilen kadınlar sosyal haklardan, iş güvencesinden yoksun bir şekilde toplumsal üretime sürülmektedir. Uysal ve itaatkar oluşları nedeniyle işten ilk atılanlar da yine onlar olmaktadır.

Kadının ev içinde sömürüsü

Kapitalist düzende işçi ve emekçi kadınlar ev işlerini, çocukların, yaşlı ve hastaların bakımını hiçbir ücret almadan yerine getirirler. Bu işler kadının “doğal görevleri” kabul edilir. Sosyalist düzende toplumsallaştırılacak olan bu işler kapitalist düzende kadınların üzerine yıkılır. Her kadının çocuklarına, ailenin hasta ve yaşlı üyelerine bakmaktan sorumlu olması ve bu bakım hizmeti için ona hiçbir ücret ödenmemesi, sosyal hak ve güvence sağlanmaması devletin yerine getirmekle yükümlü olduğu bu hizmetlerden onu kurtarır.

Kadın bedeninin sömürüsü

Kapitalist düzen içinde kadınlar fuhuşa zorlanmaktadırlar. Kadın bedeni dolaysız olarak alınıp satılmaktadır. Bugün tüm dünyada devasa büyüklükte bir fuhuş sektörü oluşmuştur. Kadın ticareti sermaye için önemli bir kâr alanıdır. Genelevlerde devlet izni ile kadınların bedenleri satılmakta, genelev patronları vergi rekortmeni ilan edilebilmektedir.

Kapitalist düzen kadını bir metaya dönüştürürüp onu cinsel bir obje olarak pazarlarken, kadının piyasa değerini artıran kriterler de oluşturmuştur. Bu kriterlerden en önemlileri kadın bedeninin genç ve “güzel” olmasıdır. Burada söz konusu olan “güzellik” elbette düzenin dayattığı güzelliktir. Bu dayatmaya göre, kadın genç ve güzel görünmeli, zayıf ve bakımlı olmalı, güzel giyinmelidir.

Böylece, modaya uygun giysiler, diyet reçeteleri ve zayıflama ilaçları, spor ve zayıflama salonları, kozmetik ürünleri, gençlik iksirleri vb. mal ve hizmetlerin üretimi üzerinden büyük pazarlar oluşturulmakta ve sermaye sınıfı bunlardan da büyük kârlar sağlamaktadır.

Kapitalist sistemin direği olarak kadınların kullanılması

Toplumsal üretime katılamayan ve ev içine hapsedilen kadınlar, düzenin “gönüllü” koruyucuları haline getirilmektedirler. Kadınlar, toplumsal üretime katılamadıkları için özgürleşememekte, böylece düzenin dayatmalarını kabullenen bir bilinci aşamamaktadırlar. Sadece evi içinde yaşayan, kendi ailesinin sorumluluğunu alan ev kadınları, doğal olarak sadece ailesinin çıkarlarını düşünmekte, toplumsal sorunlara ve mücadeleye uzak durmaktadırlar. Bu da beraberinde bencilleşmeyi, aile üyelerinin düzen içinde yer edinmesini sağlamak için çaba harcamayı, düzenle uyumlu yaşamayı koşullamaktadır.

Kapitalist düzen varlığını sürdürebilmek için işçi ve emekçi kadının sömürülüp ezilmesine bu kadar muhtaç iken, kadına uyguladığı şiddete şaşırmak olanaklı değildir. Çünkü, çok yönlü bir şiddet yoluyla boyun eğdirmeden bu kadar pervasız saldırıları yürütmek, ağır sömürüyü ve ev köleliğini dayatmak olanaklı değildir. Kadınları sınırsızca sömürebilmek ve sömürü düzenlerini ayakta tutabilmek için, kız çocuklarına tecavüz edilmesine de, tecavüz edenlerin hukuk önünde aklanmasına da onay vereceklerdir. Dahası pisliğini kapatmak adına, tecavüze uğrayan kız çocuğunu tecavüzcüsü ile evlenmeye zorlayacaklardır.

Kapitalist düzen sürdükçe, kadınlara uygulanan şiddetin son bulması da, kadınların özgürleşmesi de olanaklı değildir.

Ümraniye’de 25 Kasım etkinliği…

OSİM-DER Kadın İşçi Komisyonu olarak “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” hazırlıkları çerçevesinde yürüttüğümüz faaliyetin bir parçası olarak 16 Kasım günü OSB-İMES İşçileri Derneği’nde bir etkinlik gerçekleştirdik.

Etkinlik öncesinde bölgemizde faaliyetin duyurusunu güçlü bir şekilde hayata geçirdik. Öncelikle İMES ve organize sanayi bölgesinde çalışan işçilerin yoğun bir şekilde kullandıkları güzergâhlara ozalitler yaptık. Ev ziyaretleri, bildiri dağıtımları gerçekleştirdik. Ayrıca kadın işçilerin yoğun olarak çalıştıkları tekstil fabrikalarına gidip, kadınlarla birebir sohbet etme fırsatı yakalayarak onları etkinliğe çağırdık.

Etkinlik 16 Kasım günü ezilen kadınları anlatan bir şiirle başladı. Ardından komisyon adına bir kadın işçi arkadaşımız söz alarak, 25 Kasım’ın anlam ve önemine değindi. Şiddetin kaynağının kapitalizm olduğunu ifade ederek emekçi kadınları mücadeleye çağırdı. Kadına yönelik şiddetin her yerde çok çeşitli olduğunu ifade ederek özellikle işçi kadınların yaşadığı şiddete işaret etti. Şiddetin son bulmasının, emekçi kadınların erkek sınıf kardeşleriyle birlikte vereceği mücadeleye bağlı olduğu vurgulandı.

Nazım Hikmet’in “Tanya” adlı şiiri ve tekstil fabrikasında çalışan bir işçinin Mirabel Kardeşler anısına okuduğu şiir ilgi ve coşkuyla dinlendi. Dinletiden sonra “Yaşamın Yarısından Kavganın Yarısına..” isimli sinevizyon gösterimi yapıldı.

Arkadaşların kendilerinin kaleme alıp oynadığı tiyatro etkinliğe ilgiyle izlendi. Bir işçi arkadaşın hazırlamış olduğu müzik dinletisinden sonra etkinliğe ara verildi.

Ekinliğin ikinci bölümü 2. Ümraniye İşçi Kurultayı’nın çalışmalarına katılım çağrısıyla başladı. Forum bölümünde emekçi kadınlara yönelik şiddetin boyutları ele alınırken, 25 Kasım ve 8 Mart gibi gündemlerin etkin bir çalışmaya konu edilmesi gerektiği söylendi. Emekçi kadınların kapitalist sistem tarafından iki kat sömürülmesinden kaynaklı erkeklerden daha zor mücadeleye katıldıkları vurgulandı.

Etkinlik, 23 Kasım günü Taksim’de Emekçi Kadın Komisyonları tarafından düzenlenecek eylemin duyurusuyla son buldu.

OSİM-DER Kadın İşçi Komisyonu


25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü yaklaşıyor…

Mücadelede bir adım öne çıkalım!

Emperyalist-kapitalist sistem altında kadına yönelik şiddet artarak devam ediyor. Şiddet denilince ilk akla gelen fiziki şiddet olur. Ancak şiddet sadece fiziki değildir. Cinsel, psikolojik, ulusal, toplumsal baskı ve devletin uyguladığı şiddet vb. vardır.

Şiddetin biçimleri farklı olsa da şiddetin amacı aynıdır, boyun eğdirmek, sindirmek, teslim almak... Şiddetten en çok etkilenen ise kadınlar olmaktadır. Toplumsal yaşamın her alanında, işte, okulda, sokakta, evde şiddete uğrayan kadına baş eğdirmek daha kolaydır.

Dünyanın dört bir yanında binlerce kadın her gün şiddete maruz kalmaktadır. Çürüyen emperyalist-kapitalist sistem varlığını sürdürmek için şiddete başvurmaktadır. ABD’nin Irak’a götürdüğü “demokrasi” yüzlerce kadının tecavüzüne, ölümüne ve sefaletine neden olmuştur. Yine Afganistan’da kadınlar şiddeti iki kat daha fazla yaşamaktadır. İran’da kadınlar recm cezasına çarptırılarak, taşlanarak öldürülmektedir. Emperyalistlerin işgal ettiği topraklarda kadınlar açlıktan ölmemek için bedenlerini Birleşmiş Milletler askerlerine satmaktadır.

Çok uzağa gitmek de gerekmiyor. Kürdistanlı kadınların yaşadığı şiddet ve zulüm ortadadır. Kürt kimliğinden kaynaklı kadınlar çok daha fazla ezilmekte, baskıya uğramakta, işkenceye maruz kalmaktadır. Sınıfsız, sömürüsüz bir dünya için mücadele eden devrimci kadınlar işkence görmekte, tacize ve tecavüze uğramaktadır.

Bu baskı ve şiddete başkaldıran, her türlü bedeli göze alarak direnen kadınlar mücadele tarihinde yerlerini almışlardır. 25 Kasım bu günlerden biridir. 25 Kasım tarihinde Latin Amerika’da diktatörlüğe karşı mücadele ettikleri için Mirabel kardeşler öldürülmüştür. Devlet olayın üzerini örtmek için adli bir vaka gibi göstermeye çalışmıştır. Ancak Latin Amerika diktatörlüğüne karşı mücadele ettikleri için askerler tarafından öldürüldükleri ortaya çıkmıştır. Mirabel kardeşlerin öldürüldüğü gün olan 25 Kasım, onların anısına Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü ilan edilmiştir. Mirabel kardeşler özgürlük mücadelesi verdikleri için katledilmişlerdir.

Daha nice kadın özgürlük, eşitlik, barış ve kardeşlik için mücadele ettiği için katledilmiştir. Gelinliğiyle yola çıkan ve tecavüz edilerek katledilen Baccalar’ı, Paris barikatlarında savaşan, 8 Martlar’ı yaratan kadınları unutmamalıyız.

Emperyalist-kapitalist sistem sürdüğü müddetçe işçi ve emekçiler şiddetin her türlüsüne maruz kalmaya devam edeceklerdir. Bu baskı ve zulümden, sömürü ve eşitsizlikten en fazla kadınlar etkilenmeye devam edecektir. Baskının, sömürünün ve eşitsizliğin son bulması için sermaye düzenine karşı mücadele etmekten başka seçeneğimiz bulunmuyor. En çok ezilen, sömürülen ve baskı gören kadınlar olduğu için de mücadelenin en ön saflarında kadınların olması gerekiyor.

Kadınlar olarak mücadelede bir adım öne çıkarak erkek sınıf kardeşlerimizle birlikte kavgayı omuzlayalım! Bu kokuşmuş çürümüş kapitalist düzenden hesap soralım! Mirabel kardeşleri, 8 Martlar’ı yaratanları, Bursa’da tekstil fabrikasında yanarak ölen kadın işçileri unutmayalım, unutturmayalım!

Krize karşı mücadele çağrısı!

Kapitalizmin kriz içinde debelendiği, tüm zenginlikleri yaratan milyonlarca işçi ve emekçiyi daha fazla sefalete mahkûm ederek krizden kurtulmaya çalıştığı bir süreçteyiz. Sınıf devrimcileri olarak milyonların sermaye sınıfına karşı olan öfkesini açlığı, sefaleti, krizi yaratan düzeninin temellerine yönelten bir çalışma yürütüyoruz.

“Krizin faturası kapitalistlere!”, “Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!” temel şiarlarını öne çıkartarak, güvencesiz çalıştırma, geleceksizlik, SSGSS, işten çıkartlmalar, düşük ücretler vb. sosyal yıkım saldırılarını ele alan bir politik çalışmayı önümüzdeki günlerde gündemleştireceğiz ve pek çok aracı bir arada kullanacağız.

Bu çalışmanın bir parçası olarak “Krizin faturasını yaratanlar ödesin!” talebiyle 29 Kasım’da DİSK ve KESK’in çağrısıyla yapılacak olan merkezi mitinge yönelik bir çalışma yürütüyoruz. Mamak İşçi Kültür Evi imzalı taleplerimizin de içinde yer aldığı “Krizin faturasını yaratanlar ödesin! Krizin faturası kapitalistlere!” şiarlı ozalitlerimizi bölgemizde kullanmaya başladık. Mamaklı işçi ve emekçileri krizi yaratan sermaye düzenine karşı mücadeleye çağıran faaliyetimiz devam edecek.

Mamak İşçi Kültür Evi çalışanları


Kadınlar krizi konuştu!

Toplumsal Araştırmalar ve Eğitim Merkezi’nin (TAREM) çağrısıyla, Hava-İş, Petrol-İş, Tek Gıda-İş sendikaları ile ortak organize edilen “Kadınlar Krizi Konuşuyor” konulu sempozyum, 15 Kasım günü Petrol-İş Sendikası Genel Merkez Toplantı Salonu’nda gerçekleşti.

Sempozyumun, “Kriz ve kadınlar üzerindeki etkileri” başlıklı ilk oturumunda, Dr. Yelda Yücel (Bilgi Üniversitesi), Doç. Dr. Şemsa Özer (Boğaziçi Üniversitesi), Prof.  Dr. Nurcan Özkaplan (Işık Üniversitesi) sunum gerçekleştirdiler.

Sempozyumun “Bir krizin anotomisi” başlıklı ilk sunumunu sinevizyon eşliğinde Yelda Yücel gerçekleştirdi. Sunumda, global kriz öncesi, global krizin oluşumu başlıklarına ve dünyaya nasıl yayıldığına değinildi. Nurcan Özkaplan, krizin kadınlara etkilerine değindi. Şemsa Özer ise krize karşı kadın dayanışması vurgusunu yaptı.

Sempozyumun ikinci bölümünde ilk olarak aylardır Desa önünde direnişte olan Emine Arslan’a söz verildi. Emine Arslan, sendikalaşma sürecini ve ardından yaşadığı baskıları anlattı. Arslan’ın işçilerin birleşmesi çağrısıyla noktalanan konuşması alkışlarla karşılandı.

Emine Arslan’ın ardından Eylem Ateş (Hava-İş Sendikası Genel Başkan Yardımcısı), Necla Akgökçe  (Petrol-İş Kadın dergisi Genel Yayın Yönetmeni), Burcu Ayan (Tek Gıda-İş Sendikası Dış İlişkiler Uzmanı), Doç. Dr. Asuman Türkün (Yıldız Teknik Üniversitesi), Yrd.Doç. Dr. Betül Urhan (Kocaeli Üniversitesi) birer sunum gerçekleştirdiler.

Asuman Türkün ev eksenli çalışmayı ele aldı.

Betül Urhan ise sunumunda, işçi ve emekçilerin en temel örgütlülükleri olan sendikaların bugün işçi ve emekçilere yönelik saldırıları karşılamaktan uzak olduğunu söyledi. 2004-07 yılları arasında yaptığı alan araştırmalarından örnekler verdi. İşçilerin sendikalara olan güvensizliğine ve sendikaların iç örgütlenmelerinin zayıflığına işaret etti. Bu tablonun değişmesi için çeşitli çözüm önerilerinde bulundu.

Eylem Ateş, Urhan’ın sendikalara yönelik eleştirilerine “sendikacı refleksiyle” yanıt verdi. Sendikaların bugünkü durumunu 12 Eylül dönemiyle, toplumun geneline yayılan depolitizasyonla gerekçelendirdi. Krize karşı oluşturulan mücadele programlarını eleştirdi.

Burcu Ayan Tek Gıda-İş sendikasında örgütlü kadınların tablosunu özetledi. Necla Akgökçe, Almanya, Avusturya ve İsviçre’nin kriz programlarından örnekler verdi. Krize karşı savunma değil, saldırı politikası içinde olunması gerektiğini ve kadınların krize karşı platform oluşturmalarını savundu.

Forum bölümünde kadınlar söz alarak krize karşı önerilerde bulundular. Deri İş Sendikası örgütlenme uzmanı Nuran Gülenç mücadelenin kadın işçileri nasıl değiştirdiğini sendikal örgütlenme deneyimleri ışığında anlattı.

Emekçi Kadın Komisyonları adına yapılan konuşmada, öncelikle krize ilişkin net bir bakışa sahip olunması,“krizin faturasını krizi yaratanların, kapitalistlerin ödemesi” bakışıyla davranılması gerektiği söylendi. Devrimci bir mücadele programı ve birleşik mücadele ihtiyacı vurgulandı. Kadın işçilerin talepleri doğrultusunda bir mücadelenin örgütlenmesi gerektiği ifade edildi.

Yaklaşık 70 kadının katıldığı sempozyum forum ile sona erdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul