x

31 Ekim 2008 Sayı: SİKB 2008/43

  Kızıl Bayrak'tan
   Ekim Devrimi’nin 91. yılında sosyalizm güncel, Yeni Ekimler ve Partisi yakıcı bir ihtiyaçtır!
  Patronlarla Amerikancı AKP hükümetinden saldırı sinyalleri…
Ekonomik kriz ve sendikaların tutumu
Devlet terörü tırmanıyor!

Metal TİS’lerinde son durum ve görevlerimiz...

İşçi emekçi haraketinden…
  Kadın çalışmasının önemi ve sorunları…
Yüzü kitlelere dönük etkin bir İşçi ve emekçi kadın çalışması hedeflenmelidir!
  Kapitalizmin krizi ve emekçi kadınlara yansımaları...
  Kot taşlama mı, işçi mezarlığı mı?
  Hesabı tersane işçileri soracak!
  Genç-Sen Genel Kurulları yapıldı...
  İtalya, Yunanistan ve Fransa kaynıyor!
  Sınıfın manifestosu, manifestonun sınıfı: Buluşamayan nehirler mi? - Yüksel Akkaya
  Durum ve gelişmelerin yönü…- M. Can Yüce
  Kapitalizmin krizi ve işçi sınıfı / 2
Volkan Yaraşır
  Mamak İşçi Kültür Evi 8. mücadele yılını bir etkinlikle kutladı!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Tuzla Tersaneleri filika cinayetini” yargılayacak mahkeme henüz bulunamadı!

Hesabı tersane işçileri soracak!

Tuzla tersaneler havzası işçiler için cehennem olmaya devam ediyor. Bir yandan kuralsız, kayıtdışı çalışma ve taşeronlaştırma uygulamaları, öbür yandan yaşanan ücret gaspları... Bu saldırıların dolaysız bir yansıması olarak en basit önlemlerin dahi alınmaması sonucu ağır yaralanan, yaşamını yitiren onlarca işçi gerçeği. Sık sık yaşanan işçi ölümleriyle kamuoyunun gündemine gelen Tuzla tersaneleri üzerine çok söz söylendi. Sermaye medyasında bile bu konuda onlarca yazı ve haber yayınlandı. Yaşanılan ölümlere karşı tersane işçilerinin verdiği dişe diş mücadelenin de basıncıyla sermaye sözcüleri ve onların hizmetindeki hükümet, sözde işçi dostu açıklamaları yapmak zorunda kaldılar. “Denetliyoruz, çalışma koşullarını düzelteceğiz, önlemlerini almayan tersanelere ağır cezalar vereceğiz, eksiği olan tersaneleri kapatacağız” söylemleriyle Tuzla tersaneler gerçeğinin üstünü örtmeye çalıştılar. Ancak hiçbir manevra Tuzla tersanelerindeki gerçeği değiştirmeye yetmedi.

Kum torbası kadar değeri olmayan tersane işçileri...

Birçok işçinin elektrik çarpması, yüksekten düşme vb. nedenlerle yaşamını yitirdiği tersanelerde yaşanan ölümler üzerine çok söz söylendi. Tersane patronları ve sermaye hükümetinin sözcüleri yaşanılan kazaların büyük bir bölümünün işçilerin “cahilliği”nden kaynaklandığını, işçileri eğitmek gerektiğini vaaz ediyorlardı. Ama Tuzla tersanelerinde 11 Ağustos günü yaşanılan filika kazası akıllara durgunluk veren cinsten bir olaydı. Ve bundan önce gerçekleşen tüm işçi ölümlerine de tartışmasız bir açıklık getiriyordu. Yaşanan bu cinayetle ile birlikte tersanelerde işçilere olan bakış tüm açıklığıyla bir kez daha ortaya çıktı. Gisan Tersanesi’nde “serbest düşmeli can filikası” olarak bilinen teknenin denize atılarak test edilmesi olayında, filikanın içine kum torbası konulması gerekirken, kum torbası kadar değeri olmadığı düşünülen işçiler filikanın içine doldurulmuştu. Filikanın denize atılması sırasında yaşanan “kaza” nedeniyle üç işçi ölmüş ve 12 işçi ise yaralanmıştı.

Bu düzende işçi katillerinin yargılanacağı mahkeme var mı?

Yaşanan bu ölümlerin ardından burjuva medyası bile olayı cinayet olarak vermek zorunda kaldı ve tersaneler tekrar kamuoyunda tartışılmaya başlandı. Sermaye hükümetinin sözcüleri “sorumluların acımasızca cezalandırılacağı” yalanına başvurmuşlardı.

Tuzla Cumhuriyet Savcılığı ise hemen “harekete geçmiş” ve “soruşturma” başlatmıştı. Tuzla Cumhuriyet Savcısı Yaşar Özen’in başlattığı soruşturma sonucu, “bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olmak” gerekçesiyle üçü tersane yetkilisi ve görevlisi, on kişi hakkında üç yıldan 15’er yıla kadar hapis cezası isteminde bulundu. Tuzla’da Ağır Ceza Mahkemesi bulunmadığı için dosya Kartal Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi. Kartal Cumhuriyet Başsavcılığı ise yargılamanın ağır ceza değil, asliye ceza mahkemesi alanında olduğu gerekçesiyle dosyayı tekrar Tuzla’ya geri gönderdi. Aradan geçen aylara rağmen işçilerin katillerini yargılayacak mahkeme henüz saptanabilmiş değil.

Daha mahkeme süreci başlamadan bu davanın nereye gideceği ve nasıl sonuçlanacağı açık. Katiller ya aklanır ya da göstermelik bir takım cezalarla süreç geçiştirilir. Sermaye düzeninin tarihi birçok davanın “zamanaşımı” ya da “yeterli kanıt bulunamadığı” gerekçesiyle ortadan kaldırdığına tanıktır. Kaldı ki yaşanan bu işçi cinayetlerinin hiçbirisi “birkaç kendini bilmez kişinin” tedbirsizliği değil, sermaye düzenin varolan koşullarının bir sonucudur.

Sermaye düzeninde mahkemeler işçileri ve emekçileri yargılamak, patronların çıkarlarını savunmak için vardır. Hukuk, adalet denilen kavramlar sadece burjuva asalaklarına uygulanan bir ayrıcalıktır. Çünkü bu düzende “adalet mülkün temelidir.” Mülkü olmayana adalet de yoktur. Bu düzende işçi katillerinin yargılanacağı mahkeme var mı? Bu sorunun tek ve gerçek yanıtı elbette ki hayır! Tersi olsaydı, bu düzenin, kendi mahkemelerinde kendisinin yargılaması gerekirdi. Çünkü iş cinayetlerinin tek sorumlusu sermaye düzenin ta kendisidir.

Tersane işçileri katillerinden hesabı kendileri sormak zorunda. Tersane işçileri yan yana gelmek, örgütlenmek ve mücadeleyi büyütmek için adımlarını hızlandırmak zorunda. İş cinayetlerinde kaybettiği arkadaşlarına sahip çıkarak hesap sormak ve yeni ölümlere izin vermemek için direnmek zorunda.

Z. Kıvılcım


TADAL işçilerinden anlamlı ziyaret

Ankara Üniversitesi yemekhanesi TADAL Yemek Şirketi’nde çalışan ve boykota katılan işçilerle, OLEYİS örgütlenme uzmanı Mahsun Turan, 26 Ekim Pazar günü Mamak İşçi Kültür Evi’nin 8. yıl etkinliğinin bir saat öncesinde İşçi Kültür Evi’ne bir ziyaret gerçekleştirdiler.

OLEYİS örgütlenme uzmanı Mahsun Turan, işçilerin hak arama mücadelesi sürecinin bir  parçası olan devrimci-sol gruplara teşekkürlerini iletmek amacıyla ziyaret gerçekleştirdiklerini söylerek konuşmasına başladı. Mahsun Turan ve Tadal işçileri direnişe dair düşüncelerini birlikte anlattılar. Boykot esnasında örgütlü ve bağımsız öğrencilerle birlikte anlamlı bir mücadele süreci örüldüğünü ifade ettiler. Boykot sonucunda Ankara Üniversitesi Rektörlüğü ve TADAL Yemek Şirketi tarafından taleplerinin kabul edilmesi sonucu direnişi bitirdiklerini belirttiler. Ancak aradan bir hafta geçmiş olmasına rağmen hala taleplerinin yerine getirilmediğini, haklarının geri verilmemesi durumunda mücadeleye devam edeceklerini söylediler. Öğrencilerle birlikte oluşturulan örgütlü süreçten memnun olduklarını ve bu birlikteliğin önümüzdeki dönemde de devam etmesi gerektiğini belirttiler.

Bizler de Mamak İşçi Kültür Evi çalışanları olarak ziyaretlerinden memnuniyetimizi belirttik. Ankara’da böylesi süreçlerin sıklıkla yaşanmadığını, krizin yaşandığı bu dönemde böylesi grev ve boykotların anlamlı birer örnek teşkil ettiğini vurguladık. İşçilerin ve emekçilerin umutsuzluk içinde oldukları böylesi dönemlerde örgütlü mücadelenin gerekliliğini vurguladık, bu örgütlülüğün olumlu sonuçlar ürettiğinin somut örneğinin yaşandığını belirttik.

Boykot sırasında öğrenci ve işçilerden oluşturulan mecliste yer alan Ekim Gençliği’nden arkadaşlar da, TADAL patronu ve rektörlüğün, işçilerin ücretlerinin ödenmesinde, bir takım sosyal haklarının verilmesinde daha önce de sorunlar çıkardığına değindiler, bu sorunun çözümünün mücadeleden geçtiğini vurguladılar. Önümüzdeki süreçte TADAL patronunun verdiği sözün arkasında durmasını sağlamak için bir dayanışma etkinliği örgütlenmesini önerdiler.

Gerçekleştirilen bu sohbet esnasında Sincan OSB’de çalışan işçilerin de Mamak İşçi Kültür Evi’ne gelmesiyle birlikte sohbet bir süre daha devam etti.

Sohbet, etkinlik için gelmiş olan Mamaklı işçi emekçilerin de katılımıyla devam etti. TADAL işçileri etkinlik başlamadan ziyaretlerini sonlandırdılar.

Mamak İşçi Kültür Evi çalışanları