18 Nisan 2008 Sayı: SİKB 2008/16

  Kızıl Bayrak'tan
  Birleşik, kitlesel ve devrimci bir
1 Mayıs’a doğru!..
  Onurumuz ve geleceğimiz için
1 Mayıs’ta alanlara!
301. Madde üzerine koparılan fırtına düzen hukukunun faşist özünü gizliyor...
“İstihdam paketi”nin yeni hediyesi:
Sosyalist Kamu Emekçileri’nden ilerici-öncü kamu emekçilerine çağrı:
SSGSS karşıtı eylemler...
  Mevsimlik işçilerin ‘ölüm mevsimi’!..
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  TKİP II. Kongresi kapanış konuşması... / 2
  Hatice Yürekli yoldaşın anısına...
  Büyükçekmece 2. İşçi Kurultayı... .
  1 Mayıs faaliyetlerinden...
  İzmir Liseli Gençlik Platformu kuruldu!
  Gençlik hareketinden…
  Kapitalizm açlığı dayatıyor,
halklar ayaklanıyor!
  Dünyadan…
  Toplum cinnetin eşiğinde!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Birleşmiş Milletler yetkilisi siyonist vahşetin adını koydu:

“Saldırılar Naziler tarafından işlenen toplu cinayetlere benziyor!”

Siyonist İsrail devletinin Filistin halkına karşı işlediği ağır suçlar bir sır değil. Filistin halkı şahsında insanlığa karşı işlenen suçların çetelesine, medya tekellerinde konumlanan siyonizm yardakçılarının etkisine rağmen günlük haber akışından ulaşmak mümkündür. Buna karşın akıl almaz boyutlarda seyreden İsrail’in vahşi saldırganlığı, bu aynı medya tarafından “sıradan vaka” şeklinde sunulur. Dahası çoğu zaman, İsrail tehdit altında olan tarafmış gibi yansıtılarak, soykırımcı zihniyet meşrulaştırılmaya çalışılır.

Irkçı devletin saldırganlığını teşhir edip gerçeği dile getirenler ise, İsrail’in tetikçi kalemşorları aracılığıyla anti-semitizm yapmakla suçlanıp susturulmaya çalışılır. Bu tetikçi takımı, kimi zaman işi iğrenç kampanyalar boyutuna vardırıp karşı saldırıya bile geçer. Bu tür kampanyaların özellikle ABD’de çok etkili olduğu bilinmektedir.

Türk medyasındaki tetikçi ajanlar da her zaman iş başındadırlar. Ancak bunların batılı ülkelerdeki görevliler kadar başarılı oldukları söylenemez.

Karşı saldırılara rağmen gerçeği dile getiren ve ezilen Filistin halkıyla dayanışmayı sürdürenler, çoğu zaman ilerici güçler, devrimciler ve komünistlerden ibaret kalmaktadır. Nazilerin Yahudilere yaptıklarıyla İsrail’in Filistinlilere yaptıkları arasında paralellikler kuran devrimci güçler, siyonistleri, Nazizm’in 21. yüzyıldaki temsilcileri olarak tanımlarlar. Ancak soykırımcı siyonistlerin bu en uygun tanımı, sermaye medyasında pek yer almaz. Siyonist devletin bazı uygulamalarını Nazilerinkiyle eş gören İsrailli ilericilerin açıklamaları da medyanın yok sayılanlar kategorisinde yer almaktadır.

İsrail ordusunun tank ve buldozerler eşliğinde Gazze Şeridi’ne saldırıp Filistinli çocukları katlettiği günlerde İngiliz yayın kuruluşu BBC’ye demeç veren BM yetkilisi Profesör Richard Falk, İsrail devletinin icraatlarını adıyla tanımlayarak siyonizm-nazizm paralelliğini dünya kamuoyu önünde dile getirdi.

BM tarafından Filistin topraklarındaki insan hakları durumunu incelemekle görevlendirilen Falk, İsrail’in şu ana kadar “hak ettiği eleştirileri önlemekte başarılı olduğunu” hatırlatarak, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü saldırıları Naziler tarafından işlenen toplu katliamlara benzettiği geçen yılki açıklamalarının arkasında durduğunu belirtti.

BM İnsan Hakları Konseyi’ndeki görevine bu yıl içinde başlaması beklenen Richard Falk, bu iki olay arasındaki benzerliğin, tüm bir halkı cezalandıran İsrail tarafından teyit edildiğini vurguladı. Sözlerinin “provokatif” olduğunun farkında olduğunu ifade eden Profesör Falk, geçen yaz bu sözleri sarf ettiğinde, Amerikan kamuoyunu içinde bulunduğu uykudan uyandırıp sarsmak istediğini söyledi.

İcraatlarının tanınmış bir BM yetkilisi tarafından açıkça dile getirilmesinden rahatsız olan siyonistler, BM yetkilisinin ülkeye giriş izninin gözden geçirebileceğini bildirdiler.

Nazi zihniyetinden vazgeçmeye niyetli olmayan ırkçı-siyonistleri döne döne teşhir etmek ve Filistin halkıyla enternasyonal dayanışma içinde olmak tüm ilerici-devrimci güçler için güncelliğini koruyan bir sorumluluktur.


 

Nepal’de seçimler…

Maoist partinin büyük başarısı!

Ortaçağ kalıntısı monarşiye karşı on yıldır savaşan Nepal Komünist Partisi (Maoist), bu kokuşmuş zorba rejimin tarihin çöplüğüne gömülmesinde belirleyici bir rol oynamıştır. On yıllık savaş, NKP (M)’yi hem politik hem askeri açıdan Nepal’ın en etkili gücü konumuna yükseltmiştir. Bu durumdan tedirgin olan Nepal liberal burjuvazisi, savaşın sona erdirilmesi ve silahların teslim edilmesi şartıyla NKP (M) ile anlaşma yoluna giderek, aynı anda hem gerilla hareketini tasfiye etmeyi hem de monarşiden kurtulmayı hedeflemiştir.

Varılan anlaşma uyarınca geçici hükümete katılan NKP (M), Birleşmiş Milletler (BM) gözetiminde bir miktar silah teslim etmekle birlikte, silahların önemli bir kısmını el altında tutmaya devam etmiştir. Liberal burjuvazinin siyasi temsilcileriyle yaşanan sorunlardan kaynaklı bir dönem geçici hükümetten çekilen NKP (M), sorunların aşılması üzerine hükümete yeniden katılarak seçim sürecine hazırlanmıştır.

İlk defa seçime katılan NKP (M)’nin bu süreçten de güçlü çıkması bekleniyordu, ancak açıklanan ilk sonuçlar, umulanın ötesinde bir başarıya ulaştığını gösterdi. Ülkede yeni anayasayı hazırlayacak ve siyasi sistemin geleceğini belirleyecek olan Kurucu Meclis seçimlerini NKP (M)’nin kazanacağına kesin gözüyle bakılıyor.

15 Nisan günü açıklanan sayım sonuçlarına göre, Nepal Komünist Partisi (Maoist) 114, Nepal Kongresi 31, Nepal Komünist Partisi (Marksist-Leninist Birlik) 30 milletvekili çıkarmış bulunuyor. Nepal’de 54 partinin katıldığı karmaşık seçim sistemi nedeniyle oy sayım işlemlerinin tamamlanmasının birkaç hafta süreceği belirtiliyor. Buna karşın ulaşılan sonuçlar NKP (M)’nin seçimden zaferle çıktığını ortaya koymaya yeterli görülüyor.

NKP (M)’nin üst düzey bir yetkilisi olan ve halen hükümette bakan olarak görev yapan Hisila Yami, nihai sonuçlar belli olduğunda açık arayla çoğunluğu sağlayacaklarını belirterek, halkın ülkeyi yönetmek için kendilerini seçtiğini ifade etti.

Seçimlerden önce bir solcu adayı öldüren, cenaze törenine katılan kitleye ateş açarak bir kişiyi daha katleden gerici güruhlar, ortamı provoke etmeye çalıştılar. Seçim arifesinde de saldırılarını sürdüren sözkonusu güruhların girişimleri NKP (M)’nin başarısını önleyemedi. Saldırılar, seçime katılımı da pek etkilemiş görünmüyor. Zira BM yetkilileri, halkın seçime büyük bir coşkuyla katıldığını belirterek Nepal’ı kutlamıştır.

Beklenenin ötesindeki seçim başarısını, bazı çevreler, “Maocular iktidara yürüyor” şeklinde yorumlarken, bu geçiş sürecinin sancılı olacağı kanısı yaygın. Kısa süre öncesine kadar kral Gyanendra tarafından yönetilen monarşik devlet aygıtı yerinde dururken, 90 bin askerden oluşan ordu içinde de devrik krala sadık güçlerin olduğu bildiriliyor. Bu militarist güçlerin şiddete başvurma tehditleri savurduğu göz önüne alındığında, Nepal’de çatışmalı dönemin yeniden başlama olasılığı hiç de zayıf değildir. Asalak kral ile kokuşmuş yardakçılarının tüm ayrıcalıklarından arındırılacak olması bu gerici güruhları daha da azdırabilir. NKP (M)’yi “terörist örgütler” listesine koyan ABD emperyalizminin de gerici güçleri kışkırtıp destekleyeceği hesaba katıldığında, çatışma olasılığı daha da artmaktadır.

Seçim sonuçları, monarşiye karşı NKP (M) ile anlaşan liberal burjuvazinin de tutum değişikliğine yol açabilir. Burjuvazi ile monarşi kalıntıları, seçimlerden güçlü taraf olarak çıkan NKP (M)’ye karşı birleşme yoluna gidebilirler. Ortada monarşi olmadığına göre, gerici olan bu güçlerin çıkarları, Maocu partinin zayıflatılması noktasında buluşabilir.

Gerici güçlerin tüm taraflarının Nepal Komünist Partisi’ne karşı sınıfsal bir tutum takınacaklarından kuşku duyulamaz. Yeni bir evreye giren sınıf çatışmalarının izleyeceği seyir ise, önemli ölçüde NKP (M)’nin tercih edeceği mücadele çizgisine bağlı olacaktır. “Sınıfa karşı sınıf” perspektifi yitirilmediği koşullarda, Nepal’de süreç emekçilerden yana seyrini sürdürecektir.


Venezüella’da bir işçi direnişinden yansıyanlar...

Geçtiğimiz günlerde Venezüella Demir-Çelik İşçileri Sendikası (SUTTIS) sözcüsü tarafından yapılan açıklamada, ülkenin en büyük çelik fabrikası Sıdor’un kamulaştırılacağı belirtildi. Sendika sözcüsü, kararın Devlet Başkan Yardımcısı Ramon Carrizales tarafından açıklandığını duyurdu.

Sendika yetkilisinin açıklamasına göre, çelik kablo ve metal boru üretimi yapan And Bölgesi’nin birinci, Latin Amerika’nın ise dördüncü büyük çelik fabrikası Sıdor’da çalışan 14 bin işçinin talepleri, Devlet Başkanı Hugo Chavez tarafından desteklenmiştir.

Uzun süren toplu iş sözleşmesinin anlaşmazlıkla sonuçlanması üzerine geçen Ocak ayında 48 saatlik greve giden 14 bin çelik işçisi, talep ettikleri 80 Bolivar’ı 70 Bolivar’a (yaklaşık 33 dolar) çekerek şirkete son teklifini sunmuştu. İtalyan-Arjantin ortaklı şirketin yanıtı ise, ücret artışının en fazla 22 Bolivar olabileceği şeklinde olmuştu.

Anlaşmazlık üzerine devreye giren bakan, sermayeden yana tavır alarak grev kırıcılığına soyunmuş, ancak işçilerle sendikanın kararlı tutumu bu gerici hevesi boşa düşürmüştü.

İlerleyen günlerde yapılan referandumda işçilerin %84’ü şirketin zam oranını reddederek, önerilen TİS’i de kabul etmediklerini bildirmişlerdi. Bunun üzerine 80 saatlik grev kararı alan SUTISS, toplusözleşme yapılana kadar grevin devam edeceğini ilan etmişti.

Grevin başlamasıyla birlikte fabrikaya ait araçlarla yollara barikat kuran 12 bin Sidor işçisi ulusal muhafızlarla polislerin azgın saldırısına uğramışlardı. İşçileri ablukaya alan kolluk kuvvetleri yolu kapatan araçları tahrip etmişler, grevi kırmak için işçilere sert bir şekilde saldırmışlardı.

İşçilere karşı gaz bombası ve plastik mermi kullanan polis, elliden fazla işçiyi darp ederek gözaltına almış, bazı sendika yöneticileri ve öncü işçileri de hastanelik etmişti. Sendika sekreteri, kolluk kuvvetlerinin sendika liderlerini özellikle hedef aldığını, olaylar sonrasında da SUTISS üyesi işçileri gözaltına almak için bütün gün arama yaptığını belirtmişti.

Sermayenin bekçi köpekliğini yapan kolluk kuvvetlerinin işçilere saldırmasına tepki gösteren 100 civarında sendika şubesi, Sıdor işçisine sahip çıkarak sınıf dayanışmasının anlamlı bir örneğini vermişti.

Gelişmeler üzerine Hugo Chavez’e, Emek Bakanı ve olayların yaşandığı Bolivar eyalet valisi hakkında derhal soruşturma başlatma çağrısı yapan sendika ve kitle örgütleri, sınıfa ihanet edenlerin devrim saflarında devrime karşı faaliyetler yürütmesini kabul edilemez bulduklarını belirtmişlerdi. Sendikaların bir diğer talebi, sosyalizme doğru yol almaktan söz eden Chavez yönetiminin, Sıdor’u derhal kamulaştırması, kontrolünü ise halk konseyleriyle işçilere devretmesiydi.

Bu gelişmelerin ardından grevi hedef alan bakana sert bir açıklamayla yanıt veren sendika, mücadelenin talepler kabul edilene kadar devam edeceğinin altını çizmişti. Sendikanın mali sekreteri José Meléndez, “maske düştü, bakan sistem içindeki sağ kanada giden gemiye bindi. Emek bakanı patronların temsilciliğini yapıyor ve işçilerin mücadelesine ihanet ediyor” dedi.

Şirketle sendika arasındaki sorunun çözülmesi için yardımcısını görevlendiren Chavez, sermaye odakları tarafından işçilerden yana taraf tutmakla suçlandı. Sidor işçilerinin 2002’de yapılan karşı devrimci darbede kendisini nasıl desteklediğini hatırlatan Chavez, Venezüella’da faaliyet gösteren her şirketin ülkenin yasalarına uymak zorunda olduğunu vurguladı.

Chavez’in kamulaştırma kararı üç aylık sürecin ardından geldi. Sidor işçileri ve sendika Chavez’e daha önce defalarca “fabrikanın kamulaştırılması” çağrısında bulunmuşlardı. Chavez’in kararı uygulandığı takdirde işçilerin talebi karşılanmış olacak. Kendi alanında ülkenin en büyük fabrikası olan Sıdor’un kamulaştırılması, benzer durumlara örnek teşkil etmesi açısından da önemlidir.

Sidor grevi ve ardından yaşanan olaylar, Venezüella’nın içinde bulunduğu durum hakkında bazı ipuçları vermektedir. Olaylarda işçilerin yüksek bir özgüven ve mücadele kararlılığı, sendikacıların sınıfın çıkarlarını sonuna kadar savunma iddiası ve güçlü bir sınıf dayanışması bilinci öne çıkmaktadır. Chavez işçi sınıfının mücadelesini desteklerken, hükümetindeki bir bakan, sermayeden yana tutum alarak grevci işçilere ve sendikaya saldırabilme gücünü kendinde bulabilmektedir. Kolluk kuvvetlerinin tutumu ise, herhangi bir kapitalist ülkedekinden farklı değil. İşçilerle sendikacılara azgınca saldıran kolluk kuvvetleri, sermayenin bekçi köpekliğini yapmaya pek hevesli davranmaktadır.

Bu tablodan da anlaşıldığı üzere Venezüella’da sınıflar arası köklü hesaplaşmanın tamamlanabilmesi için daha çok kritik aşamalardan geçilmesi gerekiyor.

 

Dünyadan…

Haiti başbakanı koltuğu terketti!

Temel gıda maddelerine yapılan fahiş zamlara karşı günlerdir gösterilerin düzenlendiği ve çoğu kez polisin saldırıları sonucu sokak çatışmalarının yaşandığı Haiti’de, Başbakan Jacgues Edouardo Alexis başkanlık koltuğunu terk etmek zorunda kaldı. Haiti parlementosu yaptığı zamların bir bölümünü geri alarak, daha büyük gösterilerin önünü kesmeye ve gelişen radikal kitle hareketini geriletmeye çalışıyor.


Alman demiryollarından engelleme!

İkinci Dünya Savaşı’nda o dönemin demiryolları tarafından değişik toplama kamplarına götürülerek katledilen bir milyonun üzerinde çocuk ve gencin anısına, Kasım 2007’de yola çıkarak 8 Mayıs’ta (Hitler faşizminin yenilgiye uğradığı tarih) Ausschwitz toplama kampına varmayı planlayan “Geçmişi hatırlama” treni sık sık Alman demiryolları yöneticilerinin engellemeleriyle karşılaşıyor. Gittiği her yerde 2-3 gün kalan ve özellikle çocukların ve gençlerin akınına uğrayan bu trene gösterilen tahammülsüzlük kamuoyunda geniş tartışmalara neden oluyor. Bundan dolayı demiryolu yöneticileri geri adım atmak zorunda kalıyor.


AMD’den tasfiye!

 Amerikan çip üreticisi AMD dünya çapında işyerlerinin yüzde 10’unu tasfiye edeceğini açıkladı. AMD en son 16.800 iş kontejanına sahipti. Bunların 3 bini Almanya’nın Dresden şehrinde bulunuyor. AMD, Eylül 2008’e kadar işyerlerinin tasfiyesini bitirmeyi hedefliyor.


Bangladeş işçileri fahiş fiyatları protesto etti

12 Nisan günü Bangladeş’in Dhaka şehrinde 20 bin tekstil işçisi temel gıda maddelerine zamları ve işçilere yönelik düşük ücret politikasını protesto etti. Protesto gösterisine polis gözyaşartıcı bomba ve coplarla azgınca saldırdı. Ülkede pirinç fiyatı bir yılda iki katı artarken asgari ücret 25 dolar düzeyinde seyrediyor.


Hırvatistan’da yürüyüş!

Hırvatistan’ın başkenti Zagreb’te 12 Nisan günü son 10 yılın en büyük yürüyüşü gerçekleşti. Yürüyüşe 60 bin kişi katıldı. Beş büyük sendikanın çağrısıyla ülkenin her yerinden gelen işçiler alanları doldurdu. Sendikaların taleplerinin başında asgari ücretin yasallaştırılması ve enflasyona bağlı olarak ücretlerin yükseltilmesi geliyor.


Romanya’da ArcelorMittal’de grev!

14 Nisan günü Romanya Galati’de ArcelorMittal’de çalışan 3600 demir çelik işçisi süresiz greve gitti. Sendika 123 dolar ücret artışı talep ediyor. Galati’de ArcelorMittal işletmesinde toplam 13.700 işçi çalışıyor.


Almanya’da daha fazla emekli çalışmak zorunda!

Almanya’da emekli ödeneklerinin düşük olması nedeniyle 65 yaş üstündeki emekliler geçinebilmek için ek bir işte çalışmak zorunda kalıyorlar. Alman iş ve işçi bulma kurumunun son 5 yıldaki verilerine göre, emeklilerde geçinebilmek için çalışanların oranı % 40.


Berlin’de Abu-Jamal’le dayanışma yürüyüşü!

1981 yılından beri bir polisi öldürmek suçundan ötürü tutuklanan ve ölüm hücresine konan Mumia Abu-Jamal’in idamını engellemek için Berlin’de 12 Nisan’da yürüyüş düzenlendi. Yürüyüşe 300 kişi katıldı.

 

İsviçre: Grev kazandırdı!

İsviçre burjuvazisi işçi sınıfı ve emekçilere yönelik ekonomik-sosyal saldırılara aralıksız devam ediyor. Özellikle son yıllarda gündeme getirilen yasa ve yasa tasarılarıyla bu saldırı hızlanmış durumda.

Başta sağlık, eğitim ve emeklilik olmak üzere öteki tüm alanlarda peş peşe gündeme getirilen saldırılarla İsviçre burjuvazisi “sosyal refah” devletinde toplumun her katmanında hissedilir gedikler açmış bulunuyor.

Gündeme getirilen her saldırı işçi ve emekçilerin küçümsenmeyecek direnişiyle karşılanıyor. 2007’nin sonuna doğru eğitim ve sağlık çalışanları, büyük kentlerde coşkulu, kitlesel eylemlerle bu saldırılara sessiz kalmayacaklarını duyurdular. 2008 yılının hemen başında ise, başta inşaat ve demiryolları sektörü olmak üzere diğer bazı sektörlerdeki işçiler grev ve eylemlerle ülke gündemine girdiler.

Bu eylemlerin biri de, kargo işçilerinin sonuna kadar kararlı bir tutumla sürdürdükleri bir aylık grev oldu. İsviçre demiryolları CFF, merkezi İtalyan kantonundaki (Tesen-Belitzona) demiryollarına bağlı kargo bölümünü yeniden yapılanma adı altında küçülterek, burada çalışan toplam 430 işçinin 123’ünü işten çıkarma kararı aldı. Bu saldırı karşısında işçiler ve sendika sessiz kalmayarak tüm işçilerin katılımıyla grev kararı alıp hemen uygulamaya koydu. Kararlılıkla süren bir aylık grev, birçok kantonda yapılan dayanışma ve basın açıklamalarıyla toplumun gündeminde tutularak, CFF yönetimine geri adım attırıldı. Demiryolları yönetimi işçi çıkarmaktan vazgeçtiğini açıklayınca, 430 kargo işçisi greve son vererek yeniden işbaşı yaptı.

Sendika, işçiler ve siyasi çevreler bu grevin sektörde önemli kazanımlarla sonuçlanmasına dikkat çekerek, CFF yönetiminin bu yenilgiyi kolay hazmetmeyeceğini, bazı değişikliklerle bu saldırıyı yeniden gündeme getireceğini, esas mücadelenin o zaman verileceğini ve iki tarafın da bunu bildiğini vurguluyor. Greve önderlik eden bir sendikacının deyimiyle, bu grevle “büyük bir savaşın küçük bir mevzisi kazanılmıştır.”

Tesen’deki kargo işçileri grevinin 9 Nisan günü zaferle sonuçlanmasından bir gün sonra, hemen diğer bir kantonda (Freiburg) aynı sektördeki işçiler, grevin kazanımlarını korumak ve sınıf kardeşleriyle dayanışmak için 800 kişinin katıldığı bir yürüyüş düzenlediler.

“Refah toplumu” İsviçre’de sosyal saldırılar şiddetleniyor, mücadele de!..

Bir-Kar / Lozan



 

Yurtdışında 1 Mayıs hazırlıkları...

Komünistler olarak, bu yılki 1 Mayıs’ta daha tanımlı, daha hedefli ve daha özgün bir çalışma yürütmeyi kararlaştırmış bulunuyoruz.

Öncelikle geçmiş yıllardaki 1 Mayıs çalışmalarını aşan daha yoğun ve daha yaygın bir politik ve pratik faaliyet yürütmeyi hedefliyoruz. Bu amaçla yerli dilden 1 Mayıs bildirisinin yanısıra, geçmiş yıllardakini kat be kat aşan miktarda 1 Mayıs afişleri ve çok sayıda pullar hazırlandı.

Kimi bölgelerde (Köln, Wuppertal ve Stuttgart) “Türkiye’de ve Almanya’da işçi hareketi ve 1 Mayıs!” konulu paneller gerçekleştirilecek.

İsviçre’de yerli ilerici ve devrimci parti ve kurumlarla “Devrimci 1 Mayıs Platformu” oluşturuldu, bağımsız çalışmaların yanısıra, bu platformla birlikte ortak çalışmalar yapılacak.

Bu yılki çalışmaların, bulunulan ülkelerdeki özgün ve yakıcı sorunlar temelinde kampanyalar biçiminde yürütülecek olması çalışmamızı daha da somut hale getirecek.

1 Mayıs çalışmalarımızı 1 Mayıs yürüyüşü ve mitinginin ardından kurumlarda yapacağımız şenliklerle sonlandıracağız.

Bu yılki 1 Mayıs’ta görsellik, kitlesellik ve coşku bakımından geçmiş yıllardan daha farklı bir katılımı gerçekleştirmek için her türlü çabayı sergileyeceğiz.

Yurtdışından komünistler


Köln’de 1 Mayıs hazırlıkları

1 Mayıs hedefli politik ve pratik bir dizi faaliyet planlamış bulunuyoruz.

Hazırlıklar çerçevesinde Türkiye’de son dönemlerde dikkate değer biçimde gelişmekte olan işçi hareketinin tartışılacağı bir panelin işlevli olacağını düşündük. Doğal olarak panelimizde Almanya’daki işçi hareketi ve seyrine üzerine de değerlendirmeler yapılacak.

Panele, bu konuda bizlere dolaysız gözlemlerini de aktaracağına inandığımız Türkiye’den ve Almanya’dan panelistler çağırdık.  

Panelimizin 1 Mayıs hedefli çalışmalarımızı daha da güçlendireceğine inanıyoruz. Şu sıralar yoğun biçimde bu çerçevede çalışmalar yapıyoruz. Çeşitli güzergahlara astığımız afişlerin yanısıra panele çağrının yapıldığı çok sayıda el ilanı dağıtmış bulunuyoruz.

1 Mayıs çalışmalarımızı önümüzdeki günlerde daha da yoğunlaştırarak sürdüreceğiz.

Köln’den komünistler