18 Nisan 2008 Sayı: SİKB 2008/16

  Kızıl Bayrak'tan
  Birleşik, kitlesel ve devrimci bir
1 Mayıs’a doğru!..
  Onurumuz ve geleceğimiz için
1 Mayıs’ta alanlara!
301. Madde üzerine koparılan fırtına düzen hukukunun faşist özünü gizliyor...
“İstihdam paketi”nin yeni hediyesi:
Sosyalist Kamu Emekçileri’nden ilerici-öncü kamu emekçilerine çağrı:
SSGSS karşıtı eylemler...
  Mevsimlik işçilerin ‘ölüm mevsimi’!..
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  TKİP II. Kongresi kapanış konuşması... / 2
  Hatice Yürekli yoldaşın anısına...
  Büyükçekmece 2. İşçi Kurultayı... .
  1 Mayıs faaliyetlerinden...
  İzmir Liseli Gençlik Platformu kuruldu!
  Gençlik hareketinden…
  Kapitalizm açlığı dayatıyor,
halklar ayaklanıyor!
  Dünyadan…
  Toplum cinnetin eşiğinde!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Birleşik, kitlesel ve devrimci bir 1 Mayıs’a doğru!..

kızıl bayrak1 Mayıs hazırlıklarında son iki haftaya girmiş bulunuyoruz. Faaliyet kapasitesini son sınırlarına dek zorlamak durumunda olduğumuz bir evredeyiz. Son zamanlarda sınıf ve kitle hareketinde yaşanan gelişmeler düşünüldüğünde bu özellikle önemli. Sorun yalnızca gelişen sınıf hareketine devrimci önderlik ihtiyacı da değildir. Büyük ölçüde kendiliğinden dinamiklere bağlı olarak gelişen hareketin bu durumda az-çok sağlıklı bir gelişim gösterebilmesi dahi devrimci müdahalenin etkisine ve gücüne sıkı sıkıya bağlıdır. Bu çerçevede, devrimci önderliğin rolünü en ileri düzeyde oynaması, devrimci önderlik kapasitesinin en iyi biçimde kullanılması büyük önem taşıyor.

Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu’nun 15 Nisan’da yapmayı planladığı eylemi son anda iptal etmek zorunda kalması, bunun ne denli hayati bir önem taşıdığının yalnızca yeni bir göstergesi sayılmalıdır. Açıklamadan anlaşılacağı üzere, SSGSS Yasa Tasarısı mecliste görüşülürken Ankara’da yapılması planlanan eylem, esasta sendika bürokrasisinin merkezi kuvvetlerinin tutumları nedeniyle iptal edildi. Böylece, sınıf hareketinin önce 13-14 Mart, ardından da 1-6 Nisan eylemleriyle kazandığı tempo içerden bir darbe aldı. Bütün bu sürecin birikimini hiç değilse mevcut düzeyiyle koruyup 2008 1 Mayıs’ına bağlayabilecek yeni bir halka haliyle boşa çıkarıldı. Oysa sözkonusu eylem sürecinin devamı niteliğindeki bir eylem, hem SSGSS gündemli sınıf ve kitle hareketini diri tutar, hem de 1 Mayıs’a yönelik hazırlıkların yeni bir güçlü basamağına dönüşebilirdi.

Sınıf ve kitle hareketi umutları tazeleyen bir istimle gelişiyorken bürokratik ihanet şebekesinin uğursuz rolünü oynamadan durması safça bir hayalcilik olur. 13-14 Mart sonrasındaki süreç ve 1-6 Nisan eylemleri dahi sendika bürokrasisinin sayısız manevrasına rağmen gelişebildi. Bütün bu süreç boyunca yaşananlar ve 15 Nisan eylem kararının akıbeti, sınıf ve kitle hareketinin karşı karşıya bulunduğu tehlikeleri bir kez daha gözler önüne serdi. Bir takım liberal çevreler ile kuyrukçuları hariç devrimci ve ilerici güçler içinde, bu tehlikelerin başında yer alan sendikal koruculuk mekanizması konusunda belli bir açıklık olduğu biliniyor. İşçi ve emekçi kitleler nezdinde de sendikal bürokrasi önemli ölçüde teşhir olmuş durumda. Fakat bu, hem özneler hem de kitleler bazında bürokratik şebekeye karşı her zaman ve her koşulda bilinçli, ilkeli ve tutarlı bir yaklaşım sergilendiği anlamına gelmiyor. Sendikal korucuların, gerekli gördüklerinde ve elbette fırsat ve zemin de bulduklarında gerçekleştirdikleri gözboyayıcı manevralarla kendileriyle ilgili bilinci çarpıtmakta fazlasıyla usta oldukları, sayısız deneyimle doğrulanan bir olgudur. Üstelik sözkonusu olan, yalnızca ortalama bilinçli kitleler içinde değil, politik önderlik iddiası olan kesimler içinde dahi etkili olabilen bir ustalıktır.

Buna karşı mücadele etmek, gerek sınıf kitlelerinde gerekse ilerici ve devrimci kesimlerde taban inisiyatifini örme iradesini diri tutmak açısından önem taşıyor. Yine sayısız deneyimin ve uzun yılların kanıtladığı üzere, sınıf ve emekçi kitle hareketinin karşı karşıya bulunduğu başlıca tehlikelerden bir diğeri de, taban inisiyatifi ve örgütlenmesinin bir türlü inşa edilememesidir. Taban inisiyatifinin geliştirilip örgütlülüğe kavuşturulması, aynı zamanda ancak bu zemine yaslanarak büyüyebilecek birleşik, devrimci, militan bir sınıf hareketinin de mevcut koşullardaki en somut yoludur. Bu yolda ilerlemeksizin sendikaları kontrol eden ihanet şebekesini alt etmek mümkün olmayacaktır.

Sendikal bürokrasi karşısında ilkeli ve tutarlı devrimci çizgiyi korumak, dolayısıyla taban inisiyatifini örgütlemenin önemine uygun hareket etmek, ayrıca son bir yılın sınıf ve kitle hareketinin birikimini birleşik, kitlesel, devrimci bir 1 Mayıs’la güvenceye almak için de zorunludur. Geçen yılın militan 1 Mayıs’ı ile son bir yıldaki sınıf hareketinin gelişim seyri ve yarattığı basınç, sendika bürokratlarının istenen adımlardan birini atmalarını sağlamış oldu. İzne bağlı olmadığına yönelik sarfedilen sözler bir yana, 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanacağının açıklanması bile başlı başına önemli bir adımdır. Fakat bunun sadece bir açıklama olduğu unutulmamalıdır. 1 Mayıs’ta Taksim açıklamasında sonuna kadar ısrar edilebilmesi, tümüyle tabana dayalı devrimci basınca ve kararlılığa bağlıdır. Olası oyun ve satış manevralarına karşı kitleleri hazırlamak büyük önem taşımaktadır ve bu da ancak devrimci ve ilerici öznelerin tabana yönelik faaliyetleriyle başarılabilir.

Her şeye rağmen 15 Nisan kararının boşa çıkarılmış olması, sınıf hareketinin gelişme temposuna ancak kısmi etkileri olabilecek bir gelişmedir. Nihayetinde sözkonusu olan, uzun yılların birikimine dayanan, uzun süreli bir suskunluğun ardından gelişen bir hareketin temposudur ve özellikle son bir yıllık birikimin ürünüdür. Dünyada ve Türkiye’deki olaylar ve gelişmeler, inişler çıkışlar yaşasa da sınıf hareketinin belli bir gelişme temposuyla süreceğine işaret ediyor. Aslında bunu zorunlu kılıyor demek daha doğru. Zira kapitalist sistem çoktandır dünya ölçeğinde kriz sancılarıyla debeleniyor. Kapitalizmin dünya çapındaki krizinin emareleri ve sonuçları, son günlerde açlık isyanlarına da yol açmış olarak daha sık gündeme geliyor. Hububat üzerine kopan fırtınanın küresel ısınmadan çok, kapitalizmin kriziyle ilgili olduğunu burjuva sözcüler bile dolaylı olarak da olsa kabul etmek zorunda kalıyor. Türkiye kapitalizminin bu krizden nasıl etkilendiğini ise geçtiğimiz kış aylarından itibaren yapılan uyarılar ele veriyordu zaten. AKP dışında neredeyse tüm sermaye çevreleri ağızbirliği içinde ekonomideki göstergelere ve krize işaret edip durdular. Bugüne kadar yapılagelen uyarılar artarak devam ediyor. Dahası örneğin son işsizlik ve istihdam istatistiklerinde olduğu üzere, sürekli yeni göstergelerle de besleniyor.

Sermaye cephesi için ve onun bir uzantısı olan sendikal ihanet şebekesi payına işler eskisi kadar kolay değil. Bir yandan zaten belli bir istimle tabandan gelişen bir sınıf hareketi, diğer yandan bunu sürekli olarak harlayacak ekonomik bir kriz. Üstüne üstlük bir de sürekli derinleşen rejim krizi, her geçen gün ağırlaşan Kürt ulusal sorunu vb... Bu koşullarda sermaye cephesinin, sınıf ve emekçi kitlelere yönelik saldırganlığın dozunu arttırmaktan, sınıf ve emekçileri militan mücadelelere, rolünü gereğince oynayan bir devrimci önderlik sergilendiğinde de giderek devrimci hesaplaşmalara itmekten başka herhangi bir seçeneği bulunmuyor. Bu koşullarda sınıf üzerindeki denetim hayati bir önem kazanıyor. Fakat yıllar boyunca işçi sınıfının sendikasızlaştırılmasına seyirci kalanlar, genelde ortak olanlar payına, gelişen sınıf hareketini kontrol etmek artık eskisi kadar kolay değil. Bugünlerde yaşanan olaylar bile bunun dolaysız örneği durumunda. Yaşanan özetle, sendikal örgütsüzleştirme saldırılarına seyirci, hatta ortak olanların kontrol olanaklarının düzene ağır bir faturaya dönüşebilecek denli zayıflamış olmasıdır.

Güncel tabloda sınıf hareketi payına yazılabilecek olası zayıflamalar ve gerilemeler, devrimci müdahaleyi kesintiye uğratmadığı, devrimci önderlik iradesini zayıflatmadığı, taban inisiyatifini örgütleme uğraşını sekteye uğratmadığı müddetçe geçici olmaya mahkumdurlar. Sendika bürokrasisinin merkezi kuvvetleri tarafından sergilenen oyunları boşa çıkarmak, olası satış manevralarını engellemek, biraz da bunun moral ve özgüveniyle hareket etmekle ilgilidir.

1 Mayıs sözkonusu olduğunda ise sendika bürokrasisini de sürükleyecek tarzda bir atmosfer için ayrıca işçi ve emekçi kitlelerin taban inisiyatiflerinin ve örgütlenmelerinin ifade bulacağı bir katılımı örgütlemeye yönelmek gerekmektedir. Halihazırda bu hedefe ulaşmak bir sene önceye göre daha fazla imkan dahilindedir. Zira hem tabandan gelişip 13-14 Martlar’a, 1-6 Nisanlar’a varan bir sınıf ve emekçi kitle hareketi gerçekliği ile karşı karşıyayız hem de bu hareketin tabandan müdahili ve öznelerinden biri durumundayız. Çoğu yerelde sınıf hareketine yönelik müdahalelerimizin bilinen öznel imkanları yanında, SSGSS karşıtı mücadele üzerinden sağlanan bir zemin de oluşmuş durumdadır.

Bu koşullarda sınıf hareketine devrimci önderlik kapasitesini yeni bir düzeyde üretmenin karşılığı, bir yandan her zamankinden yaygın ve güçlü bir genel politik faaliyet yürütürken, diğer yandan da güçlü ve militan bir kitle katılımını örgütlemek için seferber olmaktır. Sürecin tüm devrimci ve ilerici güçlere yüklediği en önemli sorumluluk ise HSGG platformları üzerinden oluşan müdahale kanallarının da sağladığı imkanlarla, taban inisiyatifinin ifadesi bir katılımın ve duruşun örgütlenebilmesi ve buna dayalı bir birleşik, kitlesel, devrimci 1 Mayıs iradesinin tüm alanlara damgasını vurmasıdır.