18 Nisan 2008 Sayı: SİKB 2008/16

  Kızıl Bayrak'tan
  Birleşik, kitlesel ve devrimci bir
1 Mayıs’a doğru!..
  Onurumuz ve geleceğimiz için
1 Mayıs’ta alanlara!
301. Madde üzerine koparılan fırtına düzen hukukunun faşist özünü gizliyor...
“İstihdam paketi”nin yeni hediyesi:
Sosyalist Kamu Emekçileri’nden ilerici-öncü kamu emekçilerine çağrı:
SSGSS karşıtı eylemler...
  Mevsimlik işçilerin ‘ölüm mevsimi’!..
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  TKİP II. Kongresi kapanış konuşması... / 2
  Hatice Yürekli yoldaşın anısına...
  Büyükçekmece 2. İşçi Kurultayı... .
  1 Mayıs faaliyetlerinden...
  İzmir Liseli Gençlik Platformu kuruldu!
  Gençlik hareketinden…
  Kapitalizm açlığı dayatıyor,
halklar ayaklanıyor!
  Dünyadan…
  Toplum cinnetin eşiğinde!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kapitalizm açlığı dayatıyor, halklar ayaklanıyor!

“Ekmek ayaklanmaları”, İMF’den Dünya Bankası’na (DB), Dünya Ticaret Örgütü’nden (DTÖ) kapitalist-emperyalist düzenin “akıl hocaları”na kadar kan emici takımının gündemine girmiş bulunuyor. Emperyalist saldırganların noterliği gibi alçaltıcı bir misyonu üstelenen Birleşmiş Milletler (BM) ise, yağma ve kölelik dünyasının efendilerine uyarı üzerine uyarı yapıyor: “Ayaklanmalar daha fazla yayılıp sistem için tehlike oluşturmadan önlem alın”!

Bağımlı ülke yoksullarının açlığa mahkum edilmesi, ne kapitalist devletlerin ne yukarıda adı geçen sömürü ve yağmanın aracı örgütlerin umurunda. Bağımlı ülkelerdeki işbirlikçi rejimlerin ve kapitalist dünyanın efendilerinin tek dertleri, serveti bir tarafta sefaleti öbür tarafta biriktiren kokuşmuş düzenlerini yoksul emekçilerin öfkesinden korumaktır. Ekmek ayaklanmalarına duydukları ilgi de bu sınırlardadır. Çünkü bu açlığın esas sorumlusu bizzat kendileridir.

Bunun böyle olması akıl almaz bir vahşet olmakla birlikte hiç de şaşırtıcı değildir. Zira halkların açlığa mahkum edilmesi bazı “kötü adamların” basiretsizliğinin değil, kapitalizmin kaçınılmaz sonucudur. Servet bir tarafta sefalet öbür tarafta biriktiği, aşırı sömürü ise bu birikimi günden güne arttırdığı için açlık kaçınılmaz oluyor. Aşırı birikim krize yol açarken, krizin faturasını yoksullara ödetmeye alışık olan kapitalist-emperyalist düzenin efendileri, yoksul emekçileri ekmeğe muhtaç bırakıyor. Başka bir ifadeyle ücretli kölelik düzeninde açlık bolluktan doğuyor.

Kapitalizmin hem akıl hem insanlık dışı olmasının çarpıcı görünümü olan “bolluktan doğan açlık” olgusu, bu barbar düzenin tarihin çöplüğüne gömülmesinin aciliyetine işaret ediyor. Açlık, sefalet, rezalet ve bu musibetlerin emekçilerin yaşamına çok yönlü yansımalarını yok etmenin tek yolu, kapitalizmi yıkıp, emekçilerin ürettiği zenginliği toplumun hizmetine sunan, sömürü ve kölelikten arınmış bir dünya demek olan sosyalizmi kurmaktır. Bunun dışında herhangi bir çıkış yolu bulunmamaktadır.

Durum bu iken, kölelik dünyasının efendileri ne yapıyor? İMF, DB, DTÖ, BM gibi sermayeye küresel çapta hizmet sunan örgütlerle bu örgütlerin hizmetindeki işbirlikçi devletlerin aklına gelen ilk önlem, açlığa karşı isyan eden yoksulları kolluk kuvvetlerinin kurşunlarıyla öldürmek veya yaralamak oluyor.

Örneğin olayların ilk patlak verdiği ülke olan Mısır’da polis, halkın üzerine kurşun yağdırarak ayaklanmayı bastırmaya çalıştı. Yani düzenin efendileri, açlığa mahkum ettikleri yoksullar bu vahşete itiraz edince kurşunu reva görüyorlar. Bu zihniyete göre, kolluk kuvvetleri kurşun ve bombalarla ayaklanmaları kontrol altına alabiliyorlarsa mesele yoktur. Kaç insanın katledildiği, yaralandığı ya da zindana kapatıldığı ise onlar açısından ayrıntıdan ibarettir.

Fakat emperyalist düzenin efendileri, ayaklanan yoksul emekçileri sadece kurşun ve bomba ile dize getirmenin her zaman mümkün olmadığını deneyimlerinden bilmektedirler. Eğer açlık sorunu ile ilgili iseler bu, emekçileri açlıktan kurtarmak derdine düştüklerinden değil, düzenlerini aç emekçilerin yıkıcı gücünden korumak içindir.

Yukarıda adı geçen örgütlerin icraatlarına bakıldığında, dünyanın her tarafındaki emekçilerin ürettikleri zenginlikleri yağmalayıp büyük tekellerin kasalarını doldurmakla meşgul oldukları görülür. Kısacası bu örgütlerle işbirlikçileri, toplumsal zenginlikleri yağmalayarak bu zenginliği üreten emekçileri açlık ve sefalet cehennemine sürmektedirler. Onlar zenginleşip semirdikçe emekçilerin yoksulluk ve sefaleti artmaktadır. Açların öfkesini yatıştırmak için bir parça ekmek verseler bile, bunu açlık yaratan çarkın dönmesini sağlamak amacıyla yaparlar ancak.

Bu çark döndükçe, ne sömürü ve kölelikten, ne açlık ve sefaletten, ne emperyalist saldırganlık ve savaşlardan kurtulmak mümkündür. İşçi sınıfı, emekçiler ve tüm ezilenler için kalıcı çözümlere ulaşabilmek için yalnız sonuçlarıyla değil, kapitalist-emperyalist sistemin bizzat kendisiyle de hesaplaşmak şarttır.


Mısır, Haiti, Burkina Faso, Kamerun, Tunus…

Açlığa karşı ayaklanmalar yayılıyor!

Mısır: Son 31 yılın en kitlesel eylemleri...

Fitili Mısır’ın işçi kenti Mahalla el Kübra’da alınan grev kararı ve ardından patlak veren olaylar ateşledi. Bir yılı aşkın süreden beri ücret artışı ve çalışma koşullarının düzeltilmesi talebiyle grev ve eylemler gerçekleştiren kentteki tekstil işçilerinin kararlılığı, tüm baskılara rağmen militan ve kitlesel gösterilerle devam etti. Tekstil işçilerinin eylemlerinin hemen ardından ilan edilen iki günlük genel grev, öfkeli Mısırlı emekçilerin sokaklara taşmasına neden oldu.

Kolluk kuvvetlerinin kurşun ve bombalarla eylemleri bastırma saldırısı pek bir işe yaramadı. Tekstil işçileriyle görüşmek zorunda kalan Mısır hükümetinin, ekmek ayaklanmalarını önlemeye gücü yetmedi. Son 31 yılın en kitlesel eylemlerini gerçekleştiren Mısırlı emekçiler, ekmek ve diğer temel gıda maddelerindeki fiyat artışını protesto ettiler. Gerici rejim, ikinci haftasına giren eylemler karşısında tam acze düştü.

Siyasi uzmanlar, artan fiyatlar ve düşük ücretler yüzünden işçi ve emekçilerin tırmanan öfkesinin Mısır hükümetini sarstığını, ancak örgütlü bir muhalefet olmadığı için ayaklanmanın henüz hükümeti tehdit etmediğini savunuyorlar.


Haiti’de yoksulların öfkesi...

Yükselen gıda fiyatlarını protesto eylemlerinin ayaklanma boyutuna vardığı bir diğer ülke Haiti oldu.

Orta Amerika’nın en yoksul ülkesi Haiti’nin başkenti Port au Prince’de olayların bir haftaya yayıldığını aktaran görgü tanıkları, başkanlık sarayına yaklaşmak isteyen göstericileri, Haiti’deki BM “İstikrar Gücü”ne bağlı mavi bereli askerlerin gözyaşartıcı gaz kullanarak ve havaya ateş açarak engellediklerini kaydettiler.

Olayların ilk günlerinde 5 göstericiyi katledip 40’tan fazlasını yaralayan kolluk kuvvetlerinin saldırganlığı, yoksulların öfkesinin daha da artmasına yolaçtı. Hayat pahalılığını protesto eden gençlerin kent merkezindeki birçok cadde ile çevresini, otomobil lastikleri yığarak ve büyük ateşler yakarak denetim altına aldıklarını anlatan görgü tanıkları, silahlı bu grupların mağaza ve dükkânları yağmaladıklarını ve kentte yaşamın durma noktasına geldiğini belirttiler.

Kurşunla önleyemediği ayaklanmayı gıda fiyatlarını düşürerek dizginlemeye çalışan Haiti hükümetinin amacına ulaşması pek kolay görünmüyor.


Afrika’da açların öfkesi büyüyor...

Ayaklanmanın baş gösterdiği yerlerden biri de Batı Afrika ülkesi Burkina Faso oldu. Bu ülkede de gıda ve petrol fiyatlarının artmasına karşı genel grev ilan edildi. Olaylı geçen genel grevle ilgili ayrıntılı bilgiye ulaşılamazken, BM yetkilileri, bir başka Afrika ülkesi Kamerun’da da yoksulların ayaklandığını bildirdiler.

Çatışmalı gösterilerin günlere yayıldığı bir diğer ülke Tunus oldu. Bu Kuzey Afrika ülkesinin orta kesimlerinde bulunan Redeyef’te, hayat pahalılığı ve işsizliği protesto eylemlerine saldıran polisin göstericilerin direnişiyle karşılaştığı, bölgede çatışmaların üç gün sürdüğü bildirildi.

Merkezi Roma’da bulunan BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) genel müdürü Jacques Diouf, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, dünya tahıl stoklarının 8 ila 12 haftalık talebi karşılayabileceğini belirtirken, tahıl arzının 1980’lerden beri en düşük seviyesinde olduğunu söyledi.

Hindistan’ı ziyaretinde açıklama yapan Diouf, “Fiyatların yükselmesi yüzünden tüm dünyada durum çok ciddi bir hal aldı. Mısır, Kamerun, Haiti ve Burkina Faso’da isyanlar başgösterdi” dedi.

Son dönemde soya fasulyesi, mısır, buğday, pirinç gibi temel gıda maddelerinin fiyatları rekor düzeylerde yükselirken, giderek daha çok verimli toprak “biyo yakıt” için gerekli olan tahıl üremine ayrılıyor. Bazı bağımlı ülkelerin tarımsal üretimini, ihtiyaç duydukları ürünlerle sınırlamaya zorlayan tarım tekelleri, bu ülkelerin tarımsal üretim dengesini altüst ediyor. Bu müdahaleler gelir dağılımındaki uçurumun derinleşmesiyle birleşince açlık belası yoksulların boğazına daha sıkı sarılıyor.

Emekçilerin ve ezilen halkların ayaklanmaları, biriken tepkinin boyutu hakkında fikir veriyor. Ancak bu ayaklanmaların emekçiler lehine sonuçlar yaratabilmesi için toplumsal devrimlerle taçlanması gerekiyor.