4 Ocak 2008 Sayı: SİKB 2008/01

  Kızıl Bayrak'tan
   İşbirlikçi burjuvazi yeni yıla içe ve dışa dönük saldırılarla başladı!..
  Kürt halkı kudurgan bir şovenizmin kıskacında bir yılı daha geride bıraktı...
2007 sermayenin yoğun saldırıları ile geçti!
2008 mücadele yılı olacak!
“Herkese sağlık güvenli gelecek” için
genel grev–genel direnişi tabanda örelim!
Sınıf hareketinde birleşik mücadelenin
artan önemi ve büyüyen olanaklar
  SSGSS saldırısına karşı eylemler...
  Cevizli Tekel işçilerinden özelleştirme saldırısına tok yanıt!
  Asgari ücret belirlendi...
  Nereye gidiyoruz?
Yüksel Akkaya
  Kurultay sonrasında mücadelenin ve örgütlenmenin yeni bir dönemine doğru... !
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Emekçi Kadın Komisyonları 10 Şubat’a hazırlanıyor... .
  Gençlik hareketinden...
  Dünya’dan...
  Doğanın yıkımının nedeni kapitalizmin kâr hırsıdır!..
  4 Ocak ‘96 / Ümraniye: Devrimci tutsaklar saldırıyı tok bir direniş şiarı ile karşıladılar...
  Bir rahibin bedeninde şan–şöhret aramak...
  Yeni bir yıla girerken...
M. Can Yüce
  Yeni yıla emeğin hakkıyla
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Bir rahibin bedeninde şan–şöhret aramak...

A. Eylül

Katilleri kahraman ilan etmekte usta olan sermaye düzeni şimdi trajikomik bir biçimde kendi ektiğini biçiyor. 19 yaşında bir inşaat işçisi ünlü bir kahraman olmak isteği ile Kurtlar Vadisi’nden öğrendiği derslere çalışarak acemi bir rahip bıçaklama girişiminde bulunuyor ve hemen akabinde teslim oluyor. Yıllar yılı empoze edilen “bu vatan için ölen de öldüren de kahramandır” önermesine Samast’a serilen kırmızı halılarla cila çeken düzen, sınıfın gencecik neferlerini kahramancıklar listesine ekleyip kelepçeledikten sonra rahata ererek arkasına yaslanıyor.

Bu sefer ne “milliyetçi hassasiyetler” ne “dinsel değerler”... Yani bu genç ne Hristiyanlık’tan “intikam alıyor”, ne misyonerliğe karşı “mücadele ediyor”. Ne “yiğit” bir Malatya katliamı zanlısı, ne bir ülkücü fenomen... Bu sefer Kurtlar Vadisi ve Samsun Emniyeti’nden armağan Ogün Samast posterlerinin sosuna bulanmış bir popstar vakası ile karşı karşıyayız. Yani, bizlere RB olarak kodlanan bu genç, bir rahibin bedeninde yüzünü aydınlatacak flaşlar, yoluna serilecek halılar, adına yazılacak saçma sapan şarkılar ve kendisine alkış tutacak milyonlar arıyor! Bu arayışı doğuran da, besleyen de, esirgeyen ve bağışlayan da, kapitalizmin karanlığından başkası değil!

Sermaye devletinin kahramancıkları...

Sermaye devletinin kahramanlığın tanımı hiç değişmemiştir. “Bu vatan için ölen de öldüren de kahramandır” cümlesi ile özetlenebilecek olan bu tanıma dikkat edildiğinde, sermaye düzeni açısından kahramanlıkla tetikçiliğin aynı anlama geldiği görülecektir. Bu kahramanca ölmek ve kahramanca öldürmek meselesi ilk olarak ilkokul sıralarında tarih kitaplarında öğretilir. En kahraman Osmanlı padişahı en işgalci olandır. Bu önerme ‘70’lerle birlikte komünist avcılarına alkış tutulması kapsamını kazanmış, Mustafa Suphi’nin katillerinin torunları, öldürdükleri her solcu gencin ardından daha da kahramanlaşmıştır. Bu yıllar aynı zamanda kahramanlığın toplumsal bir taban kazanması için özel çabasının harcandığı yıllardır. Bu dönemde Mehmet Ağar, Abdullah Çatlı, Alaaddin Çakıcı, Mehmet Ali Ağcalar yaratılmış ve bunların bir kısmı milletvekilliğine kadar terfi ettirilerek, düzen tarafından tetikçi olarak kullanılan yüzlerce gencin “gelecek umudu” olmaları sağlanmıştır. Kürt halkına dönük kirli savaşın derinleştiği yıllar kahramanlık fenomeninin ikinci kez toplumsal tabana yayılmasını zorunlu kılmıştır. Ve bu kez binlerce işçi-emekçi genci “kelle avcısına” dönüştürülmek üzere “kahraman mehmetçik” afyonu ile uyuşturulmaya çalışılmıştır.

Son kertede bütün bunlara 4 yıldır televizyon aracılığıyla toplumsal bilinci sistematik saldırılarla karşı karşıya bırakan Kurtlar Vadisi ekolü eklenerek, sanal katil Polat Alemdar’a alkış tutan bir nesil yaratılmaya çalışılmaktadır. Ogün Samast, Yasin Hayal, Emre Günaydın vb.’leri, yeni jenerasyon Çatlı, Ağca ve Ağar olup, Kurtlar Vadisi’nin ilk meyveleridir... RB ise hiçbir zaman diğer akranları kadar şanslı olamamış bir inşaat işçisi, Kurtlar Vadisi düzeninin “elinden kaçırdığı bir fırsat” ve bu yüzden de bir anlamda üretim hatasından ibarettir...

Kendi katili için çalışmak / kendi geleceğini kurşunlamak...

Kapitalizm geniş gençlik kesimlerinin gelecek sorunun bizzat kaynağını oluşturmaktadır. İşçi-emekçi sınıflara mensup gençlik kesimlerinin bugün gelecekten hemen hemen hiçbir elle tutulur beklentisi kalmamıştır. Son yılların popüler katilleri de dahil olmak üzere, başarısız cinayet girişimcilerini, lise önlerinde birbirlerini kesenleri şöyle bir gözümüzün önünden geçirdiğimizde ise karşımıza hep aynı karanlık geleceğe hapsolmuş sınıfsal bir gerçeklik çıkacaktır. Bu gençlerin hemen her biri katil olmadan önce bir sınıfa kader olarak dayatılan gelecek kurgusunun bizzat parçasıydılar.

Sermaye düzeninin katili olması gereken bu gençleri, kendi katillerinin tetikçisi yapan ise açık ki onların önüne konulan umuda bulanmış, kahramanlıkla süslenmiş bir gelecek fotoğrafından ibaret. Kafaları yıllar yılı gerici ideoloji ile doldurulmuş gençlerin yaşadıkları koşullara duyacakları isyanın karşısına Polat Alemdarlar eliyle dinsel, ulusal afyonlar çıkartılıyor. Ve bu afyon sonunda gençleri kendi geleceklerini kurşunlamanın eşiğine getiriyor...

Cinayete teşebbüs eden kişiyi doğru kodlamak...

İzmir’de yaşanan bu son olayda cinayete teşebbüs edeni doğru kodlamak gerekiyor. Öncelikle burjuva medyanın tabiriyle RB’yi akıllardan silmek şart! Bir inşaat işçisi... Öyle bir inşaat işçisi ki önce kiliseyi yakmaya karar verip bir şişe benzin alıyor, benzin çalınınca yenisini alacak parası yok. Öyle bir inşaat işçisi ki inşaatta yatıyor. Öyle bir inşaat işçisi ki teslim olduğunda üzerinde yalnızca 2 YTL parası var... Ve 19 yaşında...

Bir bıçaklama vakasını aklamak mıdır bunlar?! Hayır! Gerçek suçlunun üzerinin örtülmesine engel olmaya çalışmaktır. Kimse sivil faşist bir örgütlenmenin doğrudan/tanımlı bir üyesi olmayan 19 yaşındaki bir inşaat işçisinin suçlu olduğunu iddia edemez! Suçlu çok açık bir biçimde geleceksizliği yaratan, gelecek arayışlarını kirleten, toplumsal bilincimizi Polat Alemdarlar’ın arpa boyunu aşmayacak bilinci ile sınırlamaya çalışan bu düzenin kendisidir.

Kısacası isteyerek ya da değil ama bu cinayet girişiminin ardında da devlet vardır ve bıçağı tutan genç teslim olduğunda yaptığı bir ihbardan ibarettir!


Bursa Kadın Platformu’ndan etkinlik...

29 Aralık 2005 yılında, Bursa’da Özay Tekstil Fabrikası’nda çıkan yangında 5 kadın işçi yakılarak katledilmişti. Kadın işçileri anmak için, 30 Aralık günü Orhangazi Parkı’nda, “Bursa Kadın Platformu” tarafından bir basın açıklaması yapıldı. Açıklamanın ardından sloganlar eşliğinde Eğitim Araçları Salonu’nun önüne kadar bir yürüyüş gerçekleştirildi.

Yürüyüş sırasında “1857 Newyork’da 150 kadın işçi, 2005 Bursa’da 5 kadın işçi yakılarak öldürüldü. Yanmak değil, yaşamak istiyoruz!” yazılı bir pankart taşındı. “Katil patron hesap verecek!”, “Yanmak değil, yaşamak istiyoruz!”, “Kadınlar susmadı, susmayacak!”, “ İş kazası değil iş cinayeti!” sloganları atıldı. Yaklaşık 100 kişinin katıldığı yürüyüşün ardından platformun düzenlediği “Çalışma Yaşamı ve Kadın” konulu panel gerçekleştirildi.

Yanan kadın işçiler anısına saygı duruşunun ardından panelin ilk sunumunu Petrol-İş Kadın Birimi Sorumlusu ve Kadın Dergisi Yayın Yönetmeni Necla Akgökçe yaptı. Akgökçe konuşmasında serbest bölgelerin ve Novemed fabrikasının yapısı ile işçilerin durumunu ve fabrikadaki direnişinin öyküsünü anlattı.

Ardından Marmara Üniversitesi Çalışma Ekonomisi Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. Şule Necef Daldal bir sunum yaptı. Son olarak, Av. Ayşe Batumlu, konu üzerindeki yasal düzenlemeleri anlattı ve SSGSS Yasa Tasarısı üzerine kısa bir konuşma yaptı.

Soru-cevap bölümünün ardından panel sona erdi.

Kızıl Bayrak/Bursa

Eskişehir’de 19 Aralık paneli

29 Aralık günü Eskişehir’de 19 Aralık katliamıyla ilgili bir panel gerçekleştirildi. Panele ölüm orucu gazisi ve 19 Aralık direnişine bizzat tanıklık etmiş olan Nihat Göktaş ve Vefa Serdar konuşmacı olarak katıldılar. Nihat Göktaş konuşmasında devletin hücre sistemine geçişindeki amacından ve 19 Aralık’ta yaşananlardan bahsetti. Devletin “cezaevleri kontrol altına alınmazsa, dışarıyı alamayız” diyerek cezaevlerini teslim almaya çalıştığını vurgulayan Göktaş, 20 yıllık süre içinde 500 tutuklu ve mahkumun cezaevlerinde yaşamını yitirdiğini aktardı.

Ardından söz alan Vefa Serdar da devletin zindan politikalarından ve katliamlarından bahsetti. Soru-cevap şeklinde kısa bir tartışmanın ardından panel sona erdi. BDSP, DGH, DPG, ESP, ÖDP, SDP, EHP, İHD ve Mücadele Birliği’nin örgütlediği panele yaklaşık 40 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak/Eskişehir