4 Ocak 2008 Sayı: SİKB 2008/01

  Kızıl Bayrak'tan
   İşbirlikçi burjuvazi yeni yıla içe ve dışa dönük saldırılarla başladı!..
  Kürt halkı kudurgan bir şovenizmin kıskacında bir yılı daha geride bıraktı...
2007 sermayenin yoğun saldırıları ile geçti!
2008 mücadele yılı olacak!
“Herkese sağlık güvenli gelecek” için
genel grev–genel direnişi tabanda örelim!
Sınıf hareketinde birleşik mücadelenin
artan önemi ve büyüyen olanaklar
  SSGSS saldırısına karşı eylemler...
  Cevizli Tekel işçilerinden özelleştirme saldırısına tok yanıt!
  Asgari ücret belirlendi...
  Nereye gidiyoruz?
Yüksel Akkaya
  Kurultay sonrasında mücadelenin ve örgütlenmenin yeni bir dönemine doğru... !
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Emekçi Kadın Komisyonları 10 Şubat’a hazırlanıyor... .
  Gençlik hareketinden...
  Dünya’dan...
  Doğanın yıkımının nedeni kapitalizmin kâr hırsıdır!..
  4 Ocak ‘96 / Ümraniye: Devrimci tutsaklar saldırıyı tok bir direniş şiarı ile karşıladılar...
  Bir rahibin bedeninde şan–şöhret aramak...
  Yeni bir yıla girerken...
M. Can Yüce
  Yeni yıla emeğin hakkıyla
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kurultay sonrasında mücadelenin ve örgütlenmenin yeni bir dönemine doğru...

Hedef tersaneleri sınıf hareketinin örgütlü militan bir mevzisi haline getirmektir!

İki ay süren yoğun ve etkin bir çalışmanın ardından 2. Tersane İşçileri Kurultayı 9 Aralık 2007 tarihinde başarıyla gerçekleştirildi. Kurultayın başarısı çalışmanın kapsamı, boyutları ve gücü ile havzaya etkisi, kurultayın iç niteliği ve somut kararları üzerinden değerlendirilmelidir.

Tersanelerde toplam olarak üç yıl, ancak daha etkin olarak da son bir yıl içerisinde mücadeleye önderlik eden, cehennem koşulları altında inim inim inleyen işçilerin öfkesini açığa çıkararak eylemsel bir kanala akıtan ve azımsanmayacak düzeyde bir hareket ve birikim yaratan Tersane İşçileri Birliği’nin çabası, enerjisi, sabrı ve soluğu, havzada belli bir mücadele düzeyi yaratmış ve bu en bariz şekliyle kurultayda açığa çıkmıştır.

Kullanılan araçlar, dernek, semt, kahve ve bekâr evlerinde yapılan toplantılar, propaganda araçlarının zenginliği, en ücra tersanelere kadar taşınan çalışma ve bu çalışmanın içeriğinin tersane işçileriyle birlikte tartışılması, çizilmek istenen tablonun (çizgilerindeki bazı yetersizliklere rağmen) büyük ölçüde şekillendiğinin verilerini sunuyor. Burada sözkonusu olan, kurultayın da ana fikri olan “örgütsel/bilinçsel sıçrama” ile “tersane grevi” fikirlerinin asgari düzeyde de olsa tartışılmış ve bu konularda düşünsel bir düzlem oluşturulmuş olmasıdır. Bundan sonraki adım bunu daha derinlerde hissettirmek ve bir hareket noktası yakalamaktır.

Mevcut tablonun toplamı, çok yönlü bir ön hazırlık sürecinin belli bir başarı ile örgütlendiğini ve bu çalışmanın kurultaya yansıdığını gösteriyor. Kurultay öncesi yaygın olarak yürütülen pratik faaliyet ile ona eşlik eden iç tartışma süreçleri, çetin koşullarda dişe diş bir şekilde yürüyen mücadeleye soluk kazandıran bir niteliktedir. Sigortasız, iş güvencesiz ve her türlü haktan yoksun olarak çalıştırılan tersane işçilerinin mücadelesi bugüne kadar önemli mesafeler katetti. Ancak örgütlenmeyle ilgili sorunlar halen olduğu yerde duruyor. Mevcut örgütsüzlüğü aşabilmek ve örgütlülüğü üst noktaya sıçratabilmek, kalıcı mücadele mevzileri yaratmak gibi temelli görevlerimiz var. Nitekim 2. Tersane İşçileri Kurultayı da böyle bir ihtiyacın ürünü olarak açığa çıktı.

Tersanelerde örgütlenmenin sorunları

Tersaneler cehennemi 25 bin işçiyi barındırmaktadır. Yan sanayiyle birlikte toplam 50 bin çalışanı olan bu işçi yatağının işçileri henüz hak arama mücadelesi noktasında oldukça geri bir bilince sahip. İşçi kimliği gelişmemiş ve kır yaşantısından kopamamış büyük bir kitlenin kendini bir sınıf olarak algılaması kuşkusuz zaman sorunudur ve önemli ölçüde öncü devrimci güçlerin etkin müdahalesiyle gerçekleşebilecek bir süreçtir.

Bugün mevcut yasal haklardan bihaber olan bir işçi kitlesinden bahsediyoruz. Üstelik üretim yapısı 2000’e varan taşeronlarla paramparça olan bir kitledir bu. Çoğu işçilikten doğma ve büyük firmaların küçük olanları yutma gerçekliğine karşın her geçen gün mantar gibi türeyen taşeron firmalar, havzada örgütlenmenin önündeki en büyük engeldir. Bizzat tersane patronları örgütü tarafından önü açılan taşeronluğun patronlara bir dizi getirisi olmaktadır. Üretimi parçalara ayırarak daha hızlı gemi üretip daha fazla kâr elde eden tersane patronlarının taşeronluk sisteminden elde ettiği asıl kâr ve kazanç, işçilerin parçalı ve dağınık durmasıdır. 25 bin kişilik işçi kitlesini binlerce parçaya ayırarak minimize eden tersane kapitalistleri, böylelikle havzada sigortasızlığın, ücret gasplarının, düşük ücretlerin ve bu kuralsızlığın en uç noktası olan iş cinayetlerinin doğmasına neden olmaktadır.

25 bin kişilik koca bir ordudan ayrılarak 20’şer 30’ar kişilik gruplar halinde küçük dünyalara zincirlenen işçiler, zamanla toplamın bir parçası olma gerçekliğinden uzak bir şekilde cehennemi yaşamaya devam etmektedir. İşçilerin bilincini bulandıran yine havzada çok rahat taşeron olabilme hayalidir. Patronlar tarafından oluşturulan “çok çalış, çok kazan, sen de patron ol!” bilinci geniş işçi yığınlarının sınıf atlama hayallerini beslemekte, bu da sınıf bilincinin oluşmasına ket vurmaktadır. Bu parçalanmışlık ve darmadağın edilmiş tablo içerisinde zamanla işçiler içten içe birbirlerine yabancılaşmış, rakip hale getirilmiş, birbirine güvensizleştirilmiştir. Ortak sorunlara ortak refleksin gelişememesinin en önemli nedeni budur. Üretim sürecindeki yapılan işlerin (montaj, kaynak, taş) nitelik farkından kaynaklı da bir bölünmüşlük sözkonusudur.

İşçilerin parçalanmasındaki bir diğer faktör, çalışılan işyerlerinde öne çıkan etnik köken, yöre ve bölge ayrımcılığının körüklenmesidir. Bu olgu bizzat tersane patronları ve taşeronlar tarafından birbirlerine düşmanlık beslenecek tarzda kışkırtılmaktadır. Geçici işçilik ve işçi sirkülasyonu (işe geçici gözüyle bakıldığı için) işçi tarafından hak alma mücadelesini tali plana itmektedir.

Buradan bakıldığında, bu cehennemde bir çalışma yürütmenin, işçi yığınlarını mücadeleye sevk etmenin zorlukları anlaşılır. Ancak her şeye rağmen mevcut sorunları bu işçi kitlesiyle çözeceğimiz gerçeği duruyor karşımızda. Öyleyse görev, Tersane İşçileri Birliği’nin bir an önce daha etkin bir çalışma ve mücadele inisiyatifi ile işçilerin karşısına çıkmayı başarmasıdır. Çok yönlü bir plan çerçevesinde ve kararlı bir tutumla mücadeleyi toparlamak, örgütlemek, geliştirip yaymak onun görevidir.

Üç yıllık süre içerisinde binlerce işçiyle muhatap olundu. Başta ücret alacakları olmak üzere barınma, ulaşım ve cinayetlerle ilgili kuvvetli tepkiler örgütlendi. Binlerce işçi tanındı. Ancak tanınan ve sorunu çözülen bu işçilerle güçlü ve kalıcı bir politik bağ kurulamadı. Şimdi bu bağı kurmanın, güçlendirmenin ve kalıcılaştırmanın ertelenemez bir görev olduğu ortadadır. “Sınıfa karşı sınıf!” şiarı ile asıl anlatılmak istenen bu olmalıdır. GİSBİR kapitalistleriyle tersane işçileri arasındaki silikleşmiş sınıfsal olgu değiştirilmeli, bu iki sınıf arasındaki ayırım kalın çizgilerle belirginleştirilmelidir.

Ötesinde, sınıfın ekonomik sorunları dışında siyasal sorunları olduğunu, mücadelede başarılı olabilmek için de sınıflar mücadelesinin bu asıl düzlemine geçmek gerektiğini tersane işçilerine anlatabilmek gerekmektedir. Temel siyasal hak ve özgürlüklerden yoksunluk, tırmandırılan şovenizm, sınırötesi operasyonlar, emperyalist barbarlığın Ortadoğu katliamları işçilerin gündemine sokulmalıdır. ABD destekli siyonist katillerin Lübnan ve Filistin’e dönük saldırganlığı tırmandırdığı süreçte, Tersane İşçileri Birliği’nin “Bir gün Filistin için çalışıyoruz, bir yevmiyemizi Filistin’e gönderiyoruz” kampanyası bu açıdan iyi bir örnektir. Bu örnekler çoğaltılmalı, işçiler bu noktalarda da seferber edilmelidir. Kısacası işçiler ekonomik, siyasal ve sosyal gelişmelerle ilgili düzenli ve sürekli bir eğitimden geçirilmelidir.

2. Tersane İşçileri Kurultayı vesilesiyle semtlerde ve bazı tersanelerde kurulan komiteler, bu çerçevede bundan sonraki süreçte kesin olarak şekillenmeli, kalıcı hale getirilmelidir. Tersane grevini bir takım kazanımlarla sonuçlandırmanın ve dolayısıyla sınırları aşan ve sınıfın hareket kabiliyetini ve refleksini güçlendiren mekanizmaların bu tür araç ve mevzilerin yaratılmasıyla güvence altına alınabileceği bilince çıkarılmalıdır.

Çalışma daha vurucu noktalara kaymalıdır!

Bugüne kadar TİB çevresinde şekillenen ve her şeye rağmen patronların karşısına dikilen çalışmanın ve mücadelenin ağırlık noktası gurbetçi işçiler oldu. Sayısı 5 bine varan ve tersaneler cehenneminde taş, cugul, temizlik gibi tali işleri yapan bu işçiler üretimin asıl bileşenlerinden bir parça olsalar bile, vurucu güç montaj, boru, kaynak gibi temel işleri yapan işçilerdir. Kaldı ki bu işçiler diğer tali iş yapan işçilere oranla havzada daha kalıcı bir konumdadır. Örgütlenmenin yeni dönemde kilitlenmesi gereken hedef kitle, GİSBİR’in ve dolayısıyla üretimin işte bu şah damarıdır. Olası bir tersane grevini başarıya götürecek motor güç de budur.

TİB, kalenin en üstünde dalgalanan kızıl bayraktır. Alta doğru komiteleşmeler de hareketin atardamarı olmalıdır. TİB ile komiteler, birbirine kan taşıyan, birbirini besleyen bir işlev görmelidir.

2. Tersane İşçileri Kurultayı vesilesiyle işyerlerinde ve semtlerde komiteler kuruldu. Ancak bu komitelerin kurultay sürecinde çalışmaya seferber edilmesi noktasında ciddi eksiklikler yaşandı. Bekar Evleri Komitesi görece daha işlevli bir halde değerlendirilirken, diğer komiteler bir takım sınırlı işleri dışta tutarsak pek işlevsel olamadılar. Kurultay çalışmasının asli zayıflığını işin bu yönü oluşturuyordu. Grev sürecinin yaslanacağı güç bu komiteler olacaktır. Bu dönem içerisinde 2. Kurultay’da kurulan ancak yeterli bir işlevselliğe kavuşmayan komiteleri yaymalı ve politik planda güçlendirmeliyiz. Çalışma havzadaki sorunlarla sınırlı tutulmamalı, genel politik gündem ve siyasal sorunlarla ustaca birleştirilmelidir.

Komitelerle grev hedefine!

Tersane işçisinin alttan doğru enerjisini, öfkesini, mücadele azmi ve kararlılığını açığa çıkarabilecek etkili araçlardır komiteler. Tek tek tersanelerde sirkülasyona bağlı kalıcı komitelerin kurulmasının zorluğu bilinmektedir. Ancak her şeye rağmen tek bir tersanede bulunulan süre içerisinde bir komiteyi etkili kullanabilmek ve oradan doğru müdahale edebilmek, çalışmanın ve mücadelenin olmazsa olmazlarındandır.

Herhangi bir iş cinayeti ya da yaşanan özgün bir sorun karşısında refleks eylemler gerçekleştirmek, deneyimlerin de gösterdiği gibi harekete adım attırmaktır. Örneğin yaşanan bir iş cinayetinde yemek boykotu ya da kısa süreli iş bırakmak (ki bu yaşanmış bir deneyimdir) ya da daha etkili eylemler gerçekleştirmek ancak bu komitelerin işlevli olmasıyla gerçekleşebilir.

Ötesinde, 52 tersanenin “tek bir fabrika” olarak algılanışı, hiçbir biçimde tek tek tersanelerde örgütlenmenin ve mücadelenin önemini karartmamalıdır. Kısa vadede tek bir tersanede de “grev” hedeflenmelidir. Birkaç yıl önce gerçekleşen Yonca Teknik Tersanesi grevi buna iyi bir örnektir. Bu grevle kısmi kazanımlar elde edilmiştir; bu kazanımlar daha sonra da gaspedilmiş olabilir, ancak havzadaki mücadeleye zengin deneyimler bırakmıştır.

Biz daha güçlüsünü yaratabilmeliyiz. Büyük tersanelerden biri ya da birkaçı hedef tahtasına çakılmalıdır. Bu, makro “fiili grev” hedefinin provası olabilmelidir.

Bir bardak temiz su için bile GREV!

Yeni dönemde önümüzde ikili bir görev durmaktadır. Birincisi örgütlenme noktasında güçlü bir ileri sıçrayışı yaşamak, yaşatmaktır. İkincisi “fiili grev”dir. Birinci aşama tamamlanmadan “grev” düşüncesi heyecan verici bir söylem olarak kalacaktır. Birinci aşamanın tamamlanmasının koşulu da, öncelikle 2. İşçi Kurultayı’nda alınan kararların güçlü bir şekilde yaşama geçirilmesidir. Sigortasız çalışma, ücret gaspları, düşük ücretler, taşeronlaştırma, iş cinayetleri gibi genel sorunlara karşı mücadelede alınan kurultay kararları kesin olarak grev hedefiyle buluşmalıdır.

Öte yandan “1 Mayıs’ta iş bırakarak alanlara çıkma” ya da bir takım semtlerde işçi lokallerinin kurulması gibi alınan somut kararlar çoğaltılmalı, etkili eylemlerle GİSBİR’in kabuk bağlamış yaraları kanatılmalıdır. Dahası havzada yaşanan genel sorunlara paralel olarak daha özgün sorunlar da işlenebilmeli, özgün sorunlar da grev hedefine bağlanmalıdır. Örneğin öğle arası verilen bir saatlik zaman diliminin yemek kuyruklarında geçmesi ya da temiz su verilmemesi ile bir su bardağından onlarca işçinin faydalanması gibi özgün sorunlar grev talepleri içinde yer almalıdır.

Tersanelerde yaşanan genel sorunlara hapsolmak ve bu doğrultuda çalışma yürütmek mekanik bir çalışma tarzıdır. Bu tarz mutlaka aşılmalı, her gün çalıştığımız işyerinde “grev”i nasıl işleyebiliriz bilinci hakim olmalıdır. Daha özgün sorunlar üzerinden yeni biçim ve yöntemler bulmalı, özgün ve yaratıcı bir çalışma tarzı geliştirmek kaygısı içinde olmalıyız. Örneğin soyunma konteynırlarının pislikten geçilmemesi ya da tuvaletlere gidişin sınırlandırılması bile “grev” ile ilişkilendirilmelidir.

Tüm bunların yanısıra, tersanelerde bir takım özgün sorunlara karşı yapılacak müdahaleler, sorunu çözdüğü ya da bir nebze olsun hafiflettiği her durumda, işçi kitlelerinde BİRLİK’e karşı giderek büyüyen bir güven de geliştirecektir. Geçmiş yıllarda Çiçek Tersanesi’nde sabunluğun olmaması sorunu üzerinden yapılan müdahale ve bu müdahale sonucunda sorunun çözüme kavuşması, bu konuda önemli bir somut deneyimdir. Bu tip özgün sorunlara çözücü bir müdahale biçimi yaygınlaşmalıdır.

Semtlerde kurulacak işçi lokalleri yerinde kullanılabilirse örgütlülüğü güçlendiren bir işlev görecektir. Bu aynı zamanda tersane işçilerini semtlerden de kuşatabilmenin bir olanağıdır. Ancak semtlerde kurulacak işçi lokalleri çalışmasının, çalışmayı semt eksenli haline getirme tehlikesi de vardır. Bu hatalı tutuma düşmekten kaçınmak gerekir. Çalışma üretimin kalbinden doğru şekillenmeli, semt çalışması da buradan doğru kurgulanmalı, bunu besleyecek ve tamamlayacak biçimde ele alınmalıdır.

Ayrıca Tersane İşçileri Birliği lokali bir takım eğitim seminerlerinin, kursların, sosyal ve kültürel aktivitelerin gerçekleştirilebileceği bir düzenleme içerisine girmelidir. TİB-DER yönetimi aylık periyodlarla bu tür etkinlikleri programlamalı, sosyal-kültürel etkinliklerin yanısıra işçilere hukuksal yardım sağlayabilecek bir mekanizma olmalıdır.

“Tersanelerde bir dönem sona erdi…
Şimdi daha ileri hedeflere!..”

1872’de Kasımpaşa Tersanesi işçileri 11 aylık ücretlerini alamadıkları için greve gittiler. Bu, Türkiye işçi sınıfı hareketinin tarihindeki ilk grev olarak bilinmektedir. İşçi ve emekçilere baskıların en yoğun olduğu dönemde, 1920’lerde, yüzlerce tersane işçisi 1 Mayıs’ta kızıl bayraklarla alanlara çıktı. ‘60’lı ve ‘70’li yılların sınıf mücadeleleri içinde tersane işçileri de layıkı ile yerlerini almışlardı. Ve nihayet, ‘89 yılının sarsıcı “bahar eylemleri” sürecinde Tersane işçileri de etkin biçimde yer aldılar, Haliç tersaneleri üzerinden zaman zaman sürükleyici roller de üstlendiler.

Tersane işçileri bugün de bu potansiyeli taşımakta, cehennemi aratmayan çalışma koşullarına karşı zaman zaman ortaya koydukları çıkışlarla bunu somut olarak da göstermektedirler.

Bugün bu bayrağı daha ileriye taşımanın öncü sorumluluğu ise tersaneler cephesinde çalışan sınıf devrimcilerinin omuzlarındadır. Bunun gerekleri mutlaka yapılacak, bu sorumluluğun hakkı mutlaka gereğince verilecektir. Tersane işçileri Türkiye işçi sınıfının en militan bölüklerinden biri olarak örgütlenecek ve seferber edilecektir. Bu sınıfa olduğu kadar tarihe karşı da borcumuzdur.

Komünist Tersane İşçileri