24 Ağustos 2007 Sayı: 2007/33(33)

  Kızıl Bayrak'tan
   Dikkatler sınıf hareketine, güç ve enerji sınıf çalışmasına!
  Grev hazırlıkları yayılıyor, bürokratlar susuyor!
Grev hakkı için birleşik mücadele!.
Nazi artığı Halacoğlu’nun ırkçı-şoven hezeyanları…
İşçi ve emekçi hareketinden...
Liberal sol için bir pusula ya da islami demokratik faşizmin işçi sınıfı ile imtihanı
Yüksel Akkaya
  TÜTSİS “esneklik” dayatıyor, TEKSİF uzlaşmadan bahsediyor!
  KESK üyeleri ve yöneticileriyle toplu görüşme süreci üzerine konuştuk...
  Seçimler ve yeni dönem/2
22 Temmuz seçimleri ve düzen partileri
  Piyasalaşan eğitim sisteminde mesleki eğitim:
  Tersaneler cehenneminde hak alma
mücadelesi büyüyor!
  İşgalci zorbalar Irak’a
“Bosna modeli” öneriyor
  Şeriatçı Suudi rejimi emperyalist-siyonist güçlerin safında...
  Filistin, Irak ve Lübnan’da mikro ve kanton devletler kuruluyor... / 4
Volkan Yaraşır
  Devlet ve siyaset kurumu - M. Can Yüce
  Coca Cola’nın sirkine
bu sene de davet var!
  Sacco ve Vanzetti’yi insanlığın vicdanında canlı tutmak için...
  Bir-Kar Gençliği: “2. Enternasyonal
Gençlik Buluşması”na hazırlanıyoruz!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Şeriatçı Suudi rejimi emperyalist-siyonist güçlerin safında...

Bölge halklarına karşı tetikçilik hazırlığı!

“Yeni bir Ortadoğu” yaratmak için ekonomik, siyasi, askeri güçlerini seferber eden emperyalist/siyonist güçler, kirli emellerine ulaşabilmek için bu projenin önündeki engelleri etkisizleştirmeye çalışıyor. İran, Suriye yönetimleri ile Filistin, Irak ve Lübnan’da direnen güçler, öncelikli hedefleri durumunda.

ABD savaş makinesi Irak’ta, İsrail savaş makinesi Lübnan’da başarısızlığa uğrayınca, Suriye ve İran’a karşı doğrudan askeri saldırıya girişmek mümkün olmadı. Saldırı planında yaşanan zorunlu gecikmenin de etkisiyle, savaş kundakçıları bölgedeki Amerikancı rejimleri harekete geçirme hazırlığına başladı.

Bu uğursuz hazırlıklar ile ABD emperyalizmi, Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün gibi etkili Amerikancı devletleri “ılımlı Sünni eksen” adı altında İran, Hizbullah ve Hamas’a karşı örgütlemeye başladılar. ABD-İsrail ikilisi adına tetikçilik yapmak anlamına gelen bu hazırlıklarda en aktif rolü şeriatçı Suudi Arabistan rejimi üstlendi. Filistin halkına ihanet eden bu gerici rejim, gelinen noktada siyonist İsrail’le açıktan işbirliği yapabilecek kadar da pervasızlaştı.

Petro-dolarlardan biriktirdiği rantın bir kısmını silahlanmaya aktararak savaş makinesini sürekli tahkim eden Suudi yönetimi, ABD-İsrail ikilisiyle işbirliğini geliştirdiği ölçüde bölge halklarına karşı saldırganlaşıyor. Aktif Amerikancı çizgi, uzun yıllardan beri Suriye ile belli bir dengede tutulan ilişkileri zedeleyecek noktaya varmış bulunuyor.

Suudi rejimi Lübnan’da da direnişin başını çeken Hizbullah’a karşı gerici hükümeti destekliyor. Böylece Ortadoğu denkleminde önemli bir yeri olan Lübnan’da ABD-İsrail ikilisine aktif hizmette bulunuyor. Bu tutumu ile şeriatçı rejim, Hizbullah ve İsrail karşıtı diğer güçlerle işbirliği yapan Suriye yönetimine karşı İsrail safında yer almış oluyor. Suriye’nin Golan Tepeleri’ni işgal eden İsrail, hem stratejik açıdan kritik, hem de su kaynakları açısından zengin olan bu bölgeyi ilhak etmek istediğini gizleme gereği duymuyor.

ABD-İsrail ikilisi ile anlaşmak için harcadığı çabalara bir karşılık bulamayan Suriye yönetimi, emperyalist/siyonist güçlerin hedefi olmaktan kurtulamadı. Zira Suriye, İsrail’le anlaşmak için Golan Tepeleri’ndeki işgalin son bulmasını istiyor. Golan Tepeleri’ni ilhak etme hesabı içinde olan İsrail’in ırkçı-siyonist rejimi ise, her türlü “barışı girişimi”ni baltalıyor. Hal böyleyken, şeriatçı Suudi rejiminin İsrail safında yer alması, gecikmeli de olsa Suriye yönetiminin sesini yükseltmesine neden oldu.

Amerikancı Suudi ve Mısır rejimlerini açıktan hedef alan, bizzat Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Faruk El Şara oldu. Şara, Suudi Kralı Abdullah ile Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’in, ABD’den korkmaları nedeniyle Suriye Devlet Başkanı Beşar Esat’la üçlü zirve yapmaya cesaret edemediğini söyledi. Suriye yönetiminin “ılımlı” temsilcisi kabul edilen dışişleri bakanı Velid el Muallim de, birçok kez Suudi meslektaşı Suud el Faysal’ın Şam’ı ziyaret etmesine yönelik davetleri geri çevirdiğini açıkladı.

ABD-İsrail kuyrukçusu Suudi rejimi, Şam’dan gelen açık eleştirilere sert ifadelerle karşılık vererek, emperyalist/siyonist güçler safında yer aldığını somut olarak ortaya koymuş oldu.

Şam’dan yapılan açıklamalar, Suriye’nin, Mısır ve Suudi Arabistan’la belli bir dengeye dayalı işbirliği döneminin sonuna gelindiğinin işareti kabul ediliyor. Olayların seyri gerekli kılarsa ABD-İsrail adına tetikçilik yapacak kadar soysuzlaşan Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün gibi Amerikancı rejimler, artık Ortadoğu halklarının baş düşmanlarıyla aynı mevzide bulunuyorlar.

Amerikancı rejimlerin bu pervasızlığı, Suriye’nin ise bu küstahlığa cepheden saldırması, önümüzdeki dönemde bölgesel çatışmalarda yeni cepheler açılabileceği şeklinde yorumlanıyor ki, emperyalist/siyonist güçlerin bu yönde hazırlıklar yaptığı bir sır değil.

Suriye yönetiminin Suudi Arabistan-Mısır ikilisi karşısındaki tutumu elbette onun anti-emperyalist/anti-siyonist olmasından kaynaklanmıyor. Meselenin özü, Golan Tepeleri’nde devam eden İsrail işgalinin sona ermesini sağlamaktır.

Emperyalizm, siyonizm ve her türden gericiliğe karşı olduğu gibi, ABD-İsrail işbirlikçisi gerici rejimlerin de bölge halkları nezdinde teşhir edilmesi ilerici devrimci güçlerin sorumluluk alanındadır.


İngiliz ordusu Irak’tan kaçıyor!

Yağmadan büyük bir pay alma hesabı ile Irak işgaline hevesle katılan İngiliz emperyalizmi, bu ülke halklarına karşı işlenen vahşi suçlara ortak olmanın ötesinde bir uygulamaya imza atmadı. İngiltere, Irak’ın Ortaçağ karanlığına sürüklenmesine, bir milyon Iraklı’nın katledilmesine, birkaç milyon insanın yaralanmasına ve üç milyona yakın insanın mülteci durumuna düşürülmesine dolaysız şekilde ortak oldu.

Britanya savaş makinesinin uzun yıllara dayalı sömürgecilik deneyimi onu Irak bataklığına saplanmaktan kurtarmaya yetmedi. İşgalci ordusunu Irak’a yollayan İngiliz burjuvazisinin yağmadan büyük pay kapma hevesi de belli ölçüde Irak bataklığına gömüldü. Vahşi işgalin “astarı yüzünden pahalı” olmaya başlayınca, İngiliz ordusu Basra’daki 500 askerin çekileceğini duyurmuştu. Gelinen yerde ise, 5 bin 500 işgalci askerin tamamının Irak’tan çekilmesi, bizzat İngiliz ordusu şefleri tarafından isteniyor.

Konuyla ilgili İngiliz The Independent gazetesinde yer alan haberlere göre, İngiliz komutanlar, Bush’un “fino köpeği” Tony Blair’in koltuğuna oturan İngiltere Başbakanı Gordon Brown’a, Irak’ın güney ve doğusunda İngiliz ordusunun “yapabileceği bir şey kalmadığını” iletti ve bu bölgedeki 5 bin 500 askerin çekilmesini istedi.

The Daily Telegraph gazetesinin konuyla ilgili haberinde ise, Basra’daki işgalci İngiliz güçlerinin, “bir işe yaramadıkları” ifade edildi.

Aynı anda Irak ve Afganistan işgallerine katılan İngiliz savaş makinesinin iki cephede savaşmakta zorlandığı, Irak’tan çekilecek güçlerin Afganistan’daki işgalci NATO güçlerine katılabileceği ifade ediliyor. Ancak Irak işgaline karşı çıkanlar, İngiliz ordusunun Afganistan’a ek güç göndermesine de karşı çıkıyor. Emperyalist işgale verdiği hararetli destekten dolayı zamanı dolmadan koltuğunu bırakmak zorunda kalan Tony Blair’in selefi Gordon Brown, kısa sürede aynı akıbete uğramamak için Irak bataklığından kaçmak isteyen İngiliz ordusunun isteklerini kulak ardı edemiyor. Bu durumda işgalci İngiliz birliklerinin Irak’tan çekilme ihtimali yüksek görünüyor.

Görünen o ki, Londra’dan yükselen bu sesler, neo-faşist çetenin şeflerini rahatsız ediyor. Örneğin, İngiliz ordusunun çekilme isteğini değerlendiren Bush’un askeri konulardaki danışmanı Sephen Biddle, İngiliz askerlerin Irak’tan çekilmelerinin “utanç verici” ve “nahoş” olacağını öne sürdü.

İşgalci İngiliz ordusunun Irak’tan çekilme istemini değerlendiren Mukteda es Sadr ise, direniş sonucu İngiliz askerleri arasında can kaybının artmasının Britanya ordusunu çekilmeye zorladığını ifade etti. Direniş olmasaydı İngilizler’in çok daha uzun bir süre Irak’ta kalabileceklerini vurguladı.

Küstah ve saldırgan Britanya ordusunun Irak’tan kaçmak için fırsat kollaması, hiçbir zorba gücün halkların direnişini kıramayacağını bir kez daha göstermiştir. Saldırganlıkta ölçü tanımayan en donanımlı emperyalist savaş makinesinin bile, halkların direnişi karşısında etkisinin bir sınırı var. Ancak Ortadoğu halklarına gerekli olan sadece emperyalist orduları bataklığa sürüklemek değil, fakat onları bölgeden kovup zafere ulaşmaktır.