24 Haziran 2006 Sayı: 2006/24 (24)
  Kızıl Bayrak'tan
   Kurultaya hazırlık yeni bir döneme ve daha ileri görevlere hazırlıktır
  "ABD'ye en olumsuz yaklaşan ülke" Türkiye
  Bebeklerin katili sermaye düzenidir
  Her gün yeni bir hırsız çetesi yatkalanıyor! Her çete öncelikle devlet kurumlarında yuvalanıyor
  Hükümetle patronlar arasında karşılıklı suçlamalar
  Türkiye Makedonya'dan sonra Avrupa'nın en yoksul ülkesi
TUSİAD'ın eğitim raporu açıklandı; Patronlar yine riyakarlık içinde
Belediye işçisi sermayeye karşı gücünü birleştirmelidir!
Belediyelerde grev kararları asılıyor
Has Alüminyum'da bir kez daha işçi kıyımı ve direniş
ÖSS vesilesi ile: Eğitimde çürüme ve sorumlu öğretmenlik / Yüksel Akkaya
  "Zeytin Dalı"na hazırlanan reformist sol Prodi'sini arıyor / Orta sayfa
  Çorum, Maraş, Sivas.... Katliamların hesabını işçi ve emekçiler soracak
  Nükleer santral karşıtı şenlik başarıyla gerçekleştirildi
  Dünya halkları için en büyük tehdit ABD emperyalizmi!
  Lübnan'ı kana bulayanlar ABD-İsrail cellatları
  Şanghay İşbirliği Zirvesi'nde İran'a özel ilgi
  Somali'de iç savaşı kışkırtan ABD'nin işbirlikçileri yeniliyor
  Eylem ve etkinliklerden
  HÖC temsilcisi Eyüp Baş ile röportaj
  15-16 Haziran etkinlikleri
  Mercan şehitleri anıldı .
  Gelin canlar bir olalım, devletten hesap soralım
  Ulus devlet üzerine kısa notlar -IV- / M. Can Yüce
  Eylem ve etkinliklerden
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Somali'de iç savaşı kışkırtan ABD'nin işbirlikçileri yeniliyor

Birçok Afrika ülkesinde iç çatışmalar, kimi zaman da iç savaşlar yaşanıyor. Dışarıdan bakıldığında bu çatışmaların altında yatan nedenleri anlamak güç görünüyor. Çünkü Kara Kıta'da yaşanan gelişmeler, olaylar ve çatışmalar dünyanın diğer bölgelerine neredeyse hiç yansıtılmıyor.

Kuşkusuz ki, her çatışmanın altında belli sınıfsal nedenler/çıkarlar vardır. Ancak bu genel doğru olayları tüm boyutlarıyla açıklamaya yetmiyor. Özellikle taraflar arasında (ki çoğu zaman çatışma farklı kabileler arasında cereyan ediyor ya da öyle yansıtılıyor) emekçi sınıflar yoksa, çatışma esas olarak belli rant alanlarının paylaşımı etrafında dönüyorsa, her iki tarafın da arkasında emperyalist güç odakları oluyor. Bundan dolayı, neredeyse yarım asırdır açlık gibi vahim bir musibetle boğuşan Afrika halkları, özellikle geçen yüzyılın son çeyreğinden itibaren emperyalistlerin bölgesel çıkarları uğruna da birbirine kırdırılıyor. Bu kıyımları kışkırtanlar ABD, İngiltere, Fransa gibi emperyalist güçler ile siyonist İsrail'dir.

Son dönemde çatışmanın en yoğun yaşandığı ülke Somali idi. İç savaş boyutlarına varan çatışmalarda, dengenin islamcı olduğu söylenen güçler lehine döndüğü, hatta bu güçlerin ülkenin büyük bir bölümünü kontrolleri altına aldığı bildiriliyor. Çatışmaların vardığı boyut, “ABD Somali'de kaybediyor” şeklinde ifade ediliyor. Böylece bu kanlı boğazlaşmanın ardında ABD emperyalizminin olduğu kesinlik kazanıyor.

Nitekim Birleşmiş Milletler'de bir grup ülkenin biraraya geldiği Somali konulu toplantıda Kofi Annan, ABD'yi bu ülkedeki çatışmalarda taraf olmakla suçladı. Annan, Somali'de yıllardır birbiriyle çatışan milis liderlerini desteklememek gerektiğini söyleyerek, Amerika'nın burada izlediği politikayı açıkça eleştirdi.

Somali'de iç savaşı kışkırttığı suçlamalarına itiraz etmeyen Amerikan emperyalizmi, El Kaide militanlarının bu ülkede üslendiğini iddia ederek, çatışmada taraf olduğunu kabul ediyor. Ayrıca bu konudaki genel kanı, ABD'nin kanlı boğazlaşmada taraf olduğu, üstelik Amerika'nın desteklediği tarafın da savaşı kaybettiği yönündedir.

Kofi Annan'ın herhangi bir hükmü olmayan eleştirisini bir kenara koyarsak, Amerikan emperyalizminin Somali'deki iç savaşta oynadığı kirli role itiraz eden yok. Dahası deneyimler, “teröre karşı savaş”ta Amerikan saldırganlığına destek veren Avrupa Birliği, BM gibi gerici oluşumların, Somali'de halklara karşı işlenen ağır suçlara ortak olabileceği kanısını güçlendiriyor.

Bu arada Somali'de kontrolü önemli ölçüde ele geçirdiği söylenen güçlerin liderlerinin, El Kaide ile hiç bir bağlantıları bulunmadığı ve ülkede Taliban modeli bir yönetim kurmayı hedeflemedikleri konusunda Batı'ya güvence vermeye çalıştıkları bildirildi. Somali'de başa geçmeye hazırlanan kesimlerin, daha ilk adımda Batı'ya yaranma derdine düşmeleri, çatışmaların iki gerici güç arasında cereyan ettiğine işaret ediyor. Buna karşın yenilen tarafın ABD işbirlikçisi olması, savaş çetesinin Somali'de de hezimete uğradığını gösteriyor.

--------------------------------------------------------------------------------------

İngiltere'de “terörle mücadele”!

Evleri 250 kişilik silahlı orduyla basılan gençler serbest bırakıldı

Londra polisi Haziran ayı başlarında, “Terörle Mücadele Yasası” kapsamında, tepeden tırnağa silahlı 250 kişilik bir orduyla iki gencin evini basmıştı. Baskını, “evde büyük bir terör saldırısı için zehirli gaz içeren bomba yapıldığı” senaryosuna dayandırmıştı. Evleri kuşatılan silahsız gençlerden birini vuran Londra polis şeflerinden Andy Hay-man, gençlerin “suçsuz” bulunup serbest bırakılmaları üzerine yaptığı açıklamada, sadece baskına uğrayan kişiler ve ailelerinden değil, baskının yapıldığı Nevvham semti halkı ile Müslüman toplumundan da özür diledi.

Biri 20, diğeri 23 yaşında olan iki kardeş, Londra Emniyet Müdürlüğü'nde sorgulandı, evleri didik didik arandı. Ancak herhangi bir “suç” unsuru veya “delil”e rastlanmadığı için bir hafta sonra serbest bırakıldı. Oysa Londra Emniyet Müdürlüğü, İngiliz istihbarat örgütünün de katkılarıyla, operasyon için 6 aydan beri istihbarat toplandığını öne sürmüştü.

Hatırlanacağı gibi İngiliz polisi, geçen yıl Londra'daki saldırılar ardından Brezilyalı genç işçi Jean Charles de Menezes'i metro treninde herkesin gözü önünde vurarak katletmişti. Menezes de, “toplanan istihbarat” sonucu “intihar bombacısı” olduğu kanaatine varıldığı için katledilmişti. Muhtemeldir ki, Pakistanlı kardeşler, Menezes gibi infaz edilmedikleri için kendilerini “şanslı” sayıyorlardır.

Görünen o ki, İngiliz polisi, “Terörle Mücadele” adı verilen faşist yasayı meşrulaştırmak için daha çok “hata” yapacaktır. Yaşananlar, keskin sınıf çatışmalarına hazırlanan İngiliz burjuvazisinin “polis devleti” uygulamalarını yoğunlaştıracağını gösteriyor.

--------------------------------------------------------------------------------------

Kanada'daki firari askerler savaş karşıtlarıyla eylem alanında…

Amerikan ordusu işgalin ardından Irak bataklığına saplanınca, firari asker sayısında büyük bir artış olmuştu. Emperyalist işgale katıldıktan sonra belli sebeplerle (izin, yaralanma) eve dönen, ancak Irak'a bir daha dönmek istemeyen çok sayıda askerin de sınırı aşarak Kanada'ya geçmesi, bu ülkede hatırı sayılır oranda Amerikalı asker kaçağının birikmesini sağladı.

Savaşa karşı aldıkları pasif tutumu bir adım ileri taşıyarak aktif savaş karşıtı hale getiren firari askerlerin bir kısmı, Kanadalı savaş karşıtlarıyla biraraya gelerek Irak'ta devam eden vahşi işgali protesto etti.

Savaş karşıtı gruplar, Kanada'nın Fort Erie kasabası ve yanı başındaki ABD kenti Buffalo'da eşzamanlı gösteri düzenlediler. Fort Erie'deki eyleme katılan bir grup firari asker üzerinde “AWOL” (Absent VVithout Leave-Asker Kaçağı) yazan tişörtler giyerek savaş karşıtı açıklamalarda bulundu. Oğlu Irak'ta öldükten sonra emperyalist savaş karşıtı mücadelede öne çıkan Cindy Sheehan da firarilere destek verdi. Irak'a gitmemesi için oğluna yalvardığını aktaran Sheehan, askerlere hitaben yaptığı konuşmada, “Onlar Irak'a gidip masum insanları öldürmeyi reddeden, Bush'un savaş makinesinin ceplerini doldurmayı reddeden ahlaklı insanlar” dedi.

Irak'ta yaralandıktan sonra ABD'ye dönen ve ordudan firar edip Ocak 2005'te Kanada'ya sığınan Darrel Anderson adlı asker kaçağı, gösteride yaptığı konuşmada, “Irak'tayken petrol için masum insanları öldürüyorduk. Iraklılar bizi istemiyordu” dedi ve firar kararından pişman olmadığını ifade etti.

Savaş karşıtı eylemde, Kanada'da resmi olarak koruma altına alınmayan en az 200 asker kaçağı olduğu hatırlatılarak, Kanada hükümetinin firari askerlerin sığınma taleplerine bir an önce olumlu yanıt vermesi de istendi.

-------------------------------------------------------------------------------------

Guantanamo'da açlık grevi sürüyor

ABD'nin Küba'daki Guantanamo Üssü'nde bulunan gözetim kampında açlık grevi yapanların sayısı 75'e yükseldi. Guantanamo Üssü'nde 460 kişi gözetim altında tutuluyor. Geçen Ağustos ayından bu yana açlık grevinde olan bir gruba zorla yemek yediriliyordu. Amerikan ordusu, birbiri ardına dokuz öğünün atlanmasını açlık grevi kabul ediyor. Guantanamo Üssü'nde görevli bir komutan, dün 75 kişinin yemek yemeyi reddettiğini doğruladı. Amerikan ordusu bu durumu “dikkat çekme çabası” diye tanımlıyor. Ancak işkence merkezi Guantanamo'daki tusakların Amerikan ordusunun işkence uygulamalarına karşı direnişe geçtikleri yeterince açık.

Guantanamo Üssü'nde daha önce de açlık grevleri yapılmıştı. İnsan hakları örgütleri, açlık grevi eylemlerinin, zorla yemek yedirme teknikleri uygulanarak engelleniyor olabileceği kaygısını taşıyor. Bu kişilerin büyük bölümü yargılanmadan, dört yılı aşkın süredir Guantanamo Üssü'nde tutuluyor. Birkaç ay içinde askeri mahkemede buradaki kişilerin davalarının görülmesi bekleniyor ama, bunun öncesinde Yüksek Mahkeme'nin böyle bir yargılamanın meşru olup olmadığına karar vermesi gerekecek.