24 Haziran 2006 Sayı: 2006/24 (24)
  Kızıl Bayrak'tan
   Kurultaya hazırlık yeni bir döneme ve daha ileri görevlere hazırlıktır
  "ABD'ye en olumsuz yaklaşan ülke" Türkiye
  Bebeklerin katili sermaye düzenidir
  Her gün yeni bir hırsız çetesi yatkalanıyor! Her çete öncelikle devlet kurumlarında yuvalanıyor
  Hükümetle patronlar arasında karşılıklı suçlamalar
  Türkiye Makedonya'dan sonra Avrupa'nın en yoksul ülkesi
TUSİAD'ın eğitim raporu açıklandı; Patronlar yine riyakarlık içinde
Belediye işçisi sermayeye karşı gücünü birleştirmelidir!
Belediyelerde grev kararları asılıyor
Has Alüminyum'da bir kez daha işçi kıyımı ve direniş
ÖSS vesilesi ile: Eğitimde çürüme ve sorumlu öğretmenlik / Yüksel Akkaya
  "Zeytin Dalı"na hazırlanan reformist sol Prodi'sini arıyor / Orta sayfa
  Çorum, Maraş, Sivas.... Katliamların hesabını işçi ve emekçiler soracak
  Nükleer santral karşıtı şenlik başarıyla gerçekleştirildi
  Dünya halkları için en büyük tehdit ABD emperyalizmi!
  Lübnan'ı kana bulayanlar ABD-İsrail cellatları
  Şanghay İşbirliği Zirvesi'nde İran'a özel ilgi
  Somali'de iç savaşı kışkırtan ABD'nin işbirlikçileri yeniliyor
  Eylem ve etkinliklerden
  HÖC temsilcisi Eyüp Baş ile röportaj
  15-16 Haziran etkinlikleri
  Mercan şehitleri anıldı .
  Gelin canlar bir olalım, devletten hesap soralım
  Ulus devlet üzerine kısa notlar -IV- / M. Can Yüce
  Eylem ve etkinliklerden
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

ÖSS vesilesi ile: Eğitimde çürüme ve sorumlu öğretmenlik

Yüksel Akkaya

Bu yazı daha önce, 2005/2006 eğitim/öğretim yılının açılışı nedeni ile www.egitimguncel.org'a yazılmıştı. Şimdi, dönem bir “final” sınavı olan ÖSS ile bitmiş bulunmaktadır. Yazı, güncelliğini kaybetmediği düşüncesi ile, gözden geçirilmiştir.

Bir eğitim/öğretim dönemi daha bitti. Her zaman olduğu gibi taraflar bir kez daha sorunlardan sözediyor ve çürümeye işaret ediyor. Ancak, çürümeyi durdurmak ve tersini yapmak yerine, her geçen yıl eğitimi daha da çürütmek için taraflar birbiri ile yarışıyor. Veliler, dershane ve özel öğretmen için daha fazla kaynak yaratmak için çabalıyor, öğretmenlerin ihmal edilmeyecek bir kesimi avuçlarını ovuşturarak, yeni dönemde servetine ne kadar servet katabileceğini düşünüyor. Dershane sahipleri “müşterileri” nasıl “yolacağını” ve öğretmenleri nasıl sömüreceğini hesaplıyor. Devlet, bu kamu hizmetinden nasıl kurtulurumun hesabını yapıyor. Hiçbir şey iyiye gitmiyor. Tersine, her yeni dönem bir öncekini aratıyor; çürümenin kokusu ta Fizan'dan duyuluyor. Ne var ki bu çürüme sürecinde en çok zarar görenler gelir düzeyi 1.5-2 milyar TL'yi aşamayanlar oluyor.

Bu süreçte, bu çürümede önce sermaye endeksli iktidarların ve politikalarının payı var, bu hemen hemen herkesçe kabul görmüş bir gerçek, hakikat ve de doğru... Buna bizim de söyleyecek bir sözümüz yok! Evet, eğitim felsefesinin buna bağlı olarak politikası değişmiştir. Bunda anlaşılmayacak bir şey de yoktur. Zira, genellikle, eğitim politikaları izlenen iktisat politikalarına göre belirlenir. Neo-liberalizmin egemenliğini kurup sürdürdüğü bir zaman diliminde bu politikalara bağlı olarak eğitimin de etkilenmemesi eşyanın tabiatına aykırı olurdu. Ancak, bu süreçte, belirleyici günaha sahip olan asıl kesim, ne yazık ki sevgili öğretmenlerimiz. Bu nedenle bu yazı boyunca iğne eğitim politikasını belirleyenlere, çuvaldız da bu eğitimi layıkı ile yapmayıp, eğitimi çürüten asıl aktörlerden biri olan öğretmenlere batırılacaktır. Amaç ise, bütün olumsuz koşullara ve ters rüzgarlara rağmen, emekçi ve yoksul çocuklarına eğitim sürecinde daha iyi olanaklar yaratma imkanının olduğunun gösterilmesinden başka bir şey değildir.

Son çeyrek yüzyıl boyunca sermaye cephesinin önemli politikalarından biri emekçilerin, kır ve kent yoksullarının çocuklarının eğitim aracılığı ile daha iyi “yerlere” gelmesinin önlenmesidir. Bürokrasiden “itibarlı” işlere kadar bütün alanlardan “püskürtülmesi” gereken bu kesim için, eğitimin külfetli, katlanılması imkansız bir şeye dönüştürülmesi gerekiyordu. Eğitimde özelleştirmenin iki temel amacından biri budur (bilindiği gibi diğeri de para kazanmaktır). Ne yazık ki, sermaye cephesinin bu temel amacına hizmet eden aktörlerden biri de sevgili öğretmenlerimiz olmuştur. Eğitim niye çürür? İyi bir bina, yeterli araç gereç, kışın yakıt, yazın serinletici klima ve benzeri şeyler olmadığı için mi, yoksa iyi bir öğretmen olmadığı için mi? Eğitimde çürüyüşün asıl sorumlusu ne yazık ki öğretmendir. O zaman öğretmenlerin bu konumunu, tutumunu sorgulamak kaçınılmaz bir görev ve sorumluluktur.

Hiçbir şey, ama hiçbir şey, eğitim kadar çok önemli bir alanda çürümeye bu katkıyı sağlamanın haklı gerekçesi olamaz: Ne düşük ücret, ne kötü çalışma koşulları, ne de yetersiz olanaklar. Çünkü, öğretmenlik sıradan bir meslek, uğraş değildir. Öğretmenlik, bir toplumun değişim dönüşüm sürecine müdahaledir; bir insanın kimliğini, kişiliğini kazanmasına etkidir, katkıdır. Herşeyden önce öğretmenlik, insanın insan olma/olmama sürecine bir müdahaledir. Bu nedenle çok önemlidir. Bugün pek çok “başarılı”, duyarlı, topluma, doğaya değer veren insanın arkasında önce ilk ders aldıkları öğretmenler vardır (ki şimdi bunlar ilköğretim öğretmenlerdir). Sonra, lisedeki öğretmenleri gelir. Üniversite “hocası” sıfatı taşıyanlara ise en son sıra gelir!.. Ne yazık ki, bugün her üç grubun da çürümüşlüğü, eğitimin çürümüş hali olmaktadır. Her üç grup da birer eğitmen, öğretmen olmaktan çok artık birer tüccara dönüşmüştür, bu nedenle ulvi bir uğraş olan asıl işleri pek de umurlarında değildir. Ancak önem sırası ile bakıldığında asıl suçlu ilköğretim öğretmenlerindedir. Öyle ki bugün pek çok öğrenci ilköğretimdeki öğretmeninin adını hatırlamaz! Oysa, ailesinden çok birlikte zaman geçirdiği kişi de bu öğretmendir. Bu nedenle eğitimin ilk ayağındaki bu öğretmenlik hem büyük sorumluluk gerektirmekte, hem de büyük bir özveriyi. Ne yazık ki bugün için her ikisine sahip olan öğretmen çok azdır. Öyle olduğu için de eğitimdeki bu çürüme ve kokuşma hızla sürmektedir. Özel okullara transfer edilen “iyi” öğretmenlere alternatif olmayan bu öğretmenler, ne yazık ki öğrencilerin geleceklerini karartan asıl sorumlu kişiler de olmaktadır. Dolayısıyla bir günahtan çok bir suça bulaşmaktadırlar. Çünkü, bu öğretmenler, öğretmenliği ulvi bir iş, uğraş olmaktan çok, geçim sağlayacak zoraki yapılan bir meslek olarak görmektedir. Bazı anketlere göre öğretmenlerin yarısı bu “işi” başka bir iş bulamadıkları için ve istemeyerek yapmaktadırlar. Öyle ki bu öğretmenler ayda bir kitap bile okumamaktadır!

Boş zamanını kendisini geliştirmek yerine, başka anlamsız uğraşlarda geçiren bu öğretmenler ne yazık ki bulundukları yeri ve sıfatı haketmedikleri gibi, emekçilerin, kır ve kent yoksullarının çocuklarına iyi bir eğitim de vermedikleri için onların geleceklerini karartmaktadırlar. Günah keçisi ilan edilen iktidarların ve uygulamalarının da elbette bu sürece katkısı vardır. Ancak, asıl belirleyici olan bizatihi öğretmenin kendisidir. Eğitim çürümüş ise, binadan vs. dolayı değil, eğitimi veren aktör öğretmenin çürümesinden dolayı çürümüştür. Bu nedenle önce öğretmeni “düzeltmek”, sonra da eğitim politikasını belirleyenleri, eğitim bütçesini hazırlayanları “düzeltmek” gerekir. Bugün onbinlerce öğretmen sorumluluğunu anımsayıp, bu ulvi işin gereğini yapmaya kalksa, yüzbinlerce aile daha iyi bir eğitim için özel okulların kapısını çalmaz. Çalmadıkları için de “müşteri” sorunu olan bu okullar iflas eder, böylece eğitimdeki özelleştirme faaliyeti politikası iflas eder. Sonuçta, hem öğretmen, hem veli, hem de öğrenci kazanır. Hiç değilse haksız bir rekabet, eşitsiz bir eğitim önlenmiş olur.

Evet, “sevgili” öğretmenim, suçlu sensin! Şimdi, büyük bir sorumluluk duygusu ile eğitimden dışlanmak istenen emekçilerin, kır ve kent yoksullarının çocuklarına bu kapıyı açmak için önce kendini geliştir, sonra iyi bir eğitim vermek için çaba sarfet ve imkansızlıkları çözmek için bizleri, velileri o büyük kavgaya çağır. Yanında olmaktan büyük gurur duyacağımızı bil. Bil ki, bu sorunları unutmuş olan örgütün Eğitim-Sen de arkanda olacaktır. Zira bu toplumsal basınç ona da neyi nasıl yapması gerektiğini öğretecek, ana dil eğitiminde karıştırdığı amaç ile aracın ne olduğunu kendisine çok açıkça gösterecektir. Tarih, yarın bugünkü öğretmeleri yazarken çürümenin asıl müsebbibi olarak yazmasın. Size de, öğrencilere de, velilere de yazık. Bir değil birkaç kuşağın geleceği sizin kararınıza bağlı. Ya ihanet, ya sorumluluk.

--------------------------------------------------------------------------------------

Mersin Liseli Gençlik Platformu/Girişimi ÖSS karşıtı kampanyasını sonuçlandırdı

Mersin Liseli Gençlik Platform/Girişimi olarak 17 Haziran günü basın açıklaması gerçekleştirdik. ÖSS karşıtı kampanya çerçevesinde topladığımız imzaları Merkez Postane önünde yaptığımız basın açıklamasının adından TBMM'ye gönderdik.

Basın açıklaması eylemiyle birlikte ÖSS kampanyasını da sonlandırmış olduk. Kampanya boyunca eksikliklere ve yetersizliklere takılmadan gençlik içinde “ÖSS geleceksizliktir!” şiarını yükseltmeye, kampanyayı alanlara, okullara ve dersanelere taşımaya çalıştık.

Önümüzdeki dönem örgütlü mücadeleyi büyütmek, liseli gençliği kendi sorunları temelinde mücadeleye sevketmek görev ve sorumluluğuyla karşı karışayız.

ÖSS kaldırılsın, YÖK dağıtılsın!

MLGP/G

---------------------------------------------------------------------------------------

Öğrenci Sömürü Sınavına hayır!

Herkese sınavsız üniversite hakkı!

Gençliğe geleceksizlikten başka bir seçenek sunmayan ÖSS'ye karşı biraraya gelen Adana Liseli Gençlik Platformu, Ekim Gençliği, Devrimci Liseliler, Enternasyonalist Gençlik, Sosyalist Demokrasi Gençliği, Sosyalist Gençlik Derneği, Toplumsal Özgürlükçü Gençlik ile destekçi olarak katılan Demokratik Gençlik Hareketi ortak basın açıklaması düzenledi.

ÖSS'nin gerçekleştirildiği gün olan 18 Haziran günü saat 14:00'te Adana İnönü Parkı'nda gerçekleştirilen basın açıklamasında “…bu yıl sınava yaklaşık 1.540 bin öğrenci girdi. Peki sonuç ne olacak? Üniversiteye girebilen şanslı azınlık dışındakileri intiharlar, işsizlik ve geleceksizlik bekliyor. Ne yazık ki sınavı kazanabilen öğrenciler için de durum iç açıcı değil. Onlara da diplomalı işsizlik yolları gözüküyor…

“Bizler üniversite sınavı ile geleceğimizin 3 saatlik zaman dilimine sıkıştırılmasına karşı, üniversitenin bir hak olduğunu ve gençlerin daha ilkokuldan başlayarak yeteneklerine göre, sınavsız olarak üniversiteye yönlendirilmeleri gerektiğini savunuyoruz.

“Biliyoruz ki ‘zafer sokakta kazanılır'. Buradan Fransa'da, Şili'de, Yunanistan'da ve başka ülkelerde neoliberal saldırılara ve hak gasplarına karşı, okulları, sokakları işgal eden, ülkelerini ayağa kaldıran öğrenci kardeşlerimizi selamlıyoruz. ÖSS'nin rekabetçi, elemeci mantığına karşı şimdi de sokaklar bizi çağırıyor. Hayatımızı ÖSS'ye teslim etmeyeceğiz” denildi. Tüm gençlik mücadele alanlarına çağrıldı.

“Yaşasın eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim!”, “Öğrenci sömürü sınavına hayır!”, “Sınavsız üniversite istiyoruz!”, “Liseliler sokağa, eyleme, özgürleşmeye!” sloganlarının atıldığı eyleme 45 kişi katıldı.

Liselilerin Sesi/Adana