11 Şubat 2006 Sayı: 2006/05 (05)
  Kızıl Bayrak'tan
   Emperyalist savaş hazırlığına karşı
devrimci mücadele seferberliği!
  İran’a karşı kirli işbirliği gizlenemiyor
  Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı
emperyalist zorbaların hizmetinde
  Danıştay TÜPRAŞ ihalesinin yürütmesini
durdurdu...Yağmacılar TÜPRAŞ’tan defolsun!
Galataport yağması şimdilik durdu
  Sömürü ve yağma düzeninin profesyonel
hızsızları... Burjuva politikacılarının ‘mal varlığı’ kavgası
Kemal Unakıtan: Sermayenin emek
düşmanı arsız şarlatanı
Pendik-Kartal-Maltepe İşçi Kurultayı 250 işçi ve emekçinin katılımıyla
gerçekleşti
  “Sağlık haktır satılamaz!”
  İşyeri hekimi kimin hekimidir: İşçinin mi, işverenin mi?/ Yüksel Akkaya
TEKEL işçileriyle dayanışalım!
12 Şubat’ta Tersane İşçileri Kurultayı’ına!
  8 Mart ve sendikalar...
Sınıfsal özüne ve devrimci içeriğine
uygun bir 8 Mart için! (Orta sayfa)
  Devrimci 8 Mart çalışmasına polis
saldırısı...Yine saldırdılar
yine engelleyemediler!
  Sermayenin itleri saldırmaya devam
ediyor!
   Chavez savaş kundakçılarını çileden
çıkardı
   Müslüman-Hıristiyan çatışması değil
emperyalizme karşı halkların birleşik
mücadelesi!
  Suriye “muhalefeti” Washington’daki
efendilerinden destek istedi
  Almanya’da grev rüzgarı!
  AEG direnişi kararlılıkla sürüyor!
  Filistin seçimlerinin anlattıkları
  Liselilerin Sesi’nden
  Bültenlerden
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Provokatif karikatürlere karşı başlayan eylem dalgası yayılıyor...

Müslüman-Hıristiyan çatışması değil emperyalizme karşı halkların birleşik mücadelesi!

Müslümanlığa hakaret içeriği taşıyan karikatürlerin Avrupa ve ABD basınında yayınlanmasının ardından başlayan olaylar, kısa sürede yayılarak dünya gündeminin ilk sıralarına yerleşti. Olaylara neden olan karikatürleri, Danimarka'nın gerici gazetesi Jyllands-Posten, 30 Eylül'de “ifade özgürlüğü” adına yayınlamıştı. Karikatürlerde İslam peygamberi “başında bomba şeklinde bir kavuk” ile çizilmiş, konuşma balonunda ise “Cennet, intihar komandolarının ayaklarının altındadır” yazılmıştı. Aradan aylar geçtikten sonra karikatürler, Norveç, Fransız, Alman gazetelerinde, ardından İspanyol İtalyan, ABD, İsveç ve Ürdün gazetelerinde de yayımlanmıştı. Norveç hükümeti, karikatürden dolayı özür dilerken Batılı gazeteler karikatürün yayımlanmasının “ifade özgürlüğü olduğu”nda diretmişlerdi.

12 seriden oluşan karikatürlerin yayınlanmasının “İfade özgürlüğü” ile gerekçelendirilmesi ikiyüzlü bir manevradan ibarettir. Aylar önce yayınlanmış karikatürlerin birden Avrupa ve ABD basınında boy göstermesi bir rastlantı olmasa gerek. “Basın özgürlüğü” adına karikatürleri ilk yayınlayan gazetenin genel yayın yönetmeni, “Başında bir bomba olan İsa karikatürü yayımlar mısınız?” sorusuna “Hıristiyanlar böyle bir karikatüre tepki gösterirler. Hz. Muhammed'in kafasında bombalı karikatürü, Müslümanlar türbanı sembol gösterdikleri için yayımladık” şeklinde yanıtlıyor. Oysa Müslümanlar'ın bu konuda daha hassas olduğu biliniyor. Demek ki ortada “basın özgürlüğü”nden öteye hesaplar var.

AB-ABD basınının karikatürler vesilesiyle aldığı tutum, basın özgürlüğü adı altında gerçekte emperyalist saldırganlık ve savaş politikası yürütenlere hizmet ediyor. Zira neo-faşistlerin şefi Bush da, Amerikan emperyalizminin halkları köleleştirme saldırısını ilan ederken, “yeni bir haçlı seferi başlattıklarını” söylemişti. Öte yandan, “özgürlük aşığı” Avrupa basını da eğer halkların tepesine yağdırılan bombalardan gerçekten rahatsız olsaydı, Muhammed ve onun şahsında Müslümanlığı hedef almaz, doğrudan emperyalist/siyonist zorbaları teşhir ederdi. Oysa tam tersi bir durumla karşı karşıyayız. “Uygar batı” basını, aldığı tutumla, gerçeği tersyüz ederek, ABD-İsrail saldırganlığının hizmetinde olduğunu bir kez daha göstermiştir. Avrupa devletlerinin tutumları da farklı değildir. Bazı istisnalar dışında, tümü “basın özgürlüğü” gerekçesinin ardında sığındı. Oysa düzen karşıtı ya da muhalif bir yayın organı kapatıldığında, bu aynı hassasiyetin zerresi bile gösterilmiyor.

Karikatürlere karşı yapılan eylemlerin boyutu ise beklenenin ötesine geçti. Suriye'nin başkenti Şam'daki Danimarka ve Norveç büyükelçiliklerinin yakılması ve kundaklamadan Fransa, İsveç ve Şili elçiliklerinin de nasibini alması, Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta 10 bin kadar eylemcinin, Danimarka konsolosluk binasını tamamen yakması, Gazze'de düzenlenen gösteride onlarca kişinin Alman Kültür Merkezi'ni basması, Fransız Kültür Merkezi'ne el bombası atması, Mısır'ın başkenti Kahire'de binlerce kişinin katıldığı gösteride hükümetin Danimarka ve Norveç'le ilişkileri kesmesinin istenmesi, Endonezya'nın başkenti Cakarta'da düzenlenen gösteriye katılanların ise Danimarka elçiliğinin bulunduğu binayı işgal etmesi…

Eylemlerin yaygınlığı, kimi yerde kitleselliği ve yöneldiği hedefler gözönüne alındığında, bir takım dinci akımların bu olayları organize ettiği, bu sayede gerici-dinci ideolojiyi emekçiler arasında daha da yaymak ve politik etkilerini güçlendirmek için çalıştığı görülmektedir. Zira bu aynı gerici çevreler, siyonist İsrail'in Filistin'de, ABD-İngiliz emperyalistlerinin Irak'ta devam eden vahşi işgal saldırılarına karşı kayda değer bir tepki göstermiyorlar. Demek ki mesele, emperyalist küstahlığa karşı çıkmak değil, fakat oluşan atmosferden gerici amaçlar doğrultusunda yararlanmaktır.

Olayların aldığı boyut, ABD emperyalizminin akıl hocaları tarafından piyasaya sürülen “uygarlıklar çatışması” tezine hizmet edecek noktaya varmıştır. Emperyalist propaganda aygıtı sinsi bir tutumla oluşan görüntüyü bu doğrultuda bilinçli bir biçimde ayrıca kullanmaktadır. Ortada Müslüman-Hıristiyan çatışması varmış gibi bir tablo oluşuyor. Bekleneceği üzere her iki taraftaki gericiler güçler, bu sahte çatışmayı körüklemek için uğraşıyorlar. Farklı kültürlerden halklar arasına kin ve düşmanlık tohumları ekmeye, böylece halklar ile emperyalistler arasındaki gerçek çelişkiyi ve çatışmayı gölgelemeye, geri plana itmeye çalışıyorlar.

Ortadaki gerçek çelişki ve çatışma emperyalist sömürü ve egemenlik ile dünyanın tüm ezilen halklar arasındadır. Bunu karartmaya yönelik her çaba gericidir ve hangi kaynaktan gelirse gelsin sonuçta emperyalizme hizmet eder. Bu oyunu bozmak emperyalizme karşı mücadeleyi yükseltmekten ve bunu halklar arası enternasyonalist dayanışmayla birleştirmekten geçer.

------------------------------------------------------------------------------------------

Gerici rejimlerin karikatür “hassasiyeti”

Muhammed ile ilgili karikatürlere gösterilen tepkilerin yaygınlığı, İslam ülkelerindeki rejimleri de harekete geçirdi. Peşpeşe yapılan açıklamalarla, halen çoğu emperyalistlere uşaklık eden bu gerici rejimlerin İslam dinine sonuna kadar sahip çıkacakları, karikatürle yapılsa bile gelen saldırılara karşı duracakları ilan edildi. En basit demokratik hakkın kullanılmasına bile tahammül etmeyen birçok devlet, karikatürler vesilesiyle yapılan kitlesel eylemlere son derece “hoşgörülü” davrandı.

Olaylarla ilgili en çarpıcı girişim Arap devletlerinden geldi. 17 Arap ülkesinin liderleri, karikatürlerin yayımlanmasından sorumlu kişilerin cezalandırılması için talepte bulundu. Arap Birliği üyesi ülkeler, yaptıkları ortak açıklamada, “karikatürlerin Müslümanlığı rencide ettiği”ni vurgulayarak “Özür gelmezse, Danimarka'daki elçiliklerimizi kapatırız” dediler. Amerikancı Pakistan rejimi ise, 9 Avrupa ülkesinin büyükelçilerini Dışişleri Bakanlığı'na çağırarak nota verdi. Bu arada Afganistan, Pakistan, Endonezya hükümetleri de Danimarka mallarını boykot kararı aldı.

İslam dininin halklar üzerindeki etkisini iyi bilen gerici rejimlerin giriştiği manevra, olaylar sonucu oluşan duyarlılığı en iyi şekilde istismar edebilme telaşında olduklarını gösteriyor. Eğer emperyalist/siyonist güçler tarafından yöneltilen tüm saldırılara aynı hassasiyetle karşı duruyor olsalardı, ortak açıklamalarının bir karşılığı olurdu. Ancak bunun böyle olmadığını, Filistin sorunu, Irak işgali, Suriye'nin kuşatılması, İran'ın hedef tahtasına çakılması gibi, karikatürden çok daha önemli saldırılar karşısındaki utanç verici tutumlarından biliyoruz. Örneğin işgalci İsrail ordusunun Filistinliler'in yaşam alanlarını yerle bir etmesine, kitlesel katliamlar yapmasına ve ardı arkası kesilmeyen hava saldırılarına karşı Arap Birliği üyesi devletlerin blok tutum aldıkları görülmemiştir. Irak'ta devam eden vahşi işgale, hatta Felluce, Necef, Ramadi'de görüldüğü gibi ABD ordusunun akıl almaz boyutlara varan katliamcılığına karşı bile ortak bir tutum sergileyememişleridir. İran dışta tutulursa, diğer Müslüman ülkelerin emperyalistlerle ilişkileri ise, Pakistan ve Türkiye örneklerinde görüldüğü gibi, Arap ülkelerinden de beterdir.

Gerici rejimlerin günahları ikiyüzlülükle sınırlı değil elbette. Dahası var. Emperyalist-siyonist saldırganlık karşısında iradeden yoksun bir tutum içine giren sözkonusu devletler, bu saldırganlığa karşı emekçilerde biriken tepkinin eylemlere dönüşmesine de engel oluyorlar. Yani ABD-İsrail zorbalığına karşı duramadıkları gibi, olabilecek tepkileri de kontrol ediyorlar. Başka bir ifadeyle halklara, buna bağlı olarak Müslümanlığa hakaret eden saldırganlara hizmet ediyorlar.

Halklar nezdindeki itibarları yerlerde sürünen gerici rejimler, karikatürler vesilesiyle halklarla aynı yerde durdukları izlenimi yaratarak bir nebze itibar kazanma hevesindeler. Kısmen başarıya ulaşsalar bile, bu, geçici bir başarı olacaktır. Zira riyakarlıklarının açığa çıkması uzun sürmeyecektir.