12 Kasım 2005 Sayı: 2005/44 (44)

  Kızıl Bayrak'tan
  Sınırlı bir isyanın egemenlerin yüreğine saldığı korku..
  Sermaye devletinin fiili anayasasının özü...
  EKS iş başında!
  Çocuk yurtlarındaki şiddet burjuva devletinin aynasıdır
  Bu düzenin özü ve ruhu şiddettir!
TEKEL'de özelleştirmeye karşı mücadelenin kaderi işçilerin elinde
Özelleştirme gündeminden...
  Fransa banliyölerinde "öteki"lerin isyanı
  Paris'te isyan ama Komün'ü hatırlamadan /Yüksel Akkaya
  AB Komisyonu Türkiye İlerleme Raporu açıklandı
  TMY Tasarısı Karşıtı Birlik Kuruldu
  Devrimci Demokratik Yapılar Arası Diyalog ve Çözüm Platformu kuruldu
  Güne yükleniyor, geleceğe hazırlanıyoruz; "İşçi sınıfı savaşacak sosyalizm kazanacak!"/ Orta sayfa
  "İşçi sınıfı savaşacak, sosyalizm kazanacak!" gecesi yapıldı
  Geceye gelen mesajlardan...
  Geceye gelen dayanışma mesajlarından
  Büyük Ekim Devrimi'ni doğru anlamak /Sosyalist Şoreşger
  Beyaz Saray'dan yükselen pis kokular; Savaş kundakçıları birbirine düştü
  Bush "Amerika Devletleri Zirvesi"nde hüsrana uğradı
  Emperyalist-siyonist gericiliğin "İran kompleksi" derinleşiyor
  Suriye; Gerici saldırganlığı durdurmanın yolu anti-emperyalist direniştir
  Ümraniye İşçi Kurultayı hazırlıklarımız güçlenerek sürüyor!
  Pendik, Kartal, Maltepe İşçi Kurultayı çalışmaları
  Ümraniye İşçi Kurultayı çalışmaları devam ediyor
  Basından/ "Vagon raydan çıkıyor"mu?
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Gerici saldırganlığı durdurmanın yegane yolu anti-emperyalist direniştir!

Eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri suikastıyla ilgili soruşturmayı yürüten Alman savcı Detlew Mehlis, savaş kundakçılarının direktifine uygun rapor hazırlayınca, gerici cephe Suriye üzerindeki baskıyı arttırdı. Bakanlar düzeyinde toplanan BM Güvenlik Konseyi; ABD, Fransa, İngiltere üçlüsü tarafından sunulan Suriye karşıtı karar tasarısını oybirliğiyle kabul etti.

Mehlis'in raporunu gerekçe gösteren Güvenlik Konseyi'nin, Suriye'yi Hariri suikastıyla ilgili soruşturma kapsamında daha fazla işbirliğine çağıran karar tasarısı, Şam hükümetinden, suikastla ilgisi görülen kişileri gerekirse BM komisyonu tarafından soruşturulmak üzere hazır bulundurmasını talep ediyor. İşi küstahlığa vardıran Güvenlik Konseyi, Suriye vatandaşlarının komisyon tarafından ülke dışında sorgulanmasına izin verilmesini de dayatıyor. Filistin, Irak, Afganistan halklarının emperyalist-siyonist devlet terörüne maruz kalmasına ses çıkarmayan Güvenlik Konseyi, Suriye yönetimine “terörizmi resmen kınamasını”, “terörist grupları desteklemeye son vermesini” dayatabiliyor.

Güvenlik Konseyi kararının alınmasından sonra konuşan haydutbaşı Bush yine İran'la Suriye'yi hedef aldı. İki ülkeyi “haydut rejimler” olarak niteleyen Bush, Tahran'la Şam yönetimlerinin teröre destek verdiğini iddia etti. “Terörizme destek olanlar, şiddeti yaratanlar kadar suçludur” türünden tehditler savurarak, halkların kanını dökme politikasını yayma hevesinde olduğunu yineledi.

Halkları köleleştirme saldırısını “teröre karşı savaş” diye yutturmaya çalışan emperyalist güçler, bu vahşi savaşa karşı direnenleri “terörist” ilan ediyorlar. Aynı tavrın Beşar Esad yönetimi tarafından da benimsenmesini istiyorlar. Nitekim ABD, Rusya, AB, BM tarafından oluşan “dörtler grubu”, Suriye'den, Filistinli örgüt İslami Cihad'ın faaliyetlerini derhal durdurmasını, Suriye'deki bürolarını kapatmasını talep ederek, neyin peşinde olduklarını göstermiştir. Bu kirli planın bir diğer ayağında ise, emperyalist-siyonist planlara karşı duran Lübnan'daki direnişçi güçlerin tasfiyesi yeralıyor. Gerici ittifak, mülteci kamplarındaki Filistinli örgütlerle Lübnan Hizbullah'ını silahsızlandırarak etkisiz kılmak hevesinde.

Suriye'yi kuşatarak bunaltma taktiğinde mutabık kalan emperyalistler, askeri saldırı konusunda anlaşamıyorlar. Özellikle Rusya ile Çin askeri saldırıya gerek olmadığını dile getiriyor. Buna karşın kuşatma saldırısının amacına ulaşabilmesi için bölgedeki gerici güçleri harekete geçirmekten geri durmuyorlar. Bölgenin etkili ülkesi Mısır'ın bu çerçevede taşeronluğa soyunduğu görülüyor.

Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek, gerici “dörtler grubu”nun dayatmalarını görüşmek üzere Suriye'ye ani bir ziyaret gerçekleştirdi ve Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'la biraraya geldi. Görüşmelerde BM'nin Hariri Raporu, Güvenlik Konseyi'ndeki tartışmalarla Suriye'nin BM ile işbirliği yapmaması halinde karşılaşacağı yaptırımlar ele alındı.

Amerikan uşağı Mübarek açık ki “bütün dayatmaları kabul et, yoksa Suriye için kötü olacak” mesajını iletip, Esad'ı bu yönde davranmak için ikna etmekle görevlendirilmiştir. Zira Mısır dahil hiçbir Arap ülkesi, Suriye üzerine çullanan emperyalist zorbalara karşı tek söz etme cesaretinde bulunmadı. Suriye yönetiminin BM ile işbirliği yapmaya hazır olduğunu açıklaması, da gerici saldırıyı hafifletmedi.

Suriye'ye açık destek sadece Lübnan Hizbullah'tan geldi. Örgüt lideri Hasan Nasrallah, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Hizbullah, ABD ve siyonizmin saldırısı altında olan Suriye yönetiminin ve halkının yanındadır. Mevcut saldırılar sadece, Şam'ı değil, Lübnan'ı ve direnişini de hedef almaktadır” dedi.

Suriye ve Lübnan şahsında bölge halklarını hedef alan bu pervasız saldırının Hariri'nin öldürülmesi olayı ile gerekçelendirilmesi, iğrenç bir mizansendir. Hariri'nin Suriye tarafından değil fakat CİA-MOSSAD işbirliği ile katledilmiş olma olasılığı çok yüksektir. Zira savaş kundakçıları, bu cinayet sayesinde Suriye ve Lübnan üzerindeki kirli planlarını, üstelik BM desteği ile devreye koyma olanağı bulmuştur.

Bölgemizdeki gelişmeler, emperyalist güçlerle ezilen halklar arasındaki çelişkilerin günden güne derinleştiğinin somut göstergeleridir.

------------------------------------------------------------------------------------------

Azerbaycanlı emekçiler seçim oyununa itibar etmedi

6 Kasım günü yapılan Azerbaycan seçimlerinin galibi, Aliyev hanedanlığını temsil eden Yeni Azerbaycan Partisi (YAP) oldu. Kesin olmayan sonuçlara göre, 125 sandalyeli parlamentoya girmeye hak kazanan 64 milletvekili YAP listelerinden seçildi. Etkin olduğu iddia edilen “muhalefet” partilerinin oluşturduğu “Azadlık Blok”u listelerinden ise sadece 8 kişi seçilebildi. “Turuncu” diye de adlandırılan blokun liderleri İsa Kamber ile Ali Kerimli parlamentoya girme olanağı bulamadı.

Diğer sandalyelerin yaklaşık 30'unu bağımsızlar kazanırken (bunların çoğu İlham Aliyev'i destekliyor), geri kalanları ise diğer partiler arasında paylaşıldı. Seçim sonuçları, ülkede başkanlık sistemi uygulandığı için yönetim değişikliğine yol açmayacak.

Seçimleri izleyen Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı AGİT, seçimlerin uluslararası standartlara uymadığını bildirdi. Örgüte göre, hem seçim kampanyası sırasında hem de izledikleri sayım işlemlerinin neredeyse yarısında ciddi ihlaller tespit edildi. Bu ihlaller arasında gözlemcilerin yıldırılması, yerel yetkililerin müdahalesi gibi olaylar sayılıyor. “Muhalefet” liderleri de seçimlere hile karıştırıldığını iddia ederek, seçim bölgelerinin yüzde sekseninde sonuçların iptal edilmesini istedi. Sandıklarda 30 binden fazla usulsüzlük tespit ettiklerini öne süren muhalefet yetkilileri, halkın iradesinin sandığa yansımadığını, bundan dolayı seçimin sonuçlarının geçersiz sayılması için mahkemeye başvuracaklarını söylediler.

Seçimlerdeki usulsüzlüğü gerekçe gösteren Azadlık Bloku protesto gösterilerine başlayacağını açıkladı.

125 sandalyeli parlamentoda yer almak için mücadele edecek 500'den fazla aday yarıştan çekildi. Bu isimlerin çoğunluğunun tehdit karşısında çekilmek zorunda kaldığı belirtiliyor. Bu gelişmeler, iktidar koltuğunda oturan İlham Aliyev'in, “seçimlerin demokratik geçmesi için gerekli koşulların sağlandığı” yönündeki iddiasının gerçeği yansıtmadığını gösteriyor.

Seçimlerden önce de “temizlik” yapan Aliyev hanedanlığı, muhalefetten bazı adayların tutuklanmasını sağlarken, muhalefetin bazı mitinglerine izin verilmesini engelledi. İlham Aliyev, hem rakiplerini etkisizleştirmek, hem de yolsuzluk ve rüşvetten kurtulmak isteyen halkın gözünü boyamak için seçim öncesinde bazı bakan ve bürokratları safdışı bırakmıştı. Ayrıca çok sayıda üst düzey görevli de yurtdışında yaşayan muhalif liderlerden Resul Guliyev (Guliyev'in önce sınırda tutuklandığı açıklanmış ancak ardından Azerbaycan'a girmesine izin verilmediği ortaya çıkmıştı) ile birlikte darbeye hazırlandıkları iddiasıyla hapse atılmıştı.

Hanedanlığın yaptığı “temizlik”ten sonra iktidar partisi YAP milliyetçilik propagandasına ağırlık verdi. Gerçekleştirdiği son mitingde ülke tarihinde ilk defa bin metre uzunlukta Azerbaycan bayrağı açtı. Bu uzunluktaki bayrağın, Aliyev hanedanlığının yolsuzluk, rüşvet gibi kirli icraatlarının üstünü örtmeye yetip yetmeyeceği bilinmez ama Azerbaycanlı emekçilerde heyecan yaratmadığı kesin.

Seçim sonucunda hezimeti tescil edilen “muhalefet” bloku, Azerbaycan'da da Gürcistan, Ukrayna, Kırgızistan'da olduğu gibi “turuncu devrim” yaşanacağını, hatta ülkenin daha kötü durumlara düşeceğini ileri sürdü. Nitekim bu Soros'çular, “Seçim sonuçları hiç önemli değil. Önemli olan halkın bizi devrimle iktidara taşıyacak olması. Biz meydanlarda kazanacağız” diyerek, neye heves ettiklerini açıkça ilan ettiler. Seçim meydanlarında haydutbaşı Bush'un posterlerini taşıyan bu soysuzların ne tür bir “devrim”le iktidara gelmek istedikleri yeterince açık.

Seçimlere katılım oranının yüzde 46'larda kalması, Azerbaycanlı emekçilerin oyuna gelmediğini, hem Aliyev hanedanlığının, hem de Bush yalakası düşkünlerin oluşturduğu “muhalif blok”un emekçileri etkilemekten uzak kaldığını ortaya koymuştur. Zira“devrim” meraklısı düşkünler milletvekili bile seçilemezken, Aliyev hanedanlığı ise, iktidarda olmasına, uyguladığı baskılara, seçimlerdeki yaygın usulsüzlüklere rağmen, meclisteki sandalye sayısının 75'ten 64'e düşmesini engelleyemedi.

Her iki gerici kesime destek vermekten kaçınan Azerbaycanlı işçi-emekçilerin acil ihtiyacı, kendi siyasi alternatiflerini yaratmaktır.