12 Kasım 2005 Sayı: 2005/44 (44)

  Kızıl Bayrak'tan
  Sınırlı bir isyanın egemenlerin yüreğine saldığı korku..
  Sermaye devletinin fiili anayasasının özü...
  EKS iş başında!
  Çocuk yurtlarındaki şiddet burjuva devletinin aynasıdır
  Bu düzenin özü ve ruhu şiddettir!
TEKEL'de özelleştirmeye karşı mücadelenin kaderi işçilerin elinde
Özelleştirme gündeminden...
  Fransa banliyölerinde "öteki"lerin isyanı
  Paris'te isyan ama Komün'ü hatırlamadan /Yüksel Akkaya
  AB Komisyonu Türkiye İlerleme Raporu açıklandı
  TMY Tasarısı Karşıtı Birlik Kuruldu
  Devrimci Demokratik Yapılar Arası Diyalog ve Çözüm Platformu kuruldu
  Güne yükleniyor, geleceğe hazırlanıyoruz; "İşçi sınıfı savaşacak sosyalizm kazanacak!"/ Orta sayfa
  "İşçi sınıfı savaşacak, sosyalizm kazanacak!" gecesi yapıldı
  Geceye gelen mesajlardan...
  Geceye gelen dayanışma mesajlarından
  Büyük Ekim Devrimi'ni doğru anlamak /Sosyalist Şoreşger
  Beyaz Saray'dan yükselen pis kokular; Savaş kundakçıları birbirine düştü
  Bush "Amerika Devletleri Zirvesi"nde hüsrana uğradı
  Emperyalist-siyonist gericiliğin "İran kompleksi" derinleşiyor
  Suriye; Gerici saldırganlığı durdurmanın yolu anti-emperyalist direniştir
  Ümraniye İşçi Kurultayı hazırlıklarımız güçlenerek sürüyor!
  Pendik, Kartal, Maltepe İşçi Kurultayı çalışmaları
  Ümraniye İşçi Kurultayı çalışmaları devam ediyor
  Basından/ "Vagon raydan çıkıyor"mu?
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Sermaye devletinin fiili anayasasının özü;

Devrimci harekete, Kürt halkına ve bölge halklarına azıllı düşmanlık ABD'ye tam uşaklık!

Yeni “Milli Güvenlik Siyaset Belgesi” (MGSB) MGK'da onaylanarak yürürlüğe girdi. Bilindiği üzere bu belge, devletin gizli ama gerçek anayasası niteliğinde. Hükümet dahil bütün devlet organlarının tüm politika ve eylemleri bu belgeye bağlı olarak kuruluyor. Programında ne yazarsa yazsın, seçimlerde ne vaatte bulunursa bulunsun hükümete gelen her partinin ilk işi bu belgeyi öğrenmek, tutum ve davranışlarını bu belge uyarınca yeniden kalıba sokmak oluyor. Öyle ki belge, iç politikadan dış politikaya, ekonomiden kültür politikalarına kadar geniş bir kapsama sahip bulunuyor.

Bununla birlikte bu belge, her ne kadar bir takım başlıkları sızdırılsa da, esası yönünden sadece halktan değil meclisten ve hatta Bakanlar Kurulu'nun büyükçe bir bölümünden de saklanıyor. Görevi gereği bilmek durumunda olan hükümet yetkilileri hayatları boyunca bu belgenin içeriğini saklamakla mükellef tutuluyorlar. Çünkü sermaye devletinin bu fiili anayasası lafı dolandırmadan, süslemeden ve yalana başvurmadan dosdoğru devletin hizmetinde olduğu burjuvazinin ve emperyalizmin çıkarlarını ve niyetlerini ifade ediyor. Dolayısıyla bu belgenin temel unsurlarına bakarak devletin iç ve dış siyasetinin temel hedeflerini ve bu hedeflere ulaşmak üzere izlediği yol haritasını anlamak mümkün hale gelmektedir. Bir önceki MGSB'nin içerdiği tüm temel başlıklar, iç ve dış politikada devletin temel öncelikleri, izleyeceği politikalar ve kullanacağı araçlar hakkında net fikirler vermekteydi, kısmen açığa çıkmış olan yeni MGSB de sınırlı da olsa bunu sağlamaktadır.

Devrimci hareket ve Kürt halkı “öncelikli tehdit”!

Yeni MGSB'nin “öncelikli iç tehditler” sıralamasında “aşırı sol” olarak kodlanan devrimci hareket ve Kürt hareketi ilk sırayı tutmaya devam ediyor. Bu demektir ki, devrimci hareket ve Kürt halkı üzerindeki baskı ve saldırı politikaları özünden hiçbir şey yitirmeden devam edecektir.

Bilindiği üzere bundan önceki MGSB'de de bu vurgu aynı biçimde yapılmaktaydı. Devrimci hareketin bir bölümünün liberalleşerek düzene eklemlendiği ve tehdit olmaktan çıktığı değerlendirmesi yapılmakta ve bundan sonra da gerek baskı ve gerekse ideolojik-politik araçlarla bu sürecin devlet nezdinde geliştirileceği belirtilmekteydi. Nitekim bu değerlendirmenin yapıldığı MGSB'nin yol göstericiliğinde hareket eden sermaye devletinin aynı çizgide sistemli ve “kararlı” bir biçimde hareket ettiğine şahit olduk.

Ulucanlar ve 19 Aralık katliamları ile birlikte sol hareketin ayrıştırılmasına yönelik kapsamlı bir ideolojik-politik saldırı programı uygulandı. Gelinen noktaya bakıldığında, o gün “ılımlı sol” olarak tanımlanan parti ve çevrelerin büyük ölçüde kimliksizleşme ve düzene entegre olma sürecini tamamladıklarını söyleyebiliriz. Bununla birlikte bu süreç aynı zamanda bu grupların yerlerini doldurmak üzere devrimci hareket saflarından kopan ya da halihazırda kopma sürecine girmiş yenilerini ortaya çıkardı. İdeolojik-politik planda tasfiyeciliğin yanısıra moral ve siyasal değerlerde ciddi boyutlara ulaşmış olan bir erozyon devrimci hareketin önemli bir bölümünü girdabına almış, iddiasızlaşma sürecine sokmuştur. Göründüğü kadarıyla bu türden çevreler daha önce EMEP ve ÖDP'nin yaşadığı türden bir ara süreci dahi yaşayacak mecalden yoksun durumdadırlar. Sözkonusu olan esasında ideolojik-politik ve moral değerler kadar fiziki bir tasfiyedir de.

Yeni MGSB'de solun durumuna ilişkin henüz “basına sızdırılmış” bir değerlendirme yok, fakat mevcut tablodan hareketle durumun bu biçimde tanımlandığından kuşku duymamak gerek. Bununla birlikte sol hareketin tasfiyesi ve güçten düşürülmesi planında alınan mesafe ve başarıya karşın hala da onun “öncelikli tehdit” olarak değerlendiriliyor olması açıktır ki, sermaye devletinin durumu gerçekçi bir biçimde değerlendirdiğini göstermektedir. Zira tasfiyecilikte ne denli mesafe alırlarsa alsınlar devrimci hareket bir devrim toprağı olan Türkiye'de varlığını koruyacak ve kendisini daha sağlam ve ileri düzeyde örgütleyebilecek maddi koşullara fazlasıyla sahiptir. Öyle ki bu maddi koşulların toplumsal temelleri, “MGSB'nin ‘iç tehditler' bölümünde, halkın önemli bir kesiminin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntının yanısıra bölgeler arası gelişmişlik ve gelir dağılımındaki farklılık ile işsizlik” biçiminde ifade de edilmektedir

Devlet tosuncularını yeniden bağrına basıyor!

Yeni belgede “irtica” “öncelikli tehdit” olarak yerini korurken, eski belgede yeralan “aşırı sağ” bu kez çıkarılmıştır. “İrtica”nın “öncelikli tehdit” olarak sayılmasının nedenleri malumdur. Zira İslami gericilik 28 Şubat darbesine vesile oluşturan hemen tüm dinamikleri taşımaya devam etmektedir. “Ilımlı İslam” hedefine bağlı olarak alınan mesafe yeterli görülmemekte ve bu çerçevede ABD emperyalizminin hedeflerine de bağlı olarak bu bakımdan bir değişikliğe gerek duyulmamaktadır. “Aşırı sağ”ın, yani milliyetçi-faşist çevrelerin belgeden çıkarılması ise doğrudan kurulu düzenin ihtiyaçları ve yeni dönemde bu çevrelere biçilen rolün gereğidir. Önceki belgede “öncelikli tehdit” olarak tanımlanması, esasında bir yandan Susurluk sonrası başlatılan devletin yeniden tahkim edilmesi amaçlı operasyonların bir gereğiydi, diğer yandansa aynı dönemde en azından liberal solu yedeklemek amacına bağlı olarak da böyle bir vurgu, bir işlev taşımaktaydı. Bugün ise yeniden sivil faşist güçlere ihtiyaç duyulmaktadır. Zira devletin kirli hesapları ve planları birikmiştir, ayrıca AB makyajı vb. nedenlerle elini kirletmekten özellikle kaçınmaktadır. Bu yılın Newroz kutlamalarının ardından bizzat Genelkurmay tarafından bu faşist çetelerin ipleri çözülmüş ve akabinde kesintisiz biçimde Kürt halkına, devrimci güçlere ve toplumsal muhalefete karşı sistematik biçimde harekete geçirilmişlerdir.

Yeni MGSB'deki bu yeni düzenlemeyle devlet bir yandan yoğunlaşan sivil faşist saldırıları resmen sahiplenmekte, diğer yandan ise bundan sonra faşist çeteleri daha etkili biçimde kullanacağını göstermektedir. Özcesi sermaye devleti Susurluk sonrasında üvey evlat muamelesi yaptığı eli kanlı çocuklarını yeniden bağrına basmaktadır. Ancak bu, sermaye devletinin faşist baskı ve terörden uzak duracağı anlamına gelmemektedir. Tersine yeni belgede o denli ileri gidilmiştir ki, eski belgede ordunun müdahalesine ilişkin yeralan “kaçınılmaz durumlarda” ibaresi yenisinde “gerektiğinde” biçiminde değiştirilmiştir.

Tüm bunlardan çıkarılacak sonuç bellidir; sermaye devleti kendisini çok yönlü bir iç savaşa göre hazırlamaktadır.

Dış politikada ABD emperyalizmine tam sadakata devam!

Belgede, içeride devrimci harekete ve Kürt halkına karşı düşmanlık dışarıda da ABD emperyalizminin hizmetinde bölge halklarına düşmanlık ve saldırganlıkla tamamlanmaktadır. Belgede Ege'deki kara suları ve Kıbrıs sorunu gibi geleneksel saldırgan dış politik konular aynen muhafaza edilirken ilk kez “uluslararası terör” argümanına yer verilmektedir. Bununla birlikte “İran'ın nükleer faaliyetleri” de dış politikada “öncelikli tehditler” arasına alınmaktadır. Belgede ayrıca “Suriye'deki gelişmelerin de mercek altına alın”makta ve “Kafkaslar'ın bölgedeki doğal kaynak zenginliklerinin transferinde stratejik önemine” değinilmektedir. Açıktır ki, bu ibareler ABD'nin bölge politikalarıyla tam bir uyumu ifade etmektedir. Böylelikle sermaye devleti ABD uşaklığını fiili anayasasında güvence altına almakta ve resmileştirmektedir.

-----------------------------------------------------------------------------------------

Milli Güvenlik Siyaset Belgesi yeniden düzenlendi

ABD emperyalizmi, ilkin güvenlik stratejilerini Ulusal Güvenlik Konseyi'nde oluşturuyor. Daha sonra bu stratejiyi NATO konsepti haline getiriyor. NATO ülkeleri de buna bağlı olarak kendi milli güvenlik stratejilerini oluşturuyorlar. Böylece ABD ve NATO müttefikleri arasında bir eşgüdüm sağlanıyor.

Türkiye, NATO'ya girdiği 1952 yılından bu yana milli güvenlik stratejilerini ABD emperyalizmi ve NATO stratejilerine göre oluşturmaktadır. Genelkurmay Başkanlığı tarafından hazırlanan Türkiye'nin Milli Askeri Stratejik Konsepti (MASK) NATO'nun konseptlerine göre hazırlanmaktadır. MASK, NATO'daki değişikliklere göre her seferinde yeniden düzenlenmekte yani güncelleştirilmektedir. MASK'a göre hazırlanan ve MGK da onaylanarak yürürlüğe giren MGSB de bu konsepte (MASK) göre hazırlanmaktadır.

MGSB ise, devletin bir tür gizli anayasası olarak yürürlükte kalmaktadır. Devletin, burjuvazinin yasalarına göre dahi suç sayılan, her türlü yasadışı faaliyeti bu belgeye dayanmaktadır. Devletin üst yöneticileri, hükümetler görev süreleri içerisinde bu belgeye sadık kalmakta, içeride ve dışarıda burada belirlenen genel politikayı takip etmektedirler. Bu politika özellikle “belirlenen iç düşmana” karşı psikolojik savaş yürütmekten, adam kaçırıp öldürmeye işkence ve devlet terörüne kadar geniş bir alana uzanıyor, bütün bu yasadışı uygulamaların temelini oluşturuyor.

2004 Haziran ayında İstanbul'da yapılan NATO Zirvesi toplantısında kabul edilen yeni konseptten sonra Türkiye dahil bütün NATO ülkelerinin MASK ve buna bağlı olarak hazırlanan MGSB'lerinin değiştirilmesi gerekmekteydi. Bu göre Türkiye MGSB'sini değiştirmiş, günün koşullarına göre yeniden güncelleştirmiş bulunuyor. Adı “milli” olan belge aslında, Türkiye'nin “milli çıkarları”nın, ABD'nin bölgesel çıkarlarının içine yedirildiği bir içeriğe sahiptir.

***

İşçi ve emekçi hareketinin politik öncüsü olan devrimci ve komünist hareket, “aşırı sol” etiketi yapıştırılarak, ezilmesi gereken bir düşman olarak “gizli anayasa”da yeralmaya devam ediyor.

Emperyalizm ve işbirlikçi egemen sınıflar, “milli güvenlik” adına sömürü ve yağmayı daha da yoğunlaştırmak istiyorlar. Amaçları, sömürüye ve baskıya karşı gelişebilecek direnişleri bastırarak sermaye sınıfının önünü temizlemektir. Bu ülkede “milli güvenlik” bahanesiyle düşünce, eylem ve örgütlenme özgürlüğü yokedilir, işçi grevleri yasaklanır, katliamlar yapılır, cezaevleri kan gölüne dönüştürülür, provokasyonlar düzenlenir, linç girişimleri meşru gösterilir.

“Gizli anayasa”nın yön verdiği bütün bu uygulamalar, yönetici güç odaklarının sermaye ve gericiliğin temsilcileri olarak hareket ettiklerini açıkça göstermektedir. Bu belgeden çıkan sonuca göre, işçi ve emekçi hareketi, devrimci, komünist örgüt ve kişiler; sermaye ve gericiliğin güvenliğini tehdit eden kesimler olarak, sürekli olarak baskıların, gözaltıların, işkencelerin, tutuklamaların, kaybetmelerin hedefi olmaya devam edeceklerdir.

Bu ülkenin işçi ve emekçileri, bu tür gizli belgelere dayanılarak işlenen cinayetlerin, yapılan işkencelerin, kaybetmelerin hesabını sormalıdır. İşçi ve emekçilerin çıkarı, MGK gibi kurumlar, ordunun iç güvenlikteki yerinin kuvvetlendirilmesi değil, bu kurumların ortadan kaldırılmasındadır. Her türden gizli ve karanlık belgelerin çöpe atılması, demokratik hak ve özgürlükler mücadelesinin yükseltilmesine bağlıdır.