Kızıl Bayrak, 10. mücadele yılını, bir dizi ajitasyon-propaganda aracı, çeşitli kitle etkinlikleri, merkezi meydan ve fabrika önlerini eylem alanına çeviren militan gazete satışları vb. çalışmalar ile güçlü bir tanıtım kampanyasıyla karşıladı. 10. yılında daha güçlü ve işlevsel bir Kızıl Bayrak için şiarıyla başlatılan tanıtım kampanyası gelinen yerde yeni araç ve yöntemlerle devam ediyor. Bu araçlardan biri de geçtiğimiz günlerde devreye sokulan okur anketleridir. Kuşkusuz tanıtım kampanyasının toplam bir tablosu ile birlikte anket çalışmasının sonuçları da önümüzdeki günlerde ayrıntılarıyla değerlendirmeye tabi tutulacaktır. Ancak burada okur anketlerinin kullanımı sırasında edindiğim izlenimleri ve gözlemlerimi kısa da olsa ifade etmek istiyorum.
Anketleri düzenli olarak Kızıl Bayrak verdiğim işçiler ile birlikte doldurduk. Daha öncede Kızıl Bayrakın içeriği, biçimi, dili vb. üzerine sohbetlerimiz olsa da ilk defa anket vesilesiyle konuyu genişçe tartışma fırsatı bulduk. Bizim için anketlerin bir amacı da okurlarımızla tartışma ve sohbet ortamı yaratmasını sağlamaktı. Birkaç satır yazı ile bir işçi, emekçi ya da öğrencinin çeşitli konular üzerinden düşüncelerini, bakışını bütünüyle anlamak bu yolla zaten mümkün de değildir.
Okurlarımız soruları cevaplarken içten ve samimi davrandılar. En çok dikkat çeken nokta ise hemen hepsinin düzenli olarak ellerine ulaşsa dahi Kızıl Bayrakta ilgi duydukları ya da o dönem dikkat çeken birkaç yazıyı okumakla yetinmeleri, diğer sayfalara ise bir göz gezdirdiklerini ifade etmeleriydi. Doğal olarak da anket sorularının birçoğuna bu nedenle yeterli bir cevap vermekte zorlandılar. Ancak anket çalışmasında asıl önemli olan tam da bu noktadır. Kızıl Bayrakı okumakta zorlanan ya da okumak için yeterince ilgi duymayanların bunun nedenlerine ilişkin düşünceleridir. Bunu anlayamadığımız sürece Kızıl Bayrakı geniş işçi ve emekçi kitleler tarafından aranan, ihtiyaç duyulan, talep edilen bir yayın düzeyine ulaştırmayı da başaramayız.
Öncelikle bu arkadaşların Kızıl Bayrakı gereğince okumamalarının nedeni kaba bir ilgisizlik değildir. Çünkü düzenli olarak almakta, maddi desteğini yapmakta, zaman zaman yazılı katkı da sunmaktalar. Çalışmalarımızın gelişimini sormakta, belli etkinliklerimize katılmaktalar. Ancak buna rağmen gazetenin tümüyle okunması noktasında aynı duyarlılığı neden göstermiyorlar? Bu sorunun yanıtının bize düşen payı bir çoğumuz için açıktır. Tanıtım kampanyasının başında Kızıl Bayraktaki eksiklik ve zayıflıklar çeşitli yönleriyle hem okurlarımız, hem çalışanlarımız, hem de merkezi düzeyde işlendi. Eleştiri ve özeleştiriler dile getirildi. Çeşitli öneriler sunuldu.
Toplamında ifade edilenlerden özet olarak Kızıl Bayrakın içeriği, dili, görselliği ile daha zengin ve daha güçlü bir hale getirilmesi ve çeşitli kanallardan daha yaygın bir dağıtımının emekçi kitleler tarafından ilgiyle karşılanmasını sağlayacağını söyleyebiliriz. Ancak bu sorunun çözümünün yalnızca bir yönüne işaret etmektedir. Sorunun gerçek kaynağı işçi ve emekçilerin bilinç ve örgütlülük düzeylerinde ve sınıf-kitle hareketinin seyrinde yatıyor. Gerçek ve kalıcı çözümünü de ancak burada bulacaktır.
Ne yaşadığımız sorunlardan ne de bize düşen sorumluluklardan kaçarak kurtulamayız.
Gazeteyi niçin tümüyle okumuyorsun sorusuna, işçilerden biri, yaşadığımız sorunlardan o kadar çok bahsediyor ki okudukça karamsarlığa kapılıyorum diye cevap verebildi. Bir diğeri ise Irakla ilgili işkence haberini göstererek mesela ben bu yazıyı okuduğumda Iraka gidip savaşmam gerekir şeklinde cevapladı. Başka birçok okurumuz için de benzer bir durum sözkonusu. İşçi-emekçi kitleler yaşadıkları sömürü ve soygun düzeninin yarattığı yıkımdan, sınıfsal eşitsizlik ve adaletsizliklerden, ulusal baskı ve ezilmişlikten bıkıp usanmış bir durumdalar. İnsanca çalışıp insanca yaşama imkanlarından yoksunlar. Barınma, eğitim, sağlık, beslenme gibi en temel ihtiyaçlarını karşılamaları dahi başlı başına bir sorun. Sınıf bilincini kuşanmış, mücadele yolunu tutmuş biri bu tabloya baktığında sınıf kini bilenir, mücadele azmi artar. Ancak henüz sınıf bilinci zayıf ve mücadeleden geri duran bir emekçi ise çözümsüzlük ve umutsuzluktan başka bir şey göremez. Karamsarlığa kapılır.
Kapitalizm işçileri fiziki olarak günbegün yıkıma uğratmakla kalmıyor geleceğe ilişkin umutlarını da öldürüyor. Bırakın geleceği için planlar yapmayı, yarını düşünmeye kalkan bir emekçi karanlık bir kuyudan başka bir şey göremiyor. Bir sınıf olarak örgütlenip yarını için savaşıma girişmediği sürece, çaresizlik duygusuyla yaşadıklarını kader, alın yazgısı olarak kabullenmek yoluna gidiyor. Uyuşturucunun, fuhuşun, yozlaşmanın, dejenerasyonun artıp yayılmasının temelinde de aynı çaresizlik ve sorunlardan kaçma, onları unutma isteği yatıyor.
Kızıl Bayrak ise onları döne döne bu gerçeklikle, yaşadığı sorunların çıplak gerçekliği ile yüzyüze getiriyor. Pembe masallar anlatmıyor, okuyanların sorunlarını unutup, tatlı düşler görmesini sağlamıyor. Unutmaya çalıştıklarını yüzlerine vuruyor. Sahte çözümler yerine gerçek kurtuluş yolunu gösterip onlara sorumluluklarını hatırlatıyor. Söyledikleri bilimsel ve tarihsel bir gerçekliğe dayandığından kaba bir inkara da geçit vermiyor.
Bu nedenle Kızıl Bayrak herhangi bir gazete gibi şöyle bir okunup geçilemez. Sizi düşünmeye, sormaya, sorgulamaya sevkeder. Onurunu yitirmemiş, dürüst işçi ve emekçilerin Kızıl Bayrakı okuduklarında bu süreci yaşamaları kaçınılmazdır. Kızıl Bayrak sınıf bilincinin taşıyıcısı, onu geliştirip, güçlendiren temel bir besin kaynağıdır. Sınıf bilincini kazanan, kendisinden başlayarak çevresindeki dünyaya, olay ve olgulara bu bilinçle bakan biri artık alışılmış küçük burjuva alışkanlıklarını, yaşam biçimini ve bakışını bir kenara bırakmak zorundadır. İşte zorlanma asıl bu alandan kaynaklanmaktadır. Sınıf kimliğine aykırı yaşam biçiminin terkedilmesi, sermaye düzenine karşı savaşıma girilmesi özellikle sınıf ve kitle hareketinin geri, örgütlenmenin zayıf olduğu böylesi dönemlerde hiç de kolay değildir.
10 yıldır bu topraklarda devletin baskı ve zulmüne karşı eğilip bükülmeden devrimci bir yayın çıkarmak tahmin edileceği üzere hiç de kolay değildir. Kızıl Bayrakın mürekkebinde sınıf devrimcilerinin kanı vardır. O, Yaşamı köleleştirilen milyonlarca işçi ve emekçinin haklı davası uğruna direnen ve bu uğurda şehit düşen Haticelerin, Uğruna tereddütsüzce ölünecek davanın mimarları olan ve bu uğurda ölümü ilk göğüsleyen Ümitlerin, Habiplerin sayesinde 10. mücadele yılını kutluyor. Herbir satırında büyük fedakarlıkları, emeği ve alınterini taşıyor.
Kızıl Bayrakı elimize aldığımızda yüzlerce insanın, sınıfsal çıkarları dışında hiçbir çıkar gözetmeksizin harcadıkları emeklerinin, kan bedeli bir mücadelenin ürünü olduğunu bilmeliyiz. Ben bu satırları yazabiliyorsam, siz de şu an bunları okuyorsanız, aynı şekilde yüzlerce işçi-emekçi birbirlerini tanımadan, kilometrelerce uzakta olmalarına rağmen aynı duygu ve düşünceleri paylaşabiliyorlarsa bu sayededir.
Bunun böyle olduğu bir yerde okunmasından dağıtımına, yazılı katkılardan baskısına kadar gerekli her türlü desteği sağlamak bizlerin görev ve sorumluluğudur. Dolayısıyla Kızıl Bayrak okunmayı, desteklenmeyi fazlasıyla haketmektedir.
Sosyalizmin Kızıl Bayrakını düşmanın burçlarına dikmek de bu desteğe bağlıdır.