Geçen hafta Hürriyet gazetesinde yayınlanan bir yazı üzerine sizlerle düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Haber, dünyada elektronik tekellerinden Philips ile ilgili. Bir röportaj şeklinde hazırlanmış. Haberin başlığı şöyle; Avrupadaki büyümemizi Türkiyeye borçluyuz.
Röportaj, Philips Elektronik işler başkan yardımcısı T. Bouten ve Türk Philips AŞ Genel Müdürü Atilla Tüfekçinin ifadelerinden oluşuyor. Haberde Philipsin 48 ülkede pazarı olduğu ve yılın ilk yarısında Philipsin Avrupada %6 büyüme yaşadığı aktarılıyor. Bu büyümede en büyük payın Türk Philipse ait olduğu belirtiliyor ve teşekkür ediliyor. Ayrıca röportajda Türk Philipsin yılın ilk 6 ayında euro bazında %40 büyüme gerçekleştirmiş olduğu ve yakın vadede hedefinin her üründe ve tek tek her ülkedeki pazarların birincisi olabilmek olduğu vurgulanıyor.
Tekellerin nasıl daha çok kâr ettiğini, daha çok büyüdüğünü hepimiz biliriz. Daha az işçiyle daha çok üretim yaptırırlar, işçi atarlar, ücretleri düşük tutarlar, ya sosyal haklardan kesintiye giderler ya da tümden gaspederler, çalışma sürelerini artırırlar vb. Büyümenin, tekelleşmenin, kârlarına kâr katmanın, işçilerin emeğini sömürmekten başka yolu yoktur.
Ben İMESte çalışıyorum. Türk Philipsin İstanbul fabrikası yanıbaşımızda Ümraniye Dudullu Organize Sanayi Bölgesinde kurulu. Philipste çalışan arkadaşlarımız olduğundan burada ücretli emek sömürüsünün ne demek olduğunu, Philipsin nasıl bu kadar büyüdüğünü daha yakından görebiliyoruz. Asgari ücretin biraz üstünde verilen bir ücret, sosyal haklardan yoksunluk ve kısa bir süre önce tek sosyal hak olan ikramiyelerin kesilmesi. Philipsin daha çok büyümesi demek Philips işçilerine daha çok sömürü koşulları olarak geri dönüyor. Bu nedenle Philips işçileri bu gidişe dur demek için sendikalaştılar. Sendikalaşmak kârı düşüreceğinden Philips patronu sendikanın yetkisine itiraz etti.
Dünyanın önde gelen elektronik tekellerinden Philips Başkan Yardımcısının sözleri açıkça şu anlama geliyor: Büyüyoruz, çünkü işçileri daha çok sömürüyoruz, en fazla büyüme Türk Philips sayesinde olduğuna göre en çok da Türkiyeli işçilerimizi sömürüyoruz. Büyüdükçe sömürecek, kârımıza kâr katacağız; sömürdükçe de daha çok büyüyeceğiz!
Hiç utanmadan bunları söyleyebiliyorsunuz. Siz büyümenize devam edin. Her büyümenin bir sonu vardır. Siz çıktığınız zirveden öyle bir hızla çakılacaksınız ki yerin dibine gireceksiniz. Size bu sonu hazırlayacak olan Philips işçileri ve tüm patronlara aynı sonu hazırlayacak olan işçi sınıfıdır.
Mamak Belediyesinde toplusözleşme görüşmeleri sırasında yaşanan anlaşmazlık üzerine Genel-İşde örgütlü işçiler 3 Eylül günü greve gittiler. Toplusözleşme görüşmeleri sırasında başta disiplin ihraç maddesi olmak üzere taban ücret, ücret zammı, çocuk öğrenimi ve aile yardımı, yürürlük ve imza yetkisi ile diğer sosyal haklarda uyuşmazlık çıktı.
Özellikle iş güvencesinin ortadan kaldırılması anlamına gelen disiplin ihraç maddesi işçiler tarafından kabul edilmez bulundu. Eski düzenlemede disiplin kurulu üçü işveren, üçü işçi temsilcisi olmak üzere altı kişiden oluşuyordu ve iş aktini feshetmek için oybirliği gerekiyordu. İşverenin getirmek istediği düzenlemede ise disiplin kurulunda işçi temsilcilerine yer verilmemesi öngörülüyordu. Bu ise işçilerin herhangi bir gerekçe gösterilmeden işten atılması anlamına geliyordu.
Genel-İşe bağlı 730 işçi öncelikle iş güvencesine sahip çıkmak için greve gittiler. Greve taşeron şirkette çalışan işçilerin bir bölümü de destek verdi. Taşeron şirket, kendilerine ayrılan bölgelerde işbaşı yapmayan taşeron işçilerin yerine günlük geçici işçiler kullandı.
Ancak tüm örgütlü işçilerin kararlı bir biçimde grevi sahiplenmesi kısa bir sürede başarıyı da getirdi. 6 Eylül günü işçilerin talepleri kabul edildi ve grev sona erdirildi. Disiplin kurulunun önceki yapısının devamı, ilk yıl %20, ikinci yıl %18 zam üzerinden anlaşmaya varıldı.
Grev bir kez daha örgütlü sınıfın başarıya ulaşacağını gösterdi.