Esenyurt Kıraçta, 350 kişilik bir tekstil fabrikasında yaklaşık bir haftadır bir direniş sürüyor. Castleblair Fabrikasında, işten atılan işçiler bir haftadır hem fabrikanın önünde eylemdeler, hem de sendikaları, demokratik kitle örgütlerini ve basını ziyaret ederek neden işten atıldıklarını ve neden direnişe geçtiklerini anlatıyorlar.
Bu sayfalarda Castleblair süreciyle ilgili birçok yazı yayınlandı. 20 işçinin işten atılması ve direnişin başlamasıyla birlikte konu enine boyuna yansıtıldı. İşçilerin birçok açıklamasına yer verildi. Herhangi bir işten atma olayını, hele hele buna karşı başlayan bir direnişi yansıtmak, kendini sınıf mücadelesinde bir kürsü olarak gören gazetemiz için tabii ki en olağan davranıştır. Fakat gerek gazetemizin gerekse bir bütün olarak sınıf devrimcilerinin Castleblairda yaşananlara ve başlayan direnişe verdiği önem aynı olağanlıkla açıklanamaz. Belli ki burada, bu olayda farklı ve kendine özgü bir yan var. Çok açık ifade ediyoruz; ortada ne alışılmış türden bir işten atma saldırısı ve ne de buna karşı sıradan bir direniş var.
Castleblairde bir yıldır yaşananlar ve ortaya çıkan sonuç, sınıf hareketi için önemli bir gerçeği bir kez daha açık seçik hale getirmiştir: İşçiler mücadele ederek bir sendikada örgütlendiklerinde, bu örgütlenme süreci sonunda sendika bürokratları, işçinin mücadele gücünü ve birliğini, bunun güvencesi olan öncü işçileri, en az patronlar kadar kendileri için tehlikeli bulabilirler. Dizginlemek ve ıslah etmek, bunlar işe yaramadığı bir durumda ise patronla anlaşıp işten çıkarma yoluna gitmeyi kendi sefil hesapları için tek çıkış yolu olarak görebilirler.
Bunu her sendika mı yapar? Elbette hayır! Zira ne kadar tartışmalı olursa olsun her sendikacı bu kadar alçalamaz. İhanetin dipsiz çukuruna bu kadar ölçüsüzce ve pervasızca düşemez. Yine de bunun örnekleri hiç de az değildir. Castleblair ise bunun en taze örneğidir.
Bu sorun bugün, sendika bürokratları şahsında sendikalara karşı yarattığı derin güvensizlik nedeniyle, işçilerin örgütlenmesinin önünüdeki en ciddi engellerden biridir. Genel olarak örneklere bakıldığında, sendika patron ilişkisi ve işbirliği üzerinden şekilenmiş bir işten çıkarma saldırısına işçilerin direnişle yanıt vermeleri zordur. Çünkü istisnasız bir şekilde bu saldırıdan önce sendika sinsi ve hesaplı çabalarla işçilerin birliğini bozar, öncüyü dolaylı ya da doğrudan yalıtmaya çalışır. İşçinin bir bütün halinde davranma güç ve olanaklarını sabote eder, böylece direnerek kazanma noktasında kendine duyduğu güveni kırar.
Castleblair kölelik yasasının ardından düşük ücret ve performans uygulamasıyla karşı karşıya kaldı. Örgütsüz bir fabrikada iş yasasının yeni hükümlerini uygulayabileceğini zanneden patron ciddi bir yanılgıya düştüğünü çok geçmeden anladı. İşçiler saldırıyı direnişe geçerek yanıtladılar. Patron işçilerin direnişi karşısında geri adım attı. Bu aşamada henüz sendika yoktu, ama işçiler bu kazanımın sürekliliğini sağlamak için sendikal örgütlenme çalışması başlattılar. DİSK-Tekstil Sendikasına yetki bizzat öncü işçilerin çabalarıyla tepside hazır olarak sunuldu. Bundan sonra patronun her saldırı hamlesi işçilerin direnişiyle karşılandı ve bu da tümüyle sendikaya rağmen oldu.
Son olarak Haziranda 9 işçinin atılmasıyla başlayan süreçte, işçiler arkadaşlarının işe dönmesi için toplu olarak eyleme geçtiler. Böyle bir anda işçiden yana olması gereken sendika ağaları tam tersini yaptılar. İşçiler için değil patron için bir güvence olduklarını gösterdiler. İşçilerden ve temsilcilerden eylemin derhal bitirilmesini istediler. Eğer eylemi bitirmezseniz sizi yalnız bırakırız tehdidinde bulundular. Buna rağmen başlangıçta başarılı olamadılar. Eylemi kırmayı ancak DİSK Başkanı Süleyman Çelebinin temsilciler üzerinde kurduğu özel baskı sonucu ve işçilere, patron söz verdi, bu arkadaşları geri alamayız, ancak bir daha da işten atma olmayacak yalanını söyleyerek başardılar.
Böylece işçilerin direnme iradesi ve birliği bizzat sendikanın çok özel uğraşlarıyla kırıldıktan sonra, sürecin başından itibaren örgütlenme çalışmasının yükünü çeken ve sendikanın eylem kırıcılığına karşı mücadele eden öncü işçilerin işten atılması gerçekleşti. İşçilerin bir kısmı direnişe geçti. Sendika yetkilileri bir kez dahi fabrikaya uğramadılar. Öncülerin işten atılmasının ertesi günü satış sözleşmesini imzaladılar ve ortadan yok oldular. Esenyurtta bulunan sendika bölge temsilciliğini direniş başladığından beri hiç açmadılar.
Bir mücadeleyi önemli kılan sadece kararlılığı ve azmi değildir. Neye karşı olduğu ve ne istediğidir. Doğal olarak işçiler işlerine geri dönmek istiyorlar ve fazlasıyla kararlılar. Ancak Castleblair direnişinin önemi hiç de salt buradan gelmiyor. O aynı zamanda bir çarka çomak sokuyor. 15 yıllık bir kokuşmuşlukla hesaplaşmak istiyor.
Direnişin sivri ucu, sadece patronu değil, fakat öncü işçisine sahip çıkmayan, sahip çıkmak orda kalsın onu bizzat patronun saldırı hedefi haline getiren sendikal anlayışa da yöneliyor. Örgütlenemiyoruz, güç kaybediyoruz, işçi hareketi geriye gidiyor, işçiler sendikal örgütlenmeden geri duruyor söylemleriyle timsah gözyaşları döken, ama gerçekte dişediş mücadeleyi, haklarını savunmayı, sınıf bilincini kendi varlık zemini için tehlike olarak gören ve bunun için işçinin mücadele azmini dağıtmayı hedefleyen anlayışa vuruyor.
Castleblair işçisi, son 15 yıldır sınıf hareketinin başına çöreklenmiş ve sermaye ile kolkola girmiş sendikal bürokrasiye karşı direniyor. Arsızca herkesin gözünün içine bakarak ihanet etmeyi sıradanlaştıran bir avuç satılmışa karşı bu kadar kolay olmamalı diyor. Ve hepsinden öte, kendisiyle aynı kaderi paylaşan/paylaşması muhtemel olan sınıf kardeşlerine mücadele edilebileceğini, edilmesi gerektiğini gösteriyor.
Sendikal bürokrasinin sınıfa ihanetini engellemek kuşkusuz Castleblair direnişinin sınırlarını aşıyor. Uzun yıllardır bürokrasinin çok özel çabalarıyla sürekli yenilgi yaşayan sınıf hareketinin genel bir silkinişe ihtiyacı var. Tek tek mevzilerde alınan her yenilgi bu silkinişi geciktiriyor, moral bozucu oluyor. Kuşku yok ki, sınıf hareketinin yolaçıcı örneklere ihtiyacı var. Saldırganlığı frenleyen, onu püskürten örneklere. Bunlar arasında en önemlileri sendikal bürokrasiye karşı yaratılacaktır. Çünkü ona karşı kazanılacak her zafer, benzer yeni ihanetlere set çekecektir. Sendika bürokratları bugüne kadar gösterdikleri rahatlığı artık o kadar kolay gösteremeyeceklerdir.
Castleblairin direnişçi işçileri kararlı bir şekilde haykırmaktadır; Bu kez o kadar kolay olmayacak! Bir haftalık tablo daha başlangıçtır. Yılların verdiği ihanet etme becerisi ve birikimi DİSK Tekstilin asalak bürokratlarını kurtaramayacaktır. İstanbuldaki her fabrika Castleblairde ne olduğunu ve nasıl olduğunu öğrenecektir. Sınıf sendikacılığı, mücadele, hak alma gibi kavramları DİSKin şanlı tarihi nostaljisi içinde sık sık tekrarlayanlar, kafalarını çevirdikleri her yerde Castleblair işçilerini göreceklerdir. Bir avuç direnişçi işçinin Kıraçın kuytu bir köşesinde unutulacağını sananlar fena halde yanılmaktadırlar ve bunu gittikçe daha açık bir biçimde göreceklerdir. Salonlarda, kürsülerde ve lüks otel lobilerinde çekilen sınıf sendikacılığı nutuklrı kendilerine döne döne hatırlatılacaktır. Maskeleri tüm Türkiyede, bundan da ötede Avrupada ve başka yerlerde de düşürülecektir. Başta DİSKe bağlı sendikaların yöneticileri olmak üzere herkes Castleblair direnişine karşı nerede durduğunu açıklamak zorunda kalacaktır. Direniş sendikal ihaneti yıkamasa da bu duvarda onarılmaz bir gedik açacaktır.
Bu gediği büyütmek herkesin görevidir.
Bu defa o kadar kolay olmayacak; ihanetleri kolayca yanlarına kalmayacak!