Sosyal güvenlik sistemi tasfiye ediliyor...
Hastanede müşteri, mezarda emekli olmamak için tabanda birleşelim!
AKP, gelmiş geçmiş sermaye hükümetlerinin bugüne kadar cesaret edemediği en kapsamlı saldırıları gündemine alıyor ve hızla yasalaştırıyor. Özelleştirme saldırısını sosyal hakların gaspı izliyor. Sağlık, eğitim, ulaşım, haberleşme vb. tüm kamu hizmetlerini kamu yönetimi ve yerel yönetimlerde reform adı altında özelleştirmek istiyor. Sosyal güvenlik kurumlarını tek çatı projesi adı altında tasfiye etmeye hazırlanırken, sosyal hakları da iyileştirme demagojisiyle gaspetmek niyetinde.
Sosyal hak ve güvencelerin gaspına
yoksullukla mücadele kılıfı
Emekçi düşmanları, sosyal güvenlik sistemiyle ilgili 4 tasarılık tasfiye paketine yoksullukla mücadele kılıfı giydirmeye çalışıyorlar. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu tasarıların amacını şu şekilde ifade ediyor, Yeni reform tasarısında tek bir emeklilik sigortası getiriliyor. Nüfusun tamamına eşit bir genel sigortası oluşturuluyor. Dağınık olarak yürütülen sosyal yardım ve hizmetler tüm muhtaç kesimlere erişilebileceği hale dönüştürülüyor ve yeni bir kurumsal yapı oluşturuluyor. Başesgioğlu tasarıyı 2004 sonbaharında, ilgili tüm taraflarla olgunlaştırarak meclisin gündemine getireceklerini de sözlerini ekledi.
Sosyal Güvenlik Reformu adı altında sunulan pakette Emeklilik Sigortası Sistemi ve Emeklilik Sigortaları Kurumu Yasa Tasarısı, Genel Sağlık Sigortası Sistemi ve Sağlık Sigortası Kurumu Yasa Tasarısı, Sosyal Güvenlik Kurulu Başkanlığı Yasa Tasarısı, Sosyal Hizmetler ve Sosyal Yardım Temel Yasa Tasarısı yer alıyor.
Sözkonusu tasarılar işçinin prim oranını artırırken patronlarınkinin düşürülmesini, maaş kuyruklarında ölen emeklilerin aylıklarının daha da düşürülmesini, eli ayağı tutarken iliklerine kadar sömürülen işçi ve emekçilerin mezarda emekliliğini, sağlık hizmetlerinin özelleştirilerek paralı hale getirilmesini, SSK, Emekli Sandığı ve Bağ-Kurun tasfiye edilmesi ve özel sağlık ve emeklilik sigortasının zorunlu hale getirilmesini öngörüyor.
Burada tek tek tasarıların maddelerine girmeyeceğiz. Zira tasarılar işçi ve emekçilerin kazanılmış haklarına yönelik çok ciddi bir saldırıdır. Tüm bu tasarıların İMFnin direktifleri arasında, Dünya Bankasının ise raporlarında yeraldığını belirtmeye gerek dahi yok.
Sermaye saldırılarını uzun vadeli planlıyor
Çalışanlara mezarda emekliliği dahi çok gören sermaye devleti bir ön adım olarak hazırladıkları tasarıların hayata geçmesini 2075 yılına kadar planlamış durumda. Çünkü hükümet sözcüsü, 2040 yılı için emeklilik yaşının erkeklerde 63, kadınlarda ise 61 olacağını belirtiyor. Ama saldırı bununla kalmıyor, kademeli olarak yükselecek olan emeklilik yaşını 2075 yılında erkek ve kadınlarda 68de eşitlemeyi planladıklarını da büyük bir arsızlıkla ilan ediyorlar. Türkiyede ortalama ömrün 70 olduğu düşünülürse, devletin hedefi ölürken dahi emekçileri kendisine borçlu bırakmak!
Sermaye sınıfı devletiyle, meclisiyle, ordusuyla, medyasıyla, TÜSİADı-TİSKi vb. ile bu kadar örgütlü davranıyor, hesaplarını uzun vadeli planlıyor. Kendi sınıf çıkarları doğrultusunda işçi ve emekçilere pervasızca saldırıyor. Esnek çalıştırmayı yasalaştırdılar az buldular, işgüvencesini ortadan kaldırarak çalışma saatlerini arttırdılar vicdanları dahi sızlamadı, sefalet ücreti dayattılar gözleri doymadı, kölelik koşullarına mahkum ettiler yetmedi. Yetmez! Çünkü sömürücü asalakların kasaları işçi ve emekçiler daha çok ezildikçe, daha çok çalıştıkça, daha çok aç kaldıkça daha fazla doluyor. Çünkü bu düzen onların düzeni, bu düzen ücretli kölelik düzeni.
Sendika bürokratları ne yapıyor?
Çalışma Bakanlığı hazırladığı taslakları görüş almak için işçi ve patron örgütlerine sunduğunu söylüyor. Saldırıları sermaye sınıfının istek ve emirleri doğrultusunda hazırladıkları için tasarıların patron örgütlerine sunulması kısmını geçiyoruz. Ancak burada önemli olan bu kapsamlı saldırılardan sendikacıların önceden haberi olduğu kısmıdır. Türk-İş Başkanı Salih Kılıç ve KESK Başkanı Sami Evrenin tasarılardan haberleri olmadığı yönlü açıklamaları basına yansımış bulunuyor. DİSK Başkanı Süleyman Çelebinin konuya dair bir açıklaması henüz yansımadı.
Ancak kölelik yasasını hükümet ve sermaye temsilcileri ile birlikte hazırlayan ve altına imza atan DİSK ve Türk-İş hainlerinin taslak metinlerinden önceden haberleri olup olmadığı o kadar da önemli değil. Zaten olsaydı da yasalar meclisten geçene kadar gizleyeceklerdi. Castleblair örneğinde olduğu gibi işten atılacaklar listesini patronla birlikte hazırlayanlara arka çıkan Çelebi gibi hainlerin pratiklerini tahmin etmek zor değil. Özelleştirme saldırısına, asgari ücret görüşmelerine, kamu yönetimi reformu yasasına, sendikal örgütlülüğün tasfiyesine, yasaklanan grevlere karşı aldıkları tutum da bundan çok farklı değil.
Ancak öncesinde haberleri yoktuysa da artık var. Reformist basında satır aralarında kabul etmemiz mümkün değil, haberimiz yoktu, böyle bir uygulama toplumda huzursuzluk yaratır, büyük tepkiler örgütleriz vb. söylemler kullanan bu bürokrat takımının ihanetlerle dolu geçmişleri Sosyal Güvenlik Reformu karşısında da hiçbir şey yapmaya niyetli olmadıklarını açıkça gösteriyor. Sermaye cephesi işçi ve emekçilerin tarihsel önemde kazanımlarını bir bir gaspedeceğini ilan etmişken bu işbirlikçi hainler kıllarını dahi kıpırdatmıyorlar. Eğer onları tabandan zorlayan bir irade yaratılamazsa kıpırdatmaya da niyetli görünmüyorlar.
Salih Kılıç işçilerle alay edercesine şu sözleri çok rahat sarfedebiliyor: 2040 yılında uygulamaya başlanacak emeklilik yaşının neden gündeme getirildiğini anlayamıyorum! Öyle ya böylesi bir açıklama oldu da bitti deme şanslarını azaltıyor. Sermayenin işçi sınıfı içindeki ajanı Salih Kılıç gibileri patronların sınıf çıkarları doğrultusunda nasıl bu kadar örgütlü davrandığını anlamakta zorlanıyorsa, onlara anladıkları dilde anlatmak da öncü işçi ve emekçilere düşüyor.
Sendikal ihanet şebekesi dağıtılmadan
haklar korunamaz!
Sendika ağalarının yaptıkları açıklamaların ardından günü geçiştirmeye niyetli işbirlikçi tutumlarını boşa çıkarmak günün en acil görevleri arasındadır. Bugüne kadar sermaye ve hükümet temsilcileri ile kolkola girerek sınıfa ihanette sınır tanımayan bu şebeke dağıtılmadan kazanılmış haklar ne korunabilir ne de geliştirilebilir.
Çünkü İMF-TÜSİAD hükümetini saldırılarda bu kadar pervasızlaştıran ve cesaretlendiren sınıfın örgütsüzlüğü ve tepkisizliğidir. Egemen sınıf kölelik yasaları ve özelleştirme saldırısı ile sendikal örgütlülüğü budarken, sendika ağaları eliyle de örgütlü kesimlerin tepkisini denetim altında tutmaktadır. Bu ablukayı dağıtmak ise öncü işçi ve emekçilere düşmektedir.
İşçi ve emekçileri sayısız kez arkadan hançerleyen bu hainlerden hesap sorma zamanı çoktan gelmiştir. Ancak hesap sorma eylemi örgütlü bir tarz kazandığı zaman karşılığını bulacaktır. Bunun yolu da bağımsız taban örgütlerini oluşturmaktan geçiyor. Öncü işçi ve emekçiler her geçen gün artan sömürü koşullarına, köleliğe ve sendikal ihanete artık dur demeli, bunun için bulundukları her alanda tabanın bağımsız devrimci birliğini oluşturmalıdır.
|