17 Nisan'04
Sayı: 2004/07


  Kızıl Bayrak'tan
  1 Mayıs alanlarını zaptedelim!
  Gençliğin 1 Mayıs'a katılımını kitlesel örgütleyelim!
  1 Mayıs'a yönelik pratik görevlere nasıl yaklaşmalıyız?
  NATO Zirvesi ve güncel devrimci görevler
  Sendika bürokratları AB konusunda sermayeyle işbirliği içerisinde
  Yeni yönetmeliklerle kölelik yasalarına eğitim sektöründe işleyiş kazandırılıyor...
  Sermaye devleti "ağa"sının önüne secdeye yattı
  OSİM-DER coşkulu bir şenlikle açıldı
  "Sol", sosyal-demokrasi ve CHP tartışmaları...
  Irak halkının direnişi er geç emperyalist haydutları dize getirecektir!
  Büyüyen direnişin yarattığı ilk yankılar
  Bush-Şaron katilleri suç işlemeye devam ediyor!
  Devrimci değerleri sömürme sevdasında olanların gerçekliği üzerine birkaç söz!
  Hapishaneler gerçeği ve yeni saldırı hazırlıkları
  Şov dünyasının pazarlama aracı: Demokrasi!
  "Kazanan biz olacağız, kazanan devrim davası olacak!"
  Sınıfı ve devrimi öörgütlemede parti kadrosunun tayin edici rolü
  Solu olmayan alternatifler!
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Hapishaneler gerçeği ve
yeni saldırı hazırlıkları

Kapitalist sistem kendi bekası için gereken tedbirlerini alır. Kimi dönemlerde kendi “hukuk”unu da aşarak orman yasalarını uygulamaktan geri durmaz. Sistemin zor aygıtı olan devlet dışarıda tüm toplum kesimlerine baskı ve terör uygularken, hapishanelerde başta siyasi tutsaklar olmak üzere tüm muhaliflerini sindirmeyi hedefler. Kimi dönemlerde ise şiddet kullanarak katliam yapmaktan çekinmez. Hatta bunu medyası aracılığıyla herkese gösterir. 19 Aralık operasyonunda 20 hapishaneye yapılan saldırı ve katliam medya aracılığıyla gösterilerek toplum terörize edilmiştir. Hafızalardan silinmeyen bu saldırıda 28 tutsak katledildi, yüzlercesi de yaralandı.

Geçen yıllar içerisinde 110 devrimci katledildi. 500’ü aşkın insanımız kalıcı sakatlıklara maruz kaldı. İlk aylarda tüm toplumun gündemine giren ÖO eylemleri geçen yıllar içerisinde yalnızlığa itildi. Sadece toplum tarafından unutulmadı, çoğu “sol” gruplar tarafından bile kanıksanır hale geldi.

Fakat devlet geçen yıllar içinde boş durmadı. F tipi ile yetinmeyip, yeraltı mezarları denilen D ve L tipi hapishanelerini bir bir açtı. Birçok tutsağın nakilleri yapıldı. İnsan hakları kuruluşlarının, “buralara giren birisinin insan olarak çıkması çok zor” serzenişi aslında devletin faşizan karakterini ortaya koyuyor.

Hitler faşizmini aratmayan bu uygulamayı şimdi de yeni çıkaracakları “infaz yasası” ile tamamlamak istiyorlar. “Ceza ve Tedbirlerin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısı” denilen 129 maddelik tasarı yasalaşırsa, tutsağın bir türkü söylemesi bile infazının yanmasına neden olacak. Yine aynı tasarının ikinci kısım birinci bölümü; “Madde 6- Hürriyeti kısıtlayıcı tedbirlerle diğer tedbirlerin uygulanmasında öncelikli amaç hükümlünün iyileştirilmesidir”. Hemen ardından “Temel strateji Madde 7- Hürriyeti bağlayıcı cezaların infazından beklenen amaçlara ulaşılmasını ve aynı zamanda toplumun suça karşı korumasını ceza infaz kurumlarında düzen, güvenlik ve denetimin sağlanmasını olanaklı kılacak uygulamalarla insan haklarına saygı esaslarını bağdaştırmak, bu değerlerin birlikte ve dengeli olarak varlıklarını sürdürebilmelerini gerçeleştirmek üzere hükümlülerin gündelik yaşamlarını düzenleyen kurallar tüzük ve yönetmeliklerde belirtilir”. Bu, tecrit ve izolasyonun biraz inceltilerek yasalaşması anlamına gelmektedir. Yine beşinci bölümde hükümlünün yükümlülükleri kısmı; Madde “27- Hükümlü ceza kurumunda, işyurtları veya atölyelerde çalışmakla yükümlüdür.” Hükümlülere orla çalışma dayatılmaktadır.

Halihazırda beklettikleri tek tip elbise uygulaması ile tutsakları tek tip insana dönüştürmeyi hedefleyen devlet uygun zamanı beklemektedir. 12 Eylül faşizmi koşullarında uygulanan bu yöntem tekrar devletin gündemindedir. Diğer adli ve idari baskıları tek tek anlatmaya bile gerek yok. Tutsak yakınları başta olmak üzere avukata varıncaya dek yaşanmaktadır.

***

Son aylarda adli tutsakların İHD’ye mektupla şikayet başvurusu artmıştır. Yaşadıkları hak ihlallerinin yanı sıra cezaevi idaresinin keyfi uygulamalarından bahsetmektedirler. Birçoğu intihara başvurmaktan sözedebilmektedir. Bundan 8 ay önce Suat Sallıoğlu, Osman Çeken, Halil Sarıbaş adlı adli tutsaklar işlemedikleri bir suçtan yargılandıkları için ÖO’na başlamış, 275 gün sürdürmüşlerdir. Yeşilyurt Devlet Hastanesi’nde zorla müdahale edilen bu tutsaklar şu an Korsakof hastasıdırlar.

İHD’ye gelen mektupların çoğunda, kendilerine yönelik şiddet ve dayağın ötesinde hukuksal yardım talep edilmektedir. Kendilerine yapılanların ancak onda birini yazabildiklerini, yüzyüze görüşmek istediklerini belirtmektedirler.

***

Sermaye devleti hasiphanelerdeki baskı ve tecrit uygulamasını emperyalist efendilerinden esinlenerek ve onayını alarak yapmaktadır. Toplumsal muhalefetin zayıf olduğu koşullarda çok da zorlanmamaktadır. Zorlandığı tek şey, o kadar şiddet, katliam ve tecride karşı devrimcilerin iradelerini kıramamasıdır. Bu ülke zorlu dönemlerde yiğit devrimciler çıkarmasını bilmiştir.

Toplumsal muhalefetin zayıf, sınıf mücadelesinin durgun olduğu bir dönemden geçiyoruz. Dolayısıyla bedeller de ağır olmaktadır. Cengiz’i, Erol’u, Zehra’sı, Fatma’sı, Hatice’si, Gökhan’ı, Ümit’i ve daha nicelerini uğurladık sonsuzluğa. Çoğunun isimlerini aklımızda tutamaz olduk. Yeni bir şehit düştüğünde ise biraz öfke, biraz burukluk, biraz da kanıksamayı içiçe yaşıyoruz. En fazlası yapılan bir basın açıklamasına katılarak protesto ediyoruz. Bu açıklamaları bile hep bildik insanlarla yapıyoruz. Bırakın işçi-emekçileri katmayı, kendi insanlarımızı dahi katmakta zorlanıyoruz. Dışarıdaki bu suskunluk devam ettikçe, içeride ölümler sürecek...

Ama tarihin soluğu uzundur. Bu zorlukları bilen devrimcileri bu topraklar hep beslemiştir. Cengiz Soydaş bedenini namluya süren ilk devrimci olmadığı gibi, Ümit Günger de son devrimci olmayacak. Nice çatışmalı dönemler bizleri bekliyor.

Unutmayalım, sahte sendika yasası, kölelik yasası, tarımın tasfiyesi, kamu kuruluşlarının özelleştirilmesi, demokratik hak ve özgürlüklerin kısıtlanması ve daha birçok hak gaspları bu dönem içerisinde gerçekleşti. Yenileri hazırda beklemektedir.

Herkesçe bilinen bir söz vardır; hapishaneler toplumun aynasıdır. Bu aynaya bakıp nereye gittiğimizi göremezsek, gelecekten nasıl sözedebiliriz!

R. Deniz



“Demokratikleşme” yalanı eşliğinde baskı ve terör yaygınlaşıyor!

Geçtiğimiz iki haftalık süreç içinde basına yansıyan bir dizi gözaltı, işkence, tecavüz vs. gibi hak ihlalleri söz konusu. Uyum yasalarıyla birlikte artan “demokratikleşme” çabaları her geçen gün daha çok baskı ve devlet terörü olarak kendini gösteriyor. Yeni basın ve ceza kanunu tasarılarındaki hükümler basın özgürlüğü ve halkın haber alma hakkını engelliyor; demokratik kurumlar, devrimci bürolar basılıyor; Wernicke Korsakoff hastası oldukları için tahliye edilen tutsaklara tekrar tutuklama kararları çıkartılıyor; gözaltında işkence iddiaları artıyor vb.

Şubat ayı içerisinde Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı’nın açıkladığı insan hakları ihlalleri şöyle; bu ay içerisinde 64 kişi ve 118 ihlal oldu. Bunların %75’lik bölümünü adil yargılanma hakkı alırken, vatandaşlık hakkı, sağlık ve hasta hakkı, yaşam hakkı, işkence ve kötü muamele, kişi hürriyeti ve güvenliği vb. gibi birçok ihlal izliyor. Şikayet edilen kurumlar arasında ilk sırayı ise emniyet alıyor.

Nisan ayının başında TAYAD, Temel Haklar ve Özgürlükler Derneği, Halkın Hukuk Bürosu, Ekmek ve Adalet dergisi, İdil Kültür Merkezi, Anadolunun Sesi Radyosu ve Gençlik Derneği gibi kurumların basılması sonucunda 70’i aşkın kişi gözaltına alındı, onlarcası da “yasadışı örgüt” üyesi oldukları gerekçesiyle tutuklandı.

Sincan F Tipi Cezaevi’nde bulunan Ali Özer’in ailesine Ankara 1 No’lu F Tipi Cezaevi Müdürlüğü’nden gelen yazıya göre, toplam 1,5 milyara yaklaşan ekmek ve yiyecek borcunu hükümlünün ödemediği, bu durumda annesinin ödemesi gerektiği bildirildi.

İzmir’de NATO’yu protesto etmek amacıyla Ege Üniversitesi tarafından düzenlenen “Uluslararası Güvenlik Konferansı, NATO’nun Transformasyonu ve Türkiye’nin Konumu” konulu konferansın yapıldığı Atatürk Kültür Merkezi’ne yürümek isteyen öğrencilere polis müdahale etti. 5 öğrenci gözaltına alındı.

Siyasi hükümlü Kerem Özdikmenli cezaevinde yaşadığı baskı ve işkenceleri ailesine anlattıktan sonra annesinin bu olayları basına anlatması üzerine, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, “işlenmemiş suçu işlenmiş gibi uydurarak suç işleme” suçunu işlediği gerekçesiyle anne Sakine Tekellioğlu’na 30 aya kadar hapis cezası istemiyle dava açtı.

Wernicke Korsakoff hastası oldukları için CMUK 399/1’den tahliye edilen tutsaklar iyileştikleri gerekçesiyle tekrar tutuklanmaya başlandı.

Kırıklar F Tipi Cezaevi’nde iki gün açlık grevi yapan hükümlülere 6 ay süre ile açık ve iç görüş yasağı konuldu.

Denizli’de bir ilköğretim öğrencisine tecavüz ettikleri gerekçesiyle gözaltına alınan üç kişiye Tavas Emniyet Müdürlüğü’nde işkence yapıldığı iddiası üzerine bir komiser yardımcısı ve dört polis hakkında soruşturma başlatıldı.

Mardin’de gözaltına alındıktan sonra işkence gören ve kadın polis tarafından coplu tecavüze maruz kalan Hamdiye Aslan’ın suç duyurusu üzerine açılan soruşturmada, savcı “sanık cinsiyet itibariyle bayandır ve bir bayanın diğer bir bayanın ırzına geçmesi ceza hukuku anlamında mümkün değildir” diyerek takipsizlik kararı verdi.

Bu olaylar sadece geçtiğimiz bir kaç hafta içerisinde basına yansıyanların bazıları. İnsan hakları ihlallerinin önüne geçtiklerini, işkence ve kötü muamelenin artık olmadığını ya da aza indirildiğini döne döne tekrarlayan sermaye devletinin bu konudaki ilerlemesine sadece birkaç örnek...