17 Nisan'04
Sayı: 2004/07


  Kızıl Bayrak'tan
  1 Mayıs alanlarını zaptedelim!
  Gençliğin 1 Mayıs'a katılımını kitlesel örgütleyelim!
  1 Mayıs'a yönelik pratik görevlere nasıl yaklaşmalıyız?
  NATO Zirvesi ve güncel devrimci görevler
  Sendika bürokratları AB konusunda sermayeyle işbirliği içerisinde
  Yeni yönetmeliklerle kölelik yasalarına eğitim sektöründe işleyiş kazandırılıyor...
  Sermaye devleti "ağa"sının önüne secdeye yattı
  OSİM-DER coşkulu bir şenlikle açıldı
  "Sol", sosyal-demokrasi ve CHP tartışmaları...
  Irak halkının direnişi er geç emperyalist haydutları dize getirecektir!
  Büyüyen direnişin yarattığı ilk yankılar
  Bush-Şaron katilleri suç işlemeye devam ediyor!
  Devrimci değerleri sömürme sevdasında olanların gerçekliği üzerine birkaç söz!
  Hapishaneler gerçeği ve yeni saldırı hazırlıkları
  Şov dünyasının pazarlama aracı: Demokrasi!
  "Kazanan biz olacağız, kazanan devrim davası olacak!"
  Sınıfı ve devrimi öörgütlemede parti kadrosunun tayin edici rolü
  Solu olmayan alternatifler!
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
İşçilerin birliği, halkların kardeşliği için...

1 Mayıs alanlarını zaptedelim!

1 Mayıs, işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günüdür. O, proletarya enternasyonalizmine, farklı uluslardan işçilerin sermayeye karşı mücadele birliğine yapılmış güçlü bir tarihsel vurgudur. Hiç abartmaksızın söyleyebiliriz ki, bugün 1 Mayıs’ı daha da anlamlı kılan şey, özünde taşıdığı bu son derece güçlü enternasyonalist mücadele çağrısıdır. Farklı ülkelerden işçi ve emekçilerin mücadele birliğine fazlasıyla ihtiyaç duyulduğu bir dönemden geçtiğimiz düşünüldüğünde, 1 Mayıs’ın bu yönünü daha çok vurgulamak ve öne çıkartmak gerekmektedir.

Kapitalist sömürü ve yıkım
yaygınlaşıp derinleşiyor

Bugün kapitalizm tüm dünyada, işçi ve emekçilere aynı amaçlarla, aynı yöntemlerle ve pervasızca saldırmaktadır. Küreselleşme, uluslararası rekabet gibi bahanelerle hemen tüm ülkelerde işçi ve emekçilere kölelik ve yıkım politikaları dayatılmaktadır. Emperyalizmin çıkarlarının savunucusu İMF, Dünya Bankası gibi kurumların dayattığı, kamu işletmelerinin ve emekçilere eğitim, sağlık gibi temel hizmetleri sunan kurumların özelleştirme yoluyla tasfiyesi, geçmişte büyük mücadeleler sonucu kazanılmış sosyal hakların budanması ya da tümüyle geri alınması, esnek üretim yöntemlerinin yaygınlaştırılması, ücretlerin düşürülmesi gibi politikalar son derece sistematik bir şekilde uygulanmaktadır. Uygulanan “yeniden yapılanma” planları, sömürü ve yıkım programları, Arjantin’den Güney Kore’ye, Türkiye&146;den Meksika’ya kadar pek çok ülkede işçi ve emekçi yığınları işsizliğe, açlık ve sefalete mahkum etmektedir.

Emperyalizm işgal ve katliamlarla
halkları köleleştirmeye çalışıyor

Emperyalistler kendi çıkarlarını korumak ve egemenliklerinin geleceğini sağlama almak için sahip oldukları siyasal ve askeri imkanları sonuna kadar kullanmaktan da geri durmuyorlar. Bu uğurda dünyayı bir kan gölüne çevirmekten çekinmiyorlar.

Bugün dünyanın pek çok bölgesinde emperyalistlerin kışkırttığı, el altından körüklediği gerici çatışmalar yaşanıyor. Yoksulluk ve sefaletin pençesinde kıvranan ve gerçekte savaşmaları için hiçbir neden bulunmayan halklar bu gerici çatışmalarda birbirine kırdırılıyor. Böylece hem emperyalistlerin kanlı yüzleri maskelenmiş, hem de başta silah üreticileri olmak üzere tekellere kârlı pazarlar yaratılmış oluyor.

Emperyalizmin kendi çıkarları uğruna neleri göze alabildiğinin son büyük örneği ise Ortadoğu’da yaşanmaktadır. ABD’nin başını çektiği emperyalist savaş çetesi, “terörizmle mücadele” ve “bölgeye barış ve demokrasi getirmek” gibi düzmece gerekçelerin arkasına saklanarak Ortadoğu halklarına karşı savaş açmış durumdadır. Ortadoğu şimdiden bir savaş ve işgal alanı haline gelmiştir ve bölge halklarına dönük kapsamlı bir köleleştirme saldırısı adım adım uygulamaya sokulmaktadır.

Emperyalist savaş çetesi bu plan gereğince Irak’ı işgal etti. İşgal gerekçelerinin hepsinin yalan olduğu ortaya çıktığı ve Irak halkı onurunu savunmak için direndiği halde Irak’tan çekilmiyorlar. Irak’tan çekilmek bir yana, diğer bölge ülkelerine müdahale zemini yaratmak için alttan alta hazırlıklar yapıyor, bölgedeki halkları birbirine düşürerek direniş potansiyelini zayıflatmak için bölgeye düşmanlık tohumları ekmeye çalışıyorlar. Filistin halkının direnişinin ezilmesi için İsrail siyonizminin kayıtsız şartsız desteklenmesi, diğer bölge ülkelerindeki gerici yönetimlerle işbirliğine gidilmesi, emperyalistlerin halkları köleleştirme planının herkesçe bilinen parçalarını oluşturmaktadır.

NATO Zirvesi emperyalizmin halkları köleleştirme
saldırısının yeni bir aşamasıdır!

Emperyalist işgal çetesinin Ortadoğu’daki köleleştirme saldırısı istediği hızda ilerlemiyor. Tersine, işgal ve katliam politikaları Irak’ta giderek büyüyen bir halk direnişini ateşlemiş durumda. Emperyalistlerin hesaplarını boşa çıkaran Irak halkı, mezhep farklılıklarını bir kenara koyarak işgalcileri ülkesinden kovmak için savaşıyor. Büyüyen Irak direnişi ve Filistin halkının kırılamayan direnci, bunun yanında iyiden iyiye teşhir olan saldırganlık politikalarının bütün dünyada ve özellikle saldırganların kendi ülkelerinde giderek büyüyen bir tepkiye konu olması; bütün bunlar, Ortadoğu’yu köleleştirmek isteyen işgalcileri yeni politikalar üretmeye zorluyor.

Bugünlerde ortaya atılan Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) etrafında sürdürülen tartışmalar ve Haziran’da İstanbul’da toplanacak NATO Zirvesi’nde alınması beklenen kararlar bu yeni politikaların neler olacağını da gösteriyor. Zirvede alınması beklenen kararlar arasında, Ortadoğu’ya dönük saldırganlık ve işgal operasyonlarının bundan böyle NATO şemsiyesi altında yürütülmesi, demek oluyor ki Türkiye ve diğer NATO ülkelerinin de emperyalist savaş batağının içine çekilmesi de var. Zaten Türkiye’yi yöneten Amerikancı sermaye uşaklarının hesapları da bu yönde. Eğer operasyon NATO tarafından yürütülecek olursa Türkiye’nin de etkin olarak bu işin içine girmesinin kaçınılmaz olacağını çoktandır dile getirmektedirler.

Saldırganlık politikalarını ancak
halkların kararlı direnişi boşa çıkartabilir

Halihazırda bölge halkları emperyalist işgal çetesine ve işbirlikçilerine karşı her geçen gün yükselen onurlu bir direnişle yanıt vermektedir. Irak ve Filistin halklarının direnişi bölge halkları tarafından ilgi ve sempatiyle izlenmekte, bu halklara dönük emperyalist saldırganlık şu ya da bu bölge ülkesinde yer yer eylemli tepkilere konu edilmektedir.

Öte yandan işgalin başından bu yana dünya ölçüsünde gelişen saldırganlık ve işgal karşıtı hareket iç zayıflıklarından dolayı zaman zaman etkisini yitirse de, halen önemli ölçüde varlığını korumaktadır. İşgalin yıldönümünde tüm dünyada yapılan kitlesel eylemler de bunu doğrulamaktadır. Irak’ta güçlenen direniş ateşi, işgal karşıtı hareketin de moral toplayıp yeniden toparlanmasını kolaylaştırmaktadır. Yani direniş, saldırganların hesaplarını bozarken, emperyalist işgal karşıtı hareketi de toparlayıcı bir rol oynamaktadır.

Eğer Irak direnişi istikrarlı bir gelişme çizgisi tutturacak olursa, halkların önümüzdeki yakın dönemde ve dünyanın pek çok ülkesinde emperyalist saldırganlığa karşı yeniden, güçlü bir şekilde ayağa kalkacaklarını öngörmek hayalcilik olmayacaktır.

İşçi sınıfı emperyalizme karşı
mücadeleye damgasını vurmalıdır!

Fakat, halklar yaygın ve kitlesel bir şekilde emperyalist saldırganlık politikalarına karşı ayağa kalksa bile, bu tek başına yeterli ve sonuç alıcı olmayacaktır. Emperyalist-kapitalist sistem ayakta kaldığı sürece yaşayabilmek için bu tür politikalara ihtiyaç duyacak ve gündeme getirecektir. Saldırganlığın kaynaklarını, demek oluyor ki bizzat kapitalist sistemin varlığını ortadan kaldırmayı amaçlamayan bir savaş ve işgal karşıtlığı, kısa vadede elde edeceği sonuçlar ne olursa olsun kalıcı bir başarı sağlama yeteneğinden mahrumdur.

Kapitalist sömürüye ve emperyalist saldırganlığa karşı sonuç alıcı bir mücadele, kapitalist sistemi hedef tahtasına oturtmak zorundadır. Doğrudan söylemek gerekirse, kapitalizm koşullarında, bu türden kalıcı sonuçlar üretecek yeteneğe ve devrimci bir mücadele programına sahip tek sınıf işçi sınıfıdır. İnsanlığın kapitalizmin ürettiği barbarlık ve yıkımdan kurtarılabilmesinin tek güvencesi, sömürü ve saldırganlığa karşı mücadeleye işçi sınıfının damgasını vurmasıdır.

Elbette ki tüm uluslardan işçi ve emekçiler, kendi ülkelerindeki savaş karşıtı mücadele içerisinde şu ya da bu ölçüde yer almaktadırlar. Fakat işçi sınıfı gerek devrimci programıyla, gerekse toplumsal varlığıyla bu mücadeleye önderlik etmediği müddetçe, sürece eklemlenmekten, hareketin hata ve zaaflarına ortak olmaktan öteye gidemeyecektir.

Evet halkların kardeşliği! Ama halkların kardeşliğinin kalıcı olabilmesi için de, halkların emperyalizme karşı sonuç alıcı devrimci bir mücadele içine çekilebilmesi için de daha önemli olan işçilerin birliği! Değişik uluslardan işçi sınıfının kapitalist sömürüye ve emperyalist saldırganlığa karşı sınıfın devrimci programı altında birleşmesi! Bu, işçi sınıfının proletarya enternasyonalizmi ilkesinin hayata geçirilmesinden başka bir şey değildir.

1 Mayıs’ın tarihsel ve güncel
anlamı çakışıyor!

Beklentiler bu yıl 1 Mayıs gösterilerine katılımın dünyanın bir çok yerinde hissedilir ölçüde artacağı ve eylemlere kapitalist sömürü ve emperyalist saldırganlık karşıtı şiarların damgasını vuracağı yönündedir.

En başta 1 Mayıs’ın tarihsel olarak proletarya enternasyonalizmine güçlü bir vurgu anlamına geldiğini söylemiştik. Güncel planda ise uluslararası dayanışmaya, mücadele birliğine yakıcı bir ihtiyaç olduğu ortadadır. O halde ihtiyaç duyulan sonuç alıcı bir mücadele birliğini sağlama yeteneğine sahip olan işçi sınıfı bu yıl 1 Mayıs gösterilerine hem katılım anlamında, hem de siyasal anlamda damgasını vurmalıdır. Halkların kardeşliğine giden yol işçilerin birliğinden geçiyorsa eğer, 1 Mayıs gösterilerini herkesten daha çok işçi sınıfı ve onun devrimci öncüleri ciddiye almalı, bu ciddiyete yakışır bir hazırlık içinde olmalıdır.

Bölge halklarıyla dayanışmayı güçlendirmenin, süren direnişe güç vermenin ve işbirlikçi sermaye devletini işgalcilere destek vermekten alıkoymanın, nihayetinde ise Ortadoğu’yu emperyalist boyunduruktan kurtarmanın yolu işçi sınıfının devrimci 1 Mayıs’larını yaratmaktan geçmektedir.