Ankaradan Beşar Esada Amerikancı telkinler...
Suriyeye ABD ve İsrailin taleplerini
yerine getirmesi tavsiye ediliyor
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esadın Türkiye ziyareti, burjuva medyanın son günlerdeki baş gündemlerinden birini oluşturuyor. Birkaç yıl öncesine kadar Ankaradaki Amerikancı iktidar tarafından PKKye destek verdiği gerekçesiyle düşman ülke kategorisinde yer alan Suriye, sermaye basınından da aynı muameleyi görüyordu. A. Öcalanın Suriyeden çıkarılıp İmralıya getirilmesiyle başlayan süreç, durumu -en azından şimdilik- tersine çevirmiş görünüyor.
Sermaye iktidarı ABDden
bağımsız bir politika mı izliyor?
Yarım asrı aşkın bir süredir ABD emperyalizminin uşaklığını yapan işbirlikçi burjuvazi ile onun adına ülkeyi yönetenler, aynı zamanda Ortadoğu halklarına karşı ABDnin ileri karakolu olma misyonunu yerine getirmişlerdir. Erdoğanın İsraili ilk tanıyan Müslüman ülke olmakla övünmesi, Fransız emperyalizmine karşı kahramanca direnen Cezayirin bağımsızlığı için BMde yapılan oylamada Türkiye temsilcisinin red oyu kullanması, ABDnin emriyle Bağdat Paktının (CENTO) kurulması/ayakta kalabilmesi için harcadığı çabalar akla ilk gelen örnekler...
İşbirlikçi tekelci burjuvazi geleceğini ABD-İsrail ile üçlü şer ittifakında görüyor, bu saldırgan işbirliğini sürekli güçlendiriyor. Erdoğanın 28 Ocakta ABDye, ardından da İsraile yapacağı ziyaretler de, ilişkilerin gitgide perçinlendiğini gösteriyor. Elbette, Irakı işgal eden emperyalist haydutlara destek için harcanan çabaları, bu amaçla çıkarılan tezkereyi de unutmamak gerek.
Kısacası, Türk sermaye devletinin Amerikan emperyalizminden bağımsız, hele onu rahatsız edecek bir ilişki geliştirmesi söz konusu bile değil. Tam tersine, Amerikancı iktidarın Ortadoğu politikaları, ABD-İsrail eksenlidir. Yani emperyalist-siyonist çıkarları kendi çıkarı kabul eden bir çizgidir. Belki bunun tek istisnası; Güney Kürdistanda bağımsız bir Kürt devletinin kurulması ihtimaline karşı Suriye ve İranla ortak tutum alma arayışı olabilir. Bu da her üç ülkenin Kürdistanın bir parçasını sömürgeleştirmiş olmalarından kaynaklanıyor.
Türk devleti arabulucu mu taraf mı?
İktidar çevreleri Esadın ziyaretine özel bir önem atfediyor. Aradaki önyargıların ortadan kalkacağı, Hatay sorunu, başta Fırat nehri olmak üzere su paylaşımı gibi sorunların çözülmesi için ortam oluşacağı, iki ülke arasındaki ekonomik-ticari ilişkilerin geliştirileceği vurgulanıyor. Fazla gündeme getirilmemekle birlikte, Adana mutabakatıyla başlayan terörle mücadele konusunda ortak hareket etme ile güvenlik sorunlarıyla ilgili işbirliğinin daha da geliştirilmesi gündemde. Türkiyenin istediği kişileri hızla iade eden Suriye yönetimi, bu konuda ne kadar kararlı olduğunu gösterdi.
Esadın Türkiye ziyaretinden beklenti içinde olan emperyalist-siyonist gericilik, Ankaradaki işbirlikçilerinden arabuluculuk rolü yapmasını talep ediyor. İsrailin Ankara Büyükelçisi Pinhas Avivi, hafta başında Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Uğur Ziyalle görüşerek, Esada bazı mesajların iletilmesini istediklerini söyledi. Mesajların başında, Suriyenin terörizmi desteklemeye son vermesi geliyor. İsrail Hamas, İslami Cihad ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesinin Şamdaki ofislerinin kapatılmasını, terör örgütlerine mali destek vermeyin ve Suriye topraklarında eğitim görme imkanı tanımayın mesajlarının iletilmesini istiyor.
İsrail tarafından gündeme getirilen teklifi sıcak karşıladıklarını açıklayan Erdoğan, sinagog saldırılarının ardından İsrail ile istihbarat konusunda işbirliğini artırmak istediklerini belirterek, Şam ile Kudüs arasındaki arabuluculuk rolünü üstlenmemizin mümkün olacağını umuyoruz açıklamasını yaptı. İslami söylemi siyasi ranta çevirip başbakan olan Erdoğan, Filistin halkına reva görülen siyonist devlet teröründen ise söz etme gereği bile duymuyor.
Daha Irak saldırısının hazırlık aşamasında bölge ülkelerini Amerikancı çizgiye davet etmek için girişimlerde bulunan A. Gül ise, Suriye yönetimine şu tür telkinlerde bulunduğunu övünerek açıklıyor: Bölge ve dünya yeni bir istikamete doğru yürüyor, bu görmezden gelinemez. Bütün ülkelerin de buna ayak uydurması gerekiyor (...) Suriye ve Libyanın bu gerçeği anlayıp tutum değiştirmeleri olumlu bir gelişmedir. Burada yeni istikametle kastedilen, Amerikan emperyalizminin Ortadoğuyu yeniden düzenlemek için giriştiği emperyalist saldırganlıktan başkası değil. Yani A. Gül, başta Suriye olmak üzere bölge ülkelerine kendi sergiledikleri uşaklığı telkin ediyor.
Bush-Şaron katillerinin talep ettiği arabuluculuk da Gülün telkinine aynen uyuyor. Esada verilen mesajın özü, tek çıkar yolunuz ABD-İsrail çizgisine gelmek, onların isteklerine yanıt vermektir şeklinde özetlenebilir. Demek ki, Türk sermaye devleti arabulucu değil, emperyalist-siyonist tarafı açıktan temsil eden bir konumdadır. Bir başka ifadeyle, emperyalist-siyonist politikaların kabul görmesi için üstlenilen bir misyonla karşı karşıyayız.
Emperyalist-kapitalist dünya düzeni
ile bütünleşme arayışı!
Türkiye-Suriye ilişkilerinin geldiği nokta, her iki tarafın da belli çıkarları/hesapları, bununla bağlantılı beklentilerinin bir sonucudur. 90 yılına kadar karşı kamplarda yer alan iki devletin ilişkileri de buna uygun olmuştur. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra ortada kalan Suriye, Körfez Savaşına asker göndererek ABDye yakınlaşma yönünde ilk adımı atmıştı. Ancak, aradaki siyonist engel aşılamadığı için, Suriye yönetimi ABDnin terörü destekleyen ülkeler listesindeki yerini muhafaza etti. Suriye-İsrail barış görüşmeleri de 2000 yılında tıkanarak son buldu. Kısacası, Şam yönetiminin emperyalist-kapitalist düzenle bir sorunu yok. Temel engel, siyonist İsrailin Filistin, Lübnan ve Suriye açısından yarattığı sorunların çözülememesidir. Nitekim Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, kısa süre önce New York Tmes gazetesine verdiği demeçte, 2000 yılında çöken Suriye ile İsrail arasındaki barış görüşmelerinin yeniden canlandırılması için ABDye çağrıda bulunmuştu.
ABD-İsrail kaynaklı baskı ve tehditlere maruz kalan Suriye yönetimi, hem bu baskıyı dengelemek, hem de ABnin İsraile baskı yapmasını talep edebilmek için AB emperyalistleriyle ilişkilerini geliştirmeye çalışıyor. Beşar Esad bunu şu sözlerle dile getiriyor: Türkiyenin ABye girmesi ile Suriye kuzeyden ABye komşu olacaktır. Bu da çok önemlidir çünkü ileride biz de ABnin ortakları olacağız. Tabii AB emperyalistleri bu girişimleri karşılıksız bırakmıyor ama, ABDyi açıktan karşılarına alamamak için de özen gösteriyorlar. Yine de Esad, siyonistler üzerinde etkili olabilecek tek gücün ABD olduğu varsayımından hareketle, Suriye-İsrail arasındaki sorunların çözümü için Amerikan emperyalizmine çağrıda bulunuyor.
Esadın izlediği politika kuşkusuz Suriye egemen sınıflarının çıkarlarına da tamamen uygundur.
Halkların kardeşliği mücadele
içinde pekişecektir!
Ortadoğu, zengin petrol yatakları ve üç kıtayı birleştiren stratejik konumundan dolayı, emperyalist saldırganlığın temel hedeflerinden biri olmuştur. Bölge halkları 20. yüzyılın başından itibaren emperyalist güçlerin gazabından kurtulamamıştır. Bir yanda emperyalist güçler arası gerici hesaplaşmalar, diğer yanda siyonist devletin kurulması bu kısır döngüyü süreklileştirmiştir. Hala bölge kanlı savaşlar arenası olmaya devam ediyor.
Emperyalist-siyonist saldırganlığın hedefindeki bölge halklarının kaderi birbirine daha sıkıca bağlanmıştır. Aynı merkezden saldırıya maruz kalan halklar, ancak güçlü enternasyonal dayanışma bağları kurabildikleri zaman bu gerici saldırıları püskürtebilirler. Bu başarılamadığı sürece Amerikan-İsrail zorbaları ile bölgedeki işbirlikçilerinin üstesinden gelmek pek olası değildir.
Amerikan emperyalizmi ve gerici işbirlikçilerinin saldırganlığı vahşi boyutlara ulaştırdıkları bir süreçten geçiyoruz. Buna karşın halklar arası dayanışma olması gereken düzeyin çok gerisindedir. Kuşkusuz bu dayanışmanın güçlenip yaygınlaşması, bölge emekçi halklarının anti-emperyalist, anti-kapitalist mücadele alanlarına aktif bir şekilde inmeleriyle doğrudan bağlantılıdır. İşçi sınıfı ile emekçilerin siyasi temsilcisi olan komünistler başta olmak üzere, tüm ilerici devrimci akımlar bu sorumluluk bilinciyle hareket etmekle yükümlüdürler.
|