Yeni yılın ilk günleri hükümet ile ordu arasındaki gerilime sahne oldu. AKP Adıyaman Milletvekili Hüsrev Kutlunun TBMMdeki mareşal üniformalı Atatürk resmiyle ilgili açıklamalarına Genelkurmaydan sert tepki geldi. Kutlu açıklamasında, mecliste bulunan mareşal üniformalı Atatürk resminin indirilerek yerine sivil giysili bir resmin asılmasını ve yanı sıra meclisi korumakla görevli olan Meclis Muhafız Taburundan duyduğu rahatsızlığı dile getirince, bir süredir sessizce işleyen hükümet ve ordu ilişkiler gerildi.
Hüsrev Kutlunun açıklamasına başta ordu sözcüleri olmak üzere düzenin bekası için derin devlet adına çalışanlardan tepkiler geldi. Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreterliği tarafından yapılan açıklamada şunlar söylendi:
Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayına bağlı olan TBMM Muhafız Taburu, büyük komutan ve eşsiz devlet adamı Mustafa Kemal Atatürkün direktifleri ile başlangıçta Meclis Muhafız Takımı olarak kurulmuştur. Tabur, Kurtuluş Savaşında sayısız kahramanlıklar göstermiş, Cumhuriyet tarihi boyunca saygın görevler yapmış, ulusun temsil edildiği mecliste devlet-ulus birlikteliğinin sembolü olmuştur. Taburun görev ve sorumlulukları, 18195 sayılı TBMM Genel Sekreterliği Teşkilat Kanunu ve İç Tüzüğü tarafından belirlenmiştir. Birçok çağdaş ve demokratik ülkede görev yapan, birçoğunda da bulunan Genelkurmay Başkanı, asker üniformalı krallar, prensler, parlamentolarda törenler icra eden ve dış güvenliği sağlayan askerler görmüştür. Ancak kendisi, bu konuyu meclisin sivilleştirilmesi meselesi olarak ele alan veya uuml;niforma ve askerden rahatsız olduğunu ifade eden bir şahsa rastlamamıştır.
Genelkurmayın bu tepkisinin ardında, Meclis Muhafız Taburu üzerinden ordunun meclis üzerindeki egemenliğinin hedef alınması var. Bu ülkede herkes bu ülkenin asıl yöneticilerinin hükümet olmadığını iyi bilir. Tüm kararlar yukarıda alınır ve hükümete düşen alınan kararları şu veya bu şekilde hayata geçirmektir. Ordu bunun dışındaki her gelişmeyi veya kendi etkisini kırmaya dönük her girişimi sert bir şekilde yanıtlıyor.
AKPye asıl rahatsızlık veren budur. AKP hükümeti fırsat buldukça ordunun bu güç ve etkisini kırmaya, ipleri kendi eline almaya çalışıyor. Arasıra yapılan çıkışlar, şu veya bu milletvekilinin yaptığı açıklamalar bu amaca dönük. AKP, ordunun karşısına açıktan çıkamadığı ölçüde bu yöntemi kullanmak zorunda kalıyor. Son dönemde yaşanan gelişmeler üzerinden, medyanın da desteğinden güç alarak, ordunun etkinliğini geriletmeye çalışıyor.
Hüsrev Kutlunun açıklamasını partisinden bağımsız, onun onayı olmadan yapması mümkün değil. O sadece partisi adına sözcü oldu, o kadar. Mecliste bulunan askerlerin çıkarılması da bu çabanın bir parçası. Gerek Hüsrev Kutlunun gerekse daha sonra Bülent Arınçın açıklamalarında temel vurgu meclisin sivilleştirilmesi oldu. Burada bahsedilen sivilleştirilme ile ordunun hedef alındığı yeterince açıktır.
Genelkurmayın açıklamasında karşı saldırıya geçilmiş, bu süreçte bir tarikat liderinin kızının cenazesinde yaşanan ve medyaya yansıyan görüntüler de kullanılarak tehditler savrulmuştur. Kutlunun daha önce de dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin olarak yargıya ve güvenlik güçlerine güven duymadığını ve bu şekilde sorumsuzca sarf edilmiş sözlerin, İstanbul Fatih Camiinde görülen ve milletçe hepimizi üzen çağdışı manzaralara zemin hazırladığı çarpıcı bir şekilde ortaya çıkmıştır denilerek, eğer böyle hareket ederseniz akıbetiniz öncüllerinizden farklı olmayacaktır demeye getirilmiştir. Ordunun gerektiğinde bu tehditleri gerçekleştirmekten geri durmayacağı açıktır.
Bu açıklamalara diğer partilerden de destek geldi. Özellikle meclis içinde derin devletin sözcüsü olan CHP yaşananlardan derhal sonuç çıkararak açıklamalara girişti. Medyada bile durumu alay konusu olan ve ordu sözcüsü gibi davranmakla suçlanan CHP, sözde muhalefet rolüne soyundu. Durumdan vazife çıkaran CHP laik, demokratik cumhuriyeti korumak için sahneye çıktı. Bu açıklamaların amacı bir yandan işçi-emekçilerin zihninde laik-şeriat ikilemi üzerinden yanılsamalar yaratmak, diğer yandan ise AKPyi hizaya çekmede üzerine düşen görevi yerine getirmekti.
Medya da bu tabloda yerini almakta gecikmedi. Ordunun karşı çıkışı üzerine medyada Kutlunun geçmişi ve icraatları üzerine yazılıp çizilmeye başlandı. AKP milletvekillerinin tarikat liderleriyle çekilmiş resimleri ve geçmişte şu veya bu nedenle yaptıkları açıklamalar su yüzüne çıkarıldı. Görevli kalemşörler yazılarında ordunun tahrik edilmesinin yaratacağı sorunlar ve sonuçlar üzerinden hükümeti uyardılar. Böylece Genelkurmayın düğmeye basmasıyla dört koldan başlayan AKPyi hizaya çekme operasyonu istenilen sonuç alınana kadar devam etti.
Bu gelişmeler üzerine, başta çeşitli ağızlardan Hüsrev Kutluya destek çıkan hükümet geri adım atmak zorunda kaldı. Daha önce Kutlunun davranışını öven ve ona destek verenler sözlerini yutmak zorunda kaldılar. Erdoğan, mareşal krizi ile yeniden gerilen AKP-Genelkurmay ilişkilerini yumuşatmaya çalışarak, Adıyaman Milletvekili Hüsrev Kutlunun partinin disiplin kuruluna sevkedildiğini açıkladı. Son olarak Hüsrev Kutlu yaptığı açıklamada, aslında niyetinin kötü olmadığını, yanlış anlaşıldığını ve açıklamalarının çarpıtıldığını dile getirdi.
Yaşanan tartışma her ne kadar laiklik-şeriat üzerinden bir tartışma ve saflaşma görüntüsü ortaya çıkarsa da aslında sorun daha derindedir. AKP hükümeti bu tür açıklamalarla aynı zamanda tabanına seslenmekte ve bu arada da karşısındaki güçleri yoklamaktadır. Bu taktik bir süredir uygulanıyor. AKPyi iktidara taşıyan tabanın beklentileri karşılanamasa bile en azından bu konuda bir takım adımlar atılması AKP için bir zorunluluk. Bunun için önce açıklamalar yapılıyor, sonrasında ise sert bir tepki görüldüğü oranda geri çekilinerek bakın aslında biz yapmak istiyoruz ama karşımızdakiler izin vermiyor izlenimi yaratılmaya çalışılıyor. Ayrıca hükümet istediği konuyu bu şekilde gündeme sokarak tartışılmasını sağlıyor ve aradığı desteği bulduğunda ya da uygun zamanı yakaladığında planlarını hayata geçirmye çalışıyor. Buna benzer bir tablo daha önce imam-hatipler ve kuran kursları konularında ortaya çıkmış ve gelişmeler aşağı yukarı aynı seyri izlemişti. AKP önce tabanının beklentileri doğrultusunda adımlar atmış, sonrasında yine geri çekilmişti.
Öte yandan bu tartışmaların zamanlaması da dikkate değer. Bu tür tartışmalar ön plana çıkarılarak işçi ve emekçilerin kendi temel sorunları üzerinde yoğunlaşmalarının da önüne geçiliyor. Nitekim asgari ücretin açıklanmasından hemen sonra yaşanan bu gelişme gündemi değiştirme gibi bir işlevi de yerine getirdi. İşçi sınıfı ve emekçiler yoksulluk denizinde boğulurken, düzen cephesindeki iç çekişmeler gündeme oturdu. Medya bu noktada da üzerine düşeni başarıyla yerine getirdi.
Ordu ile hükümet arasındaki dalaşmanın niteliği ne olursa olsun, sonuçta onlar sömürü düzeninin sürmesi için çabalıyorlar. İşçi sınıfı ve emekçilerin düzene yönelen tepkileri karşısında ortak hareket etmekten geri durmuyorlar. Bir takım sorunlar üzerinden birbirleriyle karşı karşıya gelseler de, tek dertleri çöplüğün horozu olup daha fazla semirebilmektir. İşçi ve emekçilerin sorunu ise, kendi geleceği için mücadele etmek ve bu asalaklardan kurtulmaktır. İşçi sınıfı ve emekçiler kendilerine ait olmayan gündemler üzerinden taraf olmak yerine kendi sorunları etrafında toparlanıp mücadele ettiklerinde, hem bu çöplüğe dönmüş sömürü düzeninden, hem de bu çöplüğün bekçi köpeklerinden tamamen kurtulmayı başarabileceklerdir.
Bulgaristanda 30 askerden tepki:
Basında Irakta Bulgaristan askeri üssüne saldırı haberi yayınlandığında birçok insan hemen şu soruyu sormuştur. Bulgaristan askeri Irakta ne arıyor? Tümüyle yerinde ve haklı bir soru...
Emperyalist merkezlerin dikte ettirdiği ekonomik-politik program bugün Bulgaristanı yoksulluk, işsizlik, rüşvet, suç ve fuhuşun kol gezdiği bir ülke durumuna getirmiş bulunuyor. Ülkeyi özelleştirme saldırısıyla ABDli ve Avrupalı emperyalist tekellerin sınırsız sömürü ve talanına sunan monarşist yönetim kastı, bununla da yetinmeyerek, emperyalist saldırganlığın sadık bir uşağı olduğunu ispatlamak üzere Iraka asker gönderme kararı da aldı. Bugün Bulgaristan Iraktaki işgalci güçlerden biri durumunda, kuşkusuz tümüyle ABDnin hizmetinde...
Fakat ABDye bu uşakça sadakat ülkede giderek tepkilere yol açıyor. Irakta ölen beş askerin cenaze töreninin yapıldığı gün, Irakta göreve gidecek olan 30 askerin görevlerinden resmi olarak istifa ettiklerini açıklaması da bu hoşnutsuzluğun bir yansıması.
Bu tepki Bulgaristan toplumuna bugün egemen olan eğilimi de yansıtmaktadır. Önemli bir politik etki yaratan bu karar, yönetimdeki kapitalist hırsız takımı tarafından önemsiz bir olay olarak yorumlandı ve gündemden düşürülmeye çalışıldı. Ne var ki, ABDnin rezilce yalanlarına dayalı ve başka bir halkı ezmeye yönelik savaş treninde Bulgarların işi ne sorusu hala bellekleri meşgul eden konu. En çok da bizzat Bulgaristanda!..