10 Ocak'04
Sayı: 2004 (15)


  Kızıl Bayrak'tan
  Kerkük olayları ve Türk gericiliğinin provokatif oyunları
  Yeni özelleştirme hamlesi ve mücadele sorumluluğu
  İhanetin hesabını vereceksiniz!
  Sermaye hükümeti emeklileri de sefalete mahkum etti!
  BDSP'li tekstil işçilerinden açıklama... Haramidere'nin haramileri sömürü ve zorbalıkta sınır tanımıyor!
  Eğitim-Sen Genel Başkanı sermaye sözcüleri ile aynı dili konuşmamalı...
  Türkiye demokratikleşiyor!
  Kamu emekçileri hedef tahtasında
  Birleşik Metal Genel Kurulu üzerine...
  Soruşturma terörüne son!
  BES'te kongreler süreci ve birleşik mücadele platformu
  Yeni bir yılın başına dünya ve Ortadoğu...
  Ordu-hükümet gerilimi...
  İşgal karşıtı direniş, kirli manevraları boşa düşürecektir
  Iraklı direnişçiler "tek cephe" içinde birleşmeye hazırlanıyor!
  Suriye'ye ABD ve İsrail'in taleplerini yerine getirmesi tavsiye ediliyor!
  BMİS Genel Kurulu'nda FTM-CGS temsilcisi Jean-Francois Care ile konuştuk...
  Küba devrimi 45 yaşında
  El Salvador'da başkanlık seçimi ve FMLN
  Amerikancı besleme "gazeteci"!..
  Yerel seçimler yaklaşırken...
  Bültenlerden...
  2003 üzerine gözlemler: Soldaki ve sağdaki ideologlar ve peygamberler
  Hep aynı hikaye
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Kerkük olayları ve Türk gericiliğinin
provokatif oyunları

Irak işgal edileli nerdeyse bir yıl oluyor. Önceki tüm ABD işgalleri tablosu üzerinden dünyanın aylardır konuştuğu “iç çatışma ve parçalanma” beklentileri, sonunda Kerkük olaylarıyla su yüzüne çıkmaya başladı.

Kerkük’te 10’u aşkın ölümle sonuçlanan çatışmalara kadar, Irak’ta “işgale karşı direniş” eksenli bir bütünlük görüntüsü hakimdi. Kürtler’in başından beri işgali destekliyor olması bile bu görünümü bozmaya yetmiyordu. Zira Amerikan işbirlikçiliği tarihlerinden tescilli iki büyük Kürt partisine rağmen Kürtler işgale destek tutumunu, işgale karşı direnişi bastırmaya yönelik bir tutum derekesine vardırmadılar henüz. Özetle, işgal altındaki Irak’ta süregelen çatışmalar, Kerkük olaylarına kadar, hep işgal güçleriyle direnişçiler arasında yaşandı.

Kerkük’teki çatışmalara yol açan gelişmeler Kürtler’in federasyon açıklama ve girişimlerinin ardından gündeme gelmiş görünüyor. Bu açıklama ve bu açıklamada yer alan Kerkük’ün Kürdistan kenti olduğu vurgusu, Kerkük’teki diğer etnik yapıların kışkırtmalar eşliğinde harekete geçirilmesini kolaylaştırdı. Kentte düzenlenen protesto yürüyüşü sırasında kortejlerden Kürt parti binalarına ateş açılması biçimindeki provokasyon, böylece etnik çatışma ortamının fitilini de ateşlemiş oldu. Artık beklenenin yaşanması önünde bir engel kalmamıştı. Cevaben Kürt peşmergeler yürüyüşçülerin üzerine ateş açtılar, 8 gösterici öldü. Ardından da şehrin göbeğinde 2 Kürt bıçaklanarak öldürüldü...

Emperyalist işgalcilerin etnik yapı temsilcileriyle yaptığı toplantıda güya uzlaşmaya varılmasıyla çatışmalar şimdilik durulmuş gibi görünüyor. Ancak Irak’ta hakim olmaya çalışan güçlerin çıkar ve çabaları gözönüne alındığında, bunun sadece geçici bir durum olduğu; Irak’ı bekleyen geleceğin, egemen güçlerin resmi açıklamalarının aksine, yazık ki “bütünlük” değil parçalanma, barış ve huzur değil kaos olduğu kolayca tahmin edilebilir.

Kürtler’in federasyon girişiminin ardında ABD’nin durduğu biliniyor. Ancak Kerkük’teki miting ve çatışmaların gerisinde başta Türkiye olmak üzere bölge devletlerinin kirli provokatif ellerinin olduğu da bir gerçek. ABD işgal yönetiminin bölge komutanı Albay W. Mayville’in “Kerkük olaylarını Saddamcılar çıkardı” açıklaması bu gerçekleri karartmaya yetmiyor. Ne de Powell’ın “Irak’ın bütünlüğünden yanayız” tekerlemesi... Bütün dünya biliyor ki, ABD’nin Irak’ta, Ortadoğu’da ve tüm dünyadaki çıkarları, bölmek-parçalamaktan yanadır. Emperyalizm, özellikle de Amerikan emperyalizmi, girdiği her ülke ve bölgede bunu yapmıştır. Şimdi Irak’ta bir devlet bulunmadığına göre, “bütünlüğün korunması” Irak halkları arasındairlik ve bütünlük anlamına gelir ki, bu korunduğu sürece Amerika ne Irak’ta ne de Ortadoğu’da barınabilir. ABD’nin Irak’ta ve Ortadoğu’da hakimiyeti, ancak etnik çatışmalarla bölünmüşlük/parçalanmışlık koşullarında gerçekleşebilir.

Öte yandan, işgal altında bulunan devletsiz bir Irak’ın belirli bölgeleri üzerinde “tarihi” haklar iddiasındaki kimi bölge devletlerinin bu ülkeden bir şeyler koparma umudu da, yine ancak iç bölünme ve çatışmalar kaosu içinde filizlenebilir. Türkiye bu konumdaki ülkelerin başında gelmektedir. Nitekim Türk gericiliğinin tarihi Musul-Kerkük emelleri, emperyalist saldırı ve işgal sonrasında iyice depreşmiş durumdadır. Türk gericiliği Irak’a parçalanacak bir ülke gözüyle bakmakta ve adı geçen bölgeler üzerinden hesaplar yapmaktadır. Irak’ta, daha çok da Kerkük’ta yaşayan Türkmen azınlık ise bu yayılmacı kirli hevesler için bir araç olarak kullanılmak istenmektedir.

Düne kadar Amerikancılığı neo-Osmanlıcılıkla birleştiren kimi şovenist ve yayılmacı çevre ve kalemler dışında, özellikle de devlet katında, Musul-Kerkük’e ilişkin hevesleri dışarı vuran olmuyordu. Ne zaman ki Irak’a emperyalist müdahale gündeme geldi, Türk burjuvazisinin ve devletinin iştahı da kabarmaya başladı, o güne dek saklı tutulanlar dışavurulmaya başlandı. Amerikancı kafaların sıkça sözünü ettiği “masaya oturma” gerekçeli “savaşa ve işgale destek” gayretlerinin gerisinde, Amerikan emperyalizmine göbekten bağlılığın zorunluluklarıyla birlikte, biraz da bu tarihi heveslerin depreşmesi yatıyordu.

Bugün her vesileyle “Irak parçalanamaz, bütünlüğü korunmalıdır” diye yaygara koparılması kimseyi yanıltmasın. Bu söylemler sadece Güney Kürdistan Kürtleri’ne karşı şovenist ve düşmanca çabaların örtüsüdür. Kürtler’in ABD desteğiyle de olsa kazandığı mevziler ve bunların bağımsızlığa varacak girişimlere dayanak olma ihtimalinden duyulan korku ve tahammülsüzlük olmasa, Türk gericiliği Irak’ın parçalanması yönündeki istek ve heveslerini dışavurmaya dünden hazır.

Türk burjuva gericiliğinin çifte standardına en çarpıcı örneği, Kerkük olayları üzerine yaşanan gelişmeler ortaya koyuyor. Kürtler’in federasyon talepleri karşısında ortalığı velveleye verenler, kendi güdümlerindeki Türkmenler’in “Kürtler federasyon kurarsa biz de Türkmen federe devletini kurarız” açıklamalarını duymazdan geliyorlar. Gerçekte ise el altından bunu bizzat kaşıyor, kışkırtıyor, örgütlemeye çalışıyorlar. İşin aslına bakarsanız ortada bir Kürt devleti problemi olmasa, Kerkük’te kendi güdümülerinde kurulacak bir Türkmen devleti, Türk gericiliğinin hararetle destekleyeceği bir gelişme olurdu.

Gelgelelim böyle bir ihtimal yoktur. Kuzey Irak’taki tarihsel Kürt ulusal varlığı, tüm bu heveslerin önünde aşılmaz bir engel olarak durmaktadır. Ne Amerika ile “stratejik” kölelik ilişkileri ve ne de Beşir Esad Suriye’si ile varıldığı ilan edilen mutabakat, Irak ve Kürdistan’daki gelişmeleri Türkiye’nin lehine çevirebilir. Türkiye’nin, bölgedeki gelişmelere Amerika üzerinden ve onun icazetiyle müdahale şansı da bulunmuyor. Bunu artık büyük oranda anlamış durumdalar. Böyle olunca da müdahale imkanı doğurabilecek tek durumun Irak’ta bir iç savaş, bir kaos ortamı olduğu düşünülmekte ve bu süreci hızlandırmak için ne gerekiyorsa yapılmaktadır. Kerkük olayları üzerine bölge basınında çıkan “Türkiye bizden ne istiyor?” sorulu yazılar da açıkça olaylarda Türk ajanların oynadcurren;ı role işaret ediyor. Eğer yeniden “çuvallamazlarsa”, benzer faaliyetleri sürdüreceklerinden kuşku duyulmamalıdır.

Güney Kürtleri’nin federasyon istem ve çabalarına Türk devleti cephesinden verilen tepkilerin (Irak’taki gelişmelerin de ötesinde) yarattığı ciddi tehlikelere dikkat etmek gerekiyor. Türk gericiliğinin ABD’nin egemenliği altındaki bir Irak’ta ona rağmen pek ileri gitme imkanları bulunmuyor. Çizilen “kırmızı çizgiler” çiğneneli ve bu sineye çekileli çok oldu.

Ancak Türkiye’de durum farklı. Türk devleti, Irak Kürtleri’nin devletleşme çabalarını bir kez daha Türkiye’deki Kürtler’e saldırının gerekçesi yapmaya kalkıyor. Türkiye’deki Kürtler’i hala temsil iddiasındaki teslimiyetçi oluşumun resmi çevrelere yaranmaya yönelik hiçbir çabası bu saldırıyı engellemeye yetmiyor. Teslimiyetçi Kürt hareketinin federasyona karşı ve Türk resmi ideolojisine uygun açıklamalarına rağmen, Türk devleti tarafından Türkiye’deki Kürtler’e Irak’taki Kürt girişimlerinin de ceremesi ödetilmeye çalışılıyor.

Çünkü Türk devleti çok iyi biliyor ki, teslimiyetçi politika Kürt halkının isteklerine sonsuza dek gem vurma güç ve olanağına sahip değildir. Eninde sonunda bu politika aşılacak, ulusal-demokratik hak ve özgürlük talepleri etrafında birleşen bir Kürt direnişiyle yeniden karşı karşıya kalınacaktır. Irak Kürtleri’nin ABD’ye yaslanarak da olsa devletleşme yolunda atmakta oldukları adımlara yönelik aşırı gerici tahammülsüzlüğün gerisinde, Türkiye Kürtleri’nin haklı ve meşru özgürlük ve eşitlik istemlerinden duyulan büyük korku var.

Ne var ki korkunun ecele faydası yok; Türkiye Kürtler’i er geç kölelik zincirlerini parçalayacak, ulusal özgürlüğü ve eşitliği ele geçireceklerdir!..