Irak işgal edileli nerdeyse bir yıl oluyor. Önceki tüm ABD işgalleri tablosu üzerinden dünyanın aylardır konuştuğu iç çatışma ve parçalanma beklentileri, sonunda Kerkük olaylarıyla su yüzüne çıkmaya başladı.
Kerkükte 10u aşkın ölümle sonuçlanan çatışmalara kadar, Irakta işgale karşı direniş eksenli bir bütünlük görüntüsü hakimdi. Kürtlerin başından beri işgali destekliyor olması bile bu görünümü bozmaya yetmiyordu. Zira Amerikan işbirlikçiliği tarihlerinden tescilli iki büyük Kürt partisine rağmen Kürtler işgale destek tutumunu, işgale karşı direnişi bastırmaya yönelik bir tutum derekesine vardırmadılar henüz. Özetle, işgal altındaki Irakta süregelen çatışmalar, Kerkük olaylarına kadar, hep işgal güçleriyle direnişçiler arasında yaşandı.
Kerkükteki çatışmalara yol açan gelişmeler Kürtlerin federasyon açıklama ve girişimlerinin ardından gündeme gelmiş görünüyor. Bu açıklama ve bu açıklamada yer alan Kerkükün Kürdistan kenti olduğu vurgusu, Kerkükteki diğer etnik yapıların kışkırtmalar eşliğinde harekete geçirilmesini kolaylaştırdı. Kentte düzenlenen protesto yürüyüşü sırasında kortejlerden Kürt parti binalarına ateş açılması biçimindeki provokasyon, böylece etnik çatışma ortamının fitilini de ateşlemiş oldu. Artık beklenenin yaşanması önünde bir engel kalmamıştı. Cevaben Kürt peşmergeler yürüyüşçülerin üzerine ateş açtılar, 8 gösterici öldü. Ardından da şehrin göbeğinde 2 Kürt bıçaklanarak öldürüldü...
Emperyalist işgalcilerin etnik yapı temsilcileriyle yaptığı toplantıda güya uzlaşmaya varılmasıyla çatışmalar şimdilik durulmuş gibi görünüyor. Ancak Irakta hakim olmaya çalışan güçlerin çıkar ve çabaları gözönüne alındığında, bunun sadece geçici bir durum olduğu; Irakı bekleyen geleceğin, egemen güçlerin resmi açıklamalarının aksine, yazık ki bütünlük değil parçalanma, barış ve huzur değil kaos olduğu kolayca tahmin edilebilir.
Kürtlerin federasyon girişiminin ardında ABDnin durduğu biliniyor. Ancak Kerkükteki miting ve çatışmaların gerisinde başta Türkiye olmak üzere bölge devletlerinin kirli provokatif ellerinin olduğu da bir gerçek. ABD işgal yönetiminin bölge komutanı Albay W. Mayvillein Kerkük olaylarını Saddamcılar çıkardı açıklaması bu gerçekleri karartmaya yetmiyor. Ne de Powellın Irakın bütünlüğünden yanayız tekerlemesi... Bütün dünya biliyor ki, ABDnin Irakta, Ortadoğuda ve tüm dünyadaki çıkarları, bölmek-parçalamaktan yanadır. Emperyalizm, özellikle de Amerikan emperyalizmi, girdiği her ülke ve bölgede bunu yapmıştır. Şimdi Irakta bir devlet bulunmadığına göre, bütünlüğün korunması Irak halkları arasındairlik ve bütünlük anlamına gelir ki, bu korunduğu sürece Amerika ne Irakta ne de Ortadoğuda barınabilir. ABDnin Irakta ve Ortadoğuda hakimiyeti, ancak etnik çatışmalarla bölünmüşlük/parçalanmışlık koşullarında gerçekleşebilir.
Öte yandan, işgal altında bulunan devletsiz bir Irakın belirli bölgeleri üzerinde tarihi haklar iddiasındaki kimi bölge devletlerinin bu ülkeden bir şeyler koparma umudu da, yine ancak iç bölünme ve çatışmalar kaosu içinde filizlenebilir. Türkiye bu konumdaki ülkelerin başında gelmektedir. Nitekim Türk gericiliğinin tarihi Musul-Kerkük emelleri, emperyalist saldırı ve işgal sonrasında iyice depreşmiş durumdadır. Türk gericiliği Iraka parçalanacak bir ülke gözüyle bakmakta ve adı geçen bölgeler üzerinden hesaplar yapmaktadır. Irakta, daha çok da Kerkükta yaşayan Türkmen azınlık ise bu yayılmacı kirli hevesler için bir araç olarak kullanılmak istenmektedir.
Düne kadar Amerikancılığı neo-Osmanlıcılıkla birleştiren kimi şovenist ve yayılmacı çevre ve kalemler dışında, özellikle de devlet katında, Musul-Kerküke ilişkin hevesleri dışarı vuran olmuyordu. Ne zaman ki Iraka emperyalist müdahale gündeme geldi, Türk burjuvazisinin ve devletinin iştahı da kabarmaya başladı, o güne dek saklı tutulanlar dışavurulmaya başlandı. Amerikancı kafaların sıkça sözünü ettiği masaya oturma gerekçeli savaşa ve işgale destek gayretlerinin gerisinde, Amerikan emperyalizmine göbekten bağlılığın zorunluluklarıyla birlikte, biraz da bu tarihi heveslerin depreşmesi yatıyordu.
Bugün her vesileyle Irak parçalanamaz, bütünlüğü korunmalıdır diye yaygara koparılması kimseyi yanıltmasın. Bu söylemler sadece Güney Kürdistan Kürtlerine karşı şovenist ve düşmanca çabaların örtüsüdür. Kürtlerin ABD desteğiyle de olsa kazandığı mevziler ve bunların bağımsızlığa varacak girişimlere dayanak olma ihtimalinden duyulan korku ve tahammülsüzlük olmasa, Türk gericiliği Irakın parçalanması yönündeki istek ve heveslerini dışavurmaya dünden hazır.
Türk burjuva gericiliğinin çifte standardına en çarpıcı örneği, Kerkük olayları üzerine yaşanan gelişmeler ortaya koyuyor. Kürtlerin federasyon talepleri karşısında ortalığı velveleye verenler, kendi güdümlerindeki Türkmenlerin Kürtler federasyon kurarsa biz de Türkmen federe devletini kurarız açıklamalarını duymazdan geliyorlar. Gerçekte ise el altından bunu bizzat kaşıyor, kışkırtıyor, örgütlemeye çalışıyorlar. İşin aslına bakarsanız ortada bir Kürt devleti problemi olmasa, Kerkükte kendi güdümülerinde kurulacak bir Türkmen devleti, Türk gericiliğinin hararetle destekleyeceği bir gelişme olurdu.
Gelgelelim böyle bir ihtimal yoktur. Kuzey Iraktaki tarihsel Kürt ulusal varlığı, tüm bu heveslerin önünde aşılmaz bir engel olarak durmaktadır. Ne Amerika ile stratejik kölelik ilişkileri ve ne de Beşir Esad Suriyesi ile varıldığı ilan edilen mutabakat, Irak ve Kürdistandaki gelişmeleri Türkiyenin lehine çevirebilir. Türkiyenin, bölgedeki gelişmelere Amerika üzerinden ve onun icazetiyle müdahale şansı da bulunmuyor. Bunu artık büyük oranda anlamış durumdalar. Böyle olunca da müdahale imkanı doğurabilecek tek durumun Irakta bir iç savaş, bir kaos ortamı olduğu düşünülmekte ve bu süreci hızlandırmak için ne gerekiyorsa yapılmaktadır. Kerkük olayları üzerine bölge basınında çıkan Türkiye bizden ne istiyor? sorulu yazılar da açıkça olaylarda Türk ajanların oynadcurren;ı role işaret ediyor. Eğer yeniden çuvallamazlarsa, benzer faaliyetleri sürdüreceklerinden kuşku duyulmamalıdır.
Güney Kürtlerinin federasyon istem ve çabalarına Türk devleti cephesinden verilen tepkilerin (Iraktaki gelişmelerin de ötesinde) yarattığı ciddi tehlikelere dikkat etmek gerekiyor. Türk gericiliğinin ABDnin egemenliği altındaki bir Irakta ona rağmen pek ileri gitme imkanları bulunmuyor. Çizilen kırmızı çizgiler çiğneneli ve bu sineye çekileli çok oldu.
Ancak Türkiyede durum farklı. Türk devleti, Irak Kürtlerinin devletleşme çabalarını bir kez daha Türkiyedeki Kürtlere saldırının gerekçesi yapmaya kalkıyor. Türkiyedeki Kürtleri hala temsil iddiasındaki teslimiyetçi oluşumun resmi çevrelere yaranmaya yönelik hiçbir çabası bu saldırıyı engellemeye yetmiyor. Teslimiyetçi Kürt hareketinin federasyona karşı ve Türk resmi ideolojisine uygun açıklamalarına rağmen, Türk devleti tarafından Türkiyedeki Kürtlere Iraktaki Kürt girişimlerinin de ceremesi ödetilmeye çalışılıyor.
Çünkü Türk devleti çok iyi biliyor ki, teslimiyetçi politika Kürt halkının isteklerine sonsuza dek gem vurma güç ve olanağına sahip değildir. Eninde sonunda bu politika aşılacak, ulusal-demokratik hak ve özgürlük talepleri etrafında birleşen bir Kürt direnişiyle yeniden karşı karşıya kalınacaktır. Irak Kürtlerinin ABDye yaslanarak da olsa devletleşme yolunda atmakta oldukları adımlara yönelik aşırı gerici tahammülsüzlüğün gerisinde, Türkiye Kürtlerinin haklı ve meşru özgürlük ve eşitlik istemlerinden duyulan büyük korku var.
Ne var ki korkunun ecele faydası yok; Türkiye Kürtleri er geç kölelik zincirlerini parçalayacak, ulusal özgürlüğü ve eşitliği ele geçireceklerdir!..