15 Mart '03
Sayı: 10 (100)


  Kızıl Bayrak'tan
  Savaşa karşı sınıf savaşını yükseltelim!
  Amerikancı generaller sayesinde Türkiye işgal ediliyor!
  Sermaye ordusu ve hükümeti ABD emperyalizmine hizmette sınır tanımıyor...
  Siirt seçimlerinin gösterdikleri
  BM’nin Kıbrıs planı rafa kaldırıldı
  Kitlesel işçi kıyımları başladı...
  Bıçakçılar fabrikası işçileri bıçak sırtında!
  İstanbul Sendika Şubeleri toplantısı üzerine...
  İstanbul Sendika Şubeleri toplantısı yapıldı
  İstanbul Sendika Şubeleri toplantısında işyeri ve şube temsilcilerinin yaptığı konuşmalardan...
  “Emperyalist savaşa geçit vermeyeceğiz!”
  Dünya egemenliğine oynayan ABD emperyalizmi yenilmeye mahkumdur!
  Savaşın getirdiklerine farklı bir bakış
  Emperyalist savaş karşıtı eylemler sürüyor...
  ABD-İngiliz savaş koalisyonunun sahtekarlığı belgelendi
  Filistin emperyalist/siyonist kıskaç altında
  İşgale karşı durma ve ulusal bir stratejide buluşmanın sorunları
  8 Mart etkinliklerinden...
  8 Mart etkinliklerinden...
  Fildişi Kıyısı'nda iktidar mücadelesi ve emperyalist müdahale
  Anadolu Yakası İşçi-Emekçi Platformu Girişimi bülteninden...
  Esenyurt İşçi Bülteni'nden...
  DİSK Bölge Temsilciler Kurulu yapıldı
  "Irak fayı" küresel depremi tetikler mi?
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
İstanbul Sendika Şubeleri toplantısı üzerine...

Bağımsız taban örgütlülükleri oluşturulmalıdır!

12 Mart Çarşamba günü Türk-İş, KESK ve DİSK’e bağlı bazı sendika ve şubeler, işyeri temsilcilerinin de katılımıyla bir toplantı gerçekleştirdi. 32 şubenin ortak çağrısıyla yapılan toplantıya yaklaşık 600 kişi katıldı.

İstanbul Sendika Şubeleri olarak kendini tanımlayan oluşum başlangıçta bu tasarıya karşı sendika konfederasyonlarının aldığı tutuma muhalefet temelinde ortaya çıktı. Bu toplantıdan önce de Saraçhane’de ve KİPLAS önünde iki eylem gerçekleştiren bileşen bu eylemlerde iş yasa tasarısının geri çekilmesini, bunu hazırlayan Bilim Kurulu’nun dağıtılmasını istemişlerdi. Eylemlerin hedefinde patronlar kadar, bu tasarıya karşı teslimiyetçi bir tutum alan konfederasyon yöneticileri de bulunuyordu. Yapılan iki eylemin ve toplantının bir başka hedefini ise ABD’nin emperyalist saldırganlığını protestolar oluşturuyordu. Bu noktada sendika konfederasyonlarının aldığı tutum da eleştirilmekten kurtulamıyordu.

Geçmiş platform deneyimleri ve dersler

Geçmişte de hem sürecin ağırlığı hem de tabandan gelen basınç karşısında benzer platformların yaptığı toplantılar halen hafızalardadır. İstanbul Emek Platformu, daha eskiye gidildiğinde İstanbul Sendikaları Şubeler Platformu adı altında bir dizi şubenin bu türden toplantılar yaptığını hatırlayabiliriz. Tüm bu girişimler sınıfın çok yoğun saldırılarla karşı karşıya kaldığı dönemlerde ortaya çıktı. Bu platformlar bir yanıyla tabanın tepki ve mücadele azmini temsil etme iddiası taşıyorlardı. Konfederayonları teslimiyet çizgisinden koparma, ona alternatif olma söylemini kullanıyorlardı. Ama bu iddiaların hiç bir karşılığı olmadığı kısa sürede görüldü.

Yapılan toplantılara katılan yüzlerce temsilci hiçbir zaman bu oluşumların temel bileşeni olamadı. Bu oluşumların karar mekanizmalarında yer alamadı. Doğal olarak buralarda alınan kararlar tabandan çok alt kademe sendikacılığının izlerini taşıdı. İleri kabul edilebilecek kararlar dahi onu uygulayabilecek taban iradesinden yoksun olduğu için sahipsiz kaldı. Konfederasyonların açıktan ihanetine ve teslimiyetine karşı tabandan gelen basınçla tutum alma niyeti içerisine giren şube yöneticileri asla teslimiyetçi ihanet çizgisinden köklü bir kopuş yaşamadı, bu anlayışlarla mücadele eden bir çizgi izleyemedi. Tepkileri ise Başkanlar Kurulu toplantılarında daha ileri kararları onaylatmaya çalışmaktan öteye gidemedi. Yer yer ilerici rol oynasalar da tabanın mücadele azminin heba edilmesine de yolaçan bu girişimler zaman içerisinde tamamen işlevsiz hale gelip kendiliğinden dğıldı.

İstanbul Sendika Şubeleri toplantısından yansıyanlar

İş yasa tasarısına karşı mücadele etmek amacıyla bir dizi şubenin biraraya geldiği ve muhalif seslerin yükseldiği bu yeni girişimden, öncellerine oranla, biraz daha umutlu olmak için ortada bir neden var mı? Buna yakından bakalım.

Genel olarak toplantıya olumlu bir atmosferin hakim olduğunu söyleyebiliriz. Bu ise biriken ve akacak bir kanal bulamayan tepkilerin bu vesiliyle kendisini ifade edecek bir ortam bulmasının bir sonucuydu. İş yasası saldırısı, sınıfın karşı karşıya kaldığı en geniş saldırılardan birini oluşturuyor ve konfederasyonlar, kör gözlerin dahi rahatlıkla göreceği gibi derin bir ihanetin içerisindeler. Taban ise artık konfederasyonların yıllardır devam eden bu ihanetçi tutumuna karşı bir arayış içinde. Az buçuk sınıf mücadelesine yüzünü dönen şubeler ise sınırlı da olsa buna karşı bir tutum almaya çalışıyor ya da en azından böyle bir görünüm veriyorlar. İşte bunlar toplantıyı bir parça canlı kılan gelişmeler olarak salona yansıdı. Fakat bunun ötesinde kalıcı, yolaçıcı ve ciddiye alınabilir bir adım atılmadı.

Geçmiş toplantıların tanıdık simalarından oluşan ve divan adına yapılan ilk konuşmanın ardından söz alan temsilciler iş yasası, savaş, yer yer kamu personeli yasasına ilişkin düşüncelerini dile getirdiler. Yasanın geri çekilmesi, savaşa karşı aktif bir tutum alınması, tabandan doğru örülen bir çalışmayla tüm enerjinin genel grev genel direnişin örgütlenmesine verilmesi vb. öneriler konuşmacıların ortak olarak vurguladığı noktalardı. Konfederasyonların açık ihanet içinde olduğu, bu tablodan ancak tabanın inisiyatifine dayalı örgütlülüklerle kurtulunabileceği birçok konuşmacı tarafından ortaya konuldu. İş yasası meclise geldiğinde Ankara’da eylem yapmak ve yasa çekilene kadar meclis önünü terketmemek, 15 ve 21 Mart’ta dünya çapında yapılacak olan eylemleri desteklemek, mevcut birlikteliğin Anadolu Yakası’na do¤ru da genişlemesini sağlamak gibi birçok öneri yapıldı. Yaklaşık 20 temsilcinin konuşma yaptığı toplantıda bazı temsilciler çok somut öneriler de sundu.

Toplantının sonuç bildirgesinde aşağı yukarı üç madde vardı. Divan bu üç maddenin, toplantıdaki eğilimin ortak bir kararı olarak Cuma günü yapılacak Türk-İş Başkanlar Kurulu toplantısına iletileceğini aktardı. Türk-İş’in savaşa karşı daha etkin bir mücadele etmesi istenecekti. İş yasa tasarısı meclise gelirse, yasa geri çekilene kadar Ankara’da kalınması için Türk-İş ikna edilmeye çalışılacaktı. Türk-İş genel grev kararı alınması için zorlanacaktı. Ve 21 Mart günü dünya çapında yapılacak eylemler için gene Başkanlar Kurulu’ndan o gün saat 8:00 ile 10:00 arasında iş bırakma çağrısı yapması istenecekti.

Son maddenin okunmasıyla salon bir anda hareketlendi, birçok işçi 2 saatlik iş bırakma eyleminin kendi önerileri olmadığını söyleyip, bir günlük iş bırakma için karar alınmasını istedi. Bazı temsilciler genel grevin birçok konuşmacı tarafından dile getirildiği halde bunun sonuç bildirgesinde yer almamasını protesto ettiğini dile getirdi. Temsilcilerin bir kısmı ise yeni iş yasasına karşı hiçbir somut önerinin sonuç bildirgesine yansımaması üzerine itiraz etti. Bir kısım temsilci tepkisini salonu terkederek gösterdi. Divan ise bir günlük iş bırakma önerisinin gerçekçi olmadığını Türk-İş Başkanlar Kurulu’nda kabul görmeyeceğini ifade ederek bir süre teklifinde ısrar etti. Tepkinin artması üzerine bu öneri reddedilirse “sorumluluk almamak kaydıyla” denildi ve ısrardan vazgeçildi. Dünya çapındaki iş bırakmaya atılmak gibi muğlak bir ifade telaffuz edildikten sonra usulen bir oylama yapıldı ve önerilerin toplantının kararı olarak yansıtılması kabul edildi.

Yeni iş yasası taslağı işçi sınıfının bütün kazanımlarını ortadan kaldırmayı hedefliyor. Onu satılan, ödüç verilen bir meta haline getirmek istiyor. Hal böyleyken konfederasyonlar yasanın özüne değil fakat birkaç maddesine göstermelik olarak muhalefet ediyorlar. Yıllar boyu bürokratların oyalamaları, sahte vaatleri ve ihanetleriyle karşı karşıya kalan taban ise tüm tepkisine rağmen yasaya karşı sendikacıların ihanetini boşa çıkaracak, tasarıyı geri çektirecek bir inisiyatif gösteremiyor. Tüm faturası işçi ve emekçilere kesilecek olan emperyelist savaşa karşı mücadelede de bürokratların hiçbir ciddi ve samimi çabası görünmüyor.

Böyle bir ortamda sendika şubelerinin biraraya gelerek “biz bu ihanetçi çizgiye karşıyız” demesinin kuşkusuz ki bir anlamı var. Öncelikle bu şubelerin taban basıncıyla böylesi bir toplantıya niyet ettiklerinden şüphe duymamak gerekiyor. Ancak niyetlerden öte bu şubelerin sınırlarını da iyi görmek gerekiyor.

Şubelerin sendikal bürokrasinin etkisinden bütünüyle kurtulmasını beklemek hayaldir. Böyle bir şeyi ancak tabanın bağımsız bir inisiyatifi sağlayabilir. Nitekim geçmiş deneyimlerin de etkisiyle birçok temsilci birlikteliğin tabana doğru yayılmasını istemiştir. Toplantının sonunda, biraz da alelacele sunulan sonuç bildirgesine gösterilen tepkinin altında, artık temsilcilerin alt kademe yöneticilerine dahi güvenlerini kaybetmeleri yatmaktadır. Bu şubeler gerçekten tabanın inisiyatifini önemsiyorlarsa karar alma süreçlerini tabana doğru yaymaları gerekir. Yoksa kararların tabana doğru yayılması ve işyerlerine taşınması sözleri havada kalacaktır.

Bugüne kadar alt kademe yöneticilerinin itinayla yapmadığı da budur. Nitekim Çarşamba günkü toplantı bu durumun bir başka ifadesi olmuştur. Daha baştan, divan “biz işçilerin düşüncelerini dinlemek için bu toplantıyı yapıyoruz” deme ihtiyacı hissetmiştir. Arkasından özellikle iş bırakma tartışmasında bir günde ısrar edilmesine rağmen “bunu Türk-İş’e kabul ettiremeyiz, ortada kalır” söylemi ise, herşeyin sadece bürokrasiye baskı yapmak sınırlarına sıkıştırıldığını göstermektedir. Ortada bağımsız bir mücadele merkezi oluşturmak gibi bir bakış ve bir çaba yoktur. Oysa ki tüm konuşmalar göstermiştir ki taban, sendikal bürokrasinin ihanetçi çizgisiyle açıktan hesaplaşmak, ondan bağımsız davranmak istemektedir. Bir konuşmacının toplantıda “biz kararlarımızı niye bürokratlara sunup oradan çıkacak karara göre endimizi bağlayalım, onlar buradan çıkan karara uysunlar” demesi tam da bunun bir ifadesi olmuştur.

İşçi sınıfı kendi bağımsız taban örgütlülüklerini yaratmalıdır

Bu tür girişimlerin bıraktığı en büyük ders, bugünkü koşullarda sınıf, kendi özgücüne dayanan örgütlülüklerle sahneye çıkmadan ne sendikal bürokrasi yerinden edilebilir ne de saldırılar püskürtülebilir. Bugün bu güce sahip olmadığını düşünenler hızla bunun gereklerini yerine getirmek için örgütlü bir hazırlığın içine girmelidir. Eğer sendika şubeleri taban inisiyatifinin açığa çıkmasını istiyorlarsa ve bunda samimiyseler, hızla bölgesel komiteler oluşturulması için çaba göstermeli, buradan alınacak kararları kendileri için bağlayıcı kabul etmelidirler. Maalesef toplantı, bu yeni oluşumun da daha öncekilerden çok farklı bir süreç izleyemeyeceğinin işaretlerini ortaya çıkarmış bulunuyor.

Toplantı sonucunda uygulanmak üzere alınan elle tutulur bir karar yoktur. Usülen bir oylama ile karara bağlanan maddeler ise sadece Türk-İş toplantısına sunulacaktır. Burada bir kabul görmezse ne olacaktır sorusunun cevabı ise ortada yoktur. İş yasasına karşı binleri toplayarak iki eylem yapan bu birlikteliğin bundan fazlasını yapması tabii ki mümkündür. Yeter ki tabanın inisiyatifini ve katılımını açığa çıkaracak mücadeleci ve kararlı bir hat izlesin.
Savaşa karşı aktif mücadele vermenin, iktisadi saldırıları püskürtmenin ve sendikal bürokrasiyi yoketmenin yolu doğrudan tabandan doğru örgütlenmektir. Ancak bu türden bir hareket, alt kademe sendikal anlayışı bürokrasinin güdümünden koparabilir. Yoksa, sol sendikacı anlayışlar dahil olmak üzere, bu kesimlerin bürokratik uzlaşmacı çizgiden bütünüyle kopması mümkün değildir.

Temel sorun bağımsız devrimci bir sınıf mücadelesinin yaratılamamasıdır. Böyle bir platform ancak mevcut duruma yapacağı müdahaleler üzerinden geniş kesimleri etkileyebilir. Savaş ve esnek çalışma yasa saldırısı öne çıkan iki temel gündemi oluşturmaktadır. Bunalmış sınıf kitlelerine çözüm sunmanın yolu, bu gündemler üzerinden tabanın mücadele araçlarını yaratmaktan geçmektedir.

Herşeye rağmen bu girişim tümden önemsiz görülemez. Mesele oraya tabi olunmadan, fakat bu tepkinin imkanlarından faydalanarak bağımsız bir sınıf çizgisinin tabandan örülmesinin başarılıp başarılamayacağıdır. Bu tür oluşumların da sınıf mücadelesine hizmet etmesinin biricik yolu bunu başarmaktan geçmektedir. Bunun başarılması için gereken müdahaleyi yapmak komünistlerin görevidir.

E. Demir