27 Nisan'02
Sayı: 16 (56)


  Kızıl Bayrak'tan
  Ya barbarlık ya sosyalizm!
  Sosyal yıkıma karşı birlik, mücadele ve dayanışmayı yükseltelim!
  Sendikal ihanet barikatını yaralım!
  1 Mayıs'ta iş bırakmanın anlamı
  "İş bırakarak 1 Mayıs'ta alanlara!"
  İşçi sınıfı, Filistin direnişi ve 1 Mayıs...
  Direniş nöbeti Gazze'de
  1 Mayıs faaliyetlerinden...
  Yaygın, yoğun ve etkili bir çalışma sürdürüyoruz...
  Zor dönemin bilinçli, inançlı ve soluklu devrimcileri...
  Washington'da 100 bin kişi ABD emperyalizmini protesto etti
  Kolombiya'da son bir yıl içinde 165 sendikacı katledildi
  Le Pen'in seçim başarısı ve gerçeğin öbür yüzü
   "İşçilerin birliği halkların kardeşliği" pikniği coşkuyla gerçekleşti
   Mücadele, birlik ve dayanışma günü 1 Mayıs kutlu olsun!..
   Hatice Yürekli yoldaşın anısına...
   Yiğit komünist Hatice Yürekli'yi andık...
   Savanı en büyük mağduru çocuk
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Yiğit komünist Hatice Yürekli’yi andık...

Zor dönemin devrimci sıra neferi

Köln Bir-Kar olarak 21 Nisan Pazar günü, 22 Nisan 2001’de Ölüm Orucu Direnişi’nin 182. gününde ölümsüzler kervanına katılan Hatice Yürekli yoldaş için bir anma düzenledik. Hatice yoldaş şahsında direnişe ve diğer ölüm orucu şehitlerine yakışır bir anma yapmak için hazırlıklarımıza 10 gün öncesinden başladık. Bu çerçevede hazırladığımız küçük boy resimli afişlerimizi demokratik kitle örgütlerine ve bazı kurumlara astık. Çıkardığımız el ilanlarını Köln ve çevresinde kullandık. Bu vesileyle insanlarla diyaloğumuzu geliştirdik. Anma toplantısını bir hafta önceye almak zorunda kalmamıza rağmen, etkinliğe 150’ye yakın kişi katıldı.

Etkinliğimiz Hatice Yürekli şahsında tüm ölüm orucu ve devrim şehitleri anısına yapılan saygı duruşuyla başladı. Ardından iki yoldaş Parti’nin Hatice yoldaş için kaleme aldığı, özgeçmişini anlatan metni okudu. Bunu, ölüm orucunu anlatan dia gösterimi izledi. Hatice Yürekli’nin ardından yoldaşlarının yazdığı metinler değişik yoldaşlar tarafından okundu. Paris Gençlik Korosu Türkçe ve Kürtçe söylediği coşkulu türkelerle etkinliğe renk kattı.

Verilen kısa aradan sonra, Ölüm Orucu direnişçisi Resul Ayaz’ın kız kardeşi ölüm orucu ile ilgili duygu ve düşüncelerini etkili ve duygulu bir dille anlattı. Konuşmaya kitle yoğun alkış ve “Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz!” sloganıyla karşılık verdi. Hatice Yürekli’yi yakından tanıyan, bir yoldaşın konuşmasıyla etkinlik devam etti. Yoldaş Hatice Yürekli’nin zor bir dönemin inançlı bir devrimcisi olduğunu; kesintisiz örgütlü bir yaşam sürdüğünü; O’nu yiğit bir komünist yapan ayırdedici özelliklerinin ideolojik olarak sağlam duruşunun yanı sıra, örgütlü yaşama dayalı direngen kimliği olduğunu belirtti. Bu yönüyle O’nun partimizin diğer iki şehidi Ümit ve Habip’ten ayrılamayacağını ve üçünün anıları önünde saygı ile eğildiğin ifade etti.

Programımızı Paris Gençlik Korosu’nun coşkulu türküleri, halayları ve 1 Mayıs’a çağrı ile bitirdik. Şehitlerimizin, Ölüm Orucu Direnişi’nin, ezilen halkların direnişinin ve bilimsel sosyalist düşüncemizin verdiği güçle yolumuza devam edeceğiz.

Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez!

Köln’den komünistler



Mamak İKE’de Hatice Yürekli anması...

550’li günleri geride bırakan şanlı Ölüm Orucu Direnişi’nin 18. şehidi Hatice Yürekli ölümsüzlüğe uğurlanışının birinci yılında Mamak İşçi Kültür Evi’nde anıldı. Anma Hatice Yürekli şahsında tüm Ölüm Orucu ve devrim şehitleri için yapılan saygı duruşu ile başladı. Sonrasında Hatice Yürekli’nin yaşamı ve mücadele süreci anlatıldı. Bir arkadaş Ölüm Orucu sürecini değerlendiren konuşma yaptı. Programın devamında direniş şiirleri okundu ve hep bir ağızdan marşlar söylendi.

Anmanın sonunda, Mamak İşçi Kültür Evi olarak şanlı Ölüm Orucu Direnişi ve tarih boyu yaratılan tüm devrimci değerlerin sahiplenicileri olduğumuzu ve bu değerleri yaşatmak için direniş geleneğini yarınlara taşımak ekseninde faaliyetlerimizi sürdüreceğimizi anlatan kapanış konuşması ile programımızı sonlandırdık.

Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez!



Direnişten direnişe

Yaşam en çetin günlerini geçiriyor kışın.

Kar, yağmur, fırtına dağıtıyor toprağı, açacak çiçeğin diplerini. Daha gür açacağını bilmeden ama. Bitireceğim umuduyla saldırıyor rüzgar emeğe.

Karanlık yeri göğü kaplıyor, ağlatıyor küçük ve parlak gözlü çocukları. Görmüyorlar önlerinden ve arkalarından gelen kurşunları da. Kurşun büyük bir hızla rüzgardan ve karanlıktan güç alarak geliyor. Ne var rüzgar tersine esseydi. Biraz da ışık olsaydı, görürlerdi düşmanı ve hiç unutmazlardı yüzünü.

Bir devinim içinde ilerliyor hayat ve şimdi rüzgar zalimden yana esiyor. Karanlık zalimin kalleşliğini örtüyor. Evet dağılıyor hayat kül olmuş kağıtlar gibi. Ama en parlak gözlü çocuğun yüreği semsert, sanki dağılan hayatla ters orantılı.

Yaşam kış ve dağıtıyor zamanı, ürünü, hasatı, emeği. Ama yine de topluyor ayrı ayrı tanecikleri soğuk. Birleştiriyor ve sertleştiriyor. Tıpkı en parlak gözlü çocuğun yüreği gibi.

İşte çocuk alıyor sertleşen yüreğini ve fırlatıyor düşmana, yüzünü bile görmeden.

Umut tükeniyor mu, yoksa çoğalıyor mu anlaşılmıyor, tozun dumanın içinde.

Sert, çetin ve dağıtan kışın arkasından gelecek baharı düşünenler çoğaltmaya çalışıyorlar umudu. Kendilerine çaktıkları ateşle halklarının yüreğini ısıtıyorlar. Ve düşmanın yüzünü göstermek için bir avuç da olsa aydınlatmaya çalışıyorlar kendilerince.

Bu karanlık, bu soğuk başka bir yerde hiç bu kadar uzun kalmış mıydı, yoksa oralarda rüzgarı tersine döndürmesini ve hayatı aydınlatmasını bilenler mi vardı. Vardıysa niye onlara da öğretmiyorlardı aydınlığa nasıl çıkılacağını. Elbette bu işte bir iş vardı. Yoksa beyinleri mi çürümüştü ya da yürekleri. Düşünüyorlardı ama fazla da dalmamalıydılar. Her an karanlığı arkasına alan kurşun onları da bulabilirdi.

Yürekleri onlarınki gibi sert, bilekleri onlarınki gibi sağlam, gözleri onlarınki gibi parlak olanlar yok değildi.

Yine onlar gibi karanlığı aydınlığa, soğuğu sıcağa dönüştürenler vardı. Bedenleri daracık dört duvar arasında, yürekleri ve bilinçleri onlarla birlikte barikatın arkasında.

Ama yetmiyordu işte, daha fazla yüreği sert, bileği sağlam ve gözleri parlak insanlar gerekliydi. Oysa diğerleri parçalayamamıştı, beyinlerini kaplayan ve gün geçtikçe çürüyen kafesi. Parçalayabilirlerdi oysa. Bu kolay olurdu ama farkında mı değildiler. Bir hayalet lazımdı bu kış memleketine. O zaman nasıl korkarlardı kalleşler.

Sert yüreklerle birleşip büyüyen, büyüdükçe güçlenen ve düşmanı darmadağın eden... Böyle düşünüyordu gözleri parlak çocuk. Ama yine de alıyordu sert yüreğini avucunun içine ve geçiyordu karşısına o kocaman demir yığınının. Çatır çatır savaşıyordu.

Hayat sadece dağılmıyor işte, sıklaşıyor aynı zamanda. Topluyor ve sertleştiriyor taneciklerini. Bu, dağılmanın yanında küçük görünüyor ama şimdilik.

Bilinmeli ki gelecek bahar; yürekleri sert ve gözleri parlak çocuklarla birlikte...

Yaşam en karanlık günlerini geçiriyor olsa da belli ki bu an şafak sökmeden önceki andır.

Yani zafer yakındır...

A. Orak