10 Kasım '01
Sayı: 34


  Kızıl Bayrak'tan
  Sınıf ve kitle hareketinin gerçek ihtiyacı
  Taban inisiyatiflerini örgütleyelim!
  Sınıf hareketinde çıkış arayışları
  Ankara Yürüyüş'nde üçüncü gün, Anadolu Yakası... Coşkulu e kitlesel karşılamalar...
  Sermaye devleti ÖO direnişini kırmak için kapsamlı bir saldırı hazırlığında!
  4 Kasım İzmir mitinginden gözlemler...
  Burası Armutlu, Afganistan değil!
  TAYAD'lı ailelerin açıklaması:
  Emperyalist savaş ve Türkiye...
  Filistin'de vahşi katliam devam ediyor
  Amerikancı medya: Halkların beynine çevrilmiş namlu
  ÖO Direnişi ve devrimcilerin ataleti
  6 Kasım'ın gösterdikleri
  DTÖ toplantısına karşı dünya çapında protesto hazırlıkları
   Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Burası Armutlu, Afganistan değil!


Özel Tim’in faşist katliam çeteleri Küçük Armutlu’yu kana buladılar!.. 4 devrimci katledildi...
Yaralılar çamurlarda sürüklenerek taşındı...
Evler bombalandı, yakılıp yıkıldı...

Katil devlet kan dökmeye devam ediyor!

5 Kasım günü Armutlu’yu işgal eden devlet çeteleri Ölüm Orucu’ndaki devrimcileri katlettiler. Yakınlarını azgın bir terörle, yanıklar başta olmak üzere ağır yaralı oldukları halde yerlerde sürükleyerek tutsak aldılar.

Operasyonda Özel Tim’in görev yaptığı söyleniyor.

Hani şu Afganistan’a gönderilecek olan katiller güruhu...

Hani şu, yıllar boyu Kürt halkının başına bela olan kelle kesiciler, göz oyucular, kulak kolleksiyoncuları...

Kuzey İttifakı çetelerine verecekleri eğitim işte bu kirli savaş deneyimlerine dayanıyor. Girecekleri sıcak savaşta da, Kürt halkına karşı işledikleri suçların aynısını Afgan halkına karşı da işlemeye hazırlanıyorlar.

İşte bu cinayet timi, giderayak, deneyim artırmak için olsa gerek, Armutlu katliamını gerçekleştirdi.

Katil medyanın asker gönderme kararından bu yana öve öve bitiremediği bu cinayet taburu için sıraladığı tüm “en”ler, kirli savaşın tüm unsurları için geçerlilik taşıyor. Gerçekten de Özel Tim bütün silahlı kuvvetler içinde en cani, en işkenceci, en acımasız, en barbar, en vicdansız, en vatansız gruptur. Gönüllülük esasına göre, en milliyetçi, en halk düşmanı subaylar arasından seçilip önce Türkiye’de kontr-gerilla şefleri tarafından, ardından da Amerika’da CİA tarafından eğitilirler. Eğitimleri, işkence, suikast ve terör yöntemlerinin yanısıra, vatana ihanet-ABD’ye sadakat-CİA’ya ajanlık merkezli ideolojik bir içeriğe de sahiptir.

İdeolojik eğitimlerinin yerel boyutunda ülkedeki devrimcilere karşı kanlı-bıçaklı düşmanlık, kin ve nefret merkezli “ülkücülük”, ABD-CİA boyutunda ise tüm dünya halklarına, tüm dünyadaki devrimci gelişmelere karşı düşmanlık bulunur.

Bugün, Armutlu’da düzenlenen bu katliamı, ABD liderliğinde açılmış bulunan ve Türk devletinin koşa koşa dahil olduğu savaşın iç cephesi olduğunu görmek gerekiyor. Burjuva medyanın tüm manüplasyon faaliyetine rağmen, kamuoyu vicdanında daha baştan mahkum edilmiş bulunan haçlı seferinin bu asıl hedefi ve yönelimi, geniş kitleler tarafından henüz yeterince görülebilmiş değil ne yazık ki. Büyük çoğunluk, öncelikle ABD tarafından alenen yürütülen Afganistan bombardımanının, ikinci olarak medya tarafından yürütülen zihin köreltme bombardımanının etkisi altında, savaşın, islamiyete karşı açılmış bir haçlı seferi ve buna karşı yürütülen cihat olduğu yanılsaması içinde. Elbette pek yakında gerçek hedefler dünya çapında da bir bir ortaya çıkmaya-çıkarılmaya başlanacaktır. akat bugünden, savaşın içerdeki cephelerini iyi tanımak ve en geniş kitlelere anlatmak gerekiyor.

İktidardaki vatan haini katillerin öncelikli hedefi, bu ülkenin işçi-emekçi sınıfları ve onların devrimci değerleridir. Burjuvazi, kanlı iktidarını yürütebilmek için işçi sınıfının devrimci geleceğini, iktidar mücadelesini palazlanmadan budama seferberliğine girişmiş durumdadır. Sınıf bir yandan yıkım programlarıyla yoksullaştırılıp, sefalet içinde çürümeye mahkum edilirken, diğer yandan, bu saldırıya karşı mücadele yürütmesini engellemek için devrimci güçlerle tüm ilişki ve bağları koparılmaya çalışılıyor. Bu koparma işleminin ideolojik saldırılarla mümkün olmadığını farkettikleri aşamadan itibarense, devrimci örgütlere, devrimci tutsaklara, devrimci ve demokratik mevzilere, hatta mesleki ve sendikal örgütlenmelere yönelik saldırılara hız vermeye başladılar.

Hücre saldırısının başlangıcı bu tablonun en çarpıcı görüntüsünü verir.

Devrimci tutsakların en acımasız, en kirli yöntemlerle toplu katliamına, hücre karşıtı muhalefetin başını çeken DKÖ’lerin kapatma tehditleri ve tutuklama, cezalandırma yaptırımlarıyla sindirilmesi eşlik etmişti.

19 Aralık 2000’den bu yana, bir yıla yaklaşan süre boyunca, devrimcilere yönelik cinayetlerin ardı arkası kesilmedi. Hücre saldırısının başından beri, sadece devrimci tutsaklar cephesinden yüzü aşkın şehit verildi. Dışarıdaki devrimcilere yönelik saldırılarınsa haddi hesabı bulunmuyor.

Bu böyle olduğu halde devrimcilerin gözünü korkutmayı başaramadığını gören katil devlet, Ölüm Orucu direnişini bir prestij meselesi haline getirdi. Baştan beri, “ne pahasına olursa olsun” diyorlardı. Bu onlar için adeta bir varlık yokluk meselesi haline gelmişti. Direnişteki devrimcilerin tümünü katletme pahasına da olsa direnişi bitirme kararlılığında olduklarını aralıklarla ve defalarca kanıtladılar. Armutlu katliamı, devletin bu kararlılığının son kanıtı oldu.

Direnişi tahliyelerle zayıflatma/güçten düşürme ve nihayet bitirme umutları, içerde yeni ekiplerin devreye girmesi ve direnişin dışarıya da taşınması ile yıkıldı. Armutlu ise dışarıdaki direnişin simgesi durumundaydı.

Kontr-gerillanın medya grubu ile Özel Tim
grubu cinayeti elbirliğiyle işledi

Sabah 4 Kasım’da hedef gösterdi, katliam çeteleri 5 Kasım’da saldırıya geçtiler.

5 Kasım tarihli Sabah’ta ise, “Sabah yazdı polis bastı” manşetiyle, yapılan pislik övünme konusu yapıldı.

Gerçekte olansa, her zamanki gibi, medyadaki kontr-gerilla elemanlarının operasyona kendi cephelerinden katılımıydı. Bu kez sadece Sabah’ın katilleri diğerlerini atlatmış oldu. Yoksa bu görevi hep elbirliğiyle yerine getirirlerdi. Tıpkı 19 Aralık katliamı öncesi olduğu gibi. Tıpkı Ulucanlar katliamı öncesi olduğu gibi. Önce kontr-gerillanın medya kolu saldırıya geçer, vurulacak hedefleri sözle, küfürle, yalanla bombalar, kamuoyunu katliama hazırlar, ardından da silahlı kuvvetler saldırıya geçer, vurur, kırar, yakar, yıkar...

Sabah bu kez tek başına görevin hakkını verebilmenin övüntüsü içinde görünüyor.

Ancak, bu vatan haini, kan taciri alçaklara hatırlatmakta yarar var.

Bu düzen hep böyle gitmeyecek. Gerçi bunu onlar da biliyorlar. Bu nedenle düzelterek tekrarlayalım. Bu düzen uzun zaman böyle gitmeyecek. Efendilerinizin bu ülke üzerindeki hakimiyeti çok fazla sürmeyecek. Dünya halklarına ve devrimine karşı açtıkları savaş, tarih tanıktır ki, dönüp kendilerini vuracak. Siz de, efendilerinizle birlikte, açtığınız haçlı seferinden geri dönemeyeceksiniz. Devrimin ateşiyle sarıldığınızda, bir akrep gibi, kendi kendinizi sokarak gebereceksiniz. Andolsun ki o ateşi bugün dünden daha güçlü harlandıracağız.




İşte Afganistan!


Dünyanın en yoksul ülkelerinden biri emperyalist haydut ABD şefliğinde bir aydır bombalanıyor.

Köyler, evler, hastaneler yakılıp yıkılıyor. Kentlerde taş üstünde taş bırakılmıyor. Kadın-çocuk, genç-yaşlı demeden sivil halk katlediliyor. Daha şimdiden binlerce insan ABD bombalarıyla parçalandı, izleyen günlerde bunu daha onbinlercesi izleyecek.

Onbinlerce Afganlı sınır kapılarında açlık, sefalet ve soğuktan gelecek ölümlerle yüzyüze.

Emperyalist haydutlar ve uşakları bu vahşete savaş diyorlar.

Ancak dünya böylesine eşitsiz, böylesine haksız, böylesine karşılıksız bir savaş görmüş değil.

Ortada bir nedenle kapışmış iki rakip güç yoktur.

Söz konusu olan emperyalist gerici çıkarlar için yürütülen son derece açık ve aşağılık bir soykırım girişimidir.

Dünya halklarının katili ABD emperyalizmi, dünyanın en yoksul ve güçsüz halklarından birine yönelik bu katliam girişimiyle, tüm dünyadaki ezilen halklar üzerinde terör estirmeyi, onları bu yolla dize getirmeyi-köleleştirmeyi hedeflemektedir.


İşte Armutlu!


İstanbul’un en yoksul semtlerinden biri, Küçükarmutlu, katil devletin silahlı güçlerince basılıyor.

İş makinalarıyla, ağır silahlarla donatılmış özel timlerle, bombalarla evler yakılıp yıkılıyor, Ölüm Orucu direnişçileri katlediliyor.

İstanbul’un orta yerinde sergilenen bu vahşet, kapitalist devletin katliamcı kimliğinin yeni bir tezahürü olduğu kadar, Amerikan uşaklığındaki kararlılığın bir göstergesi sayılmalıdır.

Uşakların uşağı Ecevit, dün, istikrar programı adını verdikleri ülkenin haraç-mezat satışı konusundaki kararlılığının göstergesi olarak, Amerika yolunda Ulucanlar katliamının startını vermişti. Bu, devrimcilere, devrimci tutsaklara yönelik seri cinayetler sürecinin de açılışı oldu. Ulucanlar’da bedenler parçalanıp kurşunlandı, 10 tutsak vahşice katledildi.

19 Aralık’ta 20 cezaevine birden devletin katliam güçleri operasyon düzenlediler. Tam bir savaş düzeneği içerisinde cezaevleri yakılıp yıkıldı, bombalandı. Onlarca tutsak kurşunlanarak, diri diri yakılarak katledildi.

Tüm bunlar ülkeyi emperyalistlerin yağmasına açmak, emekçi halkı açlıktan ve sefaletten kırmak için yapıldı.

Şimdi, emperyalist efendilerinin peşinden ülkeyi sürükledikleri savaş ateşini içerde de körüklüyorlar. Afganistan’daki katliamcılığın bir benzerini bunun için İstanbul’un göbeğine taşıyorlar. Emperyalist borç düzeneğini işletmek için para karşılığı Afganistan savaşına ortak olanlar, içte de devrimci katliamının önünü açıyorlar.

Afganistan savaşın sınır ötesi cephesini oluşturuyor.

Armutlu, Beyazıt, Kızılay ... Ve direnişin boy verdiği her mevzi içerdeki cephesini...


Son sözü hep direnenler söyler!

Emperyalist haydutlar ve onların katil işbirlikçileri her yerde karşılarında direnenleri buluyorlar. Dünya halkları emperyalistlerin tüm tehdit, baskı ve terörüne karşın savaşı lanetliyorlar. Afgan halkı direniyor. Devrimciler, devrimci tutsaklar direniyor.