10 Kasım '01
Sayı: 34


  Kızıl Bayrak'tan
  Sınıf ve kitle hareketinin gerçek ihtiyacı
  Taban inisiyatiflerini örgütleyelim!
  Sınıf hareketinde çıkış arayışları
  Ankara Yürüyüş'nde üçüncü gün, Anadolu Yakası... Coşkulu e kitlesel karşılamalar...
  Sermaye devleti ÖO direnişini kırmak için kapsamlı bir saldırı hazırlığında!
  4 Kasım İzmir mitinginden gözlemler...
  Burası Armutlu, Afganistan değil!
  TAYAD'lı ailelerin açıklaması:
  Emperyalist savaş ve Türkiye...
  Filistin'de vahşi katliam devam ediyor
  Amerikancı medya: Halkların beynine çevrilmiş namlu
  ÖO Direnişi ve devrimcilerin ataleti
  6 Kasım'ın gösterdikleri
  DTÖ toplantısına karşı dünya çapında protesto hazırlıkları
   Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sermaye devleti ÖO direnişini kırmak için
kapsamlı bir saldırı hazırlığında!

Zorla müdahale işkencesine ve
faşist teröre yasal kılıf!


Adalet Bakanlığı bir yılı aşan ÖO Direnişi’ni kırmak için yeni yollara başvuruyor. Son olarak bakanlık tarafından hazırlanan yeni yasayla, zorla müdahale yasallaştırılıyor, direnişe dönük her türlü sahiplenme “ölümü teşvik” olarak tanımlanarak, onlarca yıllık hapis cezalarıyla tehdit ediliyor.

Bu yasal düzenleme devletin direniş karşısında yaşadığı aczin yeni bir kanıtıdır. Sermaye devleti kullandığı tüm kirli ve kanlı yöntemlere rağmen direnişi kıramamanın acz ve çaresizliği içindedir.

Faşist uygulamalara yasal kılıf

Yeni yasal düzenleme esasta bir yenilik getirmemekte, zaten varolan faşizan uygulamalara yasal bir kılıf işlevi taşımaktadır. Çünkü ÖO direnişçilerine yönelik zorla müdahale zaten aylardır uygulanmaktadır. Devletin Mengeleleri direnişçi tutsakların ellerini ve ayaklarını yatağa zincirleyerek müdahale etmektedirler. Birçok tutsak zorla müdahale sonucu sakat kalmış, yine birçoğu katledilmiştir. Yine dışarıda, tutsak yakınları dahil birçok insan gözaltına alınmış, işkencelerden geçirilip tutuklanmıştır. Birçoğu hala F tipi hücrelerdedir. 19 Aralık katliamıyla beraber birçok demokratik kurum basılmış, bazıları kapatılmış, yöneticileri F tipi tabutluklara atılmıştır. Halen ÖO direnişini sahiplenen kurumlar kapatılma tehditleriyle yüzyüze kalmaktadırlar. Sermaye devleti tüm bu uygulamalar için yasal bir dayanağa ihtiyaç duymamış, insanlarn katledilmesi, işkencelerden geçirilmesi ve tabutluklara kapatılması tam bir gözüdönmüşlükle gerçekleştirilmiştir.

Her hastane bir işkencehane!

Hazırlanan yasa tasarısı zaten varolan fiili faşizan uygulamalara yasal bir kılıf hazırlama işlevi taşımakla birlikte, tüm bu uygulamaları yaygınlaştırmak ve şiddetlendirmek için de gerekli zemini hazırlamaktadır. Zira zorla müdahele işkencesi tüm yaygınlığına karşın, onuruyla hareket eden doktorlar tarafından reddedilmiştir. TTB zorla tedavi işkencesine karşı çıkmış, bu uygulamanın tıp etiğiyle bağdaşmadığını dile getirmiştir. Bu tutumu devletin baskılarına karşın da belli bir ısrarla savunmuştur. İşte yeni yasa ile birlikte onurlu bir tutum sergileyen bu doktorlar artık “ölümü teşvik” ettikleri gerekçesiyle görevden uzaklaştırılmakla kalmayacaklar, F tipi tabutluklara da kapatılabileceklerdir. Onurunu korumanın bedeli ise, 4 yıldan başlayarak direnişçinin ölümü ya da sakat kalmasıyla sonuçlanması halinde 20 yıla kadar çıkabilecek. Sermaye devleti doktorlardan direnişçi tutakların elini kolunu bağlayarak zorla müdahale etmelerini istiyor. Böylece her hastane birer işkencehane haline getirilecek.

Yasa tasarısına göre, zorla tedavi işkencesinin ilk halkası F tiplerinde başlayacak. Buna göre F tiplerinde oluşturulacak “Psiko-sosyal hizmet birimleri” sürekli olarak direnişçi tutsaklara yönelik terapiler düzenleyecek, direnişin sonuçları konusunda “bilgilendirecekler”. Bu “bilgilendir”ilmeyi “tehdit edilecekler” olarak anlamak gerekiyor. Çünkü, yasaya göre, “Açlık grevi ve ölüm orucundaki eylemcilerden yaşamı tehlikeye giren ve bilincinin bozulduğu hekim tarafından belirlenenler hakkında isteklerine bakılmaksızın kurumda, olanak bulunmadığı takdirde hastaneye kaldırarak tedavi ve beslenme gibi önlemler uygulanacak”. Yani her halükarda direnişçilerin elleri kolları bağlanarak, Mengelelere teslim edilecek.

Direnişi sahiplenene F tipi tabutluk!

Yasada, tutsakları açlık grevine, ölüm orucuna teşvik, ikna edilmeleri ya da kendilerine talimat verilmesi gibi nedenler “beslenmenin engellenmesi” olarak tanımlanıyor. Tüm bunlar yoruma açık kavramlar, ki zaten yasanın kendisi siyasal bir saldırı niteliğinde. Böyle olduğu için, işkencecilere ve katliamcılara geniş bir hareket alanı sağlanıyor. Böylece tutsak yakınlarından DKÖ’lere, devrimci basına ve bizzat F tiplerindeki tutsaklara kadar, ÖO direnişine destek sunup sahiplenen tüm kişi ve kurumlar hedef haline getiriliyor, onlara yönelik her türlü saldırganlığın önü açılıyor. Baskınlar, işkenceler ve F tipi tabutluklar yaygınlaştırılacak, şiddeti arttırılacaktır. Böylece direnişin halihazırda hapsedildiği suskunluk duvarları güçlendirilmeye çalışılacaktır.

Katliamcılık ve işkenceciliğe örtü!

Sözkonusu yasa diğer yanıyla sermaye devletinin kendisini aklama çabası olarak yorumlanmalıdır. Zindanlarda her türlü barbar ve kirli yöntemi büyük bir pervasızlıkla uyguladıktan sonra, zindanlardaki ölümlerin sorumluluğu “teşvik” kapsamına sokulan kurum ya da kişilere yıkmaya çalışmaktadır. Devlet direnişçileri “hayata döndürmek” için her yolu denemiş ama “ölümü teşvik” edenler direnişin bitirilmesini engelliyorlar demagojisine zemin hazırlanmaktadır.

Bu demagojinin temel hedefi direnişi bir “intihar vakası” biçimine indirgemektir. Direnişin siyasal özünü gizlemeye, F tiplerini meşrulaştırmaya hizmet edeceği tasarlanmaktadır. Elbette bu aynı zamanda, devletin yaşadığı acz ve zavallılığı gizleme çabası olarak yorumlanmalıdır.

Zindanlar yeni saldırı dalgasının
bir kez daha ilk hedefi!

Ölüm Orucu Direnişi’ne yönelik kapsamlı bir saldırı anlamına gelen bu yeni yasa tasarısı devletin direnişi bitirmek yönlü başlattığı genel saldırının bir parçasıdır. Armutlu’ya yönelik düzenlenen katliam da aynı saldırının bir başka ayağıdır.

Bununla birlikte, zindanlara yönelen bu faşist terör dalgası çok daha kapsamlı bir saldırıyı ifade etmekte ve amacı zindanları aşmaktadır. Sözkonusu olan, anlamını sınıflar arası çatışmada bulan topyekûn ve ağır bir saldırıdır. Zindanlar bu saldırı dalgasının bir kez daha öncelikli hedefi olarak seçilmiştir. Öte yandan, gelişen işçi-emekçi ve gençlik eylemliliklerinde zindan direnişi yeniden sahiplenilmektedir. Mücadele sahnesine çıkan kitleler zindanlarda kırılamayan ölümüne direnişe yüzlerini çevirmektedirler. Bu devrim cephesi açısından önemli bir olanağı ifade etmekte, değerlendirmek ise devrimcilere düşmektedir.

Bugün sınıf ve emekçi hareketine dönük görevlerimizin bir parçası, yükselen faşist baskı ve teröre karşı mücadeleyi örgütlemektir. Bu mücadelede hücre saldırısı ve zindan direnişi hak ettiği yeri bulmak durumundadır. Bu, hem direnişe karşı ağırlaşan sorumluluğumuzun, hem de saldırının kapsamına uygun bir yanıtı örgütlemenin zorunlu gereğidir.