10 Kasım '01
Sayı: 34


  Kızıl Bayrak'tan
  Sınıf ve kitle hareketinin gerçek ihtiyacı
  Taban inisiyatiflerini örgütleyelim!
  Sınıf hareketinde çıkış arayışları
  Ankara Yürüyüş'nde üçüncü gün, Anadolu Yakası... Coşkulu e kitlesel karşılamalar...
  Sermaye devleti ÖO direnişini kırmak için kapsamlı bir saldırı hazırlığında!
  4 Kasım İzmir mitinginden gözlemler...
  Burası Armutlu, Afganistan değil!
  TAYAD'lı ailelerin açıklaması:
  Emperyalist savaş ve Türkiye...
  Filistin'de vahşi katliam devam ediyor
  Amerikancı medya: Halkların beynine çevrilmiş namlu
  ÖO Direnişi ve devrimcilerin ataleti
  6 Kasım'ın gösterdikleri
  DTÖ toplantısına karşı dünya çapında protesto hazırlıkları
   Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Son eylemlerin ışığında

Sınıf hareketinde çıkış arayışları


Sınıf ve kitle hareketi bir arayış içinde. Son bir haftanın tablosunun ortaya koyduğu en temel sonuç budur.

Sermayenin yoğunlaşan saldırılar nedeniyle işçi ve emekçi yığınlar derin bir hoşnutsuzluk ve öfke içerisindeler. Türkiye’nin emperyalist savaşa aktif olarak katılacağının ve savaş bahanesiyle saldırı politikalarının ağırlaşacağının iyice belli olması bu hoşnutsuzluk ve öfkeyi hissedilir düzeyde arttırdı.

Bu büyük öfkenin kendi inisiyatifleri dışında patlamasından, kontrol edemeyecekleri bir mücadele kanalı açmasından çekinen sendika bürokratları aylardan sonra harekete geçerek bir dizi eylem kararı aldılar.

Planlanan bu eylemlerin bir kısmı artık yapılmış bulunuyor. Kocaeli Sendikalar Birliği’nin mitingi 4 Kasım’da gerçekleşti. DİSK ile KESK’in ortaklaşa planladığı Ankara Yürüyüşü ise 5-9 Kasım arasında hayata geçiriliyor.

Bu iki önemli eylemin verileri, sınıf ve kitle hareketinin bir çıkış arayışı içerisinde olduğunu tüm açıklığıyla ortaya koyuyor.

Sınıftaki mücadele ve eylem isteği artıyor

Eylemler özellikle işçi kitlelerinde mücadele isteğinin önemli düzeyde arttığını göstermektedir. Kocaeli mitingine bazı rakamlara göre 10 bin, bazı rakamlara göre ise bundan daha fazla insan katılmıştır. Özellikle metal, petro-kimya, savunma, kağıt ve belediye işkollarındaki işçiler fabrika pankartlarıyla alana akmışlardır. Bu tür mitinglere her zaman önemli bir destek sağlayan kamu emekçilerinin cılız katılımıyla bir arada düşünüldüğünde, bu kitlesellik işçilerdeki mücadele isteğinin doğrudan bir ifadesi sayılmalıdır.

Kocaeli’deki sendika şubelerinin bir kısmının tabandan tümüyle kopmamış olmaları ve eylemin örgütlenmesinde aktif çaba harcamaları katılımı olumlu yönde etkilemiştir.

Eylemlere kitlesel katılım olgusu Ankara Yürüyüşü açısından da geçerlidir. Belli başlı tüm fabrika bölgelerinde yürüyüş kolları anlamlı bir işçi katılımıyla karşılanmış ve uğurlanmıştır. İstanbul’da Saraçhane’de yapılan eyleme yaklaşık 3 bin kişi katılmıştır. Hafta içi olmasına ve sendikacılara karşı duyulan büyük güvensizliğe rağmen bu böyle olmuştur. Gözlenebildiği kadarıyla, yürüyüş kolu birçok yerde anlamlı bir ilgi görmüştür. Eskiden sendika başkanlarına yapılan yoğun tezahüratlardan artık eser kalmadığı söylenebilir. Gösterilen ilgi ve sempati, konfederasyon başkanlarına değil yapılan eyleme dönüktür.

İşçiler konfederasyon yöneticilerine
inanmıyor, güvenmiyor

Artıki işçiler konfederasyon yöneticilerine karşı çok derin bir güvensizlik duymaktadırlar. Eylemlere ne kadar sempatiyle yaklaşırlarsa yaklaşsınlar, sendikacıların söylediklerine karşı alabildiğine temkinli yaklaşmaktadırlar.

Örneğin şu sözler etkili eylemler yapılması gerektiğini söyleyen bir temsilciye ait:“Sermaye ve onların temsilcileri diledikleri gibi hareket etsin diye sendikacılar işçinin öfkesini boşaltmak için karar alıyorlar. Hepsinin sandalye kaygısı var, koltuk kaygısı var.”

Bir başka temsilci ise şunları dile getiriyor: “Bugün sendika genel merkezlerinin yüzde 80’i hükümetin güdümünde ve bu sendikaların genel greve gideceğine inanmıyoruz. Yapılsa bile anlaşmalı yaparlar, sonuç almaya yönelik olmaz.”

Giderek büyüyen eylem isteği ve bunun sendikacılara karşı duyulan güvensizlikle bu kadar açıktan birleşmesi, sendikal ihanet barikatını aşmak için gerekli olanakların hiç de küçümsenmeyecek ölçüde birikmekte olduğunu göstermektedir.

Bir de şu nokta var. Eylemler ve genel grev gündemi vesilesiyle görüşlerini dile getiren bir çok sendika genel merkez ve şube yöneticisi de konfederasyon yönetimlerine karşı açık bir güvensizlik ifade etmektedirler. İlginçtir, bunların pek çoğu daha 7-8 ay önce Emek Platformu’nu ve onun göstermelik programını yere göğe sığdıramayan ve onu sınıfın önüne tek mücadele platformu olarak sunan insanlardır. Daha çok liberal reformist EMEP’e yakın durdukları bilinen bu ara kademe sendikacıların sergiledikleri tutum değişikliğinin anlamını ayrıca ele almak gerekmektedir.

“Kahrolsun Amerikan emperyalizmi!”

Görüldüğü kadarıyla bu slogan bütün eylemlerin temel şiarlarından biri durumundadır. İşçi ve emekçiler yanısıra “Savaşa değil eğitime bütçe!”, “Savaşa değil emekçiye bütçe!” sloganlarını da yaygınca sahiplenmektedirler.
Bu da işçi ve emekçilerin ezici bir çoğunluğunun “teröre karşı mücadele” kandırmacası altında sergilenen saldırganlığın gerçek mahiyetini gördüklerini ve bu savaşa karşı çıktıklarını göstermektedir. Yapılan röportajlar bu düşünceyi ayrıca doğrulamaktadır.

Aynı şekilde, “Amerikan askeri olmayacağız” şiarı özellikle İstanbul’daki yürüyüş boyunca sık sık atılmış ve yaygın bir şekilde sahiplenilmiştir. İşçi ve emekçiler hükümetin asker gönderme kararının arkasında emperyalist dayatmaların olduğunun, Afganistan’a asker göndermenin emperyalizmin çıkarlarına hizmetten başka bir anlama gelmediğinin de farkındadırlar. Sınıf hareketinin siyasallaşması ve emperyalist savaşa karşı mücadelede üzerine düşen rolü gereğince oynayabilmesi için bunlar anlamlı olanakların varlığına işaret etmektedir.

Öğrenci gençlikle anlamlı buluşma

Gene özellikle İstanbul’daki eylemler önemli bir öğrenci gençlik kitlesinin katılımına tanıklık etmiştir. YÖK protestosu sırasında polisle çatışan öğrenciler kitlesel halde Saraçhane’ye de gelmişler ve buradaki eyleme destek vermişlerdir.

Herhangi bir kitle eyleminde işçi ve öğrenci kortejleri genellikle kendi gündemleri üzerinden farklı şiarları haykırırlar, ortaklaşmayı başaramazlardı. Bu kez böyle olmamıştır. Emperyalist savaş, sermayenin saldırıları, devrimci tutsakları sahiplenme, Armutlu katliamının protesto edilmesi ve birleşik mücadele-genel grev konularında işçi ve öğrenci kortejlerinden çoğu kez aynı sloganlar yükselmiş, büyük ölçüde ortaklaşma sağlanmıştır. “Kurtuluş yok tek başına...” sloganı atıldığı zamanlarda, tüm kitle buna en gür şekilde katılmıştır.

Her iki kesim açısından da bu ortaklaşmanın gerisinde benzer nedenler bulunmaktadır. Sınıf kitleleri, güçlü bir mücadele için kendi dışındaki kesimlerle buluşabilmenin önemini giderek daha fazla kavramaktadır. Sendikacılara duyulan güvensizlik dışa dönük arayışları arttırmaktadır. Bu nedenle son zamanlarda sadece öğrenci gençliğe değil, küçük esnafa, küçük üretici köylüye ve benzeri yıkıma uğrayan kesimlere karşı da birlikte hareket edilmesi gereken “dost güçler” gözüyle bakılmaktadır.

Öte yandan emperyalist savaş ve anti-emperyalizm her iki kesimin birlikte hareket edebileceği bir mücadele platformu sunmaktadır.

Genel grevin güncelliği

Eylemlerde belki de en fazla atılan sloganlar genel grevle ilgili olanlardır. Genel grev ve birleşik mücadeleyle ilgili şiarlar bu hafta yapılan eylemlerin pek çoğunda en kayıtsız duran kortejlerde bile belli bir canlılıkla sahiplenilmektedir.

Buradan işçi ve emekçilerin Bayram Meral’in ya da Emek Platformu’nun genel grevden sözetmesi nedeniyle büyük bir umuda kapıldıkları sonucu çıkarılmamalıdır. İşçilerin beklentisi olan genel grev ile sendikal ihanet çetelerinin gevezeliğini yaptıkları genel grev kesinlikle aynı şeyler değil. Herşeyden önce işçiler sendikaların doğru düzgün bir genel grev örgütlemek isteyeceğini düşünmüyorlar. “Sendikalar yapıyorsa bunun arkasında mutlaka bir bit yeniği vardır, bir dümen vardır, hiçbir sonuç çıkmaz, heveslendiğimizle kalırız” diye düşünüyorlar. Fakat buna rağmen sermayenin saldırılarını püskürtmek için ne yapmak gerekir deyince, hemen hepsinin aklına en önce “genel grev” ya da “sonuna kadar eylem yapmak” geliyor.

Devrimci müdahalenin artan önemi

Eylemler sürüyor. Dolayısıyla bu eylemlilik döneminden daha kapsamlı sonuçlar çıkartmak için henüz erken. Şu kadarı söylenebilir ki, sınıf hareketine dönük devrimci müdahalenin öneminin olağanüstü arttığı bir dönemde olduğumuz fazlasıyla görülmektedir. Sendikal ve siyasal plandaki önderlik boşluğunun doldurulması noktasında sergilenecek başarı gelişen hareketin gidişatını da belirleyecektir. Özellikle bu hafta yapılan eylemler işçi ve emekçilerin devrimci politik etkiye giderek daha açık hale geldiğini göstermiştir.

Bu olanak hareketin siyasallaştırılması ve devrimci bir sınıf hareketinin yaratılması için etkin bir şekilde kullanılabilmelidir. Geleceği kazanmak bugünden atılacak adımlara bağlıdır




Ankara yürüyüşünün İstanbul-Rumeli bölümü...

Üçbin kişilik coşkulu eylem


Saat 10:30’dan itibaren Küçükçekmece Belediyesi Parkı’nda Edirne’den gelecek olanları karşılamak üzere İstanbul’daki sendikalar beklemeye başlamışlardı. Çoğunluğunu DİSK’e bağlı Genel-İş ve Belediye-İş’in üyesi işçiler oluşturuyordu. Az sayıda da kamu emekçisi vardı.

Yürüyüşü günler öncesinden gündemimize almıştık. “9 Aralık’ta Ankara’ya!” başlıklı çağrı bildirilerimizi birçok fabrikaya dağıtmıştık. Eylem günü ise işe gitmeyen işçi yoldaşlarımızla, sermayenin saldırılarına karşı sınıfın temel taleplerinin yazılı olduğu dövizlerimizle, Küçükçekmece Belediyesi’nin önüne gittik.

Biraz sonra alkışlarla eylem başlatıldı. “Ankara Ankara duy sesimizi, bu gelen emeğin ayak sesleri!” sloganı atıldı. Ses aracından çalınan parçalarla kitle biraz daha canlandı. “Yaşasın işçilerin birliği!”, “Yaşasın Ankara yürüyüşümüz!” sloganları peş peşe atıldı. Saat 11:00’i geçiyordu ki, Edirne’den gelenlerin yolda polis tarafından oyalandığı, şu anda da Avcılar girişinde engellendikleri, bu yüzden otobüslerden inip yolda oturma eylemi başlattıkları haberi geldi. Bunun üzerine “Direne direne kazanacağız!”, “Baskılar bizi yıldıramaz!”, “Zafer direnen emekçinin olacak!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz!” sloganları sürekli ve gür bir şekilde atılmaya başlandı. Kürsüden yürüyüşçülerin birazdan geleceği bildirilerek kortejler oluşturulması istendiBiz de dövizlerimizle işçi kortejlerinde yerimizi aldık. Bu arada “İşsizliğe, yoksulluğa, yolsuzluğa, savaşa hayır!”, “Eşitlik, adalet, barış istiyoruz!”, “Yaşasın Ankara yürüyüşümüz!” ,”Emekçiye değil çetelere barikat!” sloganları atıldı.

Kortejler oluşturularak üst geçitten yolun karşısına geçildi. Polis sürekli zorluk çıkarmaya çalışıyordu. Burada “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”, “Zafer direnen emekçinin olacak!”, “Kahrolsun IMF, kahrolsun emperyalizm!”, “Yaşasın işçilerin birliği!”, “Baskılar bizi yıldıramaz!” sloganlarıyla gelenler karşılandı. Karşılama 500 kişilik bir grupla yapılırken, gelenlerin sayısı 200 civarındaydı. Yürüyüşçüler Silivri, Büyükçekmece ve Avcılar’da engellemeyle karşılaştıklarını söylediler.

Karşılama sırasında Sami Evren ve Süleyman Çelebi kısa konuşmalar yaptılar. Ardından “İMF defol, bu memleket bizim!”, “İMF değil emekçiler yönetsin!” sloganları atıldı ve arabalara binilerek Topkapı’ya hareket edildi.

Topkapı’da daha kalabalık bir kitle yürüyüşçüleri bekliyordu. Burada oluşturulan kortejin en önünde “İşsizliğe, yoksuluğa, yolsuzluğa ve savaşa hayır!” DİSK ve KESK imzalı pankart açıldı. Arkasından sırasıyla DİSK, “Savaşa, İMF’ye, F tiplerine hayır” yazılı Emekli-Sen, Tüm-Bel-Sen 1 No’lu Şube, Türk-İş, TÜMTİS, Aktif Dağıtım işçileri, Basın-İş, Konfeksiyon İşçileri Derneği, Belediye-İş, Nakliyat-İş, Genel-İş 5 No’lu Şube ve dövizlerle TUYAB’lı aileler yürüyüşe katılanlar arasındaydı. Üniversite öğrencileri de pankartlarıyla eyleme katıldılar.

Vatan Caddesi boyunca “İşçi-memur el ele, genel greve!”, “Özelleştirmeye hayır!”, “Aktif işçisi yalnız değildir!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz!”, “Devrimci tutsaklar onurumuzdur!, “İçerde dışarda hücreleri parçala!”, “Hücrelere değil, emekçiye bütçe!”, “Anaların öfkesi katilleri boğacak!”, “Kahrolsun Amerikan emperyalizmi!”, “İşçi memur gençlik, alanlarda birleştik!”, “İMF değil, üretenler yönetsin!”, “Emekçiler değil, meclis savaşa!”, “Suskun toplum istemiyoruz!”, “Armutlu’da düşenler kavgamızda yaşıyor!”, “Yaşasın Armutlu direnişimiz!” sloganları sıklıkla atıldı. Yürüyüş sırasında çevredekilerin ilgisi de oldukça yoğundu. Alkışlar ve sözlü desteerle yürüyüşçüler selamlandı. Aksaray’da iki öğrencinin korteje girmek istemesi üzerine polis saldırdı ve bu iki kişi gözaltına alındı. Tekrar yürüyüşe geçildiğinde ikinci bir saldırı oldu, iki öğrenci kafasından yaralandı. Bu sırada saldırıya karşı “Zam zulüm işkence, işte faşizm!”, “Katil devlet hesap verecek!”, “Faşizme ölüm, tek yol devrim!”, “Faşizme karşı omzomuza!” sloganları atıldı.

Saraçhane Parkı’nda öğrencilerden ve bazı sendikalardan oluşan bir grup tarafından karşılandık. “Genel grev, genel direniş!”, “Savaşa değil, halka bütçe!”, “Devrimci tutsaklar onurumuzdur!”, “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek!” sloganları ortak şekilde atıldı.

Kürsüden yapılan konuşmalarda eylemin amaçları anlatıldı. Ölüm Orucu ve tutsak yakınlarının mücadelesine değinildi. Sami Evren’in cezaevleri ve Küçükarmutlu’yla, savaş ve ekonomik krizle ilgili yaptığı konuşma “Katil devlet hesap verecek!”, “Sistem çürüyor, emekçiler yürüyor!”, “Amerikan askeri olmayacağız!” sloganlarıyla yanıtlandı.

3000 kişinin katıldığı yürüyüş, uzun bir aradan sonra yapılan ilk eylem olması açısından oldukça anlamlıydı. Ancak eylemin kazanımla sonuçlanacağına dönük umutlar çok güçlü değildi. İşçiler sendikacıların ipiyle kuyuya inmenin ne sonuçlar yarattığını birçok kez görmüşlerdi. Eylemde sendikacılardan uzak durma eğilimi göze çarpıyordu.

SY Kızıl Bayrak/İstanbul




Yeni bir kıyım ve yıkım paketi daha açıldı! Ücretler düşürülüyor, onbinlerce işçi ve emekçi sokağa atılıyor!

Saldırı paketlerini sokaklarda parçalayalım!


Sermaye hükümeti, İMF’nin 10. denetlemesini yaptığı günlerde, işçi ve emekçilere yönelik yeni saldırı paketini açıkladı. “Küçülen devlet” başlığıyla açıklanan yeni saldırı paketine göre, yaklaşık 100 bin kamu işçi ve emekçisi, ya zorunlu emeklilikle ya da doğrudan işten çıkarılarak, işsiz bırakılacak.

Saldırı paketi açıklanmadan önce İMF Türkiye Masası Şefi Juha Kahkonen denetlemeye başlad. Maliye Bakanı Sümer Oral’la yaptığı görüşmede ise, “Türkiye’nin uyguladığı mali politikaları aynı kararlılıkla 2004 yılına dek sürdürmesini beklediklerini” söyledi. Bu demek oluyor ki, yıkım saldırıları katmerleştirilerek 2004 yılına dek uzatıldı. Hiç kuşku yok ki, bu saldırılar püskürtülemediğinde, 2004 sonrasında da sürecek.

“Küçülen devlet” argümanıyla açıklanan yeni tasarruf tedbirleri, öncelikli olarak, sermaye devleti için kamu işçi ve emekçilerinin ücret ve maaşlarından kurtulmak anlamına geliyor. Çünkü yeni tasarruf tedbirlerinin özü 100 bin civarında kamu işçisi ve emekçisinin işsiz kalmasını öngörüyor. Bu paket de öncekiler gibi bir yıkım ve kıyım paketidir. Bu saldırı paketinde şunlar vardır:

* Memur maaş zammı yılın ikinci yarısı için yüzde 5 olacak. Resmi verilere göre enflasyon oranının yüzde 50’lerin altına düşmediği, gerçekte ise yüzde 100’leri aştığı koşullarda, yüzde 5’in ne anlama geldiği yeterince açık. Demek oluyor ki, halen işinde kalan kamu emekçisinin sefalet koşulları daha da derinleşecek.

* Birçok kamu kuruluşunun bölge ve il müdürlüğü, temsilcilik ve şube adındaki 300 biriminin yarısı kapatılacak. Bu saldırıda ilk adım Köy Hizmetleri Müdürlüğü’nde atılıyor. 19 Köy Hizmetleri Müdürlüğü kapatılacak, böylece 45 bin işçi işsiz kalacak. Sırada Karayolları ve DSİ var. Hemen ardından ise, en kısa zamanda özelleştirilmesi düşünülen TÜPRAŞ, PETKİM, THY ve TEKEL’e sıra gelecek.

* Bu yıl tarımda uygulanmaya başlanılacağı söylenen “doğrudan gelir desteği” ödemelerinde enflasyon oranında artış yapılması askıya alınıyor. Daha önce öngörülen dekar başına 10 milyon lira ödemede bir artış olmayacak. Dolayısıyla, emekçi köylülüğü de daha kapsamlı bir yıkım bekliyor.

* Sağlık harcamalarında yüzde 10’luk hasta katılım payı bundan böyle maaşlardan kesilecek. Bu yüzde 10’luk kesinti sefalet ücretlerinin daha da geriye çekilmesini getirecek.

Bunlara, zorunlu emekli edilenlerin ikramiyelerinin takside bağlanacağını ekleyelim.

İşçi sınıfı ve emekçilerin bu yıkım paketlerini sokaklarda parçalayacak bir mücadele hattını örmek dışında bir seçenekleri kalmamıştır. Büyüyen, yaygınlaşan ve giderek sokaklarda kendini ifade etmeye başlayan tepki ve hoşnutsuzluk kendini örgütlü bir tarzda ortaya koymayı başarabilmek durumundadır. Bu ise işçi sınıfı ve emekçilerin inisiyatifi ellerine almalarına, sokaklara taşmaya başlayan öfkenin bir kez daha dizginlenmesinin önüne geçmelerine bağlıdır.




Yürüyüşçüler İzmir’de
1500 emekçi tarafından karşılandı


DİSK ve KESK’in ülkenin 5 ayrı bölgesinden başlatmış olduğu yürüyüşün Denizli’den 5 Kasım’da yola çıkan kolu, 6 Kasım’da İzmir’e ulaştı. Denizli’de polisin engelleme çabalarına rağmen başlayan yürüyüş önce Nazilli, ardından da Aydın’a uğrayarak İzmir’e geçti.

Nazilli’de de önce polis engeliyle karşılaşan yürüyüşçüler içinde DİSK Ege Bölge Şube Başkanı Musa Çam, KESK Genel Sekreteri İbrahim Kudiş ve Genel-İş Ege Bölge temsilcisi Kani Beko da bulunmaktaydı. İzin verilmeyen yürüyüşe emekçilerin oturma eylemiyle yanıt vermesi üzerine yürüyüş başladı. Aydın’da metal işçileri tarafından karşılanan yürüyüşçüler, Cumhuriyet Meydanı’nda basın açıklaması yaptıktan sonra geceyi Aydın’da geçirdiler. Sabah İncirliova’dan yürüyüşe geçildiğinde sivil polisler tarafından engellendiler. Bu engelleme, “Baskılar bizi yıldıramaz!” sloganıyla karşılandı ve yürüyüşe devam edildi. Yürüyüşçüler İzmir Selçuk’ta, Belediye Başkanı, belediye işçileri, esnaf ve çeşitli DKÖ-partiler tarafından karşılandılar.

Ardından İzmir’in Karabağlar semtinden Bozyaka Köstence köprüsüne kadar 3 kilometrelik yolu yürüyerek gelen yürüyüşçüler, burada EP bileşenleri tarafından karşılandılar. Buradan da sloganlarla Eşrefpaşa ve Varyant’tan Konak meydanına yürüyen yürüyüşçüleri DİSK Genel-İş, Birleşik-Metal-İş, Emekli-Sen, Aktif Dağıtım işçileri, TÜMTİS, Sümerbank işçileri, KESK üyesi emekçiler karşıladı. Saat 17:00’de Konak Sümerbank önünde yapılan basın açıklamasına yaklaşık 1500 emekçi katıldı.

9 Kasım’da Ankara’da yapılacak mitinge katılacak olan yürüyüş kolu geceyi İzmir’de geçirdikten sonra, sabah saat 10’da Basmane’de DİSK, Belediye-İş ve Birleşik Metal-İş önünde yapılan kitlesel basın açıklamasıyla uğurlandı.

SY Kızıl Bayrak/İzmir