29 Eylül '01
Sayı: 28


  Kızıl Bayrak'tan
 Emperyalis savaş, ABD ve Türkiye

  Temel demokratik hak ve özgürlükler hedef tahtasında

  Emperyalist savaşın faturasını ödemeyi reddedelim!

  Dünya jandarmalığını pekiştirme hesapları

  Emperyalist savaş ve Türkiye
  İMF yeni saldırılar peşinde
  Tekel işçisine kapsamlı saldırı
  Aymasan dayanışma gecesinden notlar...

  Amerikancı iktidar ülkeyi emperyalizmin savaş arabasına koşuyor

  Yılgınlık teslimiyete direniş zafere götürür!..
  ON'lar devrime adadıkları yürekleriyle yolumuzu aydınlatıyorlar!
  Ölüm Orucu Direnişi 345. gününde sürüyor...
  "Yaşamı, onuru, umudu ve geleceği savunuyoruz"

  Ekim Gençliği'nden

  Emperyalist savaşa hayır!
  Mücadele Postasi

 Tüm yazılar

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 

Alaattin'e mektup

"Mutlu bir hayat için sağlam bir inanç gereklidir. Korkusuzca ölmek için de, yine aynı şekilde sağlam bir inanç gereklidir." (Peter Vsakov)

Sevgili can dost,

Sana İsviçre'den bir genç olarak yazmak istiyorum. Bizler hayatı hep direnişlerimizle kurduk. Tarihsel misyonların yüklediği bir sorumlulukla başbaşa olduğunuzu biliyorum. Direnişiniz bir dalga yayıyor, herkesin etine kemiğine işliyor bu. Siz hücredcyseniz ben de hücredeyim. Siz direniyorsanız biz de direniyoruz.

Toplumumuz şu an bazı şeylerin farkında olmasa da, yavaş yavaş bir olgunlaşma sürecine girecektir. Bu bir bilimdir. O zaman alev alev yaşam fışkıracak. O alev çocuklarda bir gülümsemeye dönüşecek, işçilerle tek yumruk olacak.

Sizleri tanımasam da yaşamınız yaşamımdır. Şu anda ben de üç gündür hiçbir şey yemiyorum. Ancak nedir ki üç gün, koca dört mevsimin yanında. Bunun bir devamı var, önemli olan o. Yani düşünen, direnen bir insan olabilmek çok önemli. Çok şey öğrendim sizlerden, bunu anlatmaya kelimeler yetmez. Biz göreceğimizi gördük. Gençlik göreceğini gördü, sizi gördü. Artık bize (size) ölüm yok. Onurluca yaşıyorsunuz, bu çok önemli. Kaç insan yapabiliyor, kaç insan sizin gibi başı dik durabiliyor? Çok şey söylemek isterdim, ama ne yeri ne de zamanı. Sizleri çok seviyorum. Can dost görüşmek üzere. Hoşçakal!..

Hüseyin/İsviçre

 


 

Tüm devrim şehitleri anısına...

Her şey sussa bile biz söyleyelim
gözler alışsa bile gördüklerine
Kararmaya yüz tutsa bile ateşin belleği
Bitince başlayalım yeniden söylemeye
Haydin hep birlikte bir türkü.

Bugün "o duvar duvarınız, topunuz tankınız ve silahınız vız gelir bize vız "diyerek yiğitçe direnen ON'ların yiğitçe direnişinin 2. yıl dönümü. Bu katliamlar ne ilk ne de son olacaktır. Yeryüzünde diz çökmeyenler var olduğu sürece bu katliamlar da devam edecektir. Bizler yapılan haince saldırılara karşı, hayatın hücreleştirilmesine karşı bizlere reva görülen yaşama karşı topyekün ve uzlaşmaz bir çizgide mücadele etmedikçe bu türden saldırıları da püskürtemeyiz.

Yaşamın her alanında egemenlerin oyunlarını boşa çıkartmalıyız. Üreten biziz yöneten de biz olmalıyız. Kapitalizmin azgınca saldırıları biz işçi ve emekçileri teslim almayı hedeflemektedir. Her birimiz bu saldırıların hedefini iyi kavrayıp kurtuluşumuzun tek yolu olan sosyalizmi kurmak için mücadele etmeliyiz. Bu dava uğruna ölen tüm devrim şehitlerimizin mücadelesi mücadelemiz olmalıdır. Bu yönde hareket edersek zafer bizim olacaktır.

Artık devrim şehitlerimizi onların istediği ve tüm emekçilerin özlemini duyduğu sosyalizmi kurarak anacağımız günleri hedeflemeliyiz.

Kapitalizm; zulmün ne kadar artarsa çöküşün o kadar hızlanır.
Buz dağlarını parçalayıp güneşi göreceğimiz günler yakındır!..

Bir emekçi/Adana

 


 

Sorunlarımız her geçen gün artıyor

Bizler sömürünün had safhada yaşandığı Ümraniye Organize Sanayi Bölgesi'nde çalışan metal işçileri olarak yaşadığımız sorunları sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Bir türlü bitmeyen sömürü krizle birlikte katlanarak artmıştır. Patronlar bunu kullanarak biz işçi ve emekçilerin yaşamını daha çok zorlaştırıyor. Örneğin esnek üretim sisteminin yansımaları olarak zorunlu ücretsiz izinler, zamsız çalıştırma, sigorta kesintisi, uygulanan yerlerde ikramiyelerin kaldırılması, mesailerin artması vs., bölge genelinde yaşanan uygulamalardan yalnızca birkaçı. Buna yoğun olarak işten atmaları ve de çalışmakta olan işçilerin sürekli olarak işsizlik tehdiyle yüzyüze olmalarını eklersek tablo daha iyi anlaşılır.

Krizin tüm emekçiler gibi biz işçilere çıkardığı ikinci büyük fatura ise kültürel ve ahlaki yozlaşma, insan ilişkilerinin tümüyle bencil çıkar ilişkilerine dönüştürülmesidir. İnsanların birbirine olan güvensizliğinin getirmiş olduğu sorunlar, aile içinde geçimsizlikler, boşanmaların artması, hırsızlık vakaları vs., tüm bunlar emekçiler için yaşamı iyice çekilmez hale getirmiştir.

Tabi ki birebir yaşayanlar olarak emekçiler bunların farkındalar. Fakat güvensizliğin getirdiği harekete geçememek, karşılarında gerçek anlamda bir sınıf öncüsünü görememek, emekçileri çaresizlik duygusuna ve tepkisizliğe itiyor. Huzursuzluk ve öfke kendini bireysel tepkilerde ifade ediyor daha çok.
Çalıştığımız fabrikaya geçmeden önce, Ümraniye Bölgesi'ndeki bazı gelişmeleri kısaca şöyle özetleyebiliriz. 2000 yılında örgütlenmeyi başaran Komsa işçileri, 3 aylık grevden sonra, patronun sendikayı bitirme saldırılarını püskürtemediler. İşyerinde örgütlü olan Birleşik Metal İş'in de sessiz onayıyla, sendika tamamen tasfiye edildi. İşçiler ya işten atıldı ya da kendileri çıkma yoluna gittiler. Yine sendikalı olan Yasan'da, bir süre önce 40'a yakın işçi atılmıştı. Philips'ten ve yakın zamanda Tekiz'den de sendikalı işçi atılmıştır. Beybi'de sendika neredeyse bitme aşamasına gelmiştir. Sinjüt'de taşeronlaşma öyle bir duruma gelmişki artık işçiler kendileri işten çıkıyor. Reha Tekstil işçileri sendikalaşma girişiminde bulunmuş, ama sendikalaşamadan işten atılmışlar. Packart'ta ise işçiler üzerindeki baskı daha da artmış vaziyettedir.

Çalıştğımız fabrikada ise durum bunlardan farksızdır. Ocak zammından bu yana baskı daha fazla artmıştır. Ocak ayı zammında, kriz bahane gösterilerek tepkiler bastırıldı. Bize söyledikleri ise şuydu: Beğenmeyen burda çalışmak zorunda değil (yani çeker gider!). Dışarda aldığımız maaşın da altında çalışacak işsiz insanlar buna dayanak olarak gösterildi. İşçiler sınırlı da olsa tepki vermişlerdi. Ayrıca fabrikadaki yönetim zam dönemlerinde nabız yoklamak için bahaneler buluyor. Her zaman için kimin ne yaptığını biz biliyoruz ve gözetim altındasınız hissini vermeye çalışıyorlar. Aramızdan mesela bir iki işçiye ispiyonculuk teklif ediyorlar. Yeni gelen işçilerle konuşup sadece kendi işine bakmalarını, herhangi bir sorun olduğunda onlara iletmelerini söylüyorlar. Bu yöntemi son bir yıldır özellikle izliyorlar.

Herhangi bir durumda hemen işten atmakla tehdit ediyorlar. Bu durum, işsizliğin yoğun olduğu bu zamanda işçileri ortak hareket etmede birleştiremiyor. Ya da tepkisizleştiriyor. İşi olanlar böylece işini kaybetmemek için susmayı yeğliyorlar. Tek seçim şu: ya olanı biteni görmezden gelirsin, ya da bunlara katlanmıyorsan iş bulursan işini değiştirirsin, ama şartları hep aynıdır.

Patron kalite sistemi adı altında daha az ücretle daha kaliteli ve miktarı yüksek üretim istiyor. Artı, işçiyi yaptığı işten ve makinadan sorumlu tutarak, farklı şekillerde yükleniyor. İşçileri bölüp parçalamaya yarayan bu yöntemle, birbirleriyle yarışan ve birbirini ispiyonlayan işçi tipi egemen kılınmak isteniyor.

Bir de bunu ustabaşılar aracılığıyla bir baskıya dönüştürüyorlar. Bir dönem önce işçiler artık uykularının kaçtığını söylüyorlardı. Bütün bunlara karşı tepki oluyor ama yetersiz ve çoğunlukla bireysel kalıyor. Böyle bir ortam içinde insanlar gerçek kişiliklerini gizleyerek farklı bir kişilikte davranıyorlar. Çok kimse şunu söyleme noktasına geliyor; burda kimse gerçek kişiliğini yansıtamaz, bir ben mi yansıtacağım?

Bunların bilincinde olan bir grup metal işçisi olarak bizler, sorunlarımızın ortak ve dolayısıyla da çözüm yollarımızın da ortak olması gerektiğini düşünüyoruz. Bunun için de, biz işçiler olarak, kendi aramızda örgütlülüğü geliştirmek için komiteler kurmak zorundayız. Kendi payımıza henüz bunu başaramadık, ama imkanları kullanmaya çalışıyoruz.


Hepimiz görüyoruz ki sorunlarımız her geçen gün katlanarak çoğalıyor. Sorunlarımızı çözebilmek için birlikte mücadele etmeliyiz.

Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!

Ümraniye Organize Sanayi'nden Metal işçileri

 


 

Barikatta bir ses...

Her bedenin
bir barikat olduğu
şu günlerde,
direnmenin
en güzel
en sade
en onurlusunu öğretenlere,
bayrağı bir tek leke
düşürmeksizin
devredenlere,
Ümit'e Habip'e
Onlar'a
Selam olsun!...

Ali Tok/TKİP dava tutsağı
Ulucanlar-Eylül 2001