29 Eylül '01
Sayı: 28


  Kızıl Bayrak'tan
 Emperyalis savaş, ABD ve Türkiye

  Temel demokratik hak ve özgürlükler hedef tahtasında

  Emperyalist savaşın faturasını ödemeyi reddedelim!

  Dünya jandarmalığını pekiştirme hesapları

  Emperyalist savaş ve Türkiye
  İMF yeni saldırılar peşinde
  Tekel işçisine kapsamlı saldırı
  Aymasan dayanışma gecesinden notlar...

  Amerikancı iktidar ülkeyi emperyalizmin savaş arabasına koşuyor

  Yılgınlık teslimiyete direniş zafere götürür!..
  ON'lar devrime adadıkları yürekleriyle yolumuzu aydınlatıyorlar!
  Ölüm Orucu Direnişi 345. gününde sürüyor...
  "Yaşamı, onuru, umudu ve geleceği savunuyoruz"

  Ekim Gençliği'nden

  Emperyalist savaşa hayır!
  Mücadele Postasi

 Tüm yazılar

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 

Saldırı, Tekel işçileri şahsında, işçi sınıfı ve emekçilerin tümünü hedef almaktadır...

Tekel işçisine karşı kapsamlı saldırı

Basını aracılığıyla savaş çığırtkanlığı yapan işbirlikçi sermaye düzeni, bu savaş ortamını fırsat bilip emekçilere karşı kesintisiz yürüttüğü saldırılarına yeni bir ivme kazandıracağının ipuçlarını vermişti. Bıktıracak derecede "teröre karşı mücadeleden" bahsedenler, saldırılarının ilk adımını attılar bile.
Baskın bir açıklama yapan Tekel Genel Müdürlüğü 24 yaprak tütün işletmesinin 30 Eylül'den itibaren kapatılacağını ve geçici işçilerin iş akitlerinin askıya alınacağını ilan etti. Ülkenin içinden geçmekte olduğu "güç koşulları" gerekçe gösteren Tekel bürokratları, sendika yetkililerini ve işçileri karara karşı eylem yapmamaları konusunda tehdit etti. Kadroya alınmaya hak kazanan binlerce geçici işçinin kapı önüne konmasının çalışanların yararına olduğunu iddia edecek kadar küstahlaşmış durumda, Tekel Genel Müdürlüğü.

Kapatma gerekçesini stok fazlası ve çok fire olmasına bağlayan Genel Müdürlüğün iddiasına yanıt veren Tekel'de örgütlü Tek Gıda-İş Sendikası, özel sektörün yüz milyonlarca dolarlık tütün ithal ettiğini ve fire diye ifade edilen kırık tütünün "Fransa de 2001" sigarasında kullanıldığını açıkladı. Baskın bir kararla binlerce işçiyi sokağa atma cüretini kendinde bulan devletin "fazla stok var, çok fire oluyor" gibi açıklamalarının hiçbir inandırıcılığı yoktur. Bu, açıkça yabancı ve yerli tekellere peşkeş çekilmek istenen Tekel'in özelleştirilmesi yönünde yeni adımların atılmasıdır. Konjonktürün buna müsait olduğunu hesaplayan İMF uşakları, işçileri tehdit ve zorbalıkla sindirebileceklerini hesaplıyorlar. Elbette bu konuda başarılı olabilmeleri için asıl güvendikleri sendika ağalarıdır. Bütün kritik durumlarda sermaye düzeninin imdadına yetişen bu hain çetelerin, yeniden bu uğursuz misyonlarını oynamaya hazır olduklarından kuşku duyulamaz.

Kararın açıklanması Tek Gıda-İş'ten sert karşılık buldu. Ancak yaşanan benzer örnekler, bu tür açıklamaların inandırıcı olmak bir yana işçilerde biriken öfkeyi boşaltmak amacıyla yapıldığını gösteriyor. Sendikanın ilk eylem kararı yemek boykotu ile sınırlı kalmıştır. Eylemden sonra devlet bürokratlarından açıklama beklediklerini dile getiren sendikacılar, eğer kapatma kararı geri alınmazsa üretimden gelen güç dahil her türlü eylemin yapılacağını açıklamış bulunuyorlar.

Yemek boykotuna katılımın yüksekliği (çoğu işletmede yüzde yüz katılım olmuştur) ve işçilerin tepkileri, tabanda güçlü bir direnme isteği ve kararlılığı olduğuna işaret ediyor. İşçiler; böylesine kapsamlı bir saldırının ancak güçlü bir direnişle püskürtülebileceğini biliyorlar. Bu tür saldırıların ancak meşru militan bir karşı koyuşla engellenebileceği özelleştirilen ya da özelleştirilmek istenen işletmelerin deneyimleri ile defalarca kanıtlanmıştır. Ciddi bir direnişin olmadığı işletmeler hızla özelleştirilmekte ve binlerce işçi kendini sokakta bulmaktadır. İzmit Seka örneğinde olduğu gibi, meşru zeminde gelişen kitlesel direnişler devlete geri adım attırmaktadır.

Tekel gibi, sermayenin salyalarını akıtacak kadar kârlı bir işletmede böylesi bir saldırı kolay püskürtülemez. Zira İMF uşakları açıkladıkları kararlarını uygulamak için her türlü yola başvuracaklardır. Sendika ağaları da tabandan güçlü bir basınç altında kalmadıkları sürece kayda değer bir iş yapmayacaklardır. Bu yönüyle Tekel işçisi, hem devlete hem de sendika ağalarına karşı mücadele etmek durumunda kalacaktır. Meşru zeminde gelişen mücadele sendikacıların, "anayasal haklarımızı sonuna kadar kullanacağız" tarzı açıklamalarla engellenmeye çalışılacaktır. Devletin yalanı, demagojisi, cop, panzer ve dipçiği zaten her zaman hazırdır.

Mücadele birikim ve deneyimine sahip onbinlerce işçinin çalıştığı bir işletmede sermaye saldırılarını boşa çıkarmanın muazzam olanakları da mevcuttur. Burada temel sorun; bütün tekel işçilerini kadrolu, geçici, mevsimlik ayrımı yapmadan ortak hareket ettirebilecek bir iradenin ortaya konmasıdır. Devletin klasik taktiği, bir gücü bölüp parçalara ayırmak, ardından her parçaya karşı ayrı ayrı saldırıya geçmektir. Tekel işçilerinin karşı karşıya kaldığı tam da böyle bir saldırıdır. Dolayısıyla bütün parçalar saldırı sırasının kendilerine gelmesini beklemeden harekete geçemezlerse, yenilgi kaçınılmaz olacaktır.

Bu gerçeklere rağmen, sendika bürokrasisinin bütün Tekel işçilerini yek vücut olarak harekete geçirmesini beklemek affedilmez bir hata olacaktır. Hiçbir şekilde onlara bağlı kalmadan, ama onları da iş yapmaya zorlayan bir taban örgütlülüğü şarttır. Böylesi bir örgütlülük ağı oluşturmak öncü işçilerin sorumluluğu altında bulunmaktadır. Bu yönüyle öncü, ilerici, devrimci işçilerin disiplinli ve kararlı bir çalışma yürütmeleri, Tekel işçisini bir bütün olarak sermayenin sinsi saldırısına karşı dikmeleri gerekir. Öncülük misyonunun yerine getirilebilmesi durumunda tabanın direneceğinden kuşku duymak için ortada hiçbir neden yoktur.

Böylesine kritik bir saldırı karşısında daha önce yaşanan benzer deneyimlerin titizlikle incelenmesi olumlu/olumsuz taraflarının açığa çıkartılması ve bu deneyimlerin ışığında sürece hazırlanmak ek avantajlar sağlayacaktır. Sıkı bir sınıf dayanışması ağı örmenin önemini dile getirmek bile gereksizdir.

Bu saldırı, Tekel işçileri şahsında, işçi sınıfı ve emekçilerin tümünü hedef almaktadır. İşbirlikçi burjuvazinin topyekûn saldırısının bir parçası olarak gündeme gelmiştir. Bu bilinçle karşılanmalıdır. O halde Tekel işçisinin kazanması, işçi sınıfının kazanımı olacağı gibi, kaybetmesi de işçi sınıfının kaybetmesi olacaktır. Ayrıca bu çatışmadan çıkacak sonuç, işbirlikçi burjuvazi ile proletarya arasındaki çatışmanın bundan sonraki seyrini de etkileyecektir. Bu olgu ise, sınıf devrimcileri ve bütün sektörlerdeki öncü işçilerin sorumluluğuna işaret etmektedir.

 


 

Adana Tekel Yaprak Fabrikası işyeri baştemsilcisi ve işçileriyle konuştuk:

"İşimizden olurken oturup
seyredecek halimiz yok"

Bize yapılan eylemle ilgili bilgi verir misiniz?

İşyeri baştemsilcisi: Tüm işyerlerine kriz bahanesiyle işten çıkarmalarla ilgili bir yazı gönderilmiş. 1 Ekim itibariyle işçileri sokağa atacaklar. Biz de bunu protesto etmek için bir basın açıklaması yaptık. Devletin zarar ettiği doğru değil. Sigarayı 6-7 milyona satıyoruz, burada zarar söz konusu değil. Bu özelleştirmenin başlangıcı. Daha önce Çukobirlik'e de yaptılar. Şimdi de bize yapmaya çalışıyorlar. Bir yıl önce üretim yapılan fabrikaların bir kısmı sökülüp Antakya'ya götürüldü. Üretimde olan toplam 90 bayanı sigaraya aldılar. Burada üretim yok. Yani bir nevi depo görevi görüyoruz. Burayla birlikte 5 depo bulunuyor ve buralarda 430 işçi çalışıyor. Bizim daha önce yemekhanelerimiz taşerona verildi. Biz tüm tekel çalışanları yemek boykotuna katıldık, yemek yemedik. Taşeron iş yapamayınca geri çekilmek zorunda kaldı.

Özelleştirme saldırısı yeni gündeme gelmedi. Birçok işyeri özelleştirildi. Siz bu işyerlerine nasıl destek sundunuz? Örneğin Sümerbank...

- Doğru, yeni değil. Biz onlara destek amaçlı eylemlilikler yaptık. Ancak pasif eylemlerdi bunlar. Sonuç alıcı eylemlilikler gerçekleştiremedik. Sadece genel merkezin karar aldığı eylemlerdi.

Bundan sonraki eylemlilikler hakkında bir çalışmanız var mı?

- Şu an yok. Ama genel merkezin alacağı tüm kararlara, eylemlere sonuna kadar devam edeceğiz. Başka yolu yok. Gerekirse baskı yapıp daha başka eylemlilikler yaparız. Bakanlık yapılacak eylemlilikleri engellemek için tüm izinleri kaldıran bir genelge göndermiş. Fabrikada tutmak istiyor. Bizleri işimizden olurken oturup seyredecek halimiz yok. Mücadele etmek gerekiyor. Ben çocuklarıma ekmek götüremezsem neye yararım. Bu mücadelede ölüm de olur. Açlık grevine, Ölüm Orucuna da girebiliriz. Çocuklarımız hiç olmazsa onurluca mücadele etti, öldü derler.

İşten atılmalarla ilgili ne düşünüyorsunuz?

1. işçi: İşten atılmalara tabi ki karşıyız. Şu anda bir işimiz var, geçinmeye çalışıyoruz. İşten atılırsam benim yapabileceğim başka bir iş yok. Sendikanın alacağı tüm eylem kararlarına sonuna kadar uyacağız. Fabrikadan çıkmayacağız.

2. işçi: İşten atılan insanlar genç değil. Bunca yıl emeğiyle çalışmış, saçını sakalını ağartmış insanlar. Dışarıda yeniden iş bulabilmemiz çok zor. Zaten işte yok. İşimizi kaybetmemek için herşeyi yapacağız.

3. işçi: İşten çıkarmalar doğru değil. Bireysel olarak değil hepimiz birlikte hareket edeceğiz. Etmemiz de gerekir. Devlet baklava çalan çocuklara onlarca yıl hapis cezası veriyor. Bankayı soyanlarınsa sırtını sıvazlıyor. Bu nasıl devlet, vatandaşını hiç düşünmüyor?

Savaşla ilgili neler düşünüyorsunuz?

İşyeri baştemsilcisi: Savaş onaylanacak bir şey değil. İnsanlar ölüyor. Bu bizim sıkıntılarımızın kat kat artacağı anlamına geliyor. Kısaca savaşa hayır diyoruz.

1. işçi: Bu savaşa destek vermek doğru değil. Yine bizim insanlarımız zarar görüyor, ölüyor.

SY Kızıl Bayrak/Adana