29 Eylül '01
Sayı: 28


  Kızıl Bayrak'tan
 Emperyalis savaş, ABD ve Türkiye

  Temel demokratik hak ve özgürlükler hedef tahtasında

  Emperyalist savaşın faturasını ödemeyi reddedelim!

  Dünya jandarmalığını pekiştirme hesapları

  Emperyalist savaş ve Türkiye
  İMF yeni saldırılar peşinde
  Tekel işçisine kapsamlı saldırı
  Aymasan dayanışma gecesinden notlar...

  Amerikancı iktidar ülkeyi emperyalizmin savaş arabasına koşuyor

  Yılgınlık teslimiyete direniş zafere götürür!..
  ON'lar devrime adadıkları yürekleriyle yolumuzu aydınlatıyorlar!
  Ölüm Orucu Direnişi 345. gününde sürüyor...
  "Yaşamı, onuru, umudu ve geleceği savunuyoruz"

  Ekim Gençliği'nden

  Emperyalist savaşa hayır!
  Mücadele Postasi

 Tüm yazılar

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 

Türkiye ABD'nin 52. eyaleti olmayacak!

1948'lerden bu yana, ABD'nin 52. eyaleti konumunda olan ve her fırsatta bununla övünen işbirlikçi tekelci burjuvazinin öncelikli görevi, hemen her dönem emperyalizmin bölgesel çıkarlarını korumak oldu. Bölge coğrafyasında gelişen bütün kriz aşamalarında Türkiye'yi bir kalkan olarak kullanan emperyalist burjuvazinin uygulamaya koyduğu bölgesel politikaları stratejiktir.

Uluslararası emperyalist teröristler, ABD'deki saldırıyı gerekçe göstererek Asya ve Ortadoğu halklarına karşı başlatacakları emperyalist savaşta, Türkiye'deki askeri üsleri öncelikli olarak kullanacaklarını çok açık olarak ifade ettiler.

50 yıl önce Türkiye ABD için neyi ifade ediyorsa bugün de aynı şeyi ifade ediyor. Daha 1948'de ABD'nin "Türkiye Askeri Yardım Kurulu Başkanı" tümgeneral H. L. McBride şunları söylüyor: "Türkiye bugün Avrasya'da istisnai bir durum gösterir. Stratejik olarak Ortadoğu ve Arap dünyasının kilit noktasında ve Sovyet yayılmasına karşı birlik ve beraberlik içinde sağlam bir cephe teşkil eden tek ülkedir."

Sovyetler dağıldı, ama Türkiye emperyalist tekellerin bölgesel çıkarları için "kilit ülke olmaya" devam ediyor. Demokrat Parti'nin Dış İşleri Bakanı tarihçi F. Köprülü de 1952'lerde Türkiye'nin emperyalist çıkarlar bakımındaki önemini şu cümlerle açıklıyor: "... Ortadoğu savunmasının gerek stratejik gerek ekonomik bakımlardan Avrupa'nın korunması için zorunlu olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle, Türkiye Atlantik Paktı'na girince, Ortadoğu'da bize düşen rolü sonuç alıcı bir hızla yerine getirerek gerekli tedbirleri alacaktır."

Türkiye'nin yıllardır uyguladığı dış politikanın özü budur.

Burjuvazinin akıl hocalarından biri olan ve ABD'nin stratejik politikalarını çok iyi bilen emekli büyükelçi Şükrü Elekdağ, Türkiye'nin jeopolitik konumunun emperyalistler için vazgeçilmez olduğunu çok açık olarak ifade ediyor: "... Üç kıta arasında merkezi konumda bulunma ve kıtalar arasındaki en kısa hava, kara ve deniz ulaşım yollarını kontrol edebilme açısından köprü ve kilit mevkide olan Türkiye, bölgesinde benzeri olmayan bir jeopolitik kimliğe sahiptir. Türkiye bu kimliği ve geniş bir coğrafyaya yayılan topraklarıyla, sadece Balkanlar değil, aynı zamanda Kafkasya, Ortaasya ve Ortadoğu ekseninde de önemli bir güçtür."

Bugün Ortadoğu ve Asya halklarına karşı ABD önderliğinde geliştirilmeye çalışılan emperyalist savaş saldırısının merkezinde Türkiye'nin bulunması, sıkça vurgulanan "jeopolitik" konumla ilişkilidir.

ABD, Ortadoğu ve Asya halklarına karşı hazırlandığı emperyalist savaş saldırısı için İncirlik'ten sonra Malatya ve Diyarbakır askeri havaalanlarını da kullanmak istediğini Ankara'ya bildirdi. Hava Kuvvetleri Komutanlığı da "ABD'nin isteklerini yerine getireceğiz" diyerek Pentagon'un hizmetinde olduklarına dair çok net güvence verdi. Böylece Malatya'da konumlandırılan 2.Ordu'nun stratejik merkez üs olarak görülmesinin önemi çok daha net olarak ortaya çıkıyor. Aynı zamanda işbirlikçi tekelci burjuvazi, bu saldırının merkezinde bulunmak için bütün askeri üsleri açmakla kalmıyor, üslerin denetimini de emperyalistlere veriyor.

Türkiye'yi yöneten kuklalar, her zaman olduğu gibi kendi jeopolitik konumunu pazarlamak ve küçük çaplı istemlerini kabul ettirmek için posası çıkmış postmodern darbeci generallerle habire "politika(cık)lar" üretiyorlar.

Türkiye'nin sömürgeci güçleri, özellikle mevcut siyasal konjonktörden yararlanarak, ABD'nin onayı ile bölge topraklarının bir kısmını işgal etmeyi planlıyorlar. Sıkça vurgulanarak kamuoyunun gündeminde tutulan "Silahlı Kuvvetler'in Irak planı hazır. Bir gecede 100 bin asker sınırı geçecek, 7 üsten havalanan uçaklar hedefleri vuracak, 24 saatte Bağdat'a girilecek..." psikolojik yönlendirmesi ile halkın nabzı tutulmaya çalışılıyor. Böylece hem ABD'nin stratejik planları yaşama geçirilecek, hem yıllardır rüyalarını süsleyen zengin petrol yataklarına sahip Musul-Kerkük bölgesi işgal edilecek, hem de Kuzey Irak'ta konumlanan PKK'ye ve devrimci harekete karşı topyekün bir saldırıya girişilecek.

Ancak bütün askeri üslerini ABD'nin kullanımına sunan Türk işbirlikçi tekelci burjuvazisinin uygulamayı düşündüğü sömürgeci saldırı politikalarının hiçbiri yaşama geçmeyecek.

Türkiye'nin ezilen halkları, ABD emperyalizminin Ortadoğu ve Asya halklarına yönelik saldırısına, gerekli yanıtı sokaklarda verecektir. Ali Sami Yen'deki Galatasaray maçında seyircilerin yükselttigi "Kahrolsun Amerika!" protesto sloganları, Türkiye topraklarında anti-emperyalist dalganın yükselmeye başladığını müjdeliyor. Olası bölgesel emperyalist savaşa karşı, Türkiye devrimcileri, anti-emperyalist geleneği Türkiye halkaları ile birlikte sokaklara taşımalıdırlar. Emperyalistlerin saldırı politikası kendilerine karşı bir silaha dönüştürülmelidir.

Hep birlikte haykırmalıyız:

"Kahrolsun emperyalist savaşlar, kahrolsun ABD emperyalizmi!"

Mustafa Peköz

 


 

Savaşı emperyalist niteliği ile tanımlayamadılar...

Savaş Karşıtı Platform oluşturuldu

İstanbul'da birçok kitle örgütü, sendika ve yasal sol parti bir araya gelerek savaşa karşı bir platform oluşturdular. 25 Eylül'de İHD İstanbul Şubesi'nde bir araya gelen bu kurumlar bir basın açıklaması ile Savaşa Karşı Platform'u deklare ettiler. Okunan basın metninde; dünya egemenlerinin aldığı savaş kararının insanlığı yeni bir felakete sürükleyeceği, bu savaşın sadece silah tüccarlarının çıkarına olduğu ve insanlığın hiçbir savaşta ilerleme kaydetmediği belirtildi. Ayrıca savaştan çıkarı olmayan herkese birlikte mücadele etme çağrısı yapıldı.

Kurulan platform, gündemdeki emperyalist savaşın nedeni ve sonuçları üzerine az çok yerinde değerlendirmelere sahip olmasına rağmen, savaşın emperyalist niteliğini açıkça tanımlamak ve onu bu niteliği üzerinden mahkum etmek yoluna gidememiştir. Her türden savaş karşıtlığına dayalı pasifist-reformist bir çizgiyi benimsemiştir. Bunda platformu oluşturan yapıların genellikle reformist bir çizgide olmaları tayin edici rol oynamıştır.

Oysa emperyalist hakimiyeti kanıtlama ve güçlendirmeye dayalı gerici ve haksız bir savaşa karşı dünya emekçileri ve ezilen halklarının her türden devrimci savaşı gerekli ve meşrudur. Her türden emperyalist ve gerici savaşlarla birlikte onların kaynağını oluşturan kapitalist-emperyalist dünya sistemini de tarihe gömebilmek ancak bu sayede olanaklıdır. Yeryüzünde kalıcı bir barışa ancak bu sayede ulaşılabilir. Platform bu gerçeğin üzerinden atlayarak tutarsızlığını ortaya koymakla kalmamış, gündemdeki emperyalist savaşa karşı etkili bir mücadele yürütemeyeceğini de peşinen göstermiştir.

(Platformun kuruluş bildirisini ekte sunuyoruz).

 

Savaşa HAYIR!..

Dünya halkları, yeni bir savaş tehdidi altında

11 Eylül 2001 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri'nin New York ve Washington kentlerinde meydana gelen ve binlerce insanın yaşamını yitirmesine neden olan ve onaylanması mümkün olmayan şiddet eylemlerinin ardından, dünya egemenleri yeni bir savaş kararı aldılar.


Binlerce sivilin yaşamını yitirdiği bir saldırıya dişe diş, göze göz diyerek karşılık vermek isteyen şiddet ve zavaş yanlısı egemenler, yeni sivil ölümleri, yeni işgaller için düğmeye basarken insanlık tarihi boyunca verilen mücadeleler sonucu elde edilen yaşama hakkı, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı, güvenlik içinde yaşama hakkı, seyahat hakkı, düşünce ve örgütlenme hakkı gibi temel hakları da bu saldırıları gerekçe gösterilerek gasp etmeye çalışıyorlar.

Silah tekelleri dışında hiç kimseye yarar getirmeyecek olan bu savaş yeni ölümler, yeni ekonomik sıkıntılar, yeni çevre felaketleri getirecek. İntikamcı duygularla geliştrilen savaş politikaları, dünyada yaşanacak yeni acıların ve felaketlerin habercisidir.

Afganistan'a yapılacak saldırı yeni nefretleri doğuracak, dünyamızın bir ateş topuna dönüşmesine yol açacaktır.

Yeni bir insanlık dramına, doğanın tahribatına neden olacak bu savaşa karşı çıkmak dünya insanlığının önünde ertelenemez bir görev olarak duruyor.
Bu zamana kadar dünyanın yaşadığı savaşlarda insanlık adına bir ilerleme kaydedilmemiştir. Bu savaş için de aynı kaygıları taşıyoruz.

Çünkü bu savaş; bütün savaşlar gibi; çocuklar ve kadınlar başta olmak üzere masum insanların katledilmesine, daha çok acı çekmesine yol açacak.
Çünkü bu savaş; doğanın ve çevrenin tahribatına, dünyanın ekolojik dengesinin bozulmasına yol açacak.

Çünkü bu savaş; milyonlarca insanın yaşadıkları topraklardan çıkartılmasına ve yeni savaş mültecilerine yol açacak.

Çünkü bu savaş; ırkçılığın ve halklar arasında düşmanlığın körüklenmesine, kültürler ve dinler arasındaki çatışmaların derinleşmesine, yeni nefretlerin doğmasına neden olacak.

Çünkü bu savaş; açlığın, yoksulluğun ve işsizliğin artmasına yol açacak. Sıkılan mermilerin, atılan bombaların faturası, çalışanlardan "yeni savaş vergileri" olarak kesilecek.

Yeni Hiroşima-Nagazaki, Sudan, Halepçe, Irak, Balkan savaşları istemeyen bizler savaşa karşı olup, çok değişik görüşlerden gelen kurumlar, siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri, sendikalar olarak; savaşa karşı duyarlı bir kamuoyu oluşturmak amacıyla biraraya geldik. Özellikle ezilen halklar için "yeni bir çıkmaz" ve "yeni acılar ve kayıplar" demek olan bu savaşa karşı ortak bir ses olmak isteğindeyiz. Ve savaştan çıkarı olayan herkesi de bizimle birlikte olmaya çağırıyoruz.

Dünyanın her yerinden, savaş karşıtı seslerin yükselmeye başladığı bu günlerde, geleceğimiz için şiddet üreten politikalara, savaşa hayır diyelim.

Savaşa hayır!

25 Eylül 2001
Savaşa Karşı Platform