29 Eylül '01
Sayı: 28


  Kızıl Bayrak'tan
 Emperyalis savaş, ABD ve Türkiye

  Temel demokratik hak ve özgürlükler hedef tahtasında

  Emperyalist savaşın faturasını ödemeyi reddedelim!

  Dünya jandarmalığını pekiştirme hesapları

  Emperyalist savaş ve Türkiye
  İMF yeni saldırılar peşinde
  Tekel işçisine kapsamlı saldırı
  Aymasan dayanışma gecesinden notlar...

  Amerikancı iktidar ülkeyi emperyalizmin savaş arabasına koşuyor

  Yılgınlık teslimiyete direniş zafere götürür!..
  ON'lar devrime adadıkları yürekleriyle yolumuzu aydınlatıyorlar!
  Ölüm Orucu Direnişi 345. gününde sürüyor...
  "Yaşamı, onuru, umudu ve geleceği savunuyoruz"

  Ekim Gençliği'nden

  Emperyalist savaşa hayır!
  Mücadele Postasi

 Tüm yazılar

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 

Dünya jandarmalığını pekiştirme hesapları

ABD emperyalizmi, kendisini vuran saldırıyı gerici ihtiyaçları ve hegemonyasını devam ettirme yönlü yeni bir yapılandırma operasyonunun dayanağına dönüştürmüş bulunuyor. ABD hegemonyasını delme yönünde gelişen emperyalistler arası iç çelişkiler ve bloklaşmaların dengelenmesi, ABD merkezli emperyalist-kapitalist sistemin reorganizasyonu, uzun süredir zemini oluşturulmaya çalışılan ve son yıllarda ivme kazanan düzen karşıtı sosyal ve siyasal hareketlenmelerin bir terör harekatıyla bastırılması için elde edilen olanakların kullanılması, bugün ABD tarafından sistematik olarak yürütülen bir politik çizgidir.

Bu doğrultuda emperyalist merkezlerden yansıdığı biçimiyle yeni güvenlik ve saldırı konseptleri oluşturulmakta, dünya siyaseti yeniden biçimlendirilmektedir. Emperyalistler arası çelişkilerin derinliği nedeniyle ABD hegemonyasında oluşan gediklerin aşılması mümkün olmamakla birlikte, ABD'nin şimdilik rakip emperyalist güçlerin egemenlik ve nüfuz alanlarını kendi lehine sınırlayacağı açıktır. Ama bu durumun eninde sonunda emperyalistler arası derin çelişkilerin yaratacağı sınırlara çarpması da bir başka kaçınılmaz olgudur.

ABD emperyalizminin hesapları Ortadoğu'da olduğu gibi Kafkaslar ve İç Asya'da da egemenliğini sağlamak, bunun için bölgeye askeri bir güç olarak yerleşmektir. Bugünden görüldüğü üzere, ABD emperyalizmi bölgeye önemli sayıda ve vurucu nitelikte askeri güçle yerleşmiş bulunmaktadır. ABD'nin Pakistan'daki askeri varlığı arttırılarak bir ordu düzeyine getirilmiştir. Özbekistan ve Tacikistan'da ise buna yönelik girişimler vardır. Daha önce Rusya'nın Özbekistan dışında egemenlik sahası olarak kabul edilen bu ülkelerin ABD'nin saldırgan ihtiyaçlarına açılmış olması, ABD lehine önemli bir adımdır. Bugün ABD'nin attığı bu adımların anlamı ve geleceği konusunda henüz kesin şeyler söylenemez. Kaypak gerici rejimlerin hüküm sürdüğü ülkelerin emperyalistler arası güç dengelerinin aldığı yeni düzeye göre tutum değiştirmeleri şaşırtıcı olmayacaktır.
ABD, zaten kendi dolaysız egemenliği altında olan bir takım gerici rejimler üzerindeki denetimini daha da güçlendirme uğraşı içindedir. Bu rejimler ise buna fazlasıyla gönüllü durumdadırlar. ABD'nin yürüteceği savaşta pay kapmak, ABD'nin rüşvetlerinden yararlanmak ve mevcut iç sıkıntılarını dindirmek, bu ülkelerdeki uşak takımının gönüllülüklerinin temel nedenidir. Elbette bunların binbir bağla bağlı oldukları emperyalist efendilerinin isteklerini reddetmek gibi bir seçenekleri zaten yoktur. Ama onlar bunu gönüllü bir biçimde yapmaktadırlar.

Türk devleti bu açıdan eşi benzeri görülmedik bir tutum sergilemektedir. Saldırının hemen sonrasında ABD'ye kölece sadakat utanç verici bir biçimde ortaya serilmiştir. Türk devleti ülkeyi tümüyle ABD saldırganlığının hizmetine açtığını ilan ettikten sonra, şimdi de ABD'nin emirlerini almak için devlet üst düzey yetkililerini Amerika'ya göndermiş bulunmaktadır.

Pakistan'ın durumu bir başka örnektir. ABD'nin bu tescilli uşağı, Taliban'ın Afganistan'da iktidara gelmesinde dolaysız bir rol oynamış ve bu rejimin ayakta kalması için her türlü desteği vermiştir. Bunu ABD'nin bölgeye dönük hesaplarının bir gereği olarak yapmıştır. Saldırı sonrasında ABD'nin kendi çocuğu olan Taliban'ı boğazlamaya yönelmesi üzerine, bu kez efendisinin ihtiyaçları doğrultusunda Taliban'a cephe almıştır. Ve işi, ABD saldırganlığına ve kendi işbirlikçi konumuna karşı halkın yükselen tepkisini boğmak için katliam düzenlemeye vardırmıştır.

ABD'nin sözkonusu yönelimlerinin öncelikli alanlarından biri AB'dir. Bilindiği gibi AB, ABD karşısında sahip olduğu ekonomik güce uygun bir siyasal-askeri konum yaratmak amacıyla attığı adımları son dönemde yeni bir düzeye ulaştırmıştır. AGSK bunun önemli bir adımıdır. ABD AB'nin AGSK adımını dengelemeye çalışmaktadır. AGSK'nın kendisinden bağımsız bir askeri yapı olmasına izin vermemek için dolaylı olarak karar süreçlerinde söz hakkı istemektedir. Bunun için İngiltere'nin yanında Türkiye'nin de AGSK'nın karar mekanizmalarında yer almasının önünü açmaya çalışmaktadır. Saldırı sonrasında ABD'nin "teröre karşı işbirliği" adı altında başlattığı girişimlerde Türkiye'ye biçtiği rol dikkat çekicidir. Türk devletinin AB ile istihbarat ve güvenlik alanlarında işbirliği yapması yönünde somut girişimlerde bulunulmaktadır. Son günlerde Türkiye'ye gelen ABD'nin Avrupa'daki ordusunun komutan yardımcısının sözleri bu yönlü çabaların yoğunlaştığını göstermektedir. Bu ABD'li komutan şunları söylemektedir: "AB şu anda ABD olmadan güvenliğini tam olarak sağlayacak düzeyde değil ve ABD de Türkiye'nin henüz AB üyesi olmasa da yeni Avrupa savunma yapısında tam üye olarak yer almasını istiyor." Aynı toplantıda konuşan Türk generali de benzer sözler sarfetmektedir. Ve bugünlerde yapılacak MGK toplantısının öncelikli gündem başlıklarından birini AB ile ilişkiler ve AGSK oluşturmaktadır.

Tüm bunlar, ABD'nin kendisine yönelik saldırıyı derinleşen emperyalistler arası çelişkilere müdahale imkanına çevirmeye çalıştığının somut göstergeleridir. Bu müdahalelerin ne kadar etkili olacağı ve nasıl sonuçlar doğuracağını, emperyalistler arası çelişkilerin alacağı boyut belirleyecektir.

 


 


Halkları ve emekçileri boğazlamak için silahlanıyorlar!

ABD'ye dönük saldırı sonrasında yeni bir silahlanma çılgınlığının yaşanacağı açık bir olgudur. Bunu tamamlayan bir başka olgu ise, bunun dünya silah pazarını elinde tutan ABD'li silah tekellerinin işine yarayacağıdır. Diğer yandan emperyalist savaşın halkların kırımı üzerinden silahların reklamına dönüşeceği de Körfez Savaşı'nda yaşanan bir gerçektir. Nitekim ABD'nin savaş çığırtkanlığı etrafında yürütülen kampanyanın özel bir alanını da silahların reklamı oluşturmaktadır. Öyle ki burjuva medya ABD savaş makinasını öve öve bitirememekte, silahların teknik ayrıntılarını ve vurucu niteliklerini sayıp dökmektedir.

ABD dünya silah pazarında tekel durumundayken, Türk devleti de bu pazarın en "saygın" müşterilerinden biridir. Öyle ki dünyanın en fazla silah alan ülkeleri sıralamasında Türk devleti yıllardır ilk beş içindedir, bazen de birinci ya da ikinci durumdadır. Türk devletinin silahlanmasının gerisinde ise, ABD'nin taşeronluğunda bölgede üstlendiği saldırgan rol ile Türkiye'nin bir devrim toprağı olması gerçeği vardır.

ABD taşeronluğunun geldiği düzey, bölgede ABD eksenli İsrail-Türkiye stratejik askeri işbirliğinde somutlanmıştır. Namlusunu Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkaslar'a çevirmiş bu ittifakın hem kendisi böylesi bir silahlanmaya ihtiyaç duymakta, hem de bu saldırgan ittifakın bölge halklarında uyandırdığı öfke bu ihtiyacı körüklemektedir. Türk devletinin bu denli silahlanmasında önemli diğer etken ise, 15 yılı aşkın bir kirli savaş ve sosyal yıkıma bağlı olarak büyüyen "sosyal patlama" riskidir. Dünya silah pazarının bu en "saygın" müşterisi, derinleşen ekonomik kriz ve 15 yıllık kirli savaşın kirli barışa yol almasıyla, silahlanma hızını bir nebze düşürmüştü. Ekonomik iflas nedeniyle onlarca milyar dolarlık silah ihaleleri askıya alınmak zorunda kalınmıştı.

Ama ABD saldırısı sonrasında, "yeni güvenlik ve savunma konseptleri"nin tartışıldığı bir dönemde, Türk ordusu da silahlanmada sınır tanımıyor. Ekonomik iflas da artık bir engel olarak görülmüyor. Çünkü Türk ordusu ABD'nin hizmetinde yeni görevlere hazırlanıyor. Bölgede halkların kanını dökmek için tetikte bekliyor. Çünkü olası bir savaşın faturasının, İMF yıkım paketleriyle inim inim inleyen işçi ve emekçi halkın sırtına yüklenmesi hesaplanıyor. Bunun ise "sosyal patlama"yı çok daha yakıcı ve yıkıcı kılacağı biliniyor. İşte bu bilinçle, ABD'yi vuran saldırının sıcaklığı ortamında, Türk ordusu yeni silahlanma programını belirlemiş bulunuyor. Genelkurmay, müsteşarlığa altı projenin bir an önce sonuçlandırılması talimatını verdi. Bu çerçevede, halen görüşmeleri devam eden Awacs, tank modernizasyonu, saldırı helikopteri, Meltem Projesi, F-16 elektronik harp sistemi ve kaideye monteli Stinger ihalelerindeki pürüzler ortadan kaldırılacak.

Elbette bunlar sadece başlangıç. Burjuva medya, "Türk ve ABD'li uzmanlar"ın, Türkiye'nin savunma ihtiyaçları arasında istihbarat ve bilgi teknolojisine ilişkin projelerin ağırlık kazanacağı görüşünü savunduklarını yazıyor. Demek oluyor ki, dünyanın en büyük silah tüccarıyla en yağlı müşterisi birlikte yeni silahlanma programı çıkarıyorlar. Yüz milyarlarca dolarlık yeni silah alımlarını belirliyorlar.

Silahlanma haberleri verilirken ortaya çıkaracağı sonuçlar geri planda bırakılıyor. Sonuç; bu silahların namlusunun bölge halklarına ve Türkiye'nin açlıktan ve sefaletten kırılan emekçilerine dönmesi. Açlığın, sefaletin, kırımın, katliamın katmerleştirilmesidir. Oluk oluk akacak kandır. Katledilecekonbinlerce insan, yerle bir olancak kentlerdir. Tüm bunlar emperyalistlerin ve gerici rejimlerin kirli çıkarları için yapılıyor. Emekçilerden ve halkalardan da alkış tutmaları isteniyor.

Bugün halkların ve emekçilerin önünde iki seçenek var. Ya kendi boğazlanmalarını alkışlamak, ya da emperyalist saldırganlığa ve silahlanmaya izin vermemek ve kurşun asker olmamak.